BEHEMOTH gerçekten de enteresan bir vaka. Sıfır noktasından zirveye doğru böylesi bir çıkış, müthiş bir adanmışlık, her türlü alkışı hak eden bir çalışkanlık ve sonucunda metalin sadece ekstrem tarafının değil, genelinin en bilinen gruplarından biri hâline gelmek her baba yiğidin yapabileceği bir şey değil. Nergal ve ekürisi bunu başarmak için albümden albüme gelişen, kendini aşan, hep üstüne koyan bir yol izlediler ve nihayetinde istedikleri yere geldiler. Bunu da sertlikten taviz vermeden, bir karakter ortaya koyarak ve müziğinden imajına somut bir BEHEMOTH varlığı oluşturarak yaptılar.
Grubun diskografisine baktığımızda, BEHEMOTH’un “Demigod”la müziğindeki sertliğin doğal sınırlarına ulaştığını görürüz. Grup gerçekten de acayip bir sertlik düzeyine çıkmış ve artık başka arayışlara girme noktasına gelmişti. Sonuçta daha ne yapacaklardı ki? “Slaves Shall Serve”ün başındaki vokallerin de üstüne çıkalım deyip şarkının birine 38 tane Nergal vokal kanalı mı ekleyeceklerdi?
O nokradan sonra daha da ekstrem bir yöne gitmesinin anlamlı olmayacağını düşünen grup alıştıra alıştıra kendini daha kolay dinlenebilir bir tarafa çekti. Önce “At the Left Hand ov God” ve “Inner Sanctum” gibi şarkılar ve çekilen kliplerle daha fazla insanın evine girdi, ardından “Ov Fire and the Void” gibi bir hit’le yapabileceklerinin sanılandan da fazlası olduğunu gösterdi. Bu noktadan sonra BEHEMOTH istediği her şeyi yapabilecek bir forma büründü. Nergal’in 2010 yılında lösemiyi yenmesi ve akabinde bu zaferden aldığı güçle 2010 sonrasının en önemli metal albümlerinden biri olan “The Satanist”i yapmasıyla BEHEMOTH’un yapabileceği şeylerin skalası daha da genişledi. BEHEMOTH bu albümle “küçülerek büyümüş” ve daha minimal fikirlerin nasıl etkili sonuçlar ortaya çıkarabileceğini göstermişti.
Artık BEHEMOTH’un hayatında “yapmasına izin verilen şeyler” diye bir şey kalmamıştı. BEHEMOTH artık URGEHAL gibi dümdüz raw black metal de yapabilirdi, melodik de olabilirdi, daha dramatik kafalara da bürünebilirdi… Dilerse clean vokal kullanır dilerse gitarındaki distortion’ı azaltır ya da çat diye arkaya orkestra basabilirdi. Sonuçta Nergal da BEHEMOTH da kendini kanıtlamıştı ve bundan sonra ne kadar büyüyecekleri de onların elindeydi.
“I Loved You at Your Darkest” bence bu “artık her şeyi yapabiliriz” düşüncesinin bir sonucu olarak BEHEMOTH’un zirveyi görmeyen fikirlere de kabul dediği ve kanımca en kusursuz hâline gelmeden bizlerle paylaştığı bir albümdü. Çıktığı günden bu yana uzak ara en az dinlediğim, hatta bazı şarkılarını dinlemeye katlanamadığım “I Loved You at Your Darkest” bence BEHEMOTH’un albüm çıkarması gerektiği için çıkardığı, dolayısıyla da o zamana kadar her seferinde yansıtmayı başardığı gerçek ateşi ilk kez o denli samimi sunamadığı albümdü. Sanatsal kafalar desen, değildi. “The Satanist”teki minimalizmin bir devamı desen, o da değil.
Güzel fikirler, daha az güzel fikirler, tam olarak olgunlaşması beklenmeden uygulanan vasat fikirler…
Bu yüzden de bir sonraki albüm bence BEHEMOTH’un kariyeri açısından epey önemli bir çalışma olacaktı. Acaba Nergal “The Satanist”te manevi zirvesine ulaşmış ve artık “ya tutarsa?” diye içinde türlü türlü şeyler bulunan oltalar mı atıyordu, yoksa “I Loved You at Your Darkest”tan sonra kafasını toplamış, gerekli güncellemeleri indirmiş, daha rafine bir ürünle geleceğini mi gösteriyordu…
“Opvs Contra Natvram”ı ilk dinleyişimde durumun ilk seçenekteki gibi olmadığını saniyesinde gördüm. Albüm, pek çok açıdan sıkıntılı bulduğum “I Loved You at Your Darkest”a benzer yapıda olmaktan itinayla kaçınıyor ve kendi kendine özgün bir şeye evrilmeye gayret ediyordu. Bunu yaparken bazı dinamikleri köklerken değiştiriyor, bazılarından ise feragat etmek durumunda kalıyordu. En basit gösterge, albümün kimi anlarda BEHEMOTH’un ilk 4 albümünü anımsatırcasına çiğ bir black metal hattında yürümesi ve sonradan dinlemelere doyamadığımız sofistike taraflarını öne çıkarma konusunda o kadar da istekli olmamasıydı. Şimdi gelin bu söylediklerim de dâhil her şeye daha yakından bakalım.
