# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
MEGADETH – The Sick, the Dying… and the Dead!
| 07.09.2022

Pek çok yerde yüzleri güldürüyor, yer yer çok bir ilginçlik sunmuyormuş gibi gözüküyor, ama bir şekilde kendini tekrar tekrar dinletiyor.

Farklı farklı ortamlarda 18 yıldır albüm incelemesi yazan ve ne mutlu ki bu konuda ilk günkü heyecanını bugün bile koruyan bir insan olarak, özellikle de son yıllarda, metal tarihini değiştiren eski ve büyük grupların yeni albümlerini incelemeye oturduğumda giderek artan bir burukluk hissediyorum. “Belki de bu, inceleyeceğim son X albümü olacak” fikri ister istemez kendini gösteriyor. Bunu son olarak “Repentless”ı incelerken yaşamış ve ne yazık ki haklı çıkmıştım. Daha bunun METALLICA’sı, MEGADETH’i, IRON MAIDEN’ı, bir dolu grubu var ve her yeni albümle birlikte o kaçınılmaz sonların yaklaştığını bilmek insanın tadını kaçırıyor. Dinleyicilik olayın bir tarafı, ancak bir albümü incelediğinizde kendinizden de bir şeyler katmış ve belki de kalıcı bir şey ortaya çıkarmış oluyorsunuz ve sevdiğiniz bir grup için bunu bir daha yapamayacak olma fikri insanı ister istemez üzüyor. Bu yüzden ben de de bir süredir bu tür efsanevi grupların yeni çalışmalarını sıradan bir albüm gözüyle değerlendirmek ve herhangi bir albüm gibi yorumlamaktansa “fırsatımız varken tadını çıkaralım” gözüyle görmeyi yeğliyorum. Dolayısıyla her ne kadar MEGADETH’in bu yeni albümünü de objektif şekilde inceleyecek olsam da albümün güzel taraflarını görmeye daha meyilli şekilde yorumlayacağımı tahmin ediyorum. Sonuçta bugüne bugün MEGADETH 39 yaşında, ben ise 41 yaşındayım ve yaşıtım diyebileceğim bu gruba biraz olsun iltimas geçme hakkını kendimde görüyorum.

MEGADETH şüphesiz ki metal tarihinin en ayrıştırıcı gruplarından biri. Sadece metal tarihinin en büyük grubu METALLICA’yla olan çalkantılı ilişkilerinden dolayı değil, müzikal değişimlerinden söylemsel noktalarına kadar MEGADETH’i ayrıştırıcı kılan sayısız ayrıntı var. Mustaine’in vokalleri kimisi için çok iyi, kimisi için dinlenemeyecek kadar kötü. Mustaine’in belli bir yaştan sonra dine sarılması ve buna bağlı söylemleri, siyasi konularda gençliğinden farklı konuşmaya başlaması pek çok kişi için kabul edilemez günahlar. Mustaine’in bunca başarısına rağmen bugün bile METALLICA’yı ağzından düşürmemesi pek çokları için aşırı derecede antipatik, hatta üstesinden gelemediği bir kompleksin belirtisi. MEGADETH’in ilk günden bu yana stabil bir kadroyu bir arada tutamaması grubun istikrarı açısından açık bir sıkıntı, Mustaine’in gruptan ayrılan elemanların arkasından yaptığı açıklamalar daha da büyük sıkıntı. Grubun yapı taşlarından biri olan David Ellefeson’un gençliğindeki günahlarından arınıp rahip olmasına rağmen karıştığı video skandalı, Mustaine’in Satanik söylemleri olan gruplarla aynı sahneyi paylaşmak istememesi ve onlara sıkıntı çıkarması, dahası her şeyini METALLICA’yla rekabet üstüne kuran Mustaine’in METALLICA’nın en kırılgan olduğu dönemde “Risk” gibi bir kariyer katiline imza atıp Marty Friedman gibi bir dehanın gruptan kayıp gitmesine izin vermesi gibi sayısız konuyla birlikte MEGADETH 39 yıldır olayların, tartışmaların merkezinde yer almış; “kaosa bağımlı” olmuş bir topluluk.

