INSOMNIUM gerçekten de çok iyi bir grup. İlk üç albümüyle muazzam bir başlangıç yaptıktan sonra yine çok iyi albümler çıkarmaya devam ettiler ve 20 yıllık bir süreçte metal dünyasının en sevilen, saygı duyulan melodik death metal gruplarından biri oldular. Grubun şimdilik 9 albümlük diskografisine bakıyorum ve birilerince en iyi INSOMNIUM albümü olarak nitelendirilen dört, biraz zorlarsam beş albüm görüyorum. Bu tüm diskografinin yarısı demek ve genele bakıldığında müthiş bir istatistik.
Teması ve tek şarkı oluşuyla öne çıkan; kimisinin çok büyük anlamlar yüklediği, kimisininse o hype’ın biraz altında kaldığını düşündüğü “Winter’s Gate”in ardından çıkan “Heart Like a Grave”de grubun kendini tekrar etme emarelerine girdiğini düşünmüştüm. INSOMNIUM yapısı ve karakteristik özellikleri gereği istese de kötü albüm yazamayacakmış gibi görünen bir grup ve kendisine yönelik oluşabilecek şikâyetlerin de “kötü olmuş” şeklinde değil, “bildiğimiz şeyler” noktasında olması daha olası görünüyor.
Şahsen bu şikâyetlerimi, pek bir anlam yükleyemediğim ve tam anlamıyla vasat olarak gördüğüm “Argent Moon” EP’sinin incelemesinde defaatle söylemiş, şarkı yapılarında bazı değişikliklere gitmezlerse grubun karakteristik melodi anlayışının da melodik death metal, black metal, folk metal unsurlarını iç içe geçiren tarzının da bir yerden sonra tıkanıp kalacağını ifade etmiştim.
Şimdi karşımızda INSOMNIUM’un gerçek olaylara dayanan bir hayli karanlık bir temayı işlediği yeni albümü “Anno 1696” var. Torsåker bölgesinde yaşanan cadı avları ve yargılamaları sonucunda tek bir günde 65’i kadın 71 kişinin başının kesilmesi ve yakılması da dâhil pek çok olayın yaşandığı; kıtlık nedeniyle yamyamlığın, çocuk cinayetlerinin görüldüğü zamanları konu eden albüm, bu temaya uygun olarak acıyı, kederi, korkuyu ve öfkeyi bir arada sunmayı amaçlıyor.
Albümü başlattığınız andan itibaren tıpkı “Winter’s Gate” gibi bütünlüklü bir temanın işlendiğini hissediyorsunuz. Müzikal olarak tekrarlanan bölümler olmasa da şarkı isimleri ve sözlere baktığınızda bir bütünlük olduğunu ve sözlerde bahsedilen olaylar dâhilinde müziğin de şekillendiğini görüyoruz.
Misal “Starless Path”in cadı avı için yola çıkılan kısmında “Deeper we march into the unknown, deeper into the hidden womb of the woods, there is no return…” sözleri sırasında, aynı şekilde kinayeli olarak İsa’nın cadıları kovacağından bahsedildiği yerlerde bu sözlerin yansıttığı tekinsizliğini ve korkuyu vermek için grup albümün en vahşi blast beat bölümlerine girişiyor. Bu gibi detaylar müzik ve sözlerin örtüşmesi ve konseptin desteklenmesi adına faydalı şeyler.
Müzik tarafında, grubun bugüne kadarki en başarılı enstrümantasyonlarından birini görüyoruz. Gitar kullanımı kusursuz, davullar tansiyona çok iyi yön veriyor, vokaller böylesi karanlık bir konsepti yansıtacak tutkuya sahipler. Kimi şarkılarda bir anda değişen ruh hâli gerçekten etkileyici anlara ortaya çıkmasına vesile olmuş ve belki kimilerine ilginç gelebilir ama bu yanıyla “Anno 1696”in belki de “INSOMNIUM’un BE’LAKOR’a en yakın duran albümü” olduğunu düşünüyorum.
