Metalcore’u 20 yıla yakın zamandır son derece istikrarlı bir şekilde üst düzeyde yapan bir grupla, türü en iyi yapan gruplardan biriyle, bana kalırsa günümüzün en üst düzey metalcore grubuyla birlikteyiz bugün. Türün yakın takipçileri bilecektir; AUGUST BURNS RED her zaman ortalamanın epey üstünde albümler yaptı. Bazısı bunu da aşıp mükemmele yakın noktalara kadar tırmandı.
Bu adamlar bu müziği çok iyi bildiklerini, çok sevdiklerini, türdeşlerinin çok çok büyük kısmından fersah fersah önde olduklarını ve en önemlisi de fikirlerinin tükenmediğini her albümde bir kez daha gösteriyorlar. Bugün tabağımızda duran “Death Below”, AUGUST BURNS RED’in kariyerini özetleyen “her yeni albümde bir öncekinin üstüne çık” ülküsünü devam ettiren ve tamamı üst düzey işlerden oluşan diskografisini zenginleştirdiği, güçlendirdiği bir diğer albüm.
Bana bunları dedirten ve AUGUST BURNS RED babamın oğluymuş gibi konuşmamı sağlayan nedenlere geldiğimde, karşımda metalcore denen nüveyi epey bir esneten; progresif mizacı sayesinde yeri geldiğinde BETWEEN THE BURIED AND ME kalibresine yaklaşan bir grup ve son derece iyi müzisyenlerden kurulu bu grubun dinamik beste yapma konusundaki müthiş yeteneğini buluyorum.
Bu dinamizm ve akıcılık, özellikle gitar çalıyorsanız sizde daha çarpıcı ve keyif verici biçimde karşılık bulabilir. Büyük çoğunluğu farklılığı ve ilginçliği yedinci, sekizinci, dokuzuncu telde arayan; 0-8-5 rif yapısından asla kurtulamayan ve metalcore’un tüm klişelerini sanki ilk kendilerinin aklına gelmiş gibi kullanan sayısız grubun aksine AUGUST BURNS RED riflerini çeşitlendirme, melodikleştirme, çok yönlü hâle getirme, yaratıcı kılma ve karaktere bulama konusunda ciddi anlamda mesai harcayan, bu işe kafa yoran ve nihayetinde de farkını ortaya koyan bir topluluk.
Bir metalcore grubunun -şimdilik- 10 albümlük diskografisindeki 4 albümünü ABD Billboard listesinin ilk 20’sine, 2’sini de ilk 10’una sokmuş olması cidden büyük başarı. Üstelik bu adamlar uzunca bir süre Hristiyan temaların peşinden koşmuş olmalarına rağmen müziklerinin sertliğinden, kompleksliğinden bir an olsun ödün vermediler, daima ilginç olma amacı güden rifler yazdılar.
Bu cidden önemli, zira -bilenler bilir- metalcore şarkıları çok büyük ölçüde formüllere dayalıdır ve aslında yazması pek de zor değildir. Klişelerden kaçınmak gibi bir ön şart olmasın, AS I LAY DYING, KILLSWITCH ENGAGE, ARCHITECTS, PARKWAY DRIVE ve bunların muadilleri tarzında şarkı yazmak gerçekten de zor değildir. Son çeyrek asırdır neredeyse her gün elime gitar alıyorum ve ortaya bir iddia konsa acayip seri şekilde metalcore albümü yazabilirim. Ha, iyi olur belki ama klişelerle, kolaya kaçmalarla, tribüne oynamalarla dolu olur. Vallahi iyi olur, emin olun iyi olur.
Ama AUGUST BURNS RED’in şarkıları, albümleri gibi olmaz. Çünkü bu adamlar şekilli şukullu metalcore şarkısı yazmak için doğmuşlar ve içine girdiğiniz anda sizi yükseltecek tıynette bir müzik yapıyorlar. Bu adamların rifleri, geçişleri, diğer pek çok ayrıntısı gerçekten de zekâ koyuyor ve bu da albümlerinin geneline yansıyor.
“Death Below”da da durum farklı değil. Albümü dinlerken “süpermiş la bu, adı ne bu şarkının” diye düşüneceğiniz bir dolu ana tanıklık edeceğinize ve davulundan vokaline yine metalcore’un en üst düzeyde icra edildiği anlardan biriyle karşı karşıya olduğunuzu hissederek “bu adamlar başkaymış” diyeceğinize de evi arabayı basıyorum.
Currents diye bir grup var. Bence onlar da çok üst düzey bir metalcore yapıyorlar. Son albümleri The death we seek de baya iyi bence. Kritigini okumayı çok isterdim doğrusu.
Currents diye bir grup var. Bence onlar da çok üst düzey bir metalcore yapıyorlar. Son albümleri The death we seek de baya iyi bence. Kritigini okumayı çok isterdim doğrusu.