İsim ve noktalama işaretleri itibarıyla “So Far, So Good… So What!”a gönderme yapan “The Sick, the Dying… and the Dead!” öncesinde kopan yıllara varan tantanadan grubun köklerine döneceği, teknik tarafı ön planda, kompleks şarkı yapıları içeren sert bir thrash metal albümü yapacağı izlenimi edinmiştik. Dirk Verbeuren’in üstün davul becerileri belki de MEGADETH’i daha önce duymadığımız düzeyde sert bölümlerle karşımıza çıkaracak, Kiko Loureiro’nun karakteristik soloları ve yırtıcı riflerle MEGADETH belki de Big 4’un hayatta kalan en kodu mu oturtan, en metal, en thrash metal grubu olduğunu hepimize kanıtlayacaktı.

MEGADETH’in “Countdown to Extinction”la birlikte bürünmeye başladığı ve “Youthanasia”yla birlikte tam olarak üzerine giydiği heavy metal ceketiyle birlikte grubun şarkı yapıları da bu doğrultuda şekillenmeye başlamış ve sonrasında çıkardıkları daha thrash karakterli albümlerde dahi bu heavy metal şarkısı şablonu üzerinden ilerlemişlerdi. Sonuçta MEGADETH bu heavy metal/thrash metal kırması kimliği “Peace Sells… But Who’s Buying?”den beri barındırıyordu ve tıpkı METALLICA gibi onların bu denli büyümesini sağlayan şey de thrash metal çerçevesinden daha geniş şekilde düşünebilmiş olmalarıydı. Günümüze, metalin son 20 yılına baktığımızda thrash metalin büyük oranda statik, kalıpları fazlasıyla belli, çok bir ilginçlik yapılamayacak bir şekle büründüğünü ve artık “klasik bir tür” olarak algılandığını, günümüz gerçekleri için biraz eski kafalı kalmaya başladığını görüyoruz. METALLICA, MEGADETH gibi grupların bu düzeyde devleşebilmesini sağlayan şey de zamanında bu nakarat odaklı beste anlayışını yakalamış ve ekstremlik dozunu akılda kalıcılık kartıyla değiştirmiş olmalarıydı.

Bu yüzden şahsen MEGADETH’in sırf manyak bir davulcuya kavuştu, sırf Mustaine birilerine nazire yapma fırsatı buldu diye bir anda “Five Magics” gibi, “Polaris” gibi şarkılar yazmayacağının farkındaydım. Albüm belli ki sert olacaktı, ancak büyük sürprizler de beklemiyordum. “Die Dead Enough”, “The Scorpion” gibi akılda kalıcı süper nakaratlar ve birazcık da “Architecture of Aggression”, “Ashes in Your Mouth”, “Captive Honour” kırması bir şeyler olsa, aralara birazcık da “Endgame”in ve “Dystopia”nın heyecan verici anlarından bir şeyler atılsa aslında yeterli olabilirdi. Ha, Mustaine delirip “Skull Beneath the Skin”e falan göz kırpan bir şeyler sıkıştırsa elbette şikâyetçi olmazdım, ancak öyle beklentilerim yoktu.

Bu minvalde dinlediğim “The Sick, the Dying… and the Dead!”de tam olarak aradığımı bulduğumu söyleyebilirim. Albüm 2022 gerçekleri ve MEGADETH’in son 4-5 albümdür devam eden gidişatı itibarıyla düşünüldüğünde gayet makul bir noktada duruyor. Yeterince sertlik, yeri geldiğinde cayır cayır thrash, kafa sallatan pek çok bölüm ve genel olarak da sertlik taraftarı bir yaklaşımla bezeli albümde Mustaine’in -kimi dinleyicilerin takıldığı- vokal performansı da bence sıkıntılı değil.

