Kültürel ve tarihî anlamda Anadolu insanına ve Türk toplumuna ait bir şey olmayan ve dışarıdan ithal edilen kültürel kalemler arasında bile epey aykırı, kısmen eğreti duran metal, yetmişlerdeki Anadolu rock rüzgârından başlayarak; yurt dışındaki örneklerinden feyz alınarak oluşturulan ve seksenlerin sonlarından itibaren kelimenin gerçek anlamıyla “metal” olarak ülkemizde icra edilmekte olan bir müzik türü. Bu dönemde ortaya çıkan ve doksanların başlarında yaptıkları öncü işlerle Türk metalinin ateşini yakan gruplar arasından en uzun soluklusu, ülke çapında en başarılısı şüphesiz ki Türkiye ve metal dendiğinde akla gelen ilk grup olan PENTAGRAM.
Türkiye gibi bir ülkenin en büyük metal grubu olunca, uçlarda seyreden birtakım yorumlar da ister istemez beraberinde geliyor. Bir kesim farklı özelliklerinden ötürü PENTAGRAM’ı muhafazakârlığa varan bir bağlılıkla savunurken bir kesim ise onlardan utanmakla ve yaptıkları her şeyi değersizleştirmekle meşgul. Yaptığı müziğin hayranı olmasam da ülke metalinin gidişatında oynadıkları büyük rolden ötürü her albümlerini dinler, öyle ya da böyle yorumumu yaparım. “Unspoken”dan bu yana çıkardıkları albümlere baktığımda, incelemelerinin PA’da yayınlanmasının ardından bir daha hiçbirini dinlemediğimi ve hoşuma giden birkaç şarkılarına tutunduğumu görüyorum. Başarılı bir albüm olduğunu düşündüğüm ancak sonrasında grupla ilişkimi “albümden albüme” şekline gerilettiğim 21 yıllık “Unspoken”dan bu yana hoşuma giden, başarılı bulduğum ve kırk yılda bir de olsa dinlediğim tek bir PENTAGRAM parçası olduğunu (Geçmişin Yükü) söylersem grupla olan ilişkimi de kabaca özetlemiş olurum.
“Makina Elektrika”ya baktığımda, öncelikle PENTAGRAM’ın gömüldüğü kadar kötü bir albüm yaptığını düşünmediğimi söyleyerek başlayayım. İlk single “Bu Düzen Yıkılsın” yayınlandığında herkes gibi benim de midemden ağzıma acı su gelmişti ve duyduğum şeyden kesinlikle memnun kalmamıştım. Albüm çıktığında, sanırım bu ilk intibanın da etkisiyle insanlarda “Makina Elektrika”yı gömmeye yönelik bir hazırlık vardı ve pek çok yerde albümün ne kadar rezil ne kadar boş olduğuna ilişkin yorumlar gördüm. Yukarıda bahsettiğim diğer taraf da elbette ki albümün müthiş olduğuna dair yorumlar yapıyor ve PENTAGRAM fangirl/boy treni doludizgin ilerliyordu.
Albümü dinlediğimde kabak gibi gördüğüm ilk şey PENTAGRAM’ın geçmişten günümüze yaptığı neredeyse her şeye dokunan bir işe imza atmış olduğuydu. “Sur”da “Geçmişin Yükü 2.0” gibi bir şey yapıyor, “Pride”da doğrudan “Anatolia”ya gidiyor, “Revenant”ta ise thrash metal köklerini olanca açıklığıyla sergiliyordu. “Sensiz”de GHOST’un “Cirice”inden epey bir ilham alırken Cahit Berkay’ın da konuk olduğu “Damn the War”da ise TESTAMENT’a yakın duruyordu. “Ödenmez”de “Sonsuz”un yolundan giderken, finale de Phyrgian gamına boğulmuş bir “Seek and Destroy” cover’ı yerleştiriyordu. Normalde grupların yaptığı şeyleri başka gruplardan referanslar vererek tarif etme taraftarı değilim ve bundan olabildiğince kaçınırım. Ne var ki burada durum biraz daha farklı, o yüzden şimdi neden bu şekilde yaptığımı açıklayacağım.
“Makina Elektrika”, içindeki şarkılara ve temsil ettikleri dönemlere bakıldığında aslında başka bir isimle yayınlanması gereken bir albüm diye düşünüyorum. Gruplar bazen kendilerini kapsamlı şekilde temsil ettiğini, farklı dönemlerini yansıttığına inandıkları albümlerini kendi adlarıyla yayınlarlar. Bu açıdan bu albüm, adının “Pentagram” olmasını hak edecek düzeyde, tam teşekküllü bir PENTAGRAM albümü. Hem “Live at the Trail” demosunda söyleyen Bartu Toptaş’ı saymazsak grupta yer alan tüm vokalistleri içermesi hem de yukarıda bahsettiğim üzere grubun her dönemine atıfta bulunan şarkılar içermesi vesilesiyle “Pentagram” adıyla yayınlanabilecek bir yapıt. Eğer ta 32 yıl önce çıkan ilk albümün adı “Pentagram” olmasaydı, belki de grup bu seçeneği değerlendirebilirdi.
