Sitemizin değerli takipçilerinden biri olan Gökay’ın tavsiyesiyle tanıştığım bir gruptan bahsedeceğim bugün. Şahsen de tanıdığım Gökay gerçekten çok klas bir arkadaşımızdır ve metal dışında da en az dört beş konudaki zevkine gözüm kapalı güveneceğim bir insandır. Daha önce de kendisinin önerdiği, onun vesilesiyle keşfettiğim pek çok grubu bu sayfalara taşıdım, tanıtmaya çalıştım, kimisini öve öve bitiremedim.
AMA CİCİM AYLARI BURAYA KADARDI GÖKAY!
Bugün yine kendisinin tavsiyesiyle, büyük bir merakla dinlediğim ancak dinleme sürecim fiyaskoyla sonuçlanan bir albümden bahsedeceğim.
WOTHROSCH Atinalı bir grup. Metal-Archives’a göre sludge/black metal yapıyor ancak dinlediğinizde göreceğiniz üzere bu çok da doğru değil. Evet; black metal unsurları var, death metal olayları da var, sludge’ı nasıl yorumladığınıza bağlı olarak belki sludge özellikleri de var lakin WOTHROSCH esasında -büyük oranda- senfonik kısmı çıkarılmış SEPTICFLESH’çilik oynuyor.
Bunu “Odium”u dinlemeye başladığınız anda hissedebilirsiniz. Aslında SEPTICFLESH’i de açmak lazım. Burada bahsettiğim şey “Communion”la birlikte başlayan ikinci bahar SEPTICFLESH’in değil, “Sumerian Demons”a kadar olan SEPTICFLESH’in, hatta o dönemki adıyla SEPTIC FLESH’in melodi anlayışını ve rif yapılarını kullanarak ortaya çıkarılan -tam anlamıyla Yunan hissiyatlı- bir müzikal karakter.
Ambalaj olarak gayet gösterişli olsa da albümün pek çok kolpalıkla dolu olduğunu düşünüyorum. Çok da üzerlerine gitmek istemem ama görkemli olarak yansıtılan pek çok şeyin heyecandan uzak etkileyici olması amaçlanarak sunulan şeylerin büyük kısmının da suni olduğu kanısındayım. Özellikle uzun ve yavaş şarkıların sonunu getirmekte zorlandığımı söyleyebilirim. Belki bunlar kimi dinleyiciler tarafından gayet başarılı denemeler olarak da görülebilirler ancak uzunluğu yavaş şarkının da en kalitelilerini pek çok farklı gruptan dinlenmiş bir insan olarak WOTHROSCH’u Büyük oranda sıkıcı bulduğumu söylemek zorundayım.
Yeterince SEPTICFLESH özelliği barındırmıyormuş gibi kapağından da Seth Siro Anton’un sorumlu olduğu ve bu nedenle bir SEPTICFLESH albümü gibi gözüken “Odium”, yer yer gösterdiği BEHEMOTH kırıntılarıyla bir nebze hareketle ense de genel olarak albüme hiç tutmadığını bir kez daha ifade edebilirim. Sertlik namına, atmosfer namına başarılı fikirler, performanslar var ancak albümü dinlerken kafamda beliren “kolpa” ifadesine ne yazık ki engel olamıyorum. Davulların da dijital olarak yazıldığı düşünüldüğünde, albümün sunilik tarafı benim için daha da baskın hâle geliyor.
“Odium” mutlaka sevenlerin de olacağı bir albüm, ancak gelen telkinlerle birlikte gayet sevmeye hazır olduğum bu çalışmayı ne yazık ki pek tutamadım ve bu yüzden de pek kimseye tavsiye edemiyorum. Ne var ki müzikal sevklerine gayet güvendiğim Gökay’ın albümü beğendiği düşünüldüğünde belki de “Odium”u sevecek pek çok insan vardır. Bence yazıda yer alan ve intiharlı SHINING vokalisti Kvarforth’un da konuk olarak yer aldığı “Mass” adlı şarkının klibini izleyin ve kararınızı verin. Umarım benden daha çok seversiniz.
