Pek çoklarının aklına bile gelmeyecek fikirlerle yıllardan beri muazzam bir sanatsal değer ortaya koyan; sadece grupları ve müzisyenleri değil, metalin birden fazla alt türünü etkilemiş ve bu sayede yeni gruplar kurulmasına vesile olmuş bir adam. Şarkı yazımı konusunda çığır açmış, vizyonuyla yüz binlerce müziksevere hiç tatmadığı duygular yaşatmış, icra ettiği türün sınırlarını aşarak hayranlarının kalbine güneş gibi doğan gerçek bir üstat, müzikal anlamda tartışmasız bir deha… İnanılmaz bir besteci, harika bir vokalist, muazzam bir gitarist, sayısız gruba ilham veren olağanüstü bir müzisyen… Metal dünyasında adamlık denince ilk akla gelen, kariyerini sonlandırdıktan sonra hakkında kitaplar yazılacak, bu dünyadan göçtükten sonra konservatuar bahçelerine heykelleri dikilecek bir usta… Kısacası, bu müziğin başına gelmiş en güzel şeylerden, en büyük mucizelerden biri…
Ama bu kadar kendimden bahsettiğim yeter. Bugün konumuz KATATONIA ve şimdi gelin yeni albümünü çıkaran İsveçli grup neler yapmış neler etmiş şöyle etraflıca bir bakalım.
KATATONIA’nın kariyerindeki en önemli kırılmayı başlatan “Saw You Drown” EP’siyle birlikte grup death/doom kimliğini tamamen terk etmiş ve kendilerini bugün bilinen KATATONIA yapacak sürece girmişti. 1998 ve 1999’da çıkan “Discouraged Ones” ile “Tonight’s Decision”, KATATONIA’nın depresif ve gotik unsurlar barındıran bir rock/metal karakterine büründüğü albümler olarak doksanlar Avrupa metalinin önemli mihenk taşları arasına adlarını yazdırmıştı. 2001’de çıkardıkları “Last Fair Deal Gone Down”da ise grup öncesindeki iki albümü, bir sonra yapmak istedikleri şeyin köprüsü olarak kullanmış ve enfes bir geçiş albümüne imza atmıştı.
Günümüzde dinlediğimiz modern KATATONIA’nın esas başlangıcı olan albüm olan “Viva Emptiness”la birlikte KATATONIA daha sert, daha konserlik, daha sivri uçları olan bir gruba evrilmişti. Staccato rifler daha ön plana çıkmış, vokaller daha cüretkâr işlere girmeye başlamıştı. Başta davul olmak üzere çeşitli unsurlarla müzikteki sofistike tarafların, yer yer progresif dokunuşların önü açılmıştı. Grubun o ana kadar ticari anlamdaki en başarılı işi olan “The Great Cold Distance”la birlikte KATATONIA Amerika kıtasına da daha çok gider oldu ve genel olarak daha iddialı bir konser grubuna dönüşmeye başladı. 7-8 yıl önce “bir hiç” olduğunu söyleyen içine kapanık ve izole KATATONIA’nın yerini; o kötü tecrübeleri atlatan, yine dertleri olan ancak bu kez tecrübesiyle bunların üstesinden gelebileceğini de hissettiren bir KATATONIA aldı.
KATATONIA yine kederliydi, ancak artık öyle en ufak rüzgârda sarsılacak, bir omuzda yıkılacak bir durumu da yoktu.
Bu andan itibaren çıkaracakları üç albüm bence KATATONIA’nın kariyerindeki en başarılı süreçlerden birini ifade ediyordu. Bunun sebebi, KATATONIA’nın “The Great Cold Distance”ın ardından gayet rahat şekilde aynı telden çalabilecek ve o damardan ekmek yiyebilecek olmasına rağmen kolaya kaçmamış olmasıydı. KATATONIA 2009-2016 arasında çıkardığı “Night is the New Day”, “Dead End Kings” ve “The Fall of Hearts”ta sürekli kendini yenilemeye çalışmış, sound’unu yeniden keşfetmiş, yapabileceği başka neler olduğunu araştırmıştı. Bu üç albüm birbirlerinden tamamen alakasız olmalarına rağmen aynı özü yansıtan ve bu sayede her şeyleriyle KATATONIA kalmayı başaran albümler olarak KATATONIA’nın müzikal yelpazesinin sanılandan daha geniş olduğunu -grup da dâhil- herkese göstermişti.
Bu üç albümlük dönemi çok önemli ve başarılı bulma sebebimi ve bence bu düşüncemin haklılığını aradan geçen 7 yılın ardından görmenin mutluluğunu yaşıyorum.
KATATONIA kendisine çok geniş bir tuval oluşturdu. Bu tuval öylesine geniş ki içine bunca yıl sonra “Brave Murder Day”den bir şeyler de katabilirsiniz, elektronik alt yapı da sokabilirsiniz, TOOL’vari aksak ritimler de koyabilir, dilerseniz NEVERMORE solosu gibi duyulan cayır cayır heavy metale bile büründürebilirsiniz. Bunların örneklerini 2009’dan bu yana yaptıkları her albümde görüyoruz. Yeni karşımıza çıkan “Sky Void of Stars”la birlikte daha da iyi anlıyoruz ki KATATONIA gerçekten de metal dünyasının “en özgür” gruplarından biri ve bu özgürlüğü de tamamen kendileri sağladılar.
KATATONIA, ister doksanlarda yaptığı gibi radikal ister 2000’lerde yaptığı gibi yumuşak biçimde olsun, tarzındaki her değişimi “sonradan da kullanılabilecek” şekilde uyguladığından, günümüzde beste ve fikir anlamında son derece geniş bir hareket ve konfor alanına kavuşmuş durumda. Sayısız grup değiştirdiği eski tarzından koşarak kaçarken ve “biz artık buyuz, eskiyi unuttuk, siz de unutun” diye bağırırken, KATATONIA’ya baktığımda ise 30 yıllık devasa bir süreçten, 10 albümlük dev bir müzikal dağarcıktan ve bunlardan alınan ilhamlarla yelken açılabilecek yeni sulardan oluşan devasa bir hareket alanı görüyorum.
Bu sayede KATATONIA, önceden yaptıklarına benzer şeyler yapsa bile “bildiğimiz KATATONIA” dedirtmiyor. Dedirtse bile “bildiğimiz KATATONIA’lardan hangisi?” sorusunu sorduruyor. Bu sayede -en azından- kitlesinin heyecanını ve belli ki yeni bir şeyler yaratmaya yönelik kendi tutkularını diri tutuyor. Az sonra bahsedeceğim “Sky Void of Stars” bana albüme geçmeden önce bunca şeyi yazma gerekliliği hissettiren, grubun pek çok özelliğini içinde barındıran, KATATONIA’nın son 22-23 yılda yaptığı pek çok şeyi bir arada sunan bir albüm.
Henüz adını anmadığım bir önceki “City Burials” da esasında az sonra söyleyeceklerime benzer şekilde yorumlanabilirdi. KATATONIA o albümde de “Sky Void of Stars” gibi bir albüm yapabilirdi. Ancak belli ki onlar da kendilerini tekrar etmeme prensibi etrafında örülü bu müzikal devinim içinde yorulmuş ve 2018’de verdikleri arayla bir süreliğine sessizliğe gömülmüşlerdi. Bu sessizliğin ardından, benim içine girmeyi başaramadığım tek KATATONIA albümü olan “City Burials” çıkmıştı. O albüme ilişkin incelememde bir dolu laf etmiş olsam da düşüncelerimin özünü tek bir cümleyle de açıklayabilirdim aslında:
“Kendi istediklerini yaptılar ve bir dinleyici olarak bu benim tarafımda karşılığını bulmadı; hepsi bu.”
Şimdi gelelim KATATONIA’nın 20 yıl daha ortalarda olması durumunda bile insanları heyecanlandırabilecek bir şeyler yapmaya devam edebileceğine ilişkin düşüncemi pekiştiren yeni albümü “Sky Void of Stars”a.
Öncelikle “Sky Void of Stars”ın tamamı Jonas Renkse tarafından bestelenmiş. Tüm müzik, tüm sözler Renkse’ye ait ve bu yüzden son derece kişisel bir hava var. Bunu kelimelerle ifade etmek zor, ancak albümü dinledikçe bu his giderek daha da belirginleşti. Jonas Renkse’nin tüm içini albüme döktüğü rahatlıkla hissedilebiliyor. Bu kişisellikten dolayı da “Sky Void of Stars” gerçekten de dinledikçe açılan, hatta büyüyen bir albüm diye düşünüyorum. Bu konu biraz alengirli, zira günümüzde algı eşikleri düşük, sabırlar hızlı tükeniyor ve pek çok şeye olması gerekenin çok altında değer veriliyor. Bu yüzden albüm piyasaya çıktıktan kısa süre sonra yazılacak kimi incelemelerde, yorumlarda “Sky Void of Stars”ın hakkının verilmeyeceğini tahmin ediyorum. Elbet yüz kere dinleyip yine de beğenmeyebilirsiniz, ancak albümü en az 20-25 kez dinlemiş bir insan olarak aldığım tatminin ve hissettiğim olumlu şeylerin giderek arttığını rahatlıkla söyleyebilirim.
“Sky Void of Stars” yapı itibarıyla yukarıda bahsettiğim 2009-2016 arası dönemin bir özeti gibi aslında. Albüm atmosfer olarak “Night is the New Day”, “Dead End Kings” ve “The Fall of Hearts”ın bir birlikteliği gibi ve aralara atılan “City Burials” tozları da herhangi bir olumsuzluğa neden olmuyor.