Bu durumun bir iyi bir de nötr etkisi var. İyi tarafı, sevin ya da sevmeyin ülkemizden çıkan en büyük metal grubunun farklı dönemlerini yansıtıyor olması açısından bir miktar retrospektif bir doğası var ve bu, özellikle de grubun çok uzun süreli dinleyicileri açısından olumlu bir şey. 1992’de “Trail Blazer”ı dinleyip “Oha bizim ülkemizden de böyle bir albüm çıktı!” diyen 45-50 yaş aralığındaki metalciler, “Makina Elektrika”daki “Revenant”, “Maymunlar Gezegeni”, “Damn the War” gibi şarkıları dinleyip tebessüm edebilir, eskilere gidebilirler. Aynı şekilde yukarıda bahsettiğim kimi şarkılar sayesinde 1999’a, “Anatolia”nın çıkar çıkmaz ortalığı salladığı o acayip günlere gidebilirler. Ben bu şarkılarda denenen, yapılan şeylerin samimiyetsiz olduğunu düşünmüyorum ve “Makine Elektrika”daki sertliğin içi boş, göstermelik bir sertlik olduğuna inanmıyorum.
Diğer yandan bu şarkılar, “Makina Elektrika”nın tam anlamıyla kendi karakteri olan, kendi yolunu çizen, misal bir “Unspoken” gibi sadece kendi olan bir albüm olmasının da önüne geçiyorlar. Bu da olayın kimisine göre nötr, kimisine göre olumsuz tarafı. Albümü dinlerken sürekli geçmiş referanslara gitmek, PENTAGRAM’ın çeşitli dönemlerinde ilham aldığı isimleri anımsamak bir yerden sonra bu albümün değerinin belli bir noktaya kadar çıkabilmesine neden oluyor ve bu yüzden de “Makina Elektrika” asla bir “Anatolia”, “Unspoken” seviyesine ulaşamıyor. Albümü defalarca dinledikten sonra, nasıl “MMXII” ile olan ilişkim “Geçmişin Yükü” ile sınırlı kaldıysa, bu albümle olan ilişkimin de “Sur”la sınırlı kalacağını hissediyorum. Kimi şarkılarını gerçekten sıkıcı bulduğum “Makina Elektrika” genel itibarıyla vasatın altında bir albüm olmasa da en azından benim için sadece “Sur”la yoluna devam edecek ve geri kalanı da büyük ihtimalle geleceğe kapak atamayan ortalama şarkılar okyanusunda kaybolup gidecek. Bu demek değil ki beğendiğim tek şarkı olan “Sur” dışında albüm çöp, ancak bana kalırsa PENTAGRAM hit’i olabilecek şarkıların sayısı epey az ve albümün başlıca günahını da oluşturuyor.
Musiki Cemiyeti’nden Mehmet Emrah Konya’yla yaptığımız Agresif Musiki podcast’inde grupları ele aldığımız bölümleri “Dünü, Bugünü, Yarını” ifadesiyle yayınlıyor ve grupların dününü, bugününü ve yarınını konuşuyoruz. “Makina Elektrika”yi bu ifadeye uyarlarsak karşıma sadece “Dünü” kısmı çıkıyor. PENTAGRAM’ın bugüne ilişkin karakterini, denediği yeni şeyleri, kendini aşma çabalarını göremiyorum ve dolayısıyla yarınına ilişkin de herhangi bir öngörüye varamıyor, tahminler yapamıyorum. Sonuçta PENTAGRAM’ın son derece kemik, hatları belirli bir sound’u var ve bunu esnetip türlü türlü denemeler yapmaları da zor. Ama insan ister istemez bir şeyler bekliyor. En azından heyecan verecek, “Oooo” dedirtecek, “Helal lan” dedirtecek bir şeyler arıyor. Şahsen ben arıyorum. 21 yıl önce çıkan “Unspoken”ın son şarkısı “For Those Who Died Alone”dan bu yana arıyorum.