İlk dinleyişten itibaren benim için albümde en çok öne çıkan şarkı “Dogs of Chernobyl” oldu. Akustikli girişi, enteresan atmosferi ve geri kalan detaylarıyla bence albümün farklı karakterdeki şarkılarından biri. Genel yapıya baktığımızda albümde thrash metal, heavy metal ve yer yer de hard rock karakterli riflerin bir arada kullanıldığını görüyoruz ve bu da doğal olarak akıllara “Countdown to Extinction”ı getiriyor. “Skin O’ My Teeth”, “High Speed Dirt” karakterine yakın şarkların olmasının yanı sıra albümde “Foreclosure of a Dream” gibi bir power ballad dahi yok. Bu da Mustaine’in genel olarak cayır cayır bir şeyler yapmak istediğini gösteriyor ki “The Sick, the Dying… and the Dead!” için seçilen iki cover şarkı da bunun göstergesi.

“The Sick, the Dying… and the Dead!”e ilişkin sıkıntı yaratan tarafa gelirsek, setlik açısından bence bir sıkıntısı olmayan ve olabileceği kadar thrash barındıran albümün akılda kalıcı nakarat konusunda bir miktar geri planda kaldığını düşünüyorum. İllaki bir “Trust”, bir “I Thought I Knew It All” veya “Train of Consequences” gibi nakarat yazsınlar diye bir derdim yok ancak albümdeki bazı şarkıları birkaç basamak yukarıya taşıyacak o sihirli Mustaine dokunuşunu aradığımı söyleyebilirim. Bunun çok önemli bir sorun olmadığını düşünür ve olumlu taraflara odaklanırsak, adını andığım ve Mustaine’e gırtlak kanseri teşhisi konmasıyla bağlantılı bir teması olan “Dogs of Chernobyl” ve “Mission to Mars” bence albümün en değerli şarkıları arasında. Bunların yanı sıra ortalamanın üstüne geçen ve yıllar sonra da dinlenebilecek en az 4-5 şarkı olduğu kanısındayım. İlk dinleyişte son derece gereksiz şekilde uzatıldığını düşündüğüm “Night Stalkers”ın Steve Digiorgio elinden çıkma çıplak bas kısmı bile birkaç dinlemeden sonra gaza getirebiliyor. Dirk’ün cazvari ataklarıyla süslediği, Kiko’nun akustik gitarlarla bezediği ve klasikleşmiş MEGADETH rif yapısını gayet iyi kullanan kimi şarkılarla “The Sick, the Dying… and the Dead!” ortalamanın üstüne çıkmayı ve enteresan şekilde “çok bir ilginçlik sunmuyormuş gibi gözükse de kendini tekrar tekrar dinletmeyi” başarıyor.

Sonuçta bu da bir ustalık. Dinleyici alışkanlığı, MEGADETH gibi bir gruptan iyi bir şeyler gelmesine yönelik beklentiler ve grubun da bunu elinden gelenin en makulü ile karşılaması neticesinde “The Sick, the Dying… and the Dead!”in bir MEGADETH dinleyicisini çok da üzmeyeceğini düşünüyorum. “Sonuçta MEGADETH işte, tek dinlemede albümü çözdüm ve tatmin olmadım” diye düşünenler varsa o “MEGADETH işte” kısmının tam da öyle olmadığını ve Mustaine’in albümün pek çok yerine gizli ışıltılar yerleştirdiğini kendilerine hatırlatmak isterim. Bence “The Sick, the Dying… and the Dead!” tek dinlemede notu verilecek bir albüm değil ve dinledikçe açılan, içerdiği thrash metal enerjisini karşı tarafa ağır ağır geçiren ve nihayetinde de “güzelmiş ha” tarafına geçmenizi sağlayabilecek türde bir yapıt.

Yazının başında albüme iyimser yaklaşmayı planladığımı söylemiştim ancak buna gerek olmadan, herhangi bir pozitif ayrımcılık yapmadan düşündüklerimi yazarak da albüme karşı olumlu hisler beslediğimi göstermiş oldum. Mustaine yeni bir açıklamasında “The Sick, the Dying… and the Dead!”in MEGADETH’in bir dizi sert albümden oluşacak albümler serisinin ilki olduğunu ve sadece bir başlangıç görevi gördüğünü söyledi. Bakarsınız bir sonraki albümde bahsi geçen o blast beat’leri duyarız ya da grubun “Take No Prisoners”vari dellenmelere giriştiğine tanık oluruz. Sonuçta 39. yılını geride bırakan, türlü badireler atlatan MEGADETH’in bu en güncel atılımını olumlu olarak görüyor ve hayranlık, ayılıp bayılma, hastası olma noktasına geçmesem de epey memnun kaldığımı ifade ediyorum.