Böyle düşünmemi sağlayan ilk şey albümün prodüksiyonunun “Dead End Kings” ve “The Fall of Hearts”ın harmanlanmış hâli gibi olması. İkincisi, “Sky Void of Stars”da KATATONIA’nın bu albümlerde sunduğu pek çok şeyin izlerine rastlıyor olmamız. Vokal melodilerinden arkaya dolgu olarak kullanılan klavyelere, progresif fikirlerden aksak ritimlere albümdeki pek çok şey KATATONIA’nın son 13-14 yılının bir özeti gibi. Ne var ki bu bir kendini tekrarlama hissi uyandırmıyor. KATATONIA’nın yıllar içinde geliştirdikleri müzisyenlikleri, şarkıların bir yerinde yırtıcı bir solo patlatmaktan çekinmeyen iddialı yaklaşımları ve pek çok grubun elinde dümdüz işlenebilecek bir nakaratı bile sofistike hâle getirebilmelerini sağlayan özgün fikirleri, albümdeki şarkıların çekiciliklerini artırıyor.
Normalde tek tek şarkı açıklamalı inceleme yapmam ancak madem çok beklenen ve merak edilen bir albüm, bu seferlik bu prensibimin dışına çıkacağım ve birkaç şarkıdan bahsedeceğim. “Şartlanmak istemem” veya “sürprizi bozulmasın” derseniz yazının sonlarına doğru olan Jonas Renkse fotoğrafına kadar olan kısmı atlayıp albüm çıkınca okuyabilirsiniz. Ama bence er ya da geç okuyun, bazı şarkılarla ilgili enteresan durumlardan bahsettim.
Albüm çok da çarpıcı bir yanı yokmuş gibi gözüken ancak dinledikçe ısınılan “Austerity” ile açılıyor. Çok kişisel sözleri olduğundan bir sonuca varmak zor ancak bir yerinde “…with city lights from 1988” diyor. İsteyen istediği çıkarımı yapabilir. “Colossal Shade” albümün ağır tempolu ve genel olarak lineer şarkılarından biri. Başlarda son derece lineer bulduğum bu şarkıya da zamanla ısındım. Sade davul ve gitarlarıyla bana “Metallica”, “Load” arası bir METALLICA havası veriyor bazı yerlerinde.
Bu şarkının ardından girişindeki klavye melodisiyle anında dikkat çeken “Opaline” geliyor. Albümdeki en sevdiğim şarkılardan biri ve tüm şarkıya yayılan bu melodi sayesinde çok tatlı bir şeye dönüşüyor. Şarkı Jonas’ın ağzından yazılmış ancak tam olarak ne anlattığını çıkaramadım. Bir yerinde kendinden bahsederek şöyle diyor:
“Bunca yıl nasıl da kazıklandım. 46 yaşındayım, daha ne kadar kaldı?”
Renkse geçen sene bu sözleri yazarken 46 yaşındaydı. Şarkının bir yerinde de “Viva Emptiness”taki “Evidence”a selam çakarcasına “…for I was never one to pass the test” diye bir söz geçiyor.
Üçüncü single olarak seçilen “Birds”e gelince enteresan şeylerle karşılaşıyoruz. Öncelikle şarkının sözlerine baktığımızda muhtemelen ölüm döşeğinde olan birinin kafasından geçenleri görüyoruz. 2.50’ye kadar olan bu kısımdan sonraysa işler enteresanlaşıyor ve Renkse birtakım sayılar söylemeye başlıyor:
“179375 592218″
Bu sayıları 59.2218, 17.9375 şeklinde koordinat olarak arattığımızda Stockholm’deki Huddinge Hospital adlı hastane çıkıyor, belki de şarkıda bahsedilen kişi orada kuş olup dünyadan uçuyor.
Daha da enteresan detaysa şarkının klibinde Renkse’nin elinin gözüktüğü bir yerde elinde yazanlar (klipte 2.22).
“Falling, crawling Casket calling Slip into the abyss”
Bu dizeler de şarkının ölüm temasını pekiştiriyorlar ve tabii ki de öylesine yazılan sözler değiller. Bu sözler Renkse’nin çok aşırı sevdiği AUTOPSY’nin 1991’de çıkan “Mental Funeral” albümüne adını veren enstrümantal şarkının şarkıda söylenmeyen sözlerinin bir kısmı. Renkse BLOODBATH’te de yoğun şekilde yansıttığı AUTOPSY sevgisini burada da vurgulamış oluyor.
“Dead End Kings” albümü ve TOOL’un bir araya geldiği “Author”da albümün en sert bölümlerinden bazıları var. Nakaratını nispeten zayıf buldum ama geri kalanı yeterince renkli. SOEN vokalisti Joel Ekelöf’ün konuk olduğu “Impermanence” da bence nakarat konusunda fazla öne çıkamıyor. Yine de akla kazınan yanları olan besteler. Nakaratında ilginç şekilde “Last Fair Deal Gone Down” tadı aldığım “Sclera”nın ardından da ilk single olarak seçilen “Atrium” geliyor.
Bence “Opaline” ile birlikte albümün en iyi iki şarkısından biri olan “Atrium”da Jonas’ın karakteristik vokal melodileriyle yükselen ve minimal fikirlerle büyük etkiler yaratmayı başaran bir yapıt görüyoruz. Bence kesinlikle bir ustalık eseri ve sadece KATATONIA’nın oluşturabileceği türde bir sofistikelik barındırıyor. Şarkının sözlerine baktığımda, yanılmıyorsam aldatma ile sona eren bir evliliğin anlatıldığını seziyorum. Bunu düşünme sebeplerimden biri, “atrium” kelimesinin hem büyük otellerin giriş kısımlarında bulunan açık geniş merkezî alanın/avlunun bulunduğu kısmı hem de kalbin içindeki bulunan sağ ve sol kulakçıkları ifade etmesi. Otel kısmını az sonra göreceksiniz.
… Vanquished and confined As we walk through the corridor … You feel good about it, you say (bir şey olmuş ve bundan pişmanlık duyulmuyor) … We sing to the night Abolishing the promise (güzel günler geride kalmış) … I’m fading from your sky The shutdown is complete You turned away despite my loving (tek taraflı bir olay)
As you walk through the exit door … You still feel good about it, you say (hâlâ pişmanlık yok) … In a room, Marriott, New York (konum atılmış) Checking in to be held by you, then checking out (kib bye) …
“In a room, Marriott, New York” ifadesinden bunun gerçek bir olay olabileceği izlenimi çıksa da sonuçta bunlar sanatçı adamlar, antin kuntin işleri severler. Belki de bir kitap ya da filmden referans alan bir şeydir. Kendileriyle yapacağım ilk röportajda soracağım bu konuyu.
Kapanışı yapan “No Beacon to Illuminate Our Fall” ise albümün içinde en çok farklı dinamiği barındıran şarkısı. Bu şarkıyı yazarak anlatması pek mümkün olmadığından sadece “bir sürü şey oluyor” demekle yetineyim. Son olarak normal sürümde olmayan “Absconder” adlı bir de bonus şarkı var ve bu ibişlerin daha önce de yaptığı gibi albümdeki kimi şarkılardan daha iyi. Neden bilmiyorum ama KATATONIA’nın bir dolu insanın hastası olacağı bazı şarkılarını bonus veya b-side yapıp arka plana çekmek, bir EP’nin içine sıkıştırmak gibi bir manyaklığı var. “March 4”, “Sulfur”, “Dissolving Bonds” nasıl normal albümlerde olmaz, cidden düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum, üstümü başımı parçalayasım geliyor. Adını andığım eski bonuslar kadar başyapıt olmasa da “Absconder” da bana sorsalar albümdeki 2-3 şarkının yerine konabilecek bir parça.
Açık konuşmak gerekirse KATATONIA’yı avucunun içi gibi bilen 22 yıllık bir dinleyicileri olarak, “Sky Void of Stars”a baktığımda grubun (Renkse’nin) bir miktar tek boyutlu bir albüm yaptığı kanısındayım. Bunun en büyük sebebi de albümün tek kişinin elinden çıkmış olması olabilir. Bu denli kişisel bir albüm olduğundan, bazısının beğeneceği şeyleri bir başkası beğenmeyebilir, başkasının hoşlanmadıkları ise bir başkasının albümdeki favorileri olabilir. Şahsen albümde “City Burials”a göre daha fazla ilginçlik buldum ama biri de çıkıp “City Burials” bu albümü donunda sallar derse ona da diyecek bir şeyim yok. Bu yüzden albüm çıktığında epey farklı yorumlar göreceğimizi sanıyorum. Zaten yayınlanan üç single’la ilgili olarak Pasifagresif’te de farklı uçlarda yorumlara rastlamak mümkün. “Kendini tekrarlıyor” diyen de var “yıllanmış şarap” diyen de. “Çok kötü şarkı” diyen de var “bayıldım” diyen de.
Benim albümden en büyük kazancım 2016’daki “The Fall of Hearts”ın (şuraya da bir göz atabilirsiniz) son şarkısı “Passer”dan bu yana, yani 6 yıldır çok sevdiğim bir KATATONIA şarkısıyla karşılaşamamış olma hüznümü “Atrium”la ve “Opaline” ile gidermiş olması. Tabii “Sky Void of Stars” bu ikisinden çok daha fazlası ve gerçekten de tamamen kişisel beğeninize, zevkinize göre ya bir miktar sıkıcı ya da epey renkli bulabileceğiniz düzeyde öznel bir albüm.
Hayırlısı diyelim.
Yazının ilk kısımlarında bahsettiğim özgürlük alanına değinip yazıyı sonlandıracak olursam, albüme yönelik birtakım eleştirilerime rağmen “Sky Void of Stars” bu düşüncemi destekleyen bir albüm. Grup son çeyrek asırdan uzun süredir yaptığı bir dolu şeyi bu albüme de bir şekilde yerleştirmeyi bilmiş. Bu açıdan sıkıntı yok. Ne var ki tamamı Renkse bestesi olan bir albümde daha zengin ve akılda kalıcı bir nakarat çeşitliliği beklenebilir. Büyük resme bakarsak albümde kimileri tarafından sevilecek, kimilerince de sıradan bulunabilecek şeyler var ve “Sky Void of Stars”a yönelik düşünceniz de bu tartının neresinde durduğunuza göre değişecektir. Siz umarım bu sevilecek şeylere odaklanan tarafta olursunuz.