Kadro Gökalp Ergen: Vokal
Murat İlkan: Vokal
Ogün Sanlısoy: Vokal
Hakan Utangaç: Gitar, vokal
Metin Türkcan: Gitar
Demir Demirkan: Gitar
Tarkan Gözübüyük: Bas, geri vokal
Cenk Ünnü: Davul
Konuk:
Cahit Berkay: Yaylı tambur
Ozan Tügen: Klavye, geri vokal
Şarkılar 1. Bü Düzen Yıkılsın
2. Sur
3. Pride
4. Revenant
5. Sensiz
6. Maymunlar Gezegeni
7. Damn the Wa
8. Dünya
9. Ödenmez
10. Seek and Destroy (METALLICA cover'ı)
Gözümdeki saygı kırıntılarını dahi bitiren bir albüm. Önceden konserleri olduğunda en azından “gitsem mi ya” diye sorguladığım bir gruptu. Çünkü belli bir kalabalık ne izleyeceğini biliyor ve eşlik ediyor. Şimdi ise Pentagram adını gördüğümde kusasım geliyor. Bulundukları konserlere ya gitmiyorum ya da gitsem bile Pentagram sahneye çıkmadan (neyse ki en son çıkıyorlar genelde) konseri terk ediyorum.
Kendilerinden artık tek beklentim sağda solda kalan her türlü konseri işgal etmemeleri.
@Yiğit, bir de son yıllarda yaşanan bir durum var. Grubun bizzat kendisiyle alakalı olmayabilir, belki tamamen organizasyon şirketleri veya başka birileri bunu yapıyordur, bu yüzden kimseyi de töhmet altında bırakmak istemem ancak özellikle İzmir’de gözlemlediğim bir durum var ki son 6-7 yıldır bin bir emekle yabancı grupların getirildiği konser organizasyonlarıyla aynı güne Pentagram konseri konuyor, bu yüzden aylar öncesinden 22 Ekim’de yapılacağı belli olan bir konser bir süre önce iptal oldu. Bunun gibi sadece benim gördüğüm belki 10 tane konser ya zora girdi, ya tarihi değişti, ya da iptal oldu. Dediğim gibi belki de rekabet yaratmak için organizasyon şirketlerinin yaptığı bir şeydir, sebebini bilmiyorum ancak ne zaman aynı gün aynı şehirde bu organizasyonlara alternatif bir konser varsa mutlaka bu Pentagram’ın oluyor. Umarım kasıtlı değildir fakat ben pek iyi niyetli görmüyorum bu olayı.
Dinlediğim ilk Pentagram albümü oldu bu, grubun sadece birkaç şarkısını bilirdim bugüne kadar. Grubun geçmişini ve önemini bilen ama hiç dinlememiş birisi olarak bu albümü beğendim, bence fena değil. Özellikle ekşide yerden yere vuran, sıfır veren yorumlar gördüm ve şaşırdım. Hiç beğenmemiş olan birisi var ise bana anlatabilir mi? İnsanlar neden bu kadar tepkili?
2003-2006 civarlarında Bostancı’da konserlerine gitmiştim ve unspoken turnesiydi. O zamanlar pek konser tecrübesi de yaşamadığımızdan çok etkileyici gelmişti. Unspoken’dan sonra takibi bıraktım. Şimdi bakınca ne kadar değiştiklerini görüyorum. Kötü denir mi bilemedim daha olgun ve kendi yoluna girmiş bi grup görüyorum. Genel olarak grupların bu süreçleri beni de itiyor ve eskinin tavan yaptırdığı beklenti kayboluyo :( puan veremiycem 5-6 altı puan vermeye elim gitmiyor.
Nedir bu ilkokul müsameresi mi? Son 20 yılda dünyada işlenen kıyımların haddi hesabı yok. Saymaya kalksak yorgunluktan bitap düşeriz. Bu mu yani bir metal grubu dünyaya toz pembe mi bakmalı. Bu hümanizm veya iyimserlik değil. Anladınız siz bunun ne olduğunu. Saçma sapan liriklerinizle pasifizm, apolitizm, faydasız aktivizm yayıyorsunuz gençlerin zihinlerine.
Sur,Damn the war,revenant,maymunlar gezegeni,dünya gayet iyi şarkılar.
Diğer şarkılar olmasa da olur tarzda.
Çok yerden yere vurulacak bir albüm değil ama eksikleri var mı ? var tabi.
Ne demeli neresinden başlamalı bilemiyorum. Öncelikle benim için de gömülecek, yerden yere vurulacak bir durum yok ortada. Önceki albümden bu yana yıllar geçmişken dolayısıyla üzerine eğilmek için fazlasıyla zamanları varken daha üst seviye bir albümle karşılaşmak isterdim tabii ama elimizdeki ”bu ne lan?!” diyebileceğim bir iş değil.