Seninle büyük kısmı müthiş anılarla dolu 25 yıldır beraberiz, bundan sonra da aramızın iyi olması ümidiyle… Sağ ol, var ol MEGADETH.

7/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.64/10, Toplam oy: 101)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2022
Şirket
Universal Music Group
Kadro
Dave Mustaine: Vokal, gitar, besteler, sözler Kiko Loureiro: Gitar, geri vokal, besteler (3, 4, 5, 7, 8, 10, 11, 12) Dirk Verbeuren: Davul, besteler (2, 3) Konuk: Steve Digiorgio: Bas Ice-T: Vokal (3) Sammy Hagar: Vokal (14)
Şarkılar
1. The Sick, The Dying... and the Dead!
2. Life in Hell
3. Night Stalkers
4. Dogs of Chernobyl
5. Sacrifice
6. Junkie
7. Psychopathy
8. Killing Time
9. Soldier On!
10. Célebutante
11. Mission to Mars
12. We'll be Back
13. Police Truck (DEAD KENNEDYS cover'ı)
14. This Planet’s on Fire (Burn in Hell) (SAMMY HAGAR cover'ı)
  Yorum alanı

“MEGADETH – The Sick, the Dying… and the Dead!” yazısına 36 yorum var

  1. Trivium.instrumental says:

    Albümde güzel rif ve gitar pasajlar var albümü komple enstrümantal olarak versiyonu dinliyorum ben 10 üzerinden 9 veririm

  2. Candaş says:

    Fena olmayan şarkılar, çok güzel riffler ve sololar içeren bir albüm bence. Kapağı ve ismi de hoşuma gitmeye başladı iyi iş çıkmış

    7/10

  3. Erhan says:

    Verilen puanı çok düşük buldum, ben en az 8 bekliyordum.

    Çıktığı günden beri günde en az 2 kez dinliyorum, gerçekten de kendini hemen sevdiren, dinlemesi çok rahat ve keyifli bir albüm olmuş.

    Yapı ve tempo itibariyle Countdown To Extinction albümüne benzettim bayağı; Celebutante’daki cingirak sesi olsun, Night Stalker’in Ashes In Your Mouth outro’sunda bulunan fade out davullari barindirmasi olsun dinlerken sık sık aklima CtE geldi ve bu benim için adeta bir hediye.

    Mustaine’in sesine gelecek olursam bu adam neredeyse 20 yıldır böylesine iyi bir performans sergilememisti. Bu yaşta (bir de kanser sonrası) sesini bu kadar iyi kullanabilmesi takdire şayan. Dogs of Chernobyl’in sonlarindaki vokal atağının altından kalkmak her vokalistin harcı değil.

    Albümle alakalı tek sıkıntım Dirk’ün gerçek performansının bastırılmış olması. Ayıp yani şu davullari ben bile düşünüp yazarım, keşke adama biraz inisiyatif hakkı verseydin Dave.

    Son olarak metal dinleyicisi akıllı olsun (özellikle fularlilar) MEGADETH siker.

    Şimdilik 8.5

    Ahmet Saraçoğlu

    @Erhan, Megadeth diskografisini düşündüğünde bu albüme 8,5 veriyorsan RiP ve CtE’nin 20 falan alması lazım. Bu albüm 8,5′sa ve RiP ve CtE 10′sa o zaman Peace Sells, So What, Youthanasia bu albümden sadece yarım veya 1 puan mı daha iyi sence?

    Grubun diğer albümlerini devre dışı bırakarak notlandırmak mantıklı olmuyor bence, o yüzden 7 verdim.

    Jeff Walker

    @Ahmet Saraçoğlu, ilk başta ben de düşük bulsamda karşılaştırmalı düşününce gayet yerinde. Eline sağlık Ahmet abi.