Depresif olduğum için mi Katatonia dinliyorum yoksa Katatonia dinlediğim için mi depresifim.Bu soruya hala cevap veremedim.Bir ikinciside Renkse ve Nyström.Hangisi grupta olmazsa Katatonia dinlemem?Bunada cevabım yok.Grup artık solo projeye dönüşmüş gibi gözüksede Blakkheim bence çok özel.Kim bilir belki çeyrek asır sonra Dan Swanö ile beraber Diabolical Masquerade albümü yapabilir:)Neyse saçmalıyorum sanırım.Kritik çok güzel olmuş heyecanım bir kat daha arttı.Albümü dinlemeden yorum yapmam zor o yüzden okur notuda veremiyorum.
@Ubeydullah İndiroğlu, Discouraged Ones veya Last Fair Deal Gone Down yok evet ama yine de yeterince depresifler. Aslında biliyor musun Dance of December Souls da doom albümü. Çığlıklarla dolu damar şarkılar var. Ama o albüm etkilemiyor depresif anlamda. Orada daha çok gotik sanat var. Edebi sanat var. Kırmızı şarabını alıp açacaksın Without God’ı.
Discouraged Ones’la başlayan süreç isr direkt yaşama sevinci bırakmamak üzerine. Edebilik, gotiklik yerini yarrağı yemiş, çıkışsız, zavallı modern insan teması.
Çok kötü albüm, köpkötü. Sondan ikinci şarkı Katatonianin yaptığı en saçma şarkı olabilir. Hoş Atrium hariç geriye kalan diğer şarkılar da hiç bir şeye benzemiyor.
Kötü olduğunu bildiğimiz City Burials da bile insanı çeken 3-5 şey vardi. Mesela Untrodden’in solosu. Bu albümde Atrium haricinde hiç bir şey yok.
“Bu yüzden albüm piyasaya çıktıktan kısa süre sonra yazılacak kimi incelemelerde, yorumlarda “Sky Void of Stars”ın hakkının verilmeyeceğini tahmin ediyorum. Elbet yüz kere dinleyip yine de beğenmeyebilirsiniz, ancak albümü en az 20-25 kez dinlemiş bir insan olarak aldığım tatminin ve hissettiğim olumlu şeylerin giderek arttığını rahatlıkla söyleyebilirim.”
“…albümde kimileri tarafından sevilecek, kimilerince de sıradan bulunabilecek şeyler var ve “Sky Void of Stars”a yönelik düşünceniz de bu tartının neresinde durduğunuza göre değişecektir.”
Bence kariyerlerinin en kotu albumu. Atrium asiri iyi sarki. Birds fena degil. Soen’deki vokalistin konuk oldugu sarki da iyi sayilir. Kalanlar B side. Ki B side sarkilarindan Sulphur gibi efsane parcalar cikardi eskiden. Bu sefer o da yok. Son yaptiklari albumlerle kiyaslarsak City Burials ve The Fall of Hearts’i ilk sefer cevirdikten sonra agzimin suyu akmisti. Bu sefer uzuldum. 40 watt sun son albumu kadar rezil degil ama yine de kotu.
Efsane bir albüm.
Bir albümü (bu hayatınızın albümü de olsa) ilk dinlediğinizde zaten çok büyük ihtimalle ileride ne kadar tapacağınızın farkında olmadan dinliyorsunuz. Her şey zamanla oturuyor. Bu albüm bende tam olarak bu hissi uyandırdı. İleride inanamayarak dinleyeceğim, bunu şimdiden anladım. Şu anda ise durmaksızın dinliyorum sadece, iyice anlamaya çalışıyorum olup biteni. Çok fazla şey oluyor, çok fazla detay var. Bir yetişeyim de hepsine önce.
Olmuş bir albüm bu. Hele milletin çöpe attığı No Beacon to Illuminate Our Fall’u ilk dinlediğimde şoklar içinde dinledim, mal oldum (iyi anlamda).
Çok farklı bir şey yapmışlar, asla Katatonia’dan alışık olduğumuz bir şarkı tarzı değil, ve buna rağmen mükemmel olmuş.
İmza: Bir favori Katatonia albümü seçmek zorunda kalırsa The Fall of Hearts’ı, bir favori Katatonia şarkısı seçmek zorunda kalırsa Journey Through Pressure’ı seçecek olan biri.
Çok beğendiğim anların yanında bir o kadar sönük anların da olduğu ama ruhu olduğunu her anında hissettiren bir albüm olmuş. Daha 2 defa baştan sona dinleyebildim. Isındıkça daha da çok seveceğimi düşünüyorum.
@İlayda Yüksektepe, bugün İsveç’te olan olaydan sonra bir İsveçli grubu ne zaman izleriz pek emin değilim. Umarım gerginlik tırmanıp başka alanlara yayılmaz.
Şöyle coşkulu bir Katatonia herşeye bedel.City burials’dan sonra ağrıyı kesip gevşeten üstüne bir de kafa yapan katarin forte gibi bir albüm.Bir de Colossal Shade nedir be karşim
@Dysplasia, Yok lan olmuş bu albüm. Gün içinde şarkıların parçaları akla gelip albümü açma isteği uyandırıyor. Dinledikçe de dinlettiriyor. İşin güzel yanı öyle hüzünlenmek için değil müzik için dinlettiriyor kendini ki eski Katatonia’da olmayan şey bu. Ha Renkse yine de tek başına albüm yazmasın ama.
viva emptiness, the great cold distance ve dead end kings gibi muhteşem nakaratlarla dolu albümlerden sonra son 10 yıldır grubun etkileyici nakarat yazamaması biraz canımı sıkıyor.
kanaatimce şarkılar bir yere kadar muhteşem tırmanıyor fakat asla climax’e ulaşamıyor.
opaline, atrium, drab moon favorilerim. ruh sağlığı için jonas’a “freedom, waiting, colder, moldır vb.” kelimeleri söyletmesinler. tüm kışı drab moon ile geçireceğiz belli oldu.
no beacon to illuminate our fall’da the fall our hearts’dan fırlamış gibi. iyice prog müziğe kayıyorlar gibi hissediyorum.
city burials kadar bayık bir albüm yapmadıkları için sevinçli, renkse’in sesinden efsane nakaratlar dinleyemediğim için üzgünüm. yine de ben katatonia’dan razıyım.
Albümü en az 5 kere dinlemeyen hiçkimsenin yaptığı yoruma/kritiğe itibar etmeyiniz. Zor ve talepkar bir albüm. Nakarat çeşitliliği bence de albümün en zayıf yönü. Ama gene de mükemmel bir albüm. Mükemmel. Author, Opaline, Atrium, Birds 10 sene sonra yeni Katatonia klasikleri arasında yerini alacak kadar güzel şarkılar. Author ve özellikle Opaline mükemmel. Austerity, Sclera ve Colossal Shade de gayet güzeller ama albüm dışında çok dinlenmezler sanırım. Sclera’nın bence nakaratı gayet güzel ama verse kısmını çok yetersiz buldum. çok güzel olabilecekken mundar olmuş bir şarkı. No Beacon modern Takeover denebilir. Çok katmanlı, çok incelikli güzel bir şarkı. Genel olarak çok güzel bir albüm
@Emre, Ben 5 kere dinledim ama 2inciden sonraki dinlemelerim bildiğin zoraki oldu bayağı çünkü dediğin gibi bir albümü sindirebilmek 1-2 dinlemeyle olmayabiliyor. Albümün zor ve talepkar olma fikrine katılıyorum ancak mükemmel olduğu fikrine kesinlikle karşıyım.
Katatonia müziği hiç bir zaman katmanlı ve zor dinlenilebilir olmadı. Katatonia gücünü daima kolay anlaşılabilir olan melankolik atmosferinden alıyordu. Sky Void of Starsta ise gereksiz katmanlara ve cüretkar (olmamış) denemelere yer verilerek mundar edilmiş resmen.
Albümün beğenilmesinin gayet doğal fakat albümün yarışabileceği tek albümün City Burials olduğunu düşünüyorum. Nerede Lethean, nerede Decima, nerede Leaders? Bu şarkıların şu an klasik olduğunu düşünüyorsak Birds’ün Opaline’ın bu şarkıların arasında bulunması çok zor.
@Erhan, Yeni albümü dinlemedim ama 2. paragrafına pek katılamayacağım. Katatonia uzun bir süredir gücünü kolay anlaşılabilir olan melankolik atmosferinden flan almıyor. ’99 yılında bırakıp, 2003 de genel anlamda terketti bu anlayışı. Günümüz Katatonia’sı tam aksine Porcupine Tree hatta Tool gibi progresif gruplardan gücünü alıyor. (yada almaya çalışıyor mu demeliydim?)
@owlbos, Kendimi çok iyi bir Katatonia dinleyici olarak görmüyorum. Sadece iyi bir dinleyici olduğumu düşünerek bu yorumu yazdım. Hatta 7 yıl aradan sonra ilk defa geçen hafta adam gibi Katatonia dinledim. Bu yüzden sürçü lisan ettiysem affola.
@owlbos,”Katatonia uzun bir süredir gücünü kolay anlaşılabilir olan melankolik atmosferinden flan almıyor.” 7 yıldır Katatonia dinlemediğin çok belliydi zaten kanka boşver :)
@Erhan, 7 senedir muhtemelen her sene en çok dinlediğim grup Katatonia ve son 4 albümde hiç de kolay anlaşılabilir bir atmosfer yok. Bu albümün katmanlı ve içine zor girilebilir yapısının The Fall of Hearts’tan ahım şahım bir farkı yok. Kalite farkı bariz ancak bu katman açısından inceleyeceksek Katatonia zaten bunu uzun süredir yapıyor.
Bu albümlerde resmen Adam Jones’un elinden çıkmış gibi riffler var. Bu şarkıların neresi kolay anlaşılabilir bir atmosfer belirtiyor bilmiyorum. Ha arada Decima gibi illaki direkt vurucu atmosferli şarkılar var, ancak çoğunlukta değiller.