Abi öncelikle tavsiyeme kulak verip albümü dinlediğin ve kritiklediğin için çok teşekkür ederim. Wothrosch, birkaç gün önce grup önerme sayfasında önerdiğim Tithe – Inverse Rapture ile birlikte şimdilik bu seneki en iyi keşiflerim. Bunda tabii şehir ve iş değişikliğimin de mutlak payı vardır; önceki seneler müziğe ayırdığım vakti şu aralar maalesef pek ayıramayabiliyorum.
Yukarıda @ismail vilehand abinin de dediği gibi, ben de hiçbir zaman tam bir Septicflesh dinleyicisi olamadım. Sanırım Septicflesh’ in hep tatlı sularında yüzmüşüm, ki genelde grubun kritikte de bahsedilen ikinci bahar kısmında vakit geçirdim. Muhtemelen ayrıldığımız nokta da buna bağlı oldu abi.
Genelde benim puanlarım seninkilere çok yakın olur, ama sanırım Odium en çok ayrıldığımız ikinci albüm oldu. Bir diğer çok ayrı düştüğümüz albüm de hatırlar mısın bilmiyorum, geçen sene çıkan Imperium albümüydü. Kritikten anladığım kadarıyla sendeki hayal kırıklığı, yazın konuştuğumuz Catalyst albümündekine benzer bir şey oldu. Orada düşüncelerimiz yine ortaktı; grubun ilham noktalarını fazla ön plana çıkarmış olmasıydı. Benzer şekilde Odium’ u neden sıkıcı bulduğunu tahmin edebiliyorum abi. Şimdilik her ne kadar bu sene en çok dinlemiş olduğum albüm olsa da, bazı turlarda şarkı süreleri uzun gelmedi değil. Vaktini boşa harcadığım için özür dilerim abi, umarım senenin ilerleyen haftalarında Atomic Witch gibi keşiflerle durumu telafi ederiz 🥲
Kritikte büyük harflerle yazdığın ara kısım çok güldürdü bu arada, var olasın :)
@ismail vilehand, abi bu albüm konusunda yalnız kalmadığım için çok sevindim. Bu arada listende var mı bilmiyorum abi, muhtemelen öncelerden takip ediyorsundur; Turbid North – The Decline hakkında ne düşünürsün merak ediyorum. Oldukça Hardcore tabanlı bir albüm; Groove’ undan Thrashine, Post Hardcore’ undan Sludge ına, Doom’ undan Stoner ına Southern ine geniş bir yelpaze sunmuşlar. Albüm çorba olmaktan son anda yırtmış, ama bence tam olarak albüm de olamamış maalesef. Aşırı bayıldığım anlar var; Slaves bu sene dinlediğim en iyi Post Hardcore/ Sludge parçalardan. Patients; bu yıl dinlediğim en sert Deathgrind/ Hardcore parça, solosu da tam bir Groove Metal solosu, kısa süresi sayesinde bu sene en çok başa sarıp dinlediğim parça da olabilir. Patients’ in hemen ardından gelen Drown in Agony’ e bayılıyorum; iki parçanın arasındaki bağlantı muazzam. Albümde canımı sıkan noktalar tam olarak kotarılamamış Crowbar benzeri yerler ve A Dying Earth gibi neden olduğunu tam olarak anlayamadığım parçalar. Yukarıda saydığım parçaların ayarında gitse muhtemelen bu da listeme girecekti. Patients için yorumunu merak ediyorum ama abi, klipteki Misery Index tshirtünün hakkını acayip vermişler bence
Septicflesh dinleyicisi olmadığımdan olsa gerek ben bu albüme bayıldım.
Abi öncelikle tavsiyeme kulak verip albümü dinlediğin ve kritiklediğin için çok teşekkür ederim. Wothrosch, birkaç gün önce grup önerme sayfasında önerdiğim Tithe – Inverse Rapture ile birlikte şimdilik bu seneki en iyi keşiflerim. Bunda tabii şehir ve iş değişikliğimin de mutlak payı vardır; önceki seneler müziğe ayırdığım vakti şu aralar maalesef pek ayıramayabiliyorum.