Ülkemizde metal müziğe katkıları olsun, tarihsel önemi olsun tabii ki saygı duyulması gereken grupların başında geliyor Pentagram. Çok naif, sevecen insanlar ayrıca severim kendilerini. Hani o derece ki bu kadar naif adamların sert müzik yapması bir çelişki diye düşündürtecek kadar… Gel gelelim bu mevcut intiba çıkan yeni ürünün değerlendiresinde etki etmemeli. Elmalar armutlar ayrı sepetlere diyelim. (demesi kolay)
Kritikte bahsedildiği gibi grubun geçmişten bugüne tüm albümlerinden izler taşıyan şarkılar bütünü var karşımızda. Şarkı şarkı birbirlerinden farklılar, toplamda ise belli bir tema veya bütünlük oluşturmuyor gibi duruyorlar. Hani tematik bir albüm değil zaten ama toplama seçki gibi bir vaziyet var.
Takan Gözübüyük’ün anlattığına göre albümdeki ilk üç şarkı daha önceden kaydedilmiş, kalan şarkılar ise bütün olarak daha yakın dönemde. Bu önceden tekli olarak yayınlanan şarkıları ilk dinlediğimde pek çekmemişti açıkçası ama zamanla biraz daha benimsedim diyebilirim. Akışın içine yerli motifler, oryantal ezgiler yedirme konusunda yine başarılı buluyorum bazılarını. Cenk abinin aksak ritimleri gülümsetiyor. Ama kastettiğim bir Seek and Destroy coverı değil tabi. Albümde olmasa da olur bir şarkı ve keşke daha özenli bir seçim olsaydı diyorum. Gerçi onun hikayesini de öğrenmiştik. Stüdyoda, provalarda çok fazla çaldıkları bir şarkıymış, hadi onu da ekleyiverelim demişler, öyle bir şey. En beğendiğim şarkı sözleri, soundu ve klibiyle ‘Sur’ oldu. Revenant, Maymunlar Gezegeni, Damn the War sertlik dozunu yükselten ve keşte bu ayarda hatta daha da sert bir tanesi daha olsaydı dediğim şarkılar. Dünya coverı güzel bir anma ancak orjinaline yaklaşamıyor ve zaten mümkün de değil. Pek etkilemedi beni.
Prodüksiyon kısmında canımı sıkan bir şeye denk gelmedim. ”Anlıyorum ama katılmıyorum” dediğim kalabalık kadro olayı hercümerç yaratmamış. 3 vokal kullanımı başarılı. Yalnızca Murat İlkan’ın tek söylediği bir şarkı olmaması üzdü. Bu son albüm olmayacaksa şayet bu kalabalık kadro olayından artık vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Albüme dair sevmediğim en belirgin nokta kapak görseli. Aynı şekilde isme de pek anlam veremedim. En azından ”Mezarkabul” olsaymış daha anlamlı olurmuş. Makina Eşlektrika ile bağlantılı bir kapak düşünülmüş ama o görüntüde sevebildiğim tek kısım eski logoya dönülmüş olması. Daha özenli ve yaratıcı bir kapak zor bir şey olmasa gerek.
Yaşı kemale ermiş diyebileceğimiz ve artık o gençlik zamanlarından çok daha farklı motivasyonları olan insanların elinden çıkmış bir albüm olduğunu düşünmeden de edemiyorum öte yandan. Tamam elmalar armutlar ayrı dedik ama bu kadar uzun süredir müzik yapan ve yaptığı müzikle yaş almış grupların içine düştüğü ortak bir durum söz konusu ne kadar istisnaları olsa da. Güncel olarak takip ettiğimiz yabancı grupların çoğu sınırları zorlayan albümlerini dinlediğimiz bir ortamda böyle bir şey dinlediğimiz zaman oluşan tepkilere az biraz hak veriyorum ama madalyonun öteki yüzünü çevirmeden edemiyorum. Yine T. Gözübüyük’ün dediği üzere belli bir yönelimle veya sert bir albüm yapalım gibisinden motivasyonlarla hareket etmemişler. İçlerinden geldiği gibi çaldıklarını söylüyorlar. Bir nevi fazla kasmıyoruz diyorlar. Ki bu saatten sonra sınırları zorlayacaklarını sanmıyorum. Ha sınırları zorlamalı mı, müzik dediğimiz olaya sürekli ilerlemeci bir bakışla mı yaklaşmak lazım o da ayrı bir tartışma konusu.
MMXII albümünü tekrar tekrar dinleme isteği uyandırmazken Makina Elektrika kendini dinletiyor, eşlik ettiriyor. Bazı şarkıların konserlerde icrası ve eşlik etmesi eğlenceli olacaktır. Albüm genelinde konsere uygunluk havası da alıyorum bu yönüyle.
