BLOODBATH… Åkerfeldt, Swanö, Nyström, Renkse gibi rüyaları süsleyen bir kadro, “Breeding Death” gibi müthiş bir EP, ardından “Resurrection Through Carnage” gibi bir hayvanlık, akabinde kadro değişiklikleri ve 30 yıl öncesinin death metalini günümüze taşıma ülküsüyle geçen bunca yıl… Çok sevdiğim, esas gruplarının büyük hayranı olduğum müzisyenler tarafından kurulan BLOODBATH’i ilk duyduğumdaki mutluluğu, Kanada’da okurken “Breeding Death” EP’sini bir müzik markette bulduğumda yaşadığım sevinci, sonra 2008’de “Unblessing the Purity”yi dinlediğimde “Hayatımda dinlediğim en iyi death metal EP’si bu herhalde” diye aklımdan geçirdiğim anı düşünüyorum da…
Fazla tarih dersine girişmeden nispeten yakın geçmişten günümüze ilerlersek, Åkerfeldt’in yer aldığı ve bence hak ettiği değeri asla görmeyen aşırı mükemmel “The Fathomless Mastery”nin ardından mikrofonu hiç beklenmedik şekilde PARADISE LOST’tan Nick Holmes devralmış ve böylece BLOODBATH kitlesinin o büyük ayrışması da başlamıştı. Åkerfeldt’in derin, tok, gür kükremesinden ve Tägtgren’in ölümcül, yırtıcı, zehir saçan vokal saldırısından sonra Holmes’un bu denli “DEATH METAAAAL!” diye bağıran bir grubun frontman’i olması fikri pek çok insanın midesini ağrıtmış, “gerçek bir death metal vokalisti alsanıza aga” çığlıkları camileri ve çay bahçelerini inletmişti.
“Grand Morbid Funeral” ile olayı daha kirli, daha pis, daha karanlık bir tarafa çekmeye karar veren BLOODBATH, beğeneni de beğenmeyeni de olan bu albümün ardından bence kariyerindeki yanlış kararlardan birini vermiş ve “sert müzik sert prodüksiyonla olur” anlayışı gereği “The Arrow of Satan is Drawn” adlı kaotik albümü çıkarmıştı. Gruba geçen sene katılan gitarist Tomas Årvik’le yaptığım BLOODBATH röportajında kendisine söylediğim ve onun da kabul ettiği üzere “The Arrow of Satan is Drawn”un yorucu, yıpratıcı, albümü sevmeyi önleyici bir prodüksiyonu var. Metal elbette ki yıpratıcı olabilir, hatta belli durumlarda olmalıdır da ancak bu “iyi bir yıpratıcılık” değildi. Bu basbayağı o albümü dinlemek istememenize neden olan, kulaklarınızı yoran, en kötüsü de müzikteki güzelliklerin üstünü örten bir yıpratıcılıktı.
Şimdi karşımızda, bence gruba dair en güzel görsellerden biri olan masmavi BLOODBATH logosunu tepesinde barındıran ve her anlamda old-school diye bağıran kapağıyla bizlere hastalık bulaştırmaya gelen “Survival of the Sickest” var. Kulağa çarpan ilk şey olduğundan öncelikle prodüksiyondan bahsedeyim. Röportajdan da okuyabileceğiniz üzere grup bu albümde HM-2 worship’i bir kenara bırakmış; ENTOMBED, DISMEMBER, GRAVE kimliğinden epey bir sıyrılmış ve 1990-1993 arasında efsanevi Morrisound Studios’dan çıkan MORBID ANGEL, DEICIDE albümlerindeki havayı kovalayan bir işe imza atmış.
Bu durum BLOODBATH’in “ne yaptığının duyulur olmasına” büyük fayda sağlamış ve büyük oranda “Unblessing the Purity” EP’si ve “The Fathomless Mastery”deki sound’a yaklaşan bir prodüksiyon çıkmış. Buna da şaşırmamak gerek, zira o çalışmalarda da klasik İsveç death metaline değil, açık şekilde ABD death metaline yanlayan bir BLOODBATH mevcuttu. “Survival of the Sickest”ı dinlerken grubun özellikle MORBID ANGEL’a yaptığı göndermeleri tespit etmeniz olası. “Born Infernal”ın girişindeki net MORBID ANGEL karakterinin yanı sıra, kapanışı sürüngensi bir edayla ve ezerek yapan “No God Before Me”de de açık şekilde “God of Emptiness” kimliğini hissedebiliyoruz; sonlarında clean vokaller içeriyor olmasına rağmen.