@owlbos, bence haklısın. Erhan arkadaşımız, gitsin bir Takeover, Heart Set to Divide falan dinlesin, katmanın türlüsünü görür. Katatonia Sky Void o Stars’a tek günde ulaşmadı. Aynı şekilde Fall of Hearts ve City Burials da Tool, Porcupine Tree esintilerinin dibine kadar hissedildiği çok katmanlı albümler. Seni 7 senedir Katatonia dinlememenle küçümsemesine bakma. Arkadaşın dediği gibi “Katatonia müziği hiç bir zaman katmanlı ve zor dinlenilebilir olmadı” ifadesi tamamen romantik ve gerçek dışı bir ifade.
@Emre, Erhan arkadaşın uzun bir süredir siteye kritik yazan bir dinleyici olarak söylediğin ”romantik” kelimesine katılmıyor. Zira Katatonia ayılıp bayılmadigim bir grup olmadığı için kendilerine öyle yaklaşmam imkansız. Heart set to Divide şarkısının bulunduğu albümün kritiğini açarsan fikirlerime ulaşabilirsin.
Sanırım katmanlı kelimesinin ne ifade ettiği konusunda hemfikir değiliz. Bahsini ettiğin her iki şarkı da katmanlı falan değil.
Katatonia bu kadar tartışacak kadar kompleks bir müzik yapmıyor ama romantik yaklaştığımi söylemen çok komik.
@Emre, itibar edersin etmezsin ben albümü 20 kere döndürdüm. katatonia özelinde söylemiyorum ama bazen ortalama bir albüm sadece ortalama bir albümdür. zamanın akışı hiçbir şeyi değiştirmez. ha ben sky void of stars’ın kötü bir albüm olduğunu da düşünmüyorum. gayet eli yüzü düzgün şarkılar var mı var, katatonia özlemimi gideriyor mu gideriyor.
takeover da bence grubun çok özel işlerinden biri no beacon yanından geçemez.
ayrıca albümü daha da döndürdükçe colossal shade’den ayrı bir nefret ettim.
katatonia 30 yıldır istediği müziği yapmaya devam ediyor.ben bu durumdan oldukça memnunum.
@İlayda, Ben albümün ortalama bir albümün çok üzerinde bir albüm olduğunu düşünüyorum. Zamanla daha çok değerini bulacaktır. Opaline, Author, Austerity, Birds, Atrium, Sclera ve Absconder(şu zamanlar favorim) albümü tek başına 8/10 civarlarına taşıyor. Geri kalan şarkılarda tamamlayıcı olarak gayet güzel bir şarkılar. Katatonia bir şey yapıp ben beğenmemişsem, beğenmedim demem sorunu kendimde ararım. Beğenene kadar da dinlerim çünkü bu adamların ortalama bir şey yapması bence imkansız. Belki de grup ortalama bir şey yapmamıştır ama benim kulağım ortalamadır ?? Bunlar subjektif şeyler. Ama benim dinim de imanım da Katatonia olduğu için kendi kulağıma da sezgilerime en azından ilk etapta güvenmem. Sağlıklı bir yargılamanın Katatonia özelinde uzun süre aldığını bilirim.
Çıktığı Cuma gününden beri neredeyse başka herhangi bir şey dinlemeden 6-7 kez çevirmeme dayanarak söylüyorum ki çok iyi albüm. Uzun süredir kendini bu kadar rahat, bu kadar sıkılmadan dinletebilen başka bir albüm olmamıştı. Muhtemelen kimse bu albümü Katatonia diskografisinde orta ve üst sıralara koymaz, fakat çoğu insan albümü bayılarak dinleyebilir. 8/10.
@Erhan, The Fall of Hearts>Viva Emptiness (eskiden pek sevmezdim, son zamanlarda albümdeki gitar işçiliği ilgimi çekmeye başladı)>Last Fair Deal Gone Down>Dead End Kings>Night Is the New Day>The Great Cold Distance (bu albüm Katatonia’nın Reroute to Remain’idir)>City Burials
@deadhouse, ona ilgilimi büyük oranda kaybettim, yoksa kötü albüm olduğunu düşünmüyorum. Hem grubun diskograsifinde kırılma noktası olması hem de barındırdığı bazı tercihlerden dolayı RTR’e benzetiyorum.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki bu albüm mükemmel falan değil. Başyapıt hiç değil. Bu mükemmelse Viva emptiness’e ne diyeceğiz? ‘Extra incredible’ falan mı?
Gelelim albüme, yayınlanan teklilerin hepsini beğenmiş (Opaline dahil) biri olarak albüme karşı umutluydum. City burials’ ı birçoklarının aksine uzun dinlemelerden sonra beğenmiş, özellikle bazı şarkıları tekrar tekrar döndürüyordum. Ancak albüm çıktı ve tamamen heyecanım söndü açıkçası. Çünkü grup albümdeki en iyi şarkıları single olarak sürmüş meğer! Diğer şarkılar ya çok lineer, ya da bir türlü patlamayan cinsten. 7-8 turdan sonra şunu da söyleyebilirim ki albümün -bence- birinci eksisi şarkılar sanki Jonas’ın solo projesi gibi tınlıyor. Kritiği okuduktan sonra zaten bütün şarkılarda onun imzasının olduğunu öğrendim ki bu da bu fikrimi açıklıyor. Muhtemelen 374736268 kere dinledikten sonra buna da bayılacağım ama Katatonia’nın en büyük sorunu bu zaten son birkaç albümdür. Dinleyiciyi yoruyor. Sürekli dikkat isteyen, kendini hemen ele vermeyen şarkılar bunlar. Biraz da July gibi ‘cheesy ama güçlü’ şarkılara ihtiyacı var grubun. İkinci eksisi ise beste anlamında da çok karışık bir albüm. Nerdeyse 2001 sonrası bütün albümlerden esintiler var. Mesela Colossal Shade, Hearts set to divide’ın kardeşi gibi (tırnağı olamaz) Drab moon’da NitND akıllara geliyor-bence sıkıcı- Sonra Author’da sanki Viva Emptiness e selam çakıyorlar ordan No Beacon… da hoop tFoH’a dönüyorlar. Sakin! Impermanence bile Untrodden değil maalesef.
Güçlü single’ların hatırına 7. Umarım bir sonrakine takk diye kafadan hasta olacağımız bir albümle çıkagelirsin çünkü bunu yapabilirsin Katatonia.
Albümü beğendim mi beğenmedim mi bilmiyorum. Dinledikçe bir şeyler eksik gibi geliyor. Daha iyilerini yaptılar diyorum. Şu şarkı şuna benziyor diyorum…ama yine de dinliyorum. Müzik grupları ile duygusal bağ kurmak sanırım. Çünkü tüm eksiklerine rağmen biraz vasatı aştığını hissettiğin an her şeyi ile kabul ediyorsun. Yıl boyunca ara ara dinlerim ama büyük ihtimalle yılsonu listeme koymam trip atacağım albüme kendi içimde. Mk Katatoniası…
hayatımda hiçbirşeyi daha fazla sevmek için zorlamadım. bir şeyi sevmek bence nesnenin sorumluluğunda olan bir şey. 20 kere dinlesem bengü de sevebilirim ya da 6 – 7 kere sırf eskilerden bir şeyler duyayım diye dinlesem uğraşsam sonuca ulaşma odaklı bir mutluluk anlayışından kaynaklı olarak beynim bana oyun oynar ve bulurum. uzun lafın kısası rezil bir albüm. eskisi gibi yazamıyorlar ama grubun adından ve hinterlandından vazgeçemedikleri için aynı isim altında böyle şeylere girişiyorlar. tamam gelin gene yarrak gibi bir setlistle çalın gidin nasıl olsa best of setlist olarak pazarlamaya hazır çakal organizatörler de var. hayırlı işler.
@Necrobutcher, yani anlatmak istediğim şu ki : bu adamların pandemiden en çok etkilenen topluluklardan birisi olduğundan bahsedilse ve dense ki yeni marketlere yeni kitlelere ulaşmaya çalışıyorlar ve bize oradan bir pencere açıp savunsalar şu albümü okay ama yok. mükemmel yazılmış akıl alır gibi değil. bu grubun kitlesinde bu albüme mükemmel diyebilecek belki 100 kişi bile çıkmaz. live consternation konserini izleyen 5 kişi bile bu albüme mükemmel demez. katman vs evet kardeşim anlıyoruz katmanın kralını chick corea yapıyor biz coreadan deadhouse gibi bir şarkı beklemediğimiz gibi katatoniadan da bir my spanish heart beklemiyoruz.
@Necrobutcher, “20 kere dinlesem Bengü de sevebilirim” kısmını daha önce ben de düşünmüştüm, tabii Bengü özelinde değil başka sanatçılar için. Ve buna katılıyorum aynı şeyi defalarca dinlemek hiç sevmediğimiz bir albümü birden çok sevdiğimiz, bağ kurduğumuz bir albüme dönüştürebilir. Ancak burada şu sıkıntı ortaya çıkıyor: Derin ve anlaması zor bir müzik dinlerken ne yapacağız? İlk, ikinci, üçüncü dinleyişlerde anlaşılamayacak düzeyde komplike albümler var. Bunları silip kenara mı atalım olmamış diye? Evet belki de müziği anlamaya çalışırken defalarca dinlememiz aynı anda anlayışı getirirken yanında onu sevmeyi de getiriyor ancak burada başka çare göremiyorum ben. Buradaki eylem bir albümü sevmeye çalışmak olmamalı, anlamaya çalışmak olmalı bana kalırsa -bu dediğim daha derin yapılı albümler için geçerli tabii-.
Hocam özet olarak düşüncelerimizin çıkış noktası aynı, ben de senin gibi düşünüyorum ancak varış noktalarımız arasında fark var. Olaya bu şekilde bakıyorum ancak kendi içimde de tam anlamıyla çözümleyebildiğim bir mesele değil.
Ha unutmadan bu yazdıklarım Katatonia albümünden bağımsız sadece o cümleye istinaden yazdım.
@Ali Osman, Beklentilerimizi karşılayan ürünleri seçebilmemiz için defalarca o ürünle tepkimeye girmeye lüzum yok. Adı üstünde bir beklenti var,ne istediğimizi biliyoruz. Ben böyle yorumluyorum.