Hâlâ albüm çıkarabildikleri için müteşekkir mi olmalıyız, sanmıyorum ancak ne kadar uzun sürse de Pentagram etiketli yeni bir şeyler duyduğum için sevinçliyim. Keşke daha üretken olabilselerdi, o albümsüz geçen yıllarda bir iki albüm daha duyabilseydik.
Daha yazılacak çok şey çıkar aslında. Neyse daha fazla uzatmayayım.
@OblomoV, Müzik dediğimiz olaya sürekli ilerlemeci bir yaklaşımla mı yaklaşmalı konusu güzel konu. Bence evet. İlerlemeci bir bakışla yaklaşmalı. Müziği bir sanat olarak kabul ediyorsak sanatçı da sürekli ileriye dönük adımlar atmalıdır. Tarih onları değerlendirecektir. Pentagram tarih kitaplarında ilerlemeci bir müzik yapmayan bir grup olarak tarihe geçecek. Tabii gerçekçi olmak gerekirse müzik yapan insanların çok büyük çoğunluğu zaten böyle. Burada yargılama yapmıyorum. Demem o ki ilerlemeci müzik yapamıyorsan yapamadığın içindir, senden gelmediği, kabiliyetin olmadığı içindir. Bu da doğaldır. Herkeste o tutku, azim, hırs, yetenek, aşk yok.
@deadhouse, Ben de büyük oranda ilerlemeci düşüncedeyim ama grupların veya sanatçıların kariyerleri içinde durakladıkları hatta geriye gittikleri dönemler de olur. Ayrıca bu durum yapamamaktan öte ticari kaygılarla hareket etmek yüzünden de olabilir. Gerçi o noktada işin adı sanat olarak kalır mı, sanatın içinde ticari kaygıların yeri olmalı mı tartışılır. Bunu da bir çeşit ”yapamama” olarak adlandırabiliriz tabii.
Bu sayfa dün gece rüyama girdi (her bişeyi okumuşum, bilinçaltıma kadar tesir etti demek). Ben de rüyamda sıradaki cümleden oluşan yorumu yaptım:
Ya bu albüm Revenant ile başlasa çok daha etkili olurdu, hatta Revenant’tan Damn the War’un sonuna dek dört şarkıyı al, Murat İlkan’a elektrikli bi şarkı söylet beşinci olsun, beş şarkılık EP çıkar bence daha iyi olurdu.
Şaka maka rüyada gayet makul bi yorum yapmışım :) Gene de albümle ilgili bazı birtakım kafaya takılan meselelere Tarkan Gözübüyük ile sebep sonuç çerçevesinde açıklık getirdik diye düşünüyorum. Merak edenin sanırım ismime tıklaması gerekiyor, podcast bölümüne link verdim.
Pentagramı çok severim. Unspoken en sevdiğim albümlerdendir hala dinlerim. Maalesef kapağından albüm ismine kadar her şey özensiz, zorla yapılmış bir iş gibi duruyor. Dünyada olgunluk döneminde eski günlerini aratmayan o kadar grup varken Pentagram’ın durumu hayal kırıklığı.
İyi olmasını beklediğim yerlerden zayıf kalıp zayıf olmasını beklediğim yerlerden iyi bir iş çıkmış. Daha iyi olabileceği açık, ama albüm ismi hariç ciddi derecede hayal kırıklığına da uğratmıyor, vaadettiğinin çoğunu veriyor. Sur, Revenant, Maymunlar Cehennemi ve belki Damn the War ileriki yıllarda bende etkisini bırakacak şarkılar. Ben mutluyum.
7/10
Bu tarz albümler ister istemez ununu eleyip eleğini asmış grupların hayranlarını eylemek için yaptığı işler olarak gözüküyor. Helloween bunu layıkıyla yerine getirdiğinde bile benim için ortaya çıkan işi albüm olarak ciddiye almak pek kolay olmamıştı. Pentagram özelinde yelpazenin renkleri pop rock’tan thrash’e uzandığı için durum daha bir acayip. Grubu tanımayan biri muhtemelen dördüncü şarkıya geldiğinde “Bu ne lan” deyip albümü kapatır. Olan biten grupla duygusal bağınız orantısında anlam kazanıyor.
Bu düzen yıkılsın’da çok iyi halay çekilir
Küffata vurur gibi vurdum 1 puanı.