Tüm bunların işe yarar olmasını ve BLOODBATH’in “The Fathomless Mastery”den bu yana en iyi işine imza attığını düşünmemi sağlayan diğer bir etmen de ayrıştırıcı konumundan yukarıda bahsettiğim Nick Holmes’un bu albümde önceki iki albüme, özellikle de ilk şoku yaşattığı ve “naalaka?” dedirttiği “Grand Morbid Funeral”a kıyasla çok daha heybetli bir death metal vokali yapıyor olması. BLOODBATH’ten istediğim vokal bu mu? Değil. Sırf çok önemli ve saygı değer bir grupla metal tarihine geçtiği için BLOODBATH’te de söylemesini makul kabul edecek miyim? Hayır. Sonuçta hepimiz biliyoruz ki KATATONIA’yı KATATONIA yapan albümlerden ikisi PARADISE LOST’un “Icon”ı ve “Gothic”i olmasaydı ve Renkse ile Nyström devasa birer PARADISE LOST hayranı olmasalardı, BLOODBATH gibi bir death metal grubunun vokalistliği için akıllarına gelecek ilk isimlerden biri Nick Holmes olmazdı. Ama gelişim gelişimdir, o yüzden Holmes’un “Survival of the Sickest”taki performansından şikâyetçi değilim ve kendisinin BLOODBATH’teki en iyi performansı olduğunu düşünüyorum.
Bunun haricinde, albümdeki katıksız death metal saldırısını bir nebze kıran ve en net örneği “The Fathomless Mastery”deki “Hades Rising”in son kısmında görülen melodik KATATONIA etkisi de “Survival of the Sickest”a renk katan ögeler arasında. “Affliction of Extinction”ın ortalarında duyabileceğimiz bu olaylar akıllara “Brave Murder Day” ve öncesindeki uğursuz, sevimsiz KATATONIA lead’lerini getirebilir. Yine bir renk olarak albümde NAPALM DEATH’ten Barney Greenway, GORGUTS’tan Luc Lemay ve eski MORGOTH vokalisti Marc Grewe konuk olarak yer alıyor. Luc bence daha belirgin şekilde kullanılabilirmiş, diğer ikisi net şekilde duyulabiliyor.
BLOODBATH’i 2000 yılından bu yana dinliyorum ve “Survival of the Sickest” bu 22 yıllık sürecin 2008 sonrasında gruptan bir bütün hâlinde duyduğum en iyi şey. Yapılmak istenen şey ortada, yapılış şekli ortada, çıkan sonuç ortada. Old-school death metal seviyorsanız bunu dinlememek için nasıl bir gerekçeniz olabilir ki?
Kadro Nick Holmes: Vokal
Anders Nyström: Gitar
Tomas Årvik: Gitar
Jonas Renkse: Bas
Martin "Axe" Axenrot: Davul
Şarkılar 1. Zombie Inferno
2. Putrefying Corpse
3. Dead Parade
4. Malignant Maggot Therapy
5. Carved
6. Born Infernal
7. To Die
8. Affliction of Extinction
9. Tales of Melting Flesh
10. Environcide
11. No God Before Me
Güzel bir kritik olmuş Ahmet abi eline sağlık. Albümle ilgili ne eksik ne fazla her şeyi açıklamışsın. Albümü epey beğendim. Çıktığı günden bu yana her gün dinliyorum. Bloodbath’ten beklentim tam olarak bu. Günümüz oldschool death’i dinlemek istediğimde ilk başvuracağım eserlerden biri olacak. Yormayan, sıkıntı çıkarmayan bir müzik. 7,5.
Grubun en iyi albümü Nightmares Made Flesh açık ve net. Akerfeldt’ın death metalden hoşlanmıyorum triplerine ayar olduğum için onu tekrar grupta görmek istemezdim. Nick Holmes bu müziğin adamı değil, en azından soundı ile etrafa kükreyen bir death metal grubuna uygun değil lakin konu old school death olunca ben çok şikayetçi olmadım. Bu albümde Nick Holmes beni rahatsız etmedi, kendini dinleten vokali ile albümün havası uyum içinde çiftleşmiş. Konuk olarak David Vincent olsa ne süper olurmuş
Bu arada albüm logosu bana dondurmacılarda satılan gıda boyası basılmış mavi dondurmayı hatırlattı tam o renkte ve aşağı doğru akıyor. Cidden albüm kapağı olmadan sadece bu mavi logonun olduğu Bloodbath tişörtü alınır
Dinledikçe daha da güzelleşiyor. Hedefi netleştirip daha rafine bir yönelişle ilerlemiş albüm. Zaten sunacakları az çok belli. Prodüksiyon konusu fark yaratmış kritikte de bahsedildiği gibi.