Bu kadar ayrıntının üstüne devasa prodüksiyon da eklenince albüm kafanızın içinde büyüyor adeta. Grup 50 dakikalık süreyi gayet verimli kullanmış ve her ne kadar INSOMNIUM klasiği olabilecek şarkılar konusunda ilk 4-5 albümü aratsa da ortada pek çok açıdan başarılı bir çalışma olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimizi düşünüyorum.
“Anno 1696” INSOMNIUM’un gurur duyabileceği albümlerinden biri. Bence “Heart Like a Grave”den daha iyi ve öncesinde çıkan “Argent Moon” EP’sini daha da anlamsızlaştıracak kadar çok yönlü şarkılar içeriyor. Nispeten yakın döneme bakarsak, içinde “Shadows of the Dying Sun”daki “While We Sleep” gibi bir hit var mı, bence yok. Sakis’in konuk olduğu ve single olarak seçilen “White Christ” falan bence INSOMNIUM klasiği olabilecek potansiyeli barındırmıyor. Ne var ki yazıda vurguladığım tüm olumlu noktaları bir araya getirince gayet keyifli bir albüm ortaya çıkıyor ve INSOMNIUM’un doğru yöne attığı bir adım olarak akıllara kazınıyor. Bir önceki albüm ve EP’nin ardından bu albümde de tekrara düşselerdi grupla olan ilişkim bir miktar zedelenecekti ama neyse ki korktuğum olmadı, INSOMNIUM büyüklüğünü gösterdi.
Kadro Niilo Sevänen: Vokal, bas, sözler, beste (5)
Markus Vanhala: Gitar, clean vokal, beste (1, 2, 3, 6, 8)
Jani Liimatainen: Gitar, clean vokal, beste (5, 7)
Ville Friman: Gitar, beste (4)
Markus Hirvonen: Davul
Şarkılar 1. 1696
2. White Christ
3. Godforsaken
4. Lilian
5. Starless Paths
6. The Witch Hunter
7. The Unrest
8. The Rapids
Uzun zamandır Insomnium’un yaptığı en varyasyonlu şarkılar barındıran albüm olmuş ve bence çok da iyi yapmışlar.Özellikle ilk 3 şarkı Insomnium kalıplarının biraz dışında işler.Bu yönde hem de kaliteli bir şekilde adım atmaları albümde yarattıkları konsepte uymakla beraber gruptan sonraki yıllarda daha farklı şeyler duyabileceğimizin sinyalini veriyor.Tabi ben Insomnium’u olduğu gibi de aşırı seviyorum o ayrı bir konu.
Yer yer çok sıkıldığım yer yer çok keyif aldığım bir albüm oldu.Insomnium diskografisi içinde tam ortalarda bir yerlerde duruyor. Winters gate’in çok gerisinde ama Shadows of the Dying Sun’ın da ilerisinde bir çalışma olmuş. albümün içinde hiç hit şarkı olmaması belki albümün en büyük eksiği olabilir. Okur notlarında belirtildiği gibi 2.5/10 luk bir albüm değil tabi ki de ona çok aldırış etmeyin :)
Winter’s Gate’den sonra yavan gelen bir Insomnium albümü daha. Kesinlikle kötü bir iş değil ancak konsept bir albüm olduğu için beklentim yüksekti, beklentimi karşılayamadı maalesef.
Büyük ümitlerle dinleyip inanılmaz sıkıldığım bir başka “felaket yılı” temalı albüme, yani Moonspell’in 1755′ine, çok benzeyen ve maalesef beni aynı derecede sıkan bir iş oldu, üzüldüm:(
Deprem dengemi bozdu. Bahis dışında müziğe, kitaba, filme tekrar uyum sağlamakta güçlük çekiyorum. Normalde bu albümü çoktan dinlemem gerekirdi. Dinleyesim bile yok.
Çerezleri silip yeniden yeniden 1 veren arkadaş çık ortaya. Derdin ne söyle. Olabilirsek yardımcı olalım. Hayat böyle şeyler yapmaya değmez. Kendine zarar veriyorsun.
Insomnium müziği hep şeker oranı fazla kaçtığı için keyifle yiyemediğim bir tatlı hissiyatı oluşturmuştur bende. Ve fazla formülasyon tınlamıştır. Belki daha fazla dinlemeliyim karar vermek için bilmiyorum. Ama bu albüm hiç o tarz bir etki yaratmadı. Keyifle dinliyorum.