@Necrobutcher, evet 20 kere dinledim ve evet tabiki bir beklentim olduğundan bu kadar fazla dinledim. katatonia benim nazarımda özel bir topluluk elbette ben de bir dinleyici olarak hakkını vererek dinlemek isteyeceğim. İlk birkaç denemeden sonra albüm ile ilgili görüşlerim oturmaya başladı geri kalanı da keyif için dinledim.
Ya dinlemek istedim dinledim yahu. Nedir bu 20 de 20 :)
@Necrobutcher, 20 çok olabilir belki bilemiyorum ama bazı işleri sevmek için uğraş gerekir, özellikle alışık olmadığın bir türse ve vizyonunu geniş tutmak istiyorsan zaman harcarsın, bu kadar basit. Bu sorumluluk meselesi değil. Her şey ilk dinleyişte sevilecek olsaydı ilk distortion tesadüfen bulunduğunda çöpe atarlardı o bozuk amfiyi.
@Necrobutcher, sevmek için zorlamak bambaşka bir konu.
Ancak katmanlı bir yapı barındıran işleri birkaç kez dinleyip değerlendirmek de işin fıtratına aykırı. Bir defa dinleyip ”sevmedim, benlik değil” demek ayrı ”bok gibi albüm, olmamış” demek ayrı. İlkine kimse laf edemeyecekken ikincisine haliyle laf edilir.
Emre de ondan bahsetmiş. Albümü yorumlayacak birinin minimum 5 kez dinlemiş olması lazım ki sağlıklı bir yorum yapabilsin. Bence haksız da değil.
Last Fair Deal Gone Down = The Fall of Hearts >= Night Is the New Day >>> The Great Cold Distance > Dead End Kings = Viva Emptiness >>> Sky Void of Stars > City Burials
Albümle ilgili daha detaylı bir yorum yazarım belki daha sonra.
Albümü tamamen sindirdiğini düşünen ve genel olarak albümü çok beğenen biri olarak şarkılara verdiğim notlar şu şekilde:
Austerity 3.75/5
Colossal Shade 3/5
Opaline 4.5/5
Birds 4/5
Drab Moon 3/5
Author 4/5
Impermanence 3/5
Sclera 3.5/5
Atrium 4.5/5
No Baecon to illuminate our fall 3.5/5
Absconder 4.5/5
Ama albüm, şarkıların tekil olarak nasıl olduklarından farklı bir kimliğe bürünüyor tamamen dinleyince ki bu bence Katatonia’yı Katatonia yapan en temel unsurlardan biri. Yani tekil olarak bu şarkıları dinlediğimde aldığım duygu ile albümü dinlerken hissettiklerim farklı oluyor çünkü kompozisyon her zaman olduğu gibi ustalıkla oluşturulmuş. City Burials’dan daha iyi bir albüm olduğunu düşünüyorum. Fall of Hearts seviyesinde bence değil. Ama Viva Emptiness sonrası dönem için, Fall of Hearts’tan sonra Night is the New Day ile beraber en beğendiğim Katatonia albümü diyebilirim.
jonas blabbermouth’un kendisiyle yaptığı röportajda kimilerinin grubun şimdiki haline ilişkin kafasındakini soru işaretlerini giderebilecek şeyler söylemiş. birkaç alıntı bırakacaktım ama burayı şişirmeye gerek yok. dileyen girip bakabilir. sadece şunu söyleyebilirim; anders’ın artık şarkı yazmayışının sebebi “writer’s block” imiş :( evet, bloodbath için hala şarkı yazıyor bu arada. bloodbath riff odaklı ve “direkt” bir grup neticede. bloodbath için şarkı yazmanın katatonia’ya oranla çok daha kolay olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
“City Burials” bende Katatonia’nın Renkse’nin solo projesine dönüşme ihtimaline karşı negatif bir algı oluşturmuştu, lakin bu albümde aradığımı bulduğumu söyleyebilirim. Görece dar bir alanda iyi dans ediyor Renkse.
Art arda City Burials ve Sky Void of Stars döneminde nasıl bir rastlantıysa 2 ayrı ilişkimin bitişine şahit oldum. Yeni albümü sabırsızlıkla bekliyorum Katatonia :)
Bu bi tarafa, bence net iyi albüm. Yukarıdaki yorumlara istinaden, bence Katatonia müziği epey zor ve katmanlı bir müzik. Genel anlamda duygusal bir bariyere sahip olduğu için zor, son zamanlarda ise şarkı yapıları (TFOH’dan beri) teknik ve kompoziyonal anlamda kompleks olduğu için zor. Hatta atmosfer de buna eklenebilir. Katatonia’yı ilk dinlemeye başladığım zamanları hatırlıyorum da epey bi dinleyip bırakmışlığım olmuştu, bi türlü girememiştim müziğe. Şu an bakınca çok daha iyi anlayabiliyorum bu durumu.
Bu kadar duygusal bir müziği bu kadar zor bir yolla ifade etmeye çalışmak bence büyük cesaret.
Single Barrel Jack, Babamın evlenecekler ona göre takılalım dediği hatundan ayrılmak, okulu bitirememek ve Opaline. Amınakoyim Katatonia. (Senin de amınakoyim İTÜ)
@Koray, ben senin yerinde olsam viskiyi falan bırakır şükür namazına başlarım. “Özgür Erkek” olmuşsun işte ve bu dünyanın en güzel şeyi. Evlenmek veya ciddi ilişki yaşamak erkekliğe kelepçe vurmaktır.
Sadece şu iki durum aynı anda olursa bir erkek evliyken veya ciddi ilişki yaşarken mutlu olabilir:
1- Hiç bir maddi problemin olmayacak, hatta aşırı zengin olacaksın. Çünkü terso adamı annesi bile sevmez. Kim ve ne olursan ol, sonunda ya aşağılanır ya da boynuzu yersin. Statü falan da hikaye. Hiç bir kadın hangi üniversiteden mezun olup kaç kitap okuduğuna bakmaz, ona sağlayacak olduğun konfor alanına bakar. Fakir olup “one night stand” bulabilme şansı, evliyken veya ciddi ilişki yaşarken mutlu olabilme şansından kat kat daha fazla zaten. Eşşek değilsen ortalık kadın dolu, çeşit çeşit hem de.
2- Kadının aynı zamanda senin en yakın arkadaşın, kankan olacak. Hobileriniz, siyasi görüşünüz, dini inancınız vesaire mümkün olduğu kadar aynı olacak. Böyle olursa kıskançlık minimuma iniyor, birlikte vakit geçirmekten keyif alıyorsunuz. PlayStation’a, futbol/basketbol maçına, dinlediğin müziğe karışan, bundan rahatsız olan kadın varsa zaten direkt çek sifonu gitsin.
Şu bahsettiğim iki durumu sağlamadan evlenen veya ciddi ilişki yaşayan erkek varsa ben onun beyninin tam orta yerine sıçayım. Net.
gol atamayan yıldız forvet transferini ama çok koşuyor, arkadaşları onu anlamıyor, aslında çok iyi koşu atıyor şeklinde savunmaya çalışan taraftar gibi bir albüm savunuluyorsa o albümden bir cacık olmaz.
burada da 50 kez aynı tartışmalara girdik ama zaman bizi haklı çıkartıyor. opeth’in yarak kürek son dönem albümlerini gelip burada “abi çok progresif, dinledikçe seviyorsun vs.” diye argüman kasan arkadaşların kaçı bugün açıp o albümleri dinliyor? dinlenme sayıları ortada spotify’da.
yani demem odur ki kendinizi boşa zorlamayın. ya da zorlayın sizin bileceğiniz iş.
biz discouraged ones’dan, tonight’s decision’dan devam.
Arada bir uğruyorum buraya ben, bazen sık uğruyorum hatta. Benim için ilginç bir dönemde çıkmış bir albümdür kendileri, ayrıca Katatonia fanı olmam da albüme bağlanmamı kolaylaştırıyor muhtemelen. İyi ki varlar.
Depresif olduğum için mi Katatonia dinliyorum yoksa Katatonia dinlediğim için mi depresifim.Bu soruya hala cevap veremedim.Bir ikinciside Renkse ve Nyström.Hangisi grupta olmazsa Katatonia dinlemem?Bunada cevabım yok.Grup artık solo projeye dönüşmüş gibi gözüksede Blakkheim bence çok özel.Kim bilir belki çeyrek asır sonra Dan Swanö ile beraber Diabolical Masquerade albümü yapabilir:)Neyse saçmalıyorum sanırım.Kritik çok güzel olmuş heyecanım bir kat daha arttı.Albümü dinlemeden yorum yapmam zor o yüzden okur notuda veremiyorum.
Çok iyi kritik olmuş Ahmet abi eline sağlık. Sabırsızlıkla ayın yirmisini bekliyorum. Sanırım bu albüm benim kış albümüm olacak.
herkese promo gelmiş herhalde
Kritiğin gazıyla yıllar sonra katatonia diskografi döndürmeye karar verdim. Yarın işe giderken bir mendil alayım ben en iyisi.
Dinlemek için sabırsızlanmıyorum. Hayatımı sikmeye niyetim yok. Ne haliniz varsa görün Renkse Nyström çetesi.
16.01.2023
@deadhouse, bunların zaten eski hayat sikiciliği kalmamış ki hacı… :p
16.01.2023
@Ubeydullah İndiroğlu, Discouraged Ones veya Last Fair Deal Gone Down yok evet ama yine de yeterince depresifler. Aslında biliyor musun Dance of December Souls da doom albümü. Çığlıklarla dolu damar şarkılar var. Ama o albüm etkilemiyor depresif anlamda. Orada daha çok gotik sanat var. Edebi sanat var. Kırmızı şarabını alıp açacaksın Without God’ı.
Discouraged Ones’la başlayan süreç isr direkt yaşama sevinci bırakmamak üzerine. Edebilik, gotiklik yerini yarrağı yemiş, çıkışsız, zavallı modern insan teması.
En nefret ettiğim grup. Aynı zamanda Spotify verilerime göre 2016′dan beri en çok dinlediğim 9′uncu grup.
Fak.
Enfes kritik olmus, eline saglik Ahmet Abi.
Asiri meraklandim, Albumu bir an once dinlemek istiyorum.