“Opvs Contra Natvram”ın pek çokları tarafından eleştirilecek üç “günah”ı olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi ve en önemlisi, ilk bakışta baştan savma gibi gözüken ve aleladelik yaftası yapıştırmaya epey müsait olan besteleme tarzı. Albüm sanki önceki pek çok albümdeki gibi her bir şarkı üzerinde saatlerce, haftalarca uğraşılmamış da kulağa güzel gelen ilk şeyle fırına gönderilmiş gibi bir imaj çiziyor. Ne var ki ben bunun bilinçli bir dağınıklık, bilinçli bir karar olduğunu düşünüyorum. “The Satanist” gibi doğal, organik bir değişimin ardından “I Love You at Your Darkest” çok daha planlı, “sanat” peşinde, farklılık yapacağım diye sıkıcı hâle gelen fikirlerin öne çıktığı bir işti ve daha kötüsü bence Nergal de bunun bir miktar farkındaydı. Dev prodüksiyona rağmen hem klipler eskiyi aratıyor hem de şarkıların çoğu akılda kalıcı olmayı başaramıyordu.
“Opvs Contra Natvram”ı ilk dinleyişimde, Nergal’in bu albümde planı programı bir kenara bırakıp daha doğal, rahat bir yazım süreci geçirdiğini hissettim. Bence Nergal de “I Loved You at Your Darkest”tan her anlamda memnun değildi ya da zaman içinde o albümdeki sıkıntıları görerek bir sonrakini daha organik bir şeye dönüştürmek istedi. Bu “relax” tavır “Opvs Contra Natvram”a olumlu yansımış diye düşünüyorum. Mesela bu albümde “Bartzabel” gibi olduğunun çok üstüne satılan, skandal düzeyde sıkıcı bir şarkı yok. Bu da bir şeydir.
İkinci “günah”, albümde BEHEMOTH’tan alışık olduğumuz Şeytan temasının hâkim tema olmaması ve tarihsel temalara eğilerek BEHEMOTH’un satanist tarafının biraz törpülenmiş olması. Cicero’dan, Kopernik’ten, Spartaküs’ten bahsedilen albümde belirli bir temanın oluşturulmadığını; daha dağınık konulara değinildiğini görüyoruz. Ben bunda da bir sakınca görmüyorum, zira Nergal gibi bir profesyonelin kendini tekrarlamamak adına gerekirse Satanizm temasından bile vazgeçebileceği ve başka türlü karanlıklara yöneleceği ortada. DEATHSPELL OMEGA yaptı, BEHEMOTH niye yapmasın? Sonuçta grup fotoğraflarında üç kişi daha etkili ve simetrik gözüküyor diye Seth’i 18 yıldır “konuk” olarak gösteren bir adamdan bahsediyoruz. Yapar yapar.
Üçüncü “günah” ise albümdeki hit eksikliği. Albümde gerçekten de son birkaç albüme kıyasla -tabii ki “I Loved You at Your Darkest” hariç-belirgin bir BEHEMOTH klasiği eksikliği var. Klip çekilen şarkılar da dâhil hiçbir şarkı BEHEMOTH’tan alışık olduğumuz vuruculuğa sahip değil. Ancak hepsi bir araya geldiğinde bence tekil güçlerinin toplamından daha büyük bir şeye dönüşüyorlar ve işin anafikrini söylemem gerekirse “black metal dozu epey artırılmış, gayet vurdulu kırdılı bir BEHEMOTH” ortaya çıkarıyorlar. Zaten BEHEMOTH’la ilgili en önemli konulardan biri de kendini muazzam düzeyde iyi satabiliyor oluşu. Bundan önce de milyonlarca izlenen bazı klip şarkılarından bazılarının çok da bir numarasının olmadığını, Nergal’in ticari ve görsel zekâsıyla olduklarından iyi gösterildiklerini düşündüğüm oldu. Aynı şeyi bu albümde de yapıyorlar. BEHEMOTH’un görsel tarafı o kadar güçlü ve hayranlarını ele geçiren bir yapıda ki bu albümdeki ortalamanın az üstü şarkılar bile belli yöntemlerle etkileyici hâle getirilebiliyorlar. Birkaç gün önce yayınlanan “Live Atop The Palace of Culture” videolarını izleyin, neden bahsettiğimi anlarsınız. Adamlar yaptıkları şeyi satma konusunda tartışmasız şekilde dünyanın en iyi birkaç grubundan biri.