    Erhan

    @Ahmet Saraçoğlu, Bence bu puanlama sistemine sadece tek bir faktör eklemek yanlış. Sözü edilen albümler artık birer klasik seviyesinde ve puanlandirilmalari bile gereksiz. Mesela ben Power Trip – Nightmare Logic’e 10 diyorum ama Rust in Peace de 10/10. Fakat birinin aldığı 10 puan ile diğerinin aldığı 10 aynı değeri ifade etmiyor.

    O yüzden böyle grupların albümlerini ben puanlarken klasik olarak atfedilmis olanlarla kiyaslamaya pek sokmuyorum. Zira bu albümü CtE ile kıyasa sokmak haksızlık.

    Skalada sadece 10 adet puan var ve bazen bu yetmeyebiliyor. The Sick, The Dying… And The Dead! kendi döneminde, dave’in sesinin ve diğer enstrümantalistlerin becerilerinin el verdiği kadarıyla bence 8.5 puanı hak ediyor diye düşünüyorum

    İlker

    @Ahmet Saraçoğlu, Dystopia ile kıyaslarsak nerede duruyor peki

    Ahmet Saraçoğlu

    @İlker, o albüme 8 vermişim, buna 7. Albümler çıktığında beklenenden iyi çıkınca ekstra bir heyecan, bir gaz olabiliyor. Şu anda düşündüğümde yeni albüm daha taze ve farklı olduğu için yıllar içerisinde alıştığım Dystopia’dan daha heyecan verici geliyor ancak zamanında o albüme 8 verdiysem demek ki ondan daha çok etkilenmişim. Belki de notunu bol tutmuşumdur, bilemem. Şu an ikisinden de memnunum aslında. United Abominations, Th1rt3en ve Super Collider dışında sevmediğim Megadeth albümü yok benim.

    Serkan

    @Ahmet Saraçoğlu, Risk?

    Ahmet Saraçoğlu

    @Serkan, o aklıma bile gelmemiş.

    deadhouse

    @Erhan, Megadeth fularlıların, sosyetelerin, burjuva piçlerinin, hıristiyan fanatiklerin, Bush yanlısı savaş dostu taş kafalı insanların grubudur.

    Şerefli Carcass siker deyimini Megadeth’le kirletme bence.

    Ahmet Saraçoğlu

    @deadhouse, yazarına bakmadan kimin yazdığı 500 km öteden anlaşılan yorumlar köşemizde bugün. :)

    deadhouse

    @Ahmet Saraçoğlu, Erhan kardeşimle samimi konuşmalar diyelim. :)

    Aslında makara amaçlı yazmıştım, şimdi okuyunca ciddi duruyor haha.

    woodenpint

    @deadhouse, Şerefli Burzum ziker deyimini Carcass’la kirletme bence.

    Jeff Walker

    @woodenpint, HOOOOOOP kırmızı çizgiyi geçme

    Rust in Peace.

    @deadhouse, Ben
    “Brother will kill brother,
    Spilling blood across the land,
    Killing for religion, something I dont understand”
    “Who’d believe we’d spend more shipping drugs and guns,
    Than to educate our sons,
    But sorry, that’s what they did”
    sözlerini yazan Dave Mustaine Megadeth’cisiyim arkadaş

    Jeff Walker

    @deadhouse, Bana carcass demeyin kardeşim bak dengem boZuluy…. CARCASS S*KEEEEEEEER

    Bu megadeth nefretinizin kaynağını sorabilir miyim

    deadhouse

    @Jeff Walker, Bir nefretim yok. Çok sevdiğim albümleri var. Mustaine’nin kişiliğiyle ilgili sorunlarım var sadece biraz.

  4. Emre Görür says:

    Kritikteki düşünceleri büyük oranda paylaşıyorum. MegaDave’in 2022′de bundan daha iyisini yapması sürpriz olurdu. Eldekinin tadını çıkarmakta fayda var.