Gözümdeki saygı kırıntılarını dahi bitiren bir albüm. Önceden konserleri olduğunda en azından “gitsem mi ya” diye sorguladığım bir gruptu. Çünkü belli bir kalabalık ne izleyeceğini biliyor ve eşlik ediyor. Şimdi ise Pentagram adını gördüğümde kusasım geliyor. Bulundukları konserlere ya gitmiyorum ya da gitsem bile Pentagram sahneye çıkmadan (neyse ki en son çıkıyorlar genelde) konseri terk ediyorum.
Kendilerinden artık tek beklentim sağda solda kalan her türlü konseri işgal etmemeleri.
13.10.2022
@Yiğit, bir de son yıllarda yaşanan bir durum var. Grubun bizzat kendisiyle alakalı olmayabilir, belki tamamen organizasyon şirketleri veya başka birileri bunu yapıyordur, bu yüzden kimseyi de töhmet altında bırakmak istemem ancak özellikle İzmir’de gözlemlediğim bir durum var ki son 6-7 yıldır bin bir emekle yabancı grupların getirildiği konser organizasyonlarıyla aynı güne Pentagram konseri konuyor, bu yüzden aylar öncesinden 22 Ekim’de yapılacağı belli olan bir konser bir süre önce iptal oldu. Bunun gibi sadece benim gördüğüm belki 10 tane konser ya zora girdi, ya tarihi değişti, ya da iptal oldu. Dediğim gibi belki de rekabet yaratmak için organizasyon şirketlerinin yaptığı bir şeydir, sebebini bilmiyorum ancak ne zaman aynı gün aynı şehirde bu organizasyonlara alternatif bir konser varsa mutlaka bu Pentagram’ın oluyor. Umarım kasıtlı değildir fakat ben pek iyi niyetli görmüyorum bu olayı.
Dinlediğim ilk Pentagram albümü oldu bu, grubun sadece birkaç şarkısını bilirdim bugüne kadar. Grubun geçmişini ve önemini bilen ama hiç dinlememiş birisi olarak bu albümü beğendim, bence fena değil. Özellikle ekşide yerden yere vuran, sıfır veren yorumlar gördüm ve şaşırdım. Hiç beğenmemiş olan birisi var ise bana anlatabilir mi? İnsanlar neden bu kadar tepkili?
8/10
Berbat bir albüm 1 verdim.
2003-2006 civarlarında Bostancı’da konserlerine gitmiştim ve unspoken turnesiydi. O zamanlar pek konser tecrübesi de yaşamadığımızdan çok etkileyici gelmişti. Unspoken’dan sonra takibi bıraktım. Şimdi bakınca ne kadar değiştiklerini görüyorum. Kötü denir mi bilemedim daha olgun ve kendi yoluna girmiş bi grup görüyorum. Genel olarak grupların bu süreçleri beni de itiyor ve eskinin tavan yaptırdığı beklenti kayboluyo :( puan veremiycem 5-6 altı puan vermeye elim gitmiyor.
-Umudu savun.
-Yaşama hakkını gasp edemezsin.
Nedir bu ilkokul müsameresi mi? Son 20 yılda dünyada işlenen kıyımların haddi hesabı yok. Saymaya kalksak yorgunluktan bitap düşeriz. Bu mu yani bir metal grubu dünyaya toz pembe mi bakmalı. Bu hümanizm veya iyimserlik değil. Anladınız siz bunun ne olduğunu. Saçma sapan liriklerinizle pasifizm, apolitizm, faydasız aktivizm yayıyorsunuz gençlerin zihinlerine.
Sinir bozucu.
MMXII-dan 1 gömlek daha iyi albüm, ama sadece o kadar ilerileye bilmiş. Kritikde verilen puana da katılıyorum.
Sur,Damn the war,revenant,maymunlar gezegeni,dünya gayet iyi şarkılar.
Diğer şarkılar olmasa da olur tarzda.
Çok yerden yere vurulacak bir albüm değil ama eksikleri var mı ? var tabi.
vokallerin bu kadar zayıf olmasına şaşırdım. demek ki bulup bulabileceğin bütün vokalleri toplamak bi marifet değil.
Ne demeli neresinden başlamalı bilemiyorum. Öncelikle benim için de gömülecek, yerden yere vurulacak bir durum yok ortada. Önceki albümden bu yana yıllar geçmişken dolayısıyla üzerine eğilmek için fazlasıyla zamanları varken daha üst seviye bir albümle karşılaşmak isterdim tabii ama elimizdeki ”bu ne lan?!” diyebileceğim bir iş değil.