Müzikal tarafına baktığımızda “Opvs Contra Natvram”da BEHEMOTH’un son derece temel, “black metal 101” denebilecek arpejleri yine iyi cilalayarak sunduğunu görüyoruz. Albümün eksik yanlarından biri olarak gördüğüm yeterince güçlü rif olmaması durumunu bu black metal karakteriyle, blast beat’lerle kapama yoluna giden “Opvs Contra Natvram”, yeri geldiğinde “Neo-Spartacvs”un girişinde olduğu gibi “O Father O Satan O Sun”ın “Like a storm that brings no calm, I’m most complete yet so undone” kısmındaki rifin neredeyse aynısını kullanmaktan veya “Disinheritence”ın girişinde “Ov Fire and the Void”un girişindeki formülden yararlanmaktan çekinmiyor.
Nergal’in her zamanki gibi kusursuz bir vokal sunmasının, Inferno’nun ortalığı yıkmasının artık pek haber değeri olmadığından bunlardan ayrıca bahsetme gereği duymuyorum. Grup her zamanki gibi formunda ve bir önceki albümdeki tutku eksikliğini kapatmak adına ekstra çaba sarf eder gibi bir hâlleri var. Mesela “Thy Becoming Eternal”ın hızlı bölümlerini dinlerken 23 yıl öncesine, “Decade of Θεριον” kafasına yaklaştıklarını görüp keyiflenebiliyorum. Bunun yanında hoşuma gitmeyen bir durum olarak bazı şarkılarda şu mantra benzeri build-up olayını, yani bir sonraki büyük bölüm öncesinde yavaş yavaş yükselen hazırlık kısımlarını bence gereğinden fazla kullanmışlar ve bu build-up’ların ardından gelen o büyük bölümler de yeterince görkemli olmayınca olay biraz sıkıcılaşmaya doğru gitmiş. Mantralarınızı introlarda kullanın, şarkıların içine sokmayın arkadaşlar.
Tüm bunları bir araya getirip üst üste koyunca ortaya bence enteresan bir durum çıkıyor. Yer yer monoton bölümler, bazı şarkılardaki stacatto gitarlar, aralarda vokal paslaşmaları, piyanolar, birtakım hiperaktif hareketler, standart black metal arpejleri gibi pek çok şeyi bir kaba koyup çalkaladığımda, ilginç şekilde karşıma bir şarkı çıkıyor, o da “Evangelion” albümünde yer alan ve rahmetli Warrel Dane’in de konuk olarak Nergal’e eşlik ettiği “Inner Sanctum”. Bir dinleyin, bu albümdeki her bir tekil detayın o şarkıda tek tek karşınıza çıktığını göreceksiniz. “Versvs Christvs”un başındaki piyanodan tutun da “black metal 101” diye bahsettiğim unsurların “Inner Sanctum”un son 2 dakikasında aynen mevcut olmasına kadar. “Inner Sanctum” sanki bu albümün rar’lanmış hâli gibi. Bence ilginç bir durum, belirtmek istedim.
Sonuç olarak ben “Opvs Contra Natvram”ı -sanırım- pek çoklarına göre daha çok sevdim. Albüme bayılmadım, BEHEMOTH’un özel albümlerinden biri olduğunu falan da düşünmüyorum ancak bir öncekinin kesinlikle önünde olduğuna ve genel olarak ortalamanın üstüne çıkmayı başardığına inanıyorum. Albümde “Once upon a Pale Horse” gibi bir miktar dinlemeden sonra sıkıcı gelmeye başlayabilecek türde fazlasıyla lineer bir şarkı veya final kısmı gayet iyi olan “Versvs Christvs”un ilk yarısında bence gereksiz uzatılan paslaşmalı vokaller gibi monotonlaşan bazı bölümler var. Bu gibi falsolar haricinde albümde kötü denebilecek pek bir şey olduğunu düşünmüyorum. Çok iyi denebilecek şeyler de çok fazla değil belki ama ortalama bir seviye tutturulmuş ve ben bundan -nispeten- memnunum.
