Tobias Sammet 1977’de Almanya’nın Hessen eyaletinde değil de 1960’ta New Jersey’de falan doğmuş olsaydı muhtemelen Jon Bon Jovi gibi bir kariyeri olabilirdi. Buradan ne anlıyoruz? Sammet beste yapmayı, nakarat yazmayı gerçekten de çok iyi biliyor. EDGUY’la belli bir noktaya geldikten sonra tamamen AVANTASIA’ya odaklanması ve bu senfonik power metal muhabbetinin en önemli isimlerinden biri olması kesinlikle sürpriz değil. Müziğinde metal de var pop da, rock da var soul da. Üstelik AVANTASIA denen panayır yeri gibi bu projeyi değerli kılan şey tüm bunları farklı konuklarla renklendirmesi değil, güçlü bestelerle ve akılda kalıcı nakaratlarla sunuyor olması.
Aşırı sevdiğim “Ghostlights” albümünden sonra tam olarak istediğimi bulamadığım ancak yine de gayet başarılı olan “Moonglow”un ardından biraz bekler, dinleyiciyi bekletir diye düşündüğüm Sammet belli ki salgın dönemini de boş geçmemiş ve dokuzuncu AVANTASIA albümü “A Paranormal Evening with the Moonflower Society”yi yine birtakım konularla hazır etmiş.
Böyle büyük prodüksiyonlu, bol konuklu, çok katmanlı müzik yapan grupların – hele ki solo projelerin- albümler arasında biraz daha uzun ara vermesi sanki daha iyi olacakmış gibime geliyor. Bunun sebebi, nakaratlara yaslanan, konuklarla dolu bir senfonik power metal albümü yapacaksanız genel şablonun büyük oranda belli olmasıdır. Ne kadar çeşitlilik katsanız da ne kadar farklı isimleri konuk etseniz de olayın özü aynı kalacağından çıkacak sonucun bambaşka bir deneyimden ziyade bir önceki albümün devamı gibi olması daha büyük ihtimal olabilir. Ben “Moonglow”da bunu yaşamış ve o albüm çıktığında bile -bugün olduğu gibi- “Ghostlights”taki mükemmel 7 şarkıyı (ilk 6 şarkı ve “Babylon Vampyres”) dinlemeyi sürdürmüştüm.
“A Paranormal Evening with the Moonflower Society”ye baktığımda, Sammet’ın yine tutkulu besteler yaptığını görüyorum. Şarkılarda harika gitar işçiliği, irili ufaklı bir dolu fikir ve akla kazınan bölümler var. Ne var ki AVANTASIA kendini fazla özletmediğinden ve müzikal karakteri de çok ortada olduğundan şahsen bu yeni şarkılara şevkle sarılmakta güçlük çektiğim anlar oluyor.
Melodi kavramı fazlasıyla öznel olduğundan, melodik müzik yapan bir grubun en iyi şarkıları genelde dinleyiciler arasında farklı beğenilme trendleri gösterir. Biri A’yı biri B’yi beğeniyorsa ve bu iki şarkıyı ayıran bir numaralı kıstas melodileriyse, ikisine de bir şey diyemezsiniz çünkü biri o melodiyi diğeri öbür melodiyi beğenmiştir. AVANTASIA’nın şarkılarındaki ortak paydalar da bu şekilde olduğundan grubun hangi albümünü daha çok beğendiğiniz de genelde bu nakarat melodilerine göre şekilleniyor.
Bunu dedikten sonra, “A Paranormal Evening with the Moonflower Society”ye ilişkin küçük çaplı sıkıntımı buradan yola çıkarak dile getirebilirim. Yukarıda da dediğim gibi AVANTASIA bence bu kadar sık albüm çıkaracak türde bir müzik yapmıyor. Sammet neden bu kadar acele ediyor bilmiyorum ama bu görkemli, senfonik dokunuşlu, rengârenk, bol konuklu müziğin değerlenmesi için biraz daha nadir karşımıza çıkmasının daha iyi olacağını düşünüyorum.
Albümü dinliyorum, evet gayet güzel, bir dolu fikir, bir dolu enteresan aranjman vesaire var ama daha birkaç yıl önce benzerini ya da daha kötüsü bundan daha iyisini duymuşken bu tarz albümleri sindirme konusunda daha isteksiz olduğumu hissediyorum. Bunu geçtim, kendi isteksizliğimi bir yana koyayım, köpeği olduğum ve manyak gibi merakla beklediğim Lande – Kiske iş birliğine sahne olan 10 dakikalık kapanış şarkısı “Arabesque”i bile yeterince etkileyici, ilham verici bulamadım. O tutkuyu alamadım.
Tobias Sammet kesinlikle çok yetenekli bir müzisyen, hatta AVANTASIA’nın geçmişine bakarsak bildiğim mastermind diyebileceğimiz bir insan ve harika albümlere imza attı. Lakin dediğim gibi, bence kendi müziğinin değerini düşürmemek adına daha farklı fikirlerle ve farklı konuklarla renklenen albümler yapmayı düşünmeli, yine ihtişamlı müzik yaptığı için örnek olarak verebileceğim SEPTICFLESH’in son albümüyle düştüğü duruma düşmemeli. Naçizane tavsiyem bu yönde.