Ülkemizde metal müziğe katkıları olsun, tarihsel önemi olsun tabii ki saygı duyulması gereken grupların başında geliyor Pentagram. Çok naif, sevecen insanlar ayrıca severim kendilerini. Hani o derece ki bu kadar naif adamların sert müzik yapması bir çelişki diye düşündürtecek kadar… Gel gelelim bu mevcut intiba çıkan yeni ürünün değerlendiresinde etki etmemeli. Elmalar armutlar ayrı sepetlere diyelim. (demesi kolay)
Kritikte bahsedildiği gibi grubun geçmişten bugüne tüm albümlerinden izler taşıyan şarkılar bütünü var karşımızda. Şarkı şarkı birbirlerinden farklılar, toplamda ise belli bir tema veya bütünlük oluşturmuyor gibi duruyorlar. Hani tematik bir albüm değil zaten ama toplama seçki gibi bir vaziyet var.
Takan Gözübüyük’ün anlattığına göre albümdeki ilk üç şarkı daha önceden kaydedilmiş, kalan şarkılar ise bütün olarak daha yakın dönemde. Bu önceden tekli olarak yayınlanan şarkıları ilk dinlediğimde pek çekmemişti açıkçası ama zamanla biraz daha benimsedim diyebilirim. Akışın içine yerli motifler, oryantal ezgiler yedirme konusunda yine başarılı buluyorum bazılarını. Cenk abinin aksak ritimleri gülümsetiyor. Ama kastettiğim bir Seek and Destroy coverı değil tabi. Albümde olmasa da olur bir şarkı ve keşke daha özenli bir seçim olsaydı diyorum. Gerçi onun hikayesini de öğrenmiştik. Stüdyoda, provalarda çok fazla çaldıkları bir şarkıymış, hadi onu da ekleyiverelim demişler, öyle bir şey. En beğendiğim şarkı sözleri, soundu ve klibiyle ‘Sur’ oldu. Revenant, Maymunlar Gezegeni, Damn the War sertlik dozunu yükselten ve keşte bu ayarda hatta daha da sert bir tanesi daha olsaydı dediğim şarkılar. Dünya coverı güzel bir anma ancak orjinaline yaklaşamıyor ve zaten mümkün de değil. Pek etkilemedi beni.
Prodüksiyon kısmında canımı sıkan bir şeye denk gelmedim. ”Anlıyorum ama katılmıyorum” dediğim kalabalık kadro olayı hercümerç yaratmamış. 3 vokal kullanımı başarılı. Yalnızca Murat İlkan’ın tek söylediği bir şarkı olmaması üzdü. Bu son albüm olmayacaksa şayet bu kalabalık kadro olayından artık vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Albüme dair sevmediğim en belirgin nokta kapak görseli. Aynı şekilde isme de pek anlam veremedim. En azından ”Mezarkabul” olsaymış daha anlamlı olurmuş. Makina Eşlektrika ile bağlantılı bir kapak düşünülmüş ama o görüntüde sevebildiğim tek kısım eski logoya dönülmüş olması. Daha özenli ve yaratıcı bir kapak zor bir şey olmasa gerek.
Yaşı kemale ermiş diyebileceğimiz ve artık o gençlik zamanlarından çok daha farklı motivasyonları olan insanların elinden çıkmış bir albüm olduğunu düşünmeden de edemiyorum öte yandan. Tamam elmalar armutlar ayrı dedik ama bu kadar uzun süredir müzik yapan ve yaptığı müzikle yaş almış grupların içine düştüğü ortak bir durum söz konusu ne kadar istisnaları olsa da. Güncel olarak takip ettiğimiz yabancı grupların çoğu sınırları zorlayan albümlerini dinlediğimiz bir ortamda böyle bir şey dinlediğimiz zaman oluşan tepkilere az biraz hak veriyorum ama madalyonun öteki yüzünü çevirmeden edemiyorum. Yine T. Gözübüyük’ün dediği üzere belli bir yönelimle veya sert bir albüm yapalım gibisinden motivasyonlarla hareket etmemişler. İçlerinden geldiği gibi çaldıklarını söylüyorlar. Bir nevi fazla kasmıyoruz diyorlar. Ki bu saatten sonra sınırları zorlayacaklarını sanmıyorum. Ha sınırları zorlamalı mı, müzik dediğimiz olaya sürekli ilerlemeci bir bakışla mı yaklaşmak lazım o da ayrı bir tartışma konusu.
MMXII albümünü tekrar tekrar dinleme isteği uyandırmazken Makina Elektrika kendini dinletiyor, eşlik ettiriyor. Bazı şarkıların konserlerde icrası ve eşlik etmesi eğlenceli olacaktır. Albüm genelinde konsere uygunluk havası da alıyorum bu yönüyle.
Hâlâ albüm çıkarabildikleri için müteşekkir mi olmalıyız, sanmıyorum ancak ne kadar uzun sürse de Pentagram etiketli yeni bir şeyler duyduğum için sevinçliyim. Keşke daha üretken olabilselerdi, o albümsüz geçen yıllarda bir iki albüm daha duyabilseydik.