Yayınlanan single’ları çevirmekten ciğerimiz söndü ya, inşallah gece salarlar albümü de zabaha kadar dinleriz.
Albümden geliyorum. bi kaç güzel şarkı var işte.
7.5 biraz düşük olmuş, albüm net iyi.
Çok kötü albüm, köpkötü. Sondan ikinci şarkı Katatonianin yaptığı en saçma şarkı olabilir. Hoş Atrium hariç geriye kalan diğer şarkılar da hiç bir şeye benzemiyor.
Kötü olduğunu bildiğimiz City Burials da bile insanı çeken 3-5 şey vardi. Mesela Untrodden’in solosu. Bu albümde Atrium haricinde hiç bir şey yok.
Büyük hayal kırıklığı.
“Bu yüzden albüm piyasaya çıktıktan kısa süre sonra yazılacak kimi incelemelerde, yorumlarda “Sky Void of Stars”ın hakkının verilmeyeceğini tahmin ediyorum. Elbet yüz kere dinleyip yine de beğenmeyebilirsiniz, ancak albümü en az 20-25 kez dinlemiş bir insan olarak aldığım tatminin ve hissettiğim olumlu şeylerin giderek arttığını rahatlıkla söyleyebilirim.”
“…albümde kimileri tarafından sevilecek, kimilerince de sıradan bulunabilecek şeyler var ve “Sky Void of Stars”a yönelik düşünceniz de bu tartının neresinde durduğunuza göre değişecektir.”
Yorumlar gelmeye başladı:
- “Albüm net iyi.”
- “Çok kötü albüm, köpkötü.”
:)
Bence kariyerlerinin en kotu albumu. Atrium asiri iyi sarki. Birds fena degil. Soen’deki vokalistin konuk oldugu sarki da iyi sayilir. Kalanlar B side. Ki B side sarkilarindan Sulphur gibi efsane parcalar cikardi eskiden. Bu sefer o da yok. Son yaptiklari albumlerle kiyaslarsak City Burials ve The Fall of Hearts’i ilk sefer cevirdikten sonra agzimin suyu akmisti. Bu sefer uzuldum. 40 watt sun son albumu kadar rezil degil ama yine de kotu.
Bence gayet iyi olmuş. 7.şarkıda Soen dayıyı duymak güzel süpriz oldu.
Efsane bir albüm.
Bir albümü (bu hayatınızın albümü de olsa) ilk dinlediğinizde zaten çok büyük ihtimalle ileride ne kadar tapacağınızın farkında olmadan dinliyorsunuz. Her şey zamanla oturuyor. Bu albüm bende tam olarak bu hissi uyandırdı. İleride inanamayarak dinleyeceğim, bunu şimdiden anladım. Şu anda ise durmaksızın dinliyorum sadece, iyice anlamaya çalışıyorum olup biteni. Çok fazla şey oluyor, çok fazla detay var. Bir yetişeyim de hepsine önce.
Olmuş bir albüm bu. Hele milletin çöpe attığı No Beacon to Illuminate Our Fall’u ilk dinlediğimde şoklar içinde dinledim, mal oldum (iyi anlamda).
Çok farklı bir şey yapmışlar, asla Katatonia’dan alışık olduğumuz bir şarkı tarzı değil, ve buna rağmen mükemmel olmuş.
İmza: Bir favori Katatonia albümü seçmek zorunda kalırsa The Fall of Hearts’ı, bir favori Katatonia şarkısı seçmek zorunda kalırsa Journey Through Pressure’ı seçecek olan biri.
Tam beklediğim gibi albümün çıktığı gün “Opaline” klibini yayınladılar. Doğru hareket.
Çok beğendiğim anların yanında bir o kadar sönük anların da olduğu ama ruhu olduğunu her anında hissettiren bir albüm olmuş. Daha 2 defa baştan sona dinleyebildim. Isındıkça daha da çok seveceğimi düşünüyorum.
Impermanence’in solosunda kederden 15 kilo kaybettim
Anders Nyström ailevi sebeplerden Avrupa turnesine katılamıyor. Renkse ve dadaşlar olarak turlayacaklar.
21.01.2023
@Ahmet Saraçoğlu, abi sence bu sene Türkiye’de izler miyiz?
21.01.2023
@İlayda Yüksektepe, bugün İsveç’te olan olaydan sonra bir İsveçli grubu ne zaman izleriz pek emin değilim. Umarım gerginlik tırmanıp başka alanlara yayılmaz.
Dead and kings’ten sonra çıkan olmasa da olur albümlere bir tane daha eklemişler.
Şöyle coşkulu bir Katatonia herşeye bedel.City burials’dan sonra ağrıyı kesip gevşeten üstüne bir de kafa yapan katarin forte gibi bir albüm.Bir de Colossal Shade nedir be karşim
22.01.2023
@Ugur, Bence de albümün en iyi şarkısı Colossal shade şu an.
22.01.2023
@Opethsevenbiri, kalp.
Bir önceki albüm gibi tamamen çöpe atacağım bir albüm değil ama yine de meh. Renkse’nin tek başına albüm yazmayı bırakması lazım sanırım.
30.01.2023
@Dysplasia, Yok lan olmuş bu albüm. Gün içinde şarkıların parçaları akla gelip albümü açma isteği uyandırıyor. Dinledikçe de dinlettiriyor. İşin güzel yanı öyle hüzünlenmek için değil müzik için dinlettiriyor kendini ki eski Katatonia’da olmayan şey bu. Ha Renkse yine de tek başına albüm yazmasın ama.
viva emptiness, the great cold distance ve dead end kings gibi muhteşem nakaratlarla dolu albümlerden sonra son 10 yıldır grubun etkileyici nakarat yazamaması biraz canımı sıkıyor.
kanaatimce şarkılar bir yere kadar muhteşem tırmanıyor fakat asla climax’e ulaşamıyor.
opaline, atrium, drab moon favorilerim. ruh sağlığı için jonas’a “freedom, waiting, colder, moldır vb.” kelimeleri söyletmesinler. tüm kışı drab moon ile geçireceğiz belli oldu.
no beacon to illuminate our fall’da the fall our hearts’dan fırlamış gibi. iyice prog müziğe kayıyorlar gibi hissediyorum.
city burials kadar bayık bir albüm yapmadıkları için sevinçli, renkse’in sesinden efsane nakaratlar dinleyemediğim için üzgünüm. yine de ben katatonia’dan razıyım.
23.01.2023
@İlayda, opaline’in ve atrium’un nakaratları bence gayet tatmin edici
Albümü en az 5 kere dinlemeyen hiçkimsenin yaptığı yoruma/kritiğe itibar etmeyiniz. Zor ve talepkar bir albüm. Nakarat çeşitliliği bence de albümün en zayıf yönü. Ama gene de mükemmel bir albüm. Mükemmel. Author, Opaline, Atrium, Birds 10 sene sonra yeni Katatonia klasikleri arasında yerini alacak kadar güzel şarkılar. Author ve özellikle Opaline mükemmel. Austerity, Sclera ve Colossal Shade de gayet güzeller ama albüm dışında çok dinlenmezler sanırım. Sclera’nın bence nakaratı gayet güzel ama verse kısmını çok yetersiz buldum. çok güzel olabilecekken mundar olmuş bir şarkı. No Beacon modern Takeover denebilir. Çok katmanlı, çok incelikli güzel bir şarkı. Genel olarak çok güzel bir albüm
23.01.2023
@Emre, Ben 5 kere dinledim ama 2inciden sonraki dinlemelerim bildiğin zoraki oldu bayağı çünkü dediğin gibi bir albümü sindirebilmek 1-2 dinlemeyle olmayabiliyor. Albümün zor ve talepkar olma fikrine katılıyorum ancak mükemmel olduğu fikrine kesinlikle karşıyım.
Katatonia müziği hiç bir zaman katmanlı ve zor dinlenilebilir olmadı. Katatonia gücünü daima kolay anlaşılabilir olan melankolik atmosferinden alıyordu. Sky Void of Starsta ise gereksiz katmanlara ve cüretkar (olmamış) denemelere yer verilerek mundar edilmiş resmen.
Albümün beğenilmesinin gayet doğal fakat albümün yarışabileceği tek albümün City Burials olduğunu düşünüyorum. Nerede Lethean, nerede Decima, nerede Leaders? Bu şarkıların şu an klasik olduğunu düşünüyorsak Birds’ün Opaline’ın bu şarkıların arasında bulunması çok zor.
23.01.2023
@Erhan, Yeni albümü dinlemedim ama 2. paragrafına pek katılamayacağım. Katatonia uzun bir süredir gücünü kolay anlaşılabilir olan melankolik atmosferinden flan almıyor. ’99 yılında bırakıp, 2003 de genel anlamda terketti bu anlayışı. Günümüz Katatonia’sı tam aksine Porcupine Tree hatta Tool gibi progresif gruplardan gücünü alıyor. (yada almaya çalışıyor mu demeliydim?)
23.01.2023
@owlbos, Kendimi çok iyi bir Katatonia dinleyici olarak görmüyorum. Sadece iyi bir dinleyici olduğumu düşünerek bu yorumu yazdım. Hatta 7 yıl aradan sonra ilk defa geçen hafta adam gibi Katatonia dinledim. Bu yüzden sürçü lisan ettiysem affola.
24.01.2023
@owlbos,”Katatonia uzun bir süredir gücünü kolay anlaşılabilir olan melankolik atmosferinden flan almıyor.” 7 yıldır Katatonia dinlemediğin çok belliydi zaten kanka boşver :)
24.01.2023
@Erhan, gayet doğru bir söz.
24.01.2023
@Erhan, 7 senedir muhtemelen her sene en çok dinlediğim grup Katatonia ve son 4 albümde hiç de kolay anlaşılabilir bir atmosfer yok. Bu albümün katmanlı ve içine zor girilebilir yapısının The Fall of Hearts’tan ahım şahım bir farkı yok. Kalite farkı bariz ancak bu katman açısından inceleyeceksek Katatonia zaten bunu uzun süredir yapıyor.