Akerfeld’in brutalini daha çok seven biri olarak vokal konusu kanayan yara (hatta kan gölüne dönen mesele) benim için ama Nick Holmes vokaline de alıştık artık. Bu albümde yeterli performansı sunmuş. Konuk vokallerin daha duyulur olmasını ben de isterdim, yaklaşımları enteresan geldi.
Sonunda albümü baştan sona dinleyebildim. Uzak ara en iyi Nick Holmes’lü Bloodbath albümü olduğu kesin. Ancak death metalin hem mainstream hem de yeraltı tarafını elimden geldiğince sıkı takip eden biri olarak bu albümün şimdiden bile sene sonu listelerinde üst sıralarda olmayı hak ettiğini düşünmüyorum. Kaliteli, standart iyi bir death metal albümü. Hepsi bu.
şuan dinliyorum ve bayıldım death sevenler için olay bi albüm. yılın en güzel işlerinden biri bu olmalı. bu gruptan hiç böyle bişey beklemezdim. albümü burun kıvırarak açmıştım ama resmen tuttuğu köşeden gol yiyen kaleci gibiyim şuan
Güzel bir kritik olmuş Ahmet abi eline sağlık. Albümle ilgili ne eksik ne fazla her şeyi açıklamışsın. Albümü epey beğendim. Çıktığı günden bu yana her gün dinliyorum. Bloodbath’ten beklentim tam olarak bu. Günümüz oldschool death’i dinlemek istediğimde ilk başvuracağım eserlerden biri olacak. Yormayan, sıkıntı çıkarmayan bir müzik. 7,5.
10.09.2022
@deadhouse, sağ olasın.
Beklentim yüksekti ilk single sonrası ama beklentimden fazlası olmuş. Çok rahat bi 9 alır benden. Özlemişim Bloodbath’i
Grubun en iyi albümü Nightmares Made Flesh açık ve net. Akerfeldt’ın death metalden hoşlanmıyorum triplerine ayar olduğum için onu tekrar grupta görmek istemezdim. Nick Holmes bu müziğin adamı değil, en azından soundı ile etrafa kükreyen bir death metal grubuna uygun değil lakin konu old school death olunca ben çok şikayetçi olmadım. Bu albümde Nick Holmes beni rahatsız etmedi, kendini dinleten vokali ile albümün havası uyum içinde çiftleşmiş. Konuk olarak David Vincent olsa ne süper olurmuş
Bu arada albüm logosu bana dondurmacılarda satılan gıda boyası basılmış mavi dondurmayı hatırlattı tam o renkte ve aşağı doğru akıyor. Cidden albüm kapağı olmadan sadece bu mavi logonun olduğu Bloodbath tişörtü alınır
Dinledikçe daha da güzelleşiyor. Hedefi netleştirip daha rafine bir yönelişle ilerlemiş albüm. Zaten sunacakları az çok belli. Prodüksiyon konusu fark yaratmış kritikte de bahsedildiği gibi.
Akerfeld’in brutalini daha çok seven biri olarak vokal konusu kanayan yara (hatta kan gölüne dönen mesele) benim için ama Nick Holmes vokaline de alıştık artık. Bu albümde yeterli performansı sunmuş. Konuk vokallerin daha duyulur olmasını ben de isterdim, yaklaşımları enteresan geldi.
Sonunda albümü baştan sona dinleyebildim. Uzak ara en iyi Nick Holmes’lü Bloodbath albümü olduğu kesin. Ancak death metalin hem mainstream hem de yeraltı tarafını elimden geldiğince sıkı takip eden biri olarak bu albümün şimdiden bile sene sonu listelerinde üst sıralarda olmayı hak ettiğini düşünmüyorum. Kaliteli, standart iyi bir death metal albümü. Hepsi bu.
şuan dinliyorum ve bayıldım death sevenler için olay bi albüm. yılın en güzel işlerinden biri bu olmalı. bu gruptan hiç böyle bişey beklemezdim. albümü burun kıvırarak açmıştım ama resmen tuttuğu köşeden gol yiyen kaleci gibiyim şuan