“Bu sene içerisinde bu albümden kaç şarkıyı tekrar tekrar dinlersin?”, “Önümüzdeki sene bu albümden kaç şarkıyı hâlâ dinliyor olursun?”, “5 yıl sonra bu albümden herhangi bir şarkının adını hatırlıyor olur musun?” diye sorarsanız bunlara içtenlikle “En az 6-7 tane”, “2-3 tanesini net dinlerim”, “Tabii ki evet” cevaplarını verebilir miyim, açıkçası şu an bilmiyorum. Ne var ki an itibarıyla BEHEMOTH’un bir önceki albümle aşağıya eğilen diskografi grafiğini yukarıya doğru çeviren ve grubun göğsünü gere gere konserlerde çalabileceği şarkılar içeren bir albümle karşı karşıya olduğumuzu biliyorum ve bu da bana yetiyor.
Niye diye sormayın -şartlar bunu gerektirdi- ama şu anda BEHEMOTH’tan, bu kadar zirveye çıkmış ve yıllardır süregelen açlığını hak ederek bastırmış, gözlerindeki alevin bir kısmı pek çok açıdan rahata ermeleri sonucunda sakinleşmiş ve artık kendini kanıtlaması gerekmeyen bir gruptan “Antichristian Phenomenon”, “Horns ov Baphomet”, “Slaves Shall Serve”, “At the Left hand of God”, “Defiling Morality ov Black God” gibi şarkılar beklemiyorum ve “The Satanist”le kendi zirvesine ulaşan BEHEMOTH da “I Loved You at Your Darkest”ta boşa attığı oltasını bu sefer en azından dolu çekmeyi başarıyor diye düşünüyorum. Tamam bir lüfer çekmiyor belki, ama eti biraz kuru da olsa en azından arada bir palamut yemekten de zarar gelmez.
Kadro Nergal: Vokal, gitar, besteler, sözler
Orion: Bas, geri vokal, besteler (1, 4, 9), klavye, sample'lar
Inferno: Davul, perküsyon
Konuk:
Seth: Gitar
Zofia Fraś: Vokal (9, 10)
Einar Selvik: Tribal perküsyon (1)
Michał Łapaj: Piyano (10)
Jan Stokłosa: Orkestrasyon
Piotr Wróbel: Tuba
Wawrzyniec Dramowicz: Perküsyon, timpani
Şarkılar 01. Post-God Nirvana
02. Malaria Vvlgata
03. The Deathless Sun
04. Ov My Herculean Exile
05. Neo-Spartacvs
06. Disinheritance
07. Off To War!
08. Once Upon A Pale Horse
09. Thy Becoming Eternal
10. Versvs Christvs
Aşırı başarısız bir albüm. Kendileri de dönüp baktığında yaptığımız işi sikeyim diyeceklerdir diye tahmin ediyorum. Dümdüz hiçbir çekiciliği olmayan sıkıcı bir albüm olmuş. Görsellikten çok müziğe tekrar odaklanmaları gerektiğini düşünüyorum.
Haber bölümüne de yazmıştım ben beğendim bu albümü. Şaheser mi? Değil, ama Behemoth diskografisinde çok da zayıf durmayacak bir albüm bence, zamanla insanlar daha çok sevecek, değeri artacak gibi geliyor bana.
@Bora, Antichrist Phenomenon, O Father O Satan O Sun, Evoe, Blow Your Trumphets gibi şarkıların yanına yaklaşamaz bence ama yine de güzel bir şarkı, epeyi başarılı. Sitede o şarkıya karşı bir küçümseme ve nefret var sanırım, ki sebeplerini anlayabiliyorum beğenmeyene kesinlikle saygı duyarım
Eklemeyi unutmuşum, albümün ismi inanılmaz kötü bu arada. ”The Satanist” ve ”I Loved You at Your Darkest” ne kadar çarpıcı ve merak uyandırıcı isimler mesela. Bu albümün ismi çok unutulası, insanlar kapağı(bence kapak da iyi değil) ile hatırlayacak gibi geliyor, ismi ile değil. Metallica’nın aynı isimli albümü gibi buna da beyaz albüm diye bir lakap takacaklar.
I Loved at Your Darkest, Ecclesia Diabolica Catholica haricinde benim aklıma bir iz bırakmayan albüm olmuştu. Bu noktada yeni Behemoth albümünden beklentim sıfırdı. Albümü dinledikçe ben eski atonal sert Behemoth hissi de aldım fakat bazı işlerin mükemmelliyetçilikten uzak deneysel tavırda olması şahsi olarak ileriye ket vuruyor, albüme ısınmamı zorlaştırıyor.
Dinlerken insani düşüncelere boğuyor. Albüm sanki müthiş şeyler sunuyor da ben de onu kaçırıyormuşum gibi hissediyorum ama aslında hiç bir şey yaptığı yok.