Şahane, Insomnium sevenlerinin seveceği bir albüm daha yapmış.
Uzun zamandır Insomnium’un yaptığı en varyasyonlu şarkılar barındıran albüm olmuş ve bence çok da iyi yapmışlar.Özellikle ilk 3 şarkı Insomnium kalıplarının biraz dışında işler.Bu yönde hem de kaliteli bir şekilde adım atmaları albümde yarattıkları konsepte uymakla beraber gruptan sonraki yıllarda daha farklı şeyler duyabileceğimizin sinyalini veriyor.Tabi ben Insomnium’u olduğu gibi de aşırı seviyorum o ayrı bir konu.
Yer yer çok sıkıldığım yer yer çok keyif aldığım bir albüm oldu.Insomnium diskografisi içinde tam ortalarda bir yerlerde duruyor. Winters gate’in çok gerisinde ama Shadows of the Dying Sun’ın da ilerisinde bir çalışma olmuş. albümün içinde hiç hit şarkı olmaması belki albümün en büyük eksiği olabilir. Okur notlarında belirtildiği gibi 2.5/10 luk bir albüm değil tabi ki de ona çok aldırış etmeyin :)
Winter’s Gate’den sonra yavan gelen bir Insomnium albümü daha. Kesinlikle kötü bir iş değil ancak konsept bir albüm olduğu için beklentim yüksekti, beklentimi karşılayamadı maalesef.
Büyük ümitlerle dinleyip inanılmaz sıkıldığım bir başka “felaket yılı” temalı albüme, yani Moonspell’in 1755′ine, çok benzeyen ve maalesef beni aynı derecede sıkan bir iş oldu, üzüldüm:(
Deprem dengemi bozdu. Bahis dışında müziğe, kitaba, filme tekrar uyum sağlamakta güçlük çekiyorum. Normalde bu albümü çoktan dinlemem gerekirdi. Dinleyesim bile yok.
Çerezleri silip yeniden yeniden 1 veren arkadaş çık ortaya. Derdin ne söyle. Olabilirsek yardımcı olalım. Hayat böyle şeyler yapmaya değmez. Kendine zarar veriyorsun.
27.02.2023
@deadhouse, sitenin yıllardır sadece o kısmının kusursuz şekilde çalışması
27.02.2023
@deadhouse, abi kimin ne verdiği gözüküyor zaten.
28.02.2023
@deadhouse, küçük çaplı DDOS saldırısı gibi bir şey yapılıyor muhtemelen. İşsiz güçsüz tek bir haylaz kullanıcının girip çıkıp tekrar oylaması değil.
28.02.2023
@Ahmet Saraçoğlu, Müzik şirketleri arası soğuk bir savaşa mı denk geldik ahah.
28.02.2023
@Ahmet Saraçoğlu, Bu daha ilginç. Burası istihbarat teşkilatlarının, bankaların, şirketlerin sitesi mi ki siber saldırı yapıyorlar.
Winters Gate’den sonra yeni dönemin en iyi albümü olmuş. Beğendim ben baya.
Insomnium müziği hep şeker oranı fazla kaçtığı için keyifle yiyemediğim bir tatlı hissiyatı oluşturmuştur bende. Ve fazla formülasyon tınlamıştır. Belki daha fazla dinlemeliyim karar vermek için bilmiyorum. Ama bu albüm hiç o tarz bir etki yaratmadı. Keyifle dinliyorum.
15.08.2023
@OblomoV, “şeker oranı fazla” ifadesi Insomnium’u çok iyi tanımlamış.
7/10
İyi ancak yeterli vuruculukta değil.
Bence Shadows of the Dying Sun gibi albüm gelmez.
Genel yorumlara bakıyorum da benim oldukça beğendiğim bir albüm oldu. Özellikle White Christ Sakis Tolis ile albümde bence öne çıkmış.
Başda White Christ olmakla baya sevdiğim bir albüm oldu,EP-den fersah-fersah ileride,öbür albümlere de çok uzak olmayan bir iş olmuş
Galiba 2023de Serpent of Old’un albümüyle birlikde favorim,dönüp dolaşıp Anno 1696ya geliyorum