Daha yazılacak çok şey çıkar aslında. Neyse daha fazla uzatmayayım.
13.10.2022
@OblomoV, Müzik dediğimiz olaya sürekli ilerlemeci bir yaklaşımla mı yaklaşmalı konusu güzel konu. Bence evet. İlerlemeci bir bakışla yaklaşmalı. Müziği bir sanat olarak kabul ediyorsak sanatçı da sürekli ileriye dönük adımlar atmalıdır. Tarih onları değerlendirecektir. Pentagram tarih kitaplarında ilerlemeci bir müzik yapmayan bir grup olarak tarihe geçecek. Tabii gerçekçi olmak gerekirse müzik yapan insanların çok büyük çoğunluğu zaten böyle. Burada yargılama yapmıyorum. Demem o ki ilerlemeci müzik yapamıyorsan yapamadığın içindir, senden gelmediği, kabiliyetin olmadığı içindir. Bu da doğaldır. Herkeste o tutku, azim, hırs, yetenek, aşk yok.
14.10.2022
@deadhouse, Ben de büyük oranda ilerlemeci düşüncedeyim ama grupların veya sanatçıların kariyerleri içinde durakladıkları hatta geriye gittikleri dönemler de olur. Ayrıca bu durum yapamamaktan öte ticari kaygılarla hareket etmek yüzünden de olabilir. Gerçi o noktada işin adı sanat olarak kalır mı, sanatın içinde ticari kaygıların yeri olmalı mı tartışılır. Bunu da bir çeşit ”yapamama” olarak adlandırabiliriz tabii.
bu düzen yıkılsın’a alternatif nakarat yazdım
göbekleeeer atılsın
paralaaaar takılsın
zurnalaaar çalınsın
kadehleeer vurulsun
klibinde de yozgat düğünü olacak :D
Bu sayfa dün gece rüyama girdi (her bişeyi okumuşum, bilinçaltıma kadar tesir etti demek). Ben de rüyamda sıradaki cümleden oluşan yorumu yaptım:
Ya bu albüm Revenant ile başlasa çok daha etkili olurdu, hatta Revenant’tan Damn the War’un sonuna dek dört şarkıyı al, Murat İlkan’a elektrikli bi şarkı söylet beşinci olsun, beş şarkılık EP çıkar bence daha iyi olurdu.
Şaka maka rüyada gayet makul bi yorum yapmışım :) Gene de albümle ilgili bazı birtakım kafaya takılan meselelere Tarkan Gözübüyük ile sebep sonuç çerçevesinde açıklık getirdik diye düşünüyorum. Merak edenin sanırım ismime tıklaması gerekiyor, podcast bölümüne link verdim.
Pentagramı çok severim. Unspoken en sevdiğim albümlerdendir hala dinlerim. Maalesef kapağından albüm ismine kadar her şey özensiz, zorla yapılmış bir iş gibi duruyor. Dünyada olgunluk döneminde eski günlerini aratmayan o kadar grup varken Pentagram’ın durumu hayal kırıklığı.
İyi olmasını beklediğim yerlerden zayıf kalıp zayıf olmasını beklediğim yerlerden iyi bir iş çıkmış. Daha iyi olabileceği açık, ama albüm ismi hariç ciddi derecede hayal kırıklığına da uğratmıyor, vaadettiğinin çoğunu veriyor. Sur, Revenant, Maymunlar Cehennemi ve belki Damn the War ileriki yıllarda bende etkisini bırakacak şarkılar. Ben mutluyum.
7/10
Bu tarz albümler ister istemez ununu eleyip eleğini asmış grupların hayranlarını eylemek için yaptığı işler olarak gözüküyor. Helloween bunu layıkıyla yerine getirdiğinde bile benim için ortaya çıkan işi albüm olarak ciddiye almak pek kolay olmamıştı. Pentagram özelinde yelpazenin renkleri pop rock’tan thrash’e uzandığı için durum daha bir acayip. Grubu tanımayan biri muhtemelen dördüncü şarkıya geldiğinde “Bu ne lan” deyip albümü kapatır. Olan biten grupla duygusal bağınız orantısında anlam kazanıyor.
11.11.2022
@Emre Görür, Son yorumlar kısmından -özellikle son dönemde- siteye yaptığn yorumları takip etmeye çalışıyorum. Yine çok yerinde bir yorum.
11.11.2022
@owlbos, Ha bu arada Pentagram ile bir ilişkim yok. Sadece bu durumu başka gruplarda yaşadığım için söylediğin şeye çok katılıyorum.