Albüm sanki “Elimizde şöyle böyle albümler çıkarmış çeyrek asırlık bir grup var ve son 6-7 senedir ittire kaktıra bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Buna göre son albümleri nasıl olur?” sorusunun cevabı gibi bir albüm olmuş.
ILaYD albümü her ne kadar kötü bir albüm olsa da Nergal’in o albüm için iyi kötü uğraştığı belli oluyordu, bu albümde ise gördüğüm şey dümdüz, sıkıcı, cepten yiyen bir Behemoth’dan başka bir şey değil. Behemoth’un varını yoğunu ezberleyip bir Worship grubu kursam sanırım yaptığım şey aşağı yukarı buna benzerdi.
Saraçoğlu’nun dediği gibi Behemoth ununu eleyip eleğini asmış gruplar kategorisinde ve artık bir şeyleri kanıtlamak zorunda değiller ama keşke The Satanist ile dağılıp herkes kendi yoluna baksaydi. Nergal ve Inferno’yu başka bir projede görmek bu albümden her türlü daha iyi olurdu.
Gereksiz ve boş bir albüm. Deathless Sun hatırına 6/10
Öncelikle kritik için ellerine sağlık, çok yerinde tespitler var.
Birçoklarının aksine ben albümü sevdim, klasik ne öldüren ne de güldüren bir Behemoth albümü bu. Yeni bir şey yok, ama eskileri hatırlatan şeyler yüzleri güldürüyor (özellikle vokaller -bence- ilk dönemlere yaklaşmış gibi). I loved you at ypur darkest’tan daha iyi mi zaman gösterecek benim açımdan.
Beğenmediklerim: Saçma sapan bir ilk şarkı (intro da diyebiliriz nerdeyse)
Son parça sıkıcı
Beğendiklerim: Vokaller
Albümün kayıt kalitesi bence bir öncekinden daha iyi ama aynı kişinin elinden çıkma mı bilmiyorum
Disinheritance (gizli hit)
Albümle alakalı bu kadar olumsuz yorum görünce sitede acaba ben mi dinlerken yanlış bir yerden baktım diye düşündüm ama alakası yokmuş. Klasik, bir başyapıttan sonra kendini dinleyiciye beğendirememe refleksi baş göstermiş her zamanki gibi. Albüm puanı bence gayet yerinde, ama insanların beklentilerinin aynı ölçüde yerinde olduğunu düşünmüyorum.
Bir kere “The Satanist” gibi bir albümün yapılış sürecini tüm diğer Behemoth albümlerinden ayrı bir yere koymak lazım. Adam son derece ciddi bir hastalık atlatmış, gayet tabii “The Satanist”i yaparken beslendiği ruhsal durum, sonraki albümleriyle ciddi ölçüde ayrışacak. Ama bu durum sanırım göz ardı edildiği için gerek “ILYAYD” gerekse “Opvs Contra Natvram” ile ilgili yorumlarda sürekli “The Satanist” ile mukayeselere gidilmiş ve son iki Behemoth albümündeki cevherler bu yüzden hep gözden kaçırılmış.
“The Satanist”in önemini anlamakla ve belli parçalarını sevmekle birlikte şahsen Behemoth’un en dengeli ve etkileyici bulduğum albümü “The Satanist” değil “Evangelion”; o albümde grubun hem geçmişteki katıksız death metal yapan tarafına vurgu yapan (“Ov Fire and the Void”) hem de gelecekte daha kötücül havalara atmosferik olarak vurgu yapan (“Lucifer”) çok güzel bir denge mevcuttu. Son albümde de grubun biraz daha o eski death metal yapan tarafına ağırlık verildiği için söz konusu denge bahsinde grubun “Evangelion”a daha yaklaşmış olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de dinlerken büyük keyif aldım. Ama “ILYAYD” dinlerken de epey keyif almıştım, kendi içinde “The Satanist”in ardından daha melankolik sulara yelken açtığı için aynı şekilde özgün bir yanı vardı o albümün de ki albümün ikinci yarısı baya üst üste etkileyici gaz parçalarla doluydu.
Hâliyle Behemoth’un kesinlikle cepten yediğini, kısırlaştığını vs. düşünmüyorum. “Evangelion”dan beri sürekli farklı dengeler kurmaya çalışan devinimsel bir yapıları var ve bence bunu görebilmek için biraz “The Satanist”in yarattığı etkiden sıyrılmak gerekiyor. Adamlar gayet denemeye, grubun kimyasında farklı bir tarafa vurgu yapma gayretine devam ediyorlar. Böyle olmasaydı ya “The Satanist”in ya da önceki Morbid Angel/Nile etkileşimli death metal işlerinin taklitlerini dinlemeye devam edecektik. Alınan her sonuç “The Satanist” gibi bir etki yapmıyor diye grubu yerden yere vurmak saçmalık.