  5. Boba Fett says:

    Ben puanlama yaparken diğer albümlerle kıyaslama yapmıyorum eğer RIP veya AJFA gibi albümlerle kıyaslama yapılacaksa yeni çıkan Trash Metal albümleri en fazla 3 puan alabilir, şayet grup içerisinde bakarsak şu albüm 7 alırken yeni bir grubun albümü 8 – 9 alabilir. Ben değerlendirirken günümüz şartlarını ve albüm ne vermeye çalışmış, ne kadarını vermiş, son 5 yılda türde çıkmış diğer albümlere, diğer büyük grupların çıkardığı albümlerin neticesinde bir oy vermeye çalışıyorum.

    Neyse çok uzattım, Megadeth gibi bir grubun hala müzik yaptığını, hala güzel albümler çıkardığını görmen bir hayranı olarak beni çok mutlu ediyor, Dave gibi bir adam kolay kolay gelmez. Her ne kadar formdan düşüp, birbirinin tekrarı albümler çıkarsalar da metal ruhunu, trahsh metal ruhunu taşıyan harbi adamdır Dave, egosu hala punk oluşu ile bir numaradır.

    Ülkemizin maalesef kötü bir döneminde bir sürü grup ya da sözde sanatçı konserini iptal ederken çatır çatır çalmış adamdır, adam gibi adamdır. Albüm de bence çok tatlı olmuş.

  6. Drochshaol says:

    7.5′luk bir albüm olduğunu düşünüyorum. İyi ama muhteşem değil davulların bu kadar geri planda kalması eksi benim için. Albüm güzel akıp gidiyor keyifli bir albüm. Megadeth biliyoruz evet efsane çok iyiler ama önceki albümlerine bakarak değerlendirmek bu sefer yeni gruplara haksızlık olur. Yiğidi öldür hakkını yeme 7.5 o yüzden yeterli bir puan.

  7. enemyofgod says:

    Albümün yarattığı beklentilerin dışına çıktığı yerler de oldu bu beklentileri karşıladığı da. Title name şarkının introsundan sonraki ilk riffi, Dogs Of Chernobyl’in leziz nakaratı, muhteşem Killing Time’ın This Was My Life’ı anımsatan nakaratı, bu albümü dinlemelere doyurtmuyor. İki şey daha iyi olabilirdi:
    1-Night Stalkers’ın riffleri düzgün düzenlenseydi.
    2-https://www.youtube.com/shorts/MCR5EOF5I0I
    şunu bekledim tüm albüm boyunca.
    7,5′tan 8/10

  8. Dysplasia says:

    Ben albümü hala bitirebilmiş değilim. Beni bayıyor.

  9. Zeynel says:

    Albüm bence çok iyi ama sanki çıkmadan önce estirilen havayla biraz tutarsız gibi geldi. Buldun da bunuyorsun denilebilir ama albümden önce sanki SFSGSW 2 geliyor gibiydi sonra ortaya karışık bir şey çıktı. Neyse sonuç olarak oldukça başarılı bir albüm olduğunu düşünüyorum.

    Öncekilere kıyasla ise Dystopia’yı hiç sevmemiştim, çoğunluğun aksine de Super Collider’dan memnundum. SC bence karakterli bir albümdü ve tam Youthanasia kafasıydı, melodik hard rock karakterli bir albüm. Bu albümde orada denenmiş bazı şeylerin daha başarılıları ve daha başarısızları var gibi geliyor ilk izlenimde belki dinledikçe daha da oturabilir. 7 puanı ben de düşük buldum.

  10. Cryosleep says:

    Killing Time aşırı güzel şarkı değil mi ya? https://open.spotify.com/track/5Y15AQnjSQwX5790ZP8OJm?si=0145f0435eac4507

    Erhan

    @Cryosleep, Albümün en iyilerinden. Tam bir CtE şarkısı.

  11. OblomoV says:

    Bilgisayarda kaç kez dinlediysem de pek sarmadı. Ne zaman dışarda kulaklıkla dinledim o zaman daha bir sarmaya başladı enteresan bir şekilde. (ses kalitesi ve odaklanma faktörü diyelim) Megadeth algoritmasının sunduğu ortalama bir albüm ama o ortalama fazlasıyla yeterli benim için. Hele kariyerinin bitmesine az kala bence sınıfı teşekkürle geçiyor.