Bu albümlerde resmen Adam Jones’un elinden çıkmış gibi riffler var. Bu şarkıların neresi kolay anlaşılabilir bir atmosfer belirtiyor bilmiyorum. Ha arada Decima gibi illaki direkt vurucu atmosferli şarkılar var, ancak çoğunlukta değiller.
24.01.2023
@Yiğit, Altına imzamı atıyorum. Tam olarak böyle bence.
25.01.2023
@Erhan, Bilemiyorum Erhan ancak sanki kendi Katatonia zevkini genel bir olguymus gibi sunuyorsun gibi..
30.01.2023
@owlbos, bence haklısın. Erhan arkadaşımız, gitsin bir Takeover, Heart Set to Divide falan dinlesin, katmanın türlüsünü görür. Katatonia Sky Void o Stars’a tek günde ulaşmadı. Aynı şekilde Fall of Hearts ve City Burials da Tool, Porcupine Tree esintilerinin dibine kadar hissedildiği çok katmanlı albümler. Seni 7 senedir Katatonia dinlememenle küçümsemesine bakma. Arkadaşın dediği gibi “Katatonia müziği hiç bir zaman katmanlı ve zor dinlenilebilir olmadı” ifadesi tamamen romantik ve gerçek dışı bir ifade.
30.01.2023
@Emre, Erhan arkadaşın uzun bir süredir siteye kritik yazan bir dinleyici olarak söylediğin ”romantik” kelimesine katılmıyor. Zira Katatonia ayılıp bayılmadigim bir grup olmadığı için kendilerine öyle yaklaşmam imkansız. Heart set to Divide şarkısının bulunduğu albümün kritiğini açarsan fikirlerime ulaşabilirsin.
Sanırım katmanlı kelimesinin ne ifade ettiği konusunda hemfikir değiliz. Bahsini ettiğin her iki şarkı da katmanlı falan değil.
Katatonia bu kadar tartışacak kadar kompleks bir müzik yapmıyor ama romantik yaklaştığımi söylemen çok komik.
01.02.2023
@Erhan, Erhan, Takeover, katmanlı, bir, şarkı.
23.01.2023
@Emre, itibar edersin etmezsin ben albümü 20 kere döndürdüm. katatonia özelinde söylemiyorum ama bazen ortalama bir albüm sadece ortalama bir albümdür. zamanın akışı hiçbir şeyi değiştirmez. ha ben sky void of stars’ın kötü bir albüm olduğunu da düşünmüyorum. gayet eli yüzü düzgün şarkılar var mı var, katatonia özlemimi gideriyor mu gideriyor.
takeover da bence grubun çok özel işlerinden biri no beacon yanından geçemez.
ayrıca albümü daha da döndürdükçe colossal shade’den ayrı bir nefret ettim.
katatonia 30 yıldır istediği müziği yapmaya devam ediyor.ben bu durumdan oldukça memnunum.
30.01.2023
@İlayda, Ben albümün ortalama bir albümün çok üzerinde bir albüm olduğunu düşünüyorum. Zamanla daha çok değerini bulacaktır. Opaline, Author, Austerity, Birds, Atrium, Sclera ve Absconder(şu zamanlar favorim) albümü tek başına 8/10 civarlarına taşıyor. Geri kalan şarkılarda tamamlayıcı olarak gayet güzel bir şarkılar. Katatonia bir şey yapıp ben beğenmemişsem, beğenmedim demem sorunu kendimde ararım. Beğenene kadar da dinlerim çünkü bu adamların ortalama bir şey yapması bence imkansız. Belki de grup ortalama bir şey yapmamıştır ama benim kulağım ortalamadır ?? Bunlar subjektif şeyler. Ama benim dinim de imanım da Katatonia olduğu için kendi kulağıma da sezgilerime en azından ilk etapta güvenmem. Sağlıklı bir yargılamanın Katatonia özelinde uzun süre aldığını bilirim.
26.01.2023
@Emre, hocam 20 kere dinleyen var ben bir de ona danışayım onun nefesi daha kuvvetliymiş.
Çıktığı Cuma gününden beri neredeyse başka herhangi bir şey dinlemeden 6-7 kez çevirmeme dayanarak söylüyorum ki çok iyi albüm. Uzun süredir kendini bu kadar rahat, bu kadar sıkılmadan dinletebilen başka bir albüm olmamıştı. Muhtemelen kimse bu albümü Katatonia diskografisinde orta ve üst sıralara koymaz, fakat çoğu insan albümü bayılarak dinleyebilir. 8/10.
2001 Sonrası:
Last Fair Deal Gone Down>The Great Cold Distance>Dead End Kings>The Fall of Hearts>Viva Emptiness>Night Is the New Day>City Burials=Sky Void of Stars
23.01.2023
@Erhan, The Fall of Hearts>Viva Emptiness (eskiden pek sevmezdim, son zamanlarda albümdeki gitar işçiliği ilgimi çekmeye başladı)>Last Fair Deal Gone Down>Dead End Kings>Night Is the New Day>The Great Cold Distance (bu albüm Katatonia’nın Reroute to Remain’idir)>City Burials
23.01.2023
@şeyh hulud, TGCD sona koydun ve RTR benzetmesi yaptın ya sanki biri kalbime hançer sapladı…
24.01.2023
@deadhouse, hayretle okudum ben de.
24.01.2023
@deadhouse, ona ilgilimi büyük oranda kaybettim, yoksa kötü albüm olduğunu düşünmüyorum. Hem grubun diskograsifinde kırılma noktası olması hem de barındırdığı bazı tercihlerden dolayı RTR’e benzetiyorum.
Fena değil bence de, City Burials’ın aksine Katatonia albümü dinlediğimi hissettirdi.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki bu albüm mükemmel falan değil. Başyapıt hiç değil. Bu mükemmelse Viva emptiness’e ne diyeceğiz? ‘Extra incredible’ falan mı?
Gelelim albüme, yayınlanan teklilerin hepsini beğenmiş (Opaline dahil) biri olarak albüme karşı umutluydum. City burials’ ı birçoklarının aksine uzun dinlemelerden sonra beğenmiş, özellikle bazı şarkıları tekrar tekrar döndürüyordum. Ancak albüm çıktı ve tamamen heyecanım söndü açıkçası. Çünkü grup albümdeki en iyi şarkıları single olarak sürmüş meğer! Diğer şarkılar ya çok lineer, ya da bir türlü patlamayan cinsten. 7-8 turdan sonra şunu da söyleyebilirim ki albümün -bence- birinci eksisi şarkılar sanki Jonas’ın solo projesi gibi tınlıyor. Kritiği okuduktan sonra zaten bütün şarkılarda onun imzasının olduğunu öğrendim ki bu da bu fikrimi açıklıyor. Muhtemelen 374736268 kere dinledikten sonra buna da bayılacağım ama Katatonia’nın en büyük sorunu bu zaten son birkaç albümdür. Dinleyiciyi yoruyor. Sürekli dikkat isteyen, kendini hemen ele vermeyen şarkılar bunlar. Biraz da July gibi ‘cheesy ama güçlü’ şarkılara ihtiyacı var grubun. İkinci eksisi ise beste anlamında da çok karışık bir albüm. Nerdeyse 2001 sonrası bütün albümlerden esintiler var. Mesela Colossal Shade, Hearts set to divide’ın kardeşi gibi (tırnağı olamaz) Drab moon’da NitND akıllara geliyor-bence sıkıcı- Sonra Author’da sanki Viva Emptiness e selam çakıyorlar ordan No Beacon… da hoop tFoH’a dönüyorlar. Sakin! Impermanence bile Untrodden değil maalesef.
Güçlü single’ların hatırına 7. Umarım bir sonrakine takk diye kafadan hasta olacağımız bir albümle çıkagelirsin çünkü bunu yapabilirsin Katatonia.
Bu arada bahsetmeyi unuttum. Sclera kalp ben. Kişisel favorim
Albümü beğendim mi beğenmedim mi bilmiyorum. Dinledikçe bir şeyler eksik gibi geliyor. Daha iyilerini yaptılar diyorum. Şu şarkı şuna benziyor diyorum…ama yine de dinliyorum. Müzik grupları ile duygusal bağ kurmak sanırım. Çünkü tüm eksiklerine rağmen biraz vasatı aştığını hissettiğin an her şeyi ile kabul ediyorsun. Yıl boyunca ara ara dinlerim ama büyük ihtimalle yılsonu listeme koymam trip atacağım albüme kendi içimde. Mk Katatoniası…
hayatımda hiçbirşeyi daha fazla sevmek için zorlamadım. bir şeyi sevmek bence nesnenin sorumluluğunda olan bir şey. 20 kere dinlesem bengü de sevebilirim ya da 6 – 7 kere sırf eskilerden bir şeyler duyayım diye dinlesem uğraşsam sonuca ulaşma odaklı bir mutluluk anlayışından kaynaklı olarak beynim bana oyun oynar ve bulurum. uzun lafın kısası rezil bir albüm. eskisi gibi yazamıyorlar ama grubun adından ve hinterlandından vazgeçemedikleri için aynı isim altında böyle şeylere girişiyorlar. tamam gelin gene yarrak gibi bir setlistle çalın gidin nasıl olsa best of setlist olarak pazarlamaya hazır çakal organizatörler de var. hayırlı işler.
26.01.2023
@Necrobutcher, yani anlatmak istediğim şu ki : bu adamların pandemiden en çok etkilenen topluluklardan birisi olduğundan bahsedilse ve dense ki yeni marketlere yeni kitlelere ulaşmaya çalışıyorlar ve bize oradan bir pencere açıp savunsalar şu albümü okay ama yok. mükemmel yazılmış akıl alır gibi değil. bu grubun kitlesinde bu albüme mükemmel diyebilecek belki 100 kişi bile çıkmaz. live consternation konserini izleyen 5 kişi bile bu albüme mükemmel demez. katman vs evet kardeşim anlıyoruz katmanın kralını chick corea yapıyor biz coreadan deadhouse gibi bir şarkı beklemediğimiz gibi katatoniadan da bir my spanish heart beklemiyoruz.