Adamlar artık daha ne yapmalı ben bilmiyorum açıkçası. Şu an, uzun bir süre boyunca açıkça beslendikleri Morbid Angel ve Nile gibi grupların içinde bulundukları güncel yerden çok daha iyi bir konumdalar çünkü müzik kalitesi olarak. Açıp “Kingdom Disdained”, “Illud Divinum…” ya da “Vile Nelotic Rites” dinleyeceğime son 4 Behemoth albümünü peş peşe zevkle dinlerim.
@Emir, Bence problem insanların bu albümü The Satanist ile kıyasa sokmasında yatmıyor. Asıl problem albümün tek başına yetersiz olması; Bu albüm neredeyse her anında Nergal’in özentisizliğini ve memuriyete girişini gösteriyor. Adam bildiğinden bir parmak bile öteye gitmeden, sadece bir şeyler yazmış ve sanki daha ilk denemesinde ”oldu bu ya bence” demiş gibi bir hava var albümde.
BEHEMOTH hakkında yorum yaparken grubun yaptığı şeylerin etkisinden kolayca sıyrılıp sanatçıyı eserinden/başyapıtından bağımsız biçimde eleştirmek de çok zor zaten. Sonuçta BEHEMOTH kendi başyapıtını sunalı daha 10 yıl bile olmamış. Grubun senin dediğin raddede bulunabilmesi için The Satanist’in 1994′de ya da 2002′de falan çıkmış olması gerekiyordu diye düşünüyorum.
Kısaca albümün kötü olarak algılanmasında The Satanist’in görkemi ister istemez rol oynuyor, bu görmezden gelinemez lakin The Satanist olmasaydı bile bu albümün alacağı not yine değişmezdi.
@Erhan, Eğer albümün tek başına zaten yetersiz olduğunu düşünüyorsan saygı duyarım, kişisel zevktir neticede. Dediğin gibi “memuriyete” bağlama sıkıntısı da Dream Theater’dan Cannibal Corpse’a kadar sayısız grubu sarmış durumda. Bu açılardan yapılmış bir eleştiriyi anlar ve hak veririm.
Ama gelgelelim The Satanist noktasında söylediklerine katılmıyorum. Demişsin; “Grubun senin dediğin raddede bulunabilmesi için The Satanist’in 1994′de ya da 2002′de falan çıkmış olması gerekiyordu” diye ama tersine The Satanist o yıllarda çıkmış olsaydı belleklerde iyice kemikleşeceğinden Nergal’in o albümden sonra çıkaracağı daha 7 albüm varsa 5′ini ya da 6′sını beğendirememesi gibi bir tehlike bile vardı. Bu durumun, metalin her janrasından verebileceğin sayısız örneği var. Bu açıdan bakınca da Behemoth dinleyicinin yeni albümlere karşı kanallarının daha açık olması beklenebilir mesela The Satanist henüz taze bir albüm olduğu için.
Ben The Satanist’i açıkçası sitenin üzerinde titrediği derecede etkileyici bir albüm olarak da görmüyorum söyleyeyim. Yani müzik anlamında. “Blow Your Trupmhets…”, “Ben Sahara”, “Ora Pro Nobis Lucifer”, “The Satanist” cidden harika parçalar ve albüm de gerçekten başarılı fakat açıkçası bu albümün bu kadar göklere çıkarılmasında Nergal’in zor bir dönem atlatmış olmasının ve bunun psikolojik sonuçlarını da albüme kanalize etmesinin son derece büyük rol oynadığını düşünüyorum. Çünkü salt müzik olarak baktığımda “The Satanist” beni hiçbir zaman “Evangelion” ya da “Zos Kia Cultus” kadar içine çekmiyor. Albümün arka planında yer alan hikaye, albümün içindeki kurgularla dinleyici arasında çok güçlü bir bağ inşa edebildiğinden The Satanist sadece bir Behemoth albümü değil, aynı zamanda Nergal’in kendi dinleyicilerine belki de en mahrem yanını açtığı albüm. Bu açıdan albümün konumunu takdir edebilirim, ama genel olarak beni çok etkilemiyor.
