Son birkaç yıla baktığımda AFSKY’nin bir önceki albümü “Ofte jeg drømmer mig død” kadar kapağının ekmeğini yiyen bir albüm hatırlamıyorum. Danimarkalı black metal oluşumu AFSKY’nin tek adamı Ole Pedersen Luk o albümün kapağı olarak H. A. Brendekilde’nin “Udslidt” adlı tablosunu kullanmaya karar vererek acayip iyi bir iş yapmış. Bugün o albüme dair yorumlara, YouTube’daki şarkılara baktığımda pek çok insanın albümü o kapak sayesinde keşfettiğini görüyorum. Üşenmedim sayfada arattım, Black Metal Promotion’ın paylaştığı videonun altındaki 700 yorumdan 100’e yakınında albüm kapağından bahsediliyor.
Ne var ki AFSKY’nin olayı sadece o kapaktan ibaret değil elbet. Ole Pedersen Luk gerçekten de yetenekli bir arkadaş ve içindeki kederi ve öfkeyi aktarma/boşaltma aracı olarak kullandığı AFSKY ile benzer duygulardan muzdarip dinleyicileri tam can evinden vurmaya ant içtiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
“Yüz Yılda” anlamına gelen “Om Hundrede År”a baktığımızda AFSKY’nin önceki albümlerindeki karakteri sürdürdüğünü, belki bir miktar daha öfkeli olduğunu görüyoruz. En temelinde BURZUM’a dayanan fikirlerin zaman içinde evrilerek DRUDKH’lara kadar ulaşan bir lezzete büründüğü bu süreçte AFSKY’nin aynı anda hem güzel, gönüllere seslenen hem de can yakan bir tavır takındığını görebiliyoruz. Şarkılarda AFSKY’nin önceki işlerinde sevilmesini sağlayan her şeyi bulabiliyoruz. Dahası, yukarıda da dediğim gibi “Om Hundrede År”dan aldığım biraz daha yoğun bir öfke söz konusu.
Bu öfke elbette ki militan bir black metal anlayışıyla veya dalak parçalayan bir depresiflikle sunulmuyor. AFSKY’nin enteresan bir pastoral tarafı ve bir miktar görmüş geçirmişlikle bezenen farklı bir sıcaklığı var. AFSKY black metalin sıcak, şeytani olmaktan uzak çeperinden sesleniyor ama bunu da dümdüz, alışıldık, klişelerle örülü şekilde yapmıyor. Şarkılarda AFSKY’nin yansıtmak istediği yakarışı, keder ve öfkeyi tane tane ve bütün hâlinde duyuyoruz.
İşte bu da bana çekici geliyor. Bu gibi tüm duygu patlamalarının, dışa vurumların tek kişinin elinden çıkmış olması; albümün baştan sona tek bir kafanın yaratıcı sürecinin meyvesi olması bana ezelden beridir ilham veriyor. AFSKY’deki durum da çok da farklı değil. Sanki çileli süreçlerin bol olduğu bir günlüğün işitsel yansımasını duyuyoruz. İçinde isteksizce, çekingence yazılmış utanç ve keder anları da var kalemi kâğıda bastıra bastıra yazılmış, yaşananlara tepki niteliğinde öfke patlamaları da var.
Bunun hem çeşitlilik ve çok yönlülükle oluşan bestesel katkılarını görüyoruz hem de tek kafadan yaratılmış olmasının sağladığı kişisellik sayesinde atmosfer olarak da ekmeğimize yağ süren bir tavırla karşılaşıyoruz. Hepsini değerlendirmeye aldığımızda da AFSKY’nin bu albümde de başarılı olduğunu, dinleyici kitlesini genişletmeyi sürdürdüğünü ve bu tarz bir müzik nasıl içten gelerek yapılır ve bu karşı tarafa hissettirilir sorularına net cevaplar verdiğini algılamak zaten çok da zor olmuyor.
“Om Hundrede År” cidden gayet iyi bir albüm. Kapağının çarpıcı olmayışı ve öncesindeki albümün kapağının da ekstra çarpıcı olması dolayısıyla bellllllki öncesindekinin biraz olsun gerisinde bulanlar, bir miktar sönük olduğunu düşünenler olabilir. Bence bu normal, ancak işin aslı böyle değil. “Om Hundrede År” cidden cillop gibi bir albüm ve en önemlisi de her şeyiyle içten, adanmışlık dolu, samimi olduğunu her molekülünde hissettiriyor.
“Minenwerfer – Alpenpässe” de kapağı sayesinde ateş eden (no pun intended) albümlerdendi.