Yukarıda @ismail vilehand abinin de dediği gibi, ben de hiçbir zaman tam bir Septicflesh dinleyicisi olamadım. Sanırım Septicflesh’ in hep tatlı sularında yüzmüşüm, ki genelde grubun kritikte de bahsedilen ikinci bahar kısmında vakit geçirdim. Muhtemelen ayrıldığımız nokta da buna bağlı oldu abi.
Genelde benim puanlarım seninkilere çok yakın olur, ama sanırım Odium en çok ayrıldığımız ikinci albüm oldu. Bir diğer çok ayrı düştüğümüz albüm de hatırlar mısın bilmiyorum, geçen sene çıkan Imperium albümüydü. Kritikten anladığım kadarıyla sendeki hayal kırıklığı, yazın konuştuğumuz Catalyst albümündekine benzer bir şey oldu. Orada düşüncelerimiz yine ortaktı; grubun ilham noktalarını fazla ön plana çıkarmış olmasıydı. Benzer şekilde Odium’ u neden sıkıcı bulduğunu tahmin edebiliyorum abi. Şimdilik her ne kadar bu sene en çok dinlemiş olduğum albüm olsa da, bazı turlarda şarkı süreleri uzun gelmedi değil. Vaktini boşa harcadığım için özür dilerim abi, umarım senenin ilerleyen haftalarında Atomic Witch gibi keşiflerle durumu telafi ederiz 🥲
Kritikte büyük harflerle yazdığın ara kısım çok güldürdü bu arada, var olasın :)
24.02.2023
@Gökay, henüz 2023 çıkışlı çok az albüm dinledim ama bu albüm şimdilik ilk üçümde.
24.02.2023
@ismail vilehand, bence an itibarıyla sadece ana sayfadaki kritikler arasında bile bu albümden en az 10 kat iyi 5 albüm var.
24.02.2023
@Ahmet Saraçoğlu, Man Must Die ve Siege of Power hariç hiç birini dinlemedim. 10-15 civarı 2023 çıkışlı albüm var dinleyeceğim. Bereketli başladık.
24.02.2023
@ismail vilehand, Hellripper’ı atlama derim.
25.02.2023
@Ahmet Saraçoğlu, şu an dinliyorum, ateş ediyor.
24.02.2023
@Gökay, yok yahu ne özrü. Onlarca albüm öneriyorsun, 1-2 tanesi de bana göre olmayıversin, ne olacak. Sayende bir sürü albüm kazandırdık siteye.
25.02.2023
@ismail vilehand, abi bu albüm konusunda yalnız kalmadığım için çok sevindim. Bu arada listende var mı bilmiyorum abi, muhtemelen öncelerden takip ediyorsundur; Turbid North – The Decline hakkında ne düşünürsün merak ediyorum. Oldukça Hardcore tabanlı bir albüm; Groove’ undan Thrashine, Post Hardcore’ undan Sludge ına, Doom’ undan Stoner ına Southern ine geniş bir yelpaze sunmuşlar. Albüm çorba olmaktan son anda yırtmış, ama bence tam olarak albüm de olamamış maalesef. Aşırı bayıldığım anlar var; Slaves bu sene dinlediğim en iyi Post Hardcore/ Sludge parçalardan. Patients; bu yıl dinlediğim en sert Deathgrind/ Hardcore parça, solosu da tam bir Groove Metal solosu, kısa süresi sayesinde bu sene en çok başa sarıp dinlediğim parça da olabilir. Patients’ in hemen ardından gelen Drown in Agony’ e bayılıyorum; iki parçanın arasındaki bağlantı muazzam. Albümde canımı sıkan noktalar tam olarak kotarılamamış Crowbar benzeri yerler ve A Dying Earth gibi neden olduğunu tam olarak anlayamadığım parçalar. Yukarıda saydığım parçaların ayarında gitse muhtemelen bu da listeme girecekti. Patients için yorumunu merak ediyorum ama abi, klipteki Misery Index tshirtünün hakkını acayip vermişler bence
https://youtu.be/Qzx-m4Wu2AY
@Ahmet Saraçoğlu, Estağfurullah abi, sitenin bana kazandırdıkları yanında hiçbir şey. Teşekkür ederim