Şimdi zaten hiçbir Behemoth albümü konum itibarıyla bu sebeplerden The Satanist ile aşık atamayacağı için bir kez daha; Behemoth albümlerini The Satanist’e göre kıyaslamanın/değerlendirmenin yanlışlığını vurgulayabilirim.
ilk şarkıdan dinlemeye başladım albümü ve yanlışlıkla heilung’un yeni albümünü açtığımı sandım. bu albümün tek güzel anı buydu… gerisinde umduğumu bulamadım. sanırım behemoth bi daha the satanist seviyesine hiç çıkamayacak. 2000lerdeki düzenli klişe albümlerine benzer bi tane daha gelmiş oldu.
Yukarıda da övmüştüm tekrar öveyim; kritik için çok teşekkürler. Önyargılarımı kıran ve bence çok iyi bir albümü kaçırmamamı sağlayan bir kritik oldu.
Bu albümle Behemoth yapılacak en iyi kararla tüm diskografisini özetleyen, her dönemini belirli ölçülerde harmanlayan bir iş çıkarmış ve ben bu durumdan oldukça memnunum.
Her görüşe saygım var fakat saygı duymam görüşleri anladığım anlamına da gelmiyor. İnsanların bu albüme sövmelerini, yıl sonu listelerinde hayal kırıklığı olarak görmelerini ciddi olarak anlayamıyorum. Zevktir karışılmaz ama sanki bana “Metallica çok bozdu” trendi şu an için Behemoth’ta geçerli gibi geliyor. Yine de tartışmalara sebep olmamak için zevktir saygı göstermek gerekir fakat albümü sevmeyenlerin albüme ciddi şans vermelerini öneriyorum.
Bu arada çok da önemli değil ama kritikteki bir hata gözüme çarptı -ya da ben yanlış anlamış da olabilirim-”Kritikte geçen şu ibarede ““Evangelion” albümünde yer alan ve rahmetli Warrel Dane’in de konuk olarak Nergal’e eşlik ettiği “Inner Sanctum”.” yanlışlık var. Bu şarkı The Apostasy albümünde. Tabi bu çok küçük bir detay.
Tekrar ellerine sağlık Ahmet \m/
Aşırı başarısız bir albüm. Kendileri de dönüp baktığında yaptığımız işi sikeyim diyeceklerdir diye tahmin ediyorum. Dümdüz hiçbir çekiciliği olmayan sıkıcı bir albüm olmuş. Görsellikten çok müziğe tekrar odaklanmaları gerektiğini düşünüyorum.
Güzel kritik. Grubu ne kadar tanıdığın grubun yaptığı hamlelerin sebebini tutarlı irdelemenden rahatlıkla anlaşılıyor. Eline sağlık abi.
Benim de puanım 7 ancak yanlışlıkla 8′e bastım. Nergal’in güzel götüne yazalım 1 puanı.
19.09.2022
@Yiğit, sağ olasın.
Bu kritik PA tarihinin en iyi 10 kritiğine girer, ellerine sağlık çok güzel yazmışsın. Albümü zerre merak etmiyorken şimdi dinleme isteği oluştu.
19.09.2022
@Bloodshot, sağ olasın.
Haber bölümüne de yazmıştım ben beğendim bu albümü. Şaheser mi? Değil, ama Behemoth diskografisinde çok da zayıf durmayacak bir albüm bence, zamanla insanlar daha çok sevecek, değeri artacak gibi geliyor bana.
7/10
Hayatımda dinlediğim en sıkıcı albümlerden biri. Prodüksyonun hatrına 5.5/10 veriyorum.
Sitede Bartzabel’i seven bir tek ben miyim ya? Bence çok çok iyi bir şarkı, çok seviyorum
20.09.2022
@Candaş, Behemoth’un yaptığı en büyük şarkı bence.
22.09.2022
@Bora, Antichrist Phenomenon, O Father O Satan O Sun, Evoe, Blow Your Trumphets gibi şarkıların yanına yaklaşamaz bence ama yine de güzel bir şarkı, epeyi başarılı. Sitede o şarkıya karşı bir küçümseme ve nefret var sanırım, ki sebeplerini anlayabiliyorum beğenmeyene kesinlikle saygı duyarım
Bir ‘The Satanist’ olmasa da, yüzüne bakılmayacak bir albüm olduğunu düşünmüyorum. Ortalama bir iş diyebiliriz.
Eklemeyi unutmuşum, albümün ismi inanılmaz kötü bu arada. ”The Satanist” ve ”I Loved You at Your Darkest” ne kadar çarpıcı ve merak uyandırıcı isimler mesela. Bu albümün ismi çok unutulası, insanlar kapağı(bence kapak da iyi değil) ile hatırlayacak gibi geliyor, ismi ile değil. Metallica’nın aynı isimli albümü gibi buna da beyaz albüm diye bir lakap takacaklar.