  12. Koralp says:

    Arabada dinleyebildiğim nadir metal albümlerinden biri. Bu albümü Big Four’un 2000 sonrası işlerini göz önünde bulundurursak oldukça iyi bir yerde konumlandırmak mümkün. Albüm haberini duyduktan sonra dinlemeye hiç niyetim yoktu fakat olumlu yorumları görünce merakıma yenik düştüm, çıktığından beri büyük bir keyifle dinliyorum. Bence de tam hak ettiği puanı almış kritikte.

  13. Sand Owl says:

    Megadeth’in son albümü olacağını düşünüyorum. Dave üç albümlük serinin ilki demiş ama yanar döner biri olduğu için seneye ne diyeceği belirsiz. Thrash efsanelerinden bir ara Kerry King albüm gelecek diyordu sonra Slayer dağıldı malumumuz

  14. Noumena says:

    Mission to Mars’ın son 2 dakikası Metallica’nın bir parçasına çok fazla benziyor iki gündür bunu hatırlamaya çalışıyorum sırf bunun yüzünden Metallica albümlerini taramaya başladım :D

    woodenpint

    @Noumena, Hocam One’ın breakdown kısmı direkt son iki dakikadaki riffin girişi falan. Gerisi de Motorbreath’e benziyor

  15. Paul Pogba'nın Bir Kolu Uzun Bir Kolu Kısa Forma Altı Tişörtü says:

    Soldier On’u ileride Megadeth klasikleri arasında gösterebilirim taş gibi şarkı taş.

    Bunun yanında albümün başı ile sonu çok güzel ama ortalarda 3-4 şarkılık çok vasat bir bölüm var. Davulda snare’ın tonu çok bas, muhtemelen eq’yu yanlış yaptılar, belki de bilerek yaptılar bilmiyorum ama beni snare tonu rahatsız etti.

    Bunlar olumsuz yanı, bunların dışında albüm genel olarak güzel. Çok sağlam üst düzey bir kaç şarkı var ki ben beklemiyordum bunu. Dinledikçe açılıyor. Dave Mustaine’in vokali inanılmaz bu yaşta. Reise gırtlak kanseri sanki yaramış. Kariyerinde en iyi vokal yaptığı albüm bu olabilir. Kritiğin de çoğu yerine katılıyorum fakat Dogs of Chernobyl ile Mission to Mars vurgulanmış ama bunlar benim albümde en vasat bulduğum şarkılar. Burada zıt düşmüşüz.

    ”Koçum Megadeth gençliğimin grubu iyi ki varsın” diyor ve bu ufak kritiğimi burada noktalıyorum.

    Rust in Peace.

    @Paul Pogba’nın Bir Kolu Uzun Bir Kolu Kısa Forma Altı Tişörtü, biraz geç bir cevap olacak ama bu albümdeki vokaller güzel olsa da asla Countdown ve Youthanasia ile karşılaştırılabilecek seviyede değiller. Ama bunların ve Cryptic Writings’in ardından 4′e koyarım. Dave’in sesi açısından demiyorum vokal yazımı açısından söylüyorum.

  16. Rust in Peace. says:

    Kritikte dendiği gibi dinledikçe daha da seviliyor bu albüm. Çıktığı zaman çok tutmamıştım ama şu sıralar sürekli dinleyince anladım değerini. Killing Time ve Soldier On!’a meh demişim çıktığı zaman, şu an en sevdiğim 2 şarkı albümde. Hele Soldier On! bence çıktığı zamandan bağımsız Megadeth’in tüm parçaları arasında üst tarafa oynar.
    Dystopia’dan da çok daha iyi olduğunu düşünüyorum. 8,25 veririm bu albüme. RiP, CtE ve Youthanasia’ya 10 veriyorum kıyaslama açısından.

  17. Rust in Peace. says:

    Title track konserlerin girişinde çalmak için yapılmış canlı dinleyince daha da farkına varılıyor. Çok da güzel olmuş giriş parçası olması.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.