26.01.2023
@Necrobutcher, “20 kere dinlesem Bengü de sevebilirim” kısmını daha önce ben de düşünmüştüm, tabii Bengü özelinde değil başka sanatçılar için. Ve buna katılıyorum aynı şeyi defalarca dinlemek hiç sevmediğimiz bir albümü birden çok sevdiğimiz, bağ kurduğumuz bir albüme dönüştürebilir. Ancak burada şu sıkıntı ortaya çıkıyor: Derin ve anlaması zor bir müzik dinlerken ne yapacağız? İlk, ikinci, üçüncü dinleyişlerde anlaşılamayacak düzeyde komplike albümler var. Bunları silip kenara mı atalım olmamış diye? Evet belki de müziği anlamaya çalışırken defalarca dinlememiz aynı anda anlayışı getirirken yanında onu sevmeyi de getiriyor ancak burada başka çare göremiyorum ben. Buradaki eylem bir albümü sevmeye çalışmak olmamalı, anlamaya çalışmak olmalı bana kalırsa -bu dediğim daha derin yapılı albümler için geçerli tabii-.
Hocam özet olarak düşüncelerimizin çıkış noktası aynı, ben de senin gibi düşünüyorum ancak varış noktalarımız arasında fark var. Olaya bu şekilde bakıyorum ancak kendi içimde de tam anlamıyla çözümleyebildiğim bir mesele değil.
Ha unutmadan bu yazdıklarım Katatonia albümünden bağımsız sadece o cümleye istinaden yazdım.
26.01.2023
@Ali Osman, Beklentilerimizi karşılayan ürünleri seçebilmemiz için defalarca o ürünle tepkimeye girmeye lüzum yok. Adı üstünde bir beklenti var,ne istediğimizi biliyoruz. Ben böyle yorumluyorum.
27.01.2023
@Necrobutcher, evet 20 kere dinledim ve evet tabiki bir beklentim olduğundan bu kadar fazla dinledim. katatonia benim nazarımda özel bir topluluk elbette ben de bir dinleyici olarak hakkını vererek dinlemek isteyeceğim. İlk birkaç denemeden sonra albüm ile ilgili görüşlerim oturmaya başladı geri kalanı da keyif için dinledim.
Ya dinlemek istedim dinledim yahu. Nedir bu 20 de 20 :)
27.01.2023
@İlayda Yüksektepe, bu arada albümün mükemmel olmadığı daha da fazla dinlenildiğinde ortaya bir mükemmellik çıkmayacağı konusunda sana katılıyorum.
26.01.2023
@Necrobutcher, 20 çok olabilir belki bilemiyorum ama bazı işleri sevmek için uğraş gerekir, özellikle alışık olmadığın bir türse ve vizyonunu geniş tutmak istiyorsan zaman harcarsın, bu kadar basit. Bu sorumluluk meselesi değil. Her şey ilk dinleyişte sevilecek olsaydı ilk distortion tesadüfen bulunduğunda çöpe atarlardı o bozuk amfiyi.
27.01.2023
@Necrobutcher, sevmek için zorlamak bambaşka bir konu.
Ancak katmanlı bir yapı barındıran işleri birkaç kez dinleyip değerlendirmek de işin fıtratına aykırı. Bir defa dinleyip ”sevmedim, benlik değil” demek ayrı ”bok gibi albüm, olmamış” demek ayrı. İlkine kimse laf edemeyecekken ikincisine haliyle laf edilir.
Emre de ondan bahsetmiş. Albümü yorumlayacak birinin minimum 5 kez dinlemiş olması lazım ki sağlıklı bir yorum yapabilsin. Bence haksız da değil.
Last Fair Deal Gone Down = The Fall of Hearts >= Night Is the New Day >>> The Great Cold Distance > Dead End Kings = Viva Emptiness >>> Sky Void of Stars > City Burials
Albümle ilgili daha detaylı bir yorum yazarım belki daha sonra.
@Dysplasia, katılmıyorum dostum.
Albümü tamamen sindirdiğini düşünen ve genel olarak albümü çok beğenen biri olarak şarkılara verdiğim notlar şu şekilde:
Austerity 3.75/5
Colossal Shade 3/5
Opaline 4.5/5
Birds 4/5
Drab Moon 3/5
Author 4/5
Impermanence 3/5
Sclera 3.5/5
Atrium 4.5/5
No Baecon to illuminate our fall 3.5/5
Absconder 4.5/5
Ama albüm, şarkıların tekil olarak nasıl olduklarından farklı bir kimliğe bürünüyor tamamen dinleyince ki bu bence Katatonia’yı Katatonia yapan en temel unsurlardan biri. Yani tekil olarak bu şarkıları dinlediğimde aldığım duygu ile albümü dinlerken hissettiklerim farklı oluyor çünkü kompozisyon her zaman olduğu gibi ustalıkla oluşturulmuş. City Burials’dan daha iyi bir albüm olduğunu düşünüyorum. Fall of Hearts seviyesinde bence değil. Ama Viva Emptiness sonrası dönem için, Fall of Hearts’tan sonra Night is the New Day ile beraber en beğendiğim Katatonia albümü diyebilirim.
jonas blabbermouth’un kendisiyle yaptığı röportajda kimilerinin grubun şimdiki haline ilişkin kafasındakini soru işaretlerini giderebilecek şeyler söylemiş. birkaç alıntı bırakacaktım ama burayı şişirmeye gerek yok. dileyen girip bakabilir. sadece şunu söyleyebilirim; anders’ın artık şarkı yazmayışının sebebi “writer’s block” imiş :( evet, bloodbath için hala şarkı yazıyor bu arada. bloodbath riff odaklı ve “direkt” bir grup neticede. bloodbath için şarkı yazmanın katatonia’ya oranla çok daha kolay olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
“City Burials” bende Katatonia’nın Renkse’nin solo projesine dönüşme ihtimaline karşı negatif bir algı oluşturmuştu, lakin bu albümde aradığımı bulduğumu söyleyebilirim. Görece dar bir alanda iyi dans ediyor Renkse.
Art arda City Burials ve Sky Void of Stars döneminde nasıl bir rastlantıysa 2 ayrı ilişkimin bitişine şahit oldum. Yeni albümü sabırsızlıkla bekliyorum Katatonia :)
Bu bi tarafa, bence net iyi albüm. Yukarıdaki yorumlara istinaden, bence Katatonia müziği epey zor ve katmanlı bir müzik. Genel anlamda duygusal bir bariyere sahip olduğu için zor, son zamanlarda ise şarkı yapıları (TFOH’dan beri) teknik ve kompoziyonal anlamda kompleks olduğu için zor. Hatta atmosfer de buna eklenebilir. Katatonia’yı ilk dinlemeye başladığım zamanları hatırlıyorum da epey bi dinleyip bırakmışlığım olmuştu, bi türlü girememiştim müziğe. Şu an bakınca çok daha iyi anlayabiliyorum bu durumu.
Bu kadar duygusal bir müziği bu kadar zor bir yolla ifade etmeye çalışmak bence büyük cesaret.
Single Barrel Jack, Babamın evlenecekler ona göre takılalım dediği hatundan ayrılmak, okulu bitirememek ve Opaline. Amınakoyim Katatonia. (Senin de amınakoyim İTÜ)
06.12.2023
@Koray, ben senin yerinde olsam viskiyi falan bırakır şükür namazına başlarım. “Özgür Erkek” olmuşsun işte ve bu dünyanın en güzel şeyi. Evlenmek veya ciddi ilişki yaşamak erkekliğe kelepçe vurmaktır.
Sadece şu iki durum aynı anda olursa bir erkek evliyken veya ciddi ilişki yaşarken mutlu olabilir:
1- Hiç bir maddi problemin olmayacak, hatta aşırı zengin olacaksın. Çünkü terso adamı annesi bile sevmez. Kim ve ne olursan ol, sonunda ya aşağılanır ya da boynuzu yersin. Statü falan da hikaye. Hiç bir kadın hangi üniversiteden mezun olup kaç kitap okuduğuna bakmaz, ona sağlayacak olduğun konfor alanına bakar. Fakir olup “one night stand” bulabilme şansı, evliyken veya ciddi ilişki yaşarken mutlu olabilme şansından kat kat daha fazla zaten. Eşşek değilsen ortalık kadın dolu, çeşit çeşit hem de.
2- Kadının aynı zamanda senin en yakın arkadaşın, kankan olacak. Hobileriniz, siyasi görüşünüz, dini inancınız vesaire mümkün olduğu kadar aynı olacak. Böyle olursa kıskançlık minimuma iniyor, birlikte vakit geçirmekten keyif alıyorsunuz. PlayStation’a, futbol/basketbol maçına, dinlediğin müziğe karışan, bundan rahatsız olan kadın varsa zaten direkt çek sifonu gitsin.
Şu bahsettiğim iki durumu sağlamadan evlenen veya ciddi ilişki yaşayan erkek varsa ben onun beyninin tam orta yerine sıçayım. Net.
gol atamayan yıldız forvet transferini ama çok koşuyor, arkadaşları onu anlamıyor, aslında çok iyi koşu atıyor şeklinde savunmaya çalışan taraftar gibi bir albüm savunuluyorsa o albümden bir cacık olmaz.
burada da 50 kez aynı tartışmalara girdik ama zaman bizi haklı çıkartıyor. opeth’in yarak kürek son dönem albümlerini gelip burada “abi çok progresif, dinledikçe seviyorsun vs.” diye argüman kasan arkadaşların kaçı bugün açıp o albümleri dinliyor? dinlenme sayıları ortada spotify’da.
yani demem odur ki kendinizi boşa zorlamayın. ya da zorlayın sizin bileceğiniz iş.
biz discouraged ones’dan, tonight’s decision’dan devam.
13.01.2024
@Nox, bu albüm özelinde bir şey diyemem ama fall of hearts’ı hala dinliyorum ben. Hatta baya sık dinliyorum.
Arada bir uğruyorum buraya ben, bazen sık uğruyorum hatta. Benim için ilginç bir dönemde çıkmış bir albümdür kendileri, ayrıca Katatonia fanı olmam da albüme bağlanmamı kolaylaştırıyor muhtemelen. İyi ki varlar.