20.09.2022
@Candaş, bence içinde V şeklinde yazılabilecek U harfi olması için kasmış albüm adını belirlerken.
I Loved at Your Darkest, Ecclesia Diabolica Catholica haricinde benim aklıma bir iz bırakmayan albüm olmuştu. Bu noktada yeni Behemoth albümünden beklentim sıfırdı. Albümü dinledikçe ben eski atonal sert Behemoth hissi de aldım fakat bazı işlerin mükemmelliyetçilikten uzak deneysel tavırda olması şahsi olarak ileriye ket vuruyor, albüme ısınmamı zorlaştırıyor.
7/10 hak eden bir albüm.
20.09.2022
@alimdat06, ecclesia da buradaki şarkıları tokatlardı ama, öyle bir gerçek de var.
Dinlerken insani düşüncelere boğuyor. Albüm sanki müthiş şeyler sunuyor da ben de onu kaçırıyormuşum gibi hissediyorum ama aslında hiç bir şey yaptığı yok.
Albüm sanki “Elimizde şöyle böyle albümler çıkarmış çeyrek asırlık bir grup var ve son 6-7 senedir ittire kaktıra bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Buna göre son albümleri nasıl olur?” sorusunun cevabı gibi bir albüm olmuş.
ILaYD albümü her ne kadar kötü bir albüm olsa da Nergal’in o albüm için iyi kötü uğraştığı belli oluyordu, bu albümde ise gördüğüm şey dümdüz, sıkıcı, cepten yiyen bir Behemoth’dan başka bir şey değil. Behemoth’un varını yoğunu ezberleyip bir Worship grubu kursam sanırım yaptığım şey aşağı yukarı buna benzerdi.
Saraçoğlu’nun dediği gibi Behemoth ununu eleyip eleğini asmış gruplar kategorisinde ve artık bir şeyleri kanıtlamak zorunda değiller ama keşke The Satanist ile dağılıp herkes kendi yoluna baksaydi. Nergal ve Inferno’yu başka bir projede görmek bu albümden her türlü daha iyi olurdu.
Gereksiz ve boş bir albüm. Deathless Sun hatırına 6/10
Öncelikle kritik için ellerine sağlık, çok yerinde tespitler var.
Birçoklarının aksine ben albümü sevdim, klasik ne öldüren ne de güldüren bir Behemoth albümü bu. Yeni bir şey yok, ama eskileri hatırlatan şeyler yüzleri güldürüyor (özellikle vokaller -bence- ilk dönemlere yaklaşmış gibi). I loved you at ypur darkest’tan daha iyi mi zaman gösterecek benim açımdan.
Beğenmediklerim: Saçma sapan bir ilk şarkı (intro da diyebiliriz nerdeyse)
Son parça sıkıcı
Beğendiklerim: Vokaller
Albümün kayıt kalitesi bence bir öncekinden daha iyi ama aynı kişinin elinden çıkma mı bilmiyorum
Disinheritance (gizli hit)
7/10 yerinde bir not
Behemoth albüm çıkarıyor ve ben merak etmiyorum, açıp dinleme gereği duymuyorum. Nereden nereye.
Albümle alakalı bu kadar olumsuz yorum görünce sitede acaba ben mi dinlerken yanlış bir yerden baktım diye düşündüm ama alakası yokmuş. Klasik, bir başyapıttan sonra kendini dinleyiciye beğendirememe refleksi baş göstermiş her zamanki gibi. Albüm puanı bence gayet yerinde, ama insanların beklentilerinin aynı ölçüde yerinde olduğunu düşünmüyorum.
Bir kere “The Satanist” gibi bir albümün yapılış sürecini tüm diğer Behemoth albümlerinden ayrı bir yere koymak lazım. Adam son derece ciddi bir hastalık atlatmış, gayet tabii “The Satanist”i yaparken beslendiği ruhsal durum, sonraki albümleriyle ciddi ölçüde ayrışacak. Ama bu durum sanırım göz ardı edildiği için gerek “ILYAYD” gerekse “Opvs Contra Natvram” ile ilgili yorumlarda sürekli “The Satanist” ile mukayeselere gidilmiş ve son iki Behemoth albümündeki cevherler bu yüzden hep gözden kaçırılmış.
“The Satanist”in önemini anlamakla ve belli parçalarını sevmekle birlikte şahsen Behemoth’un en dengeli ve etkileyici bulduğum albümü “The Satanist” değil “Evangelion”; o albümde grubun hem geçmişteki katıksız death metal yapan tarafına vurgu yapan (“Ov Fire and the Void”) hem de gelecekte daha kötücül havalara atmosferik olarak vurgu yapan (“Lucifer”) çok güzel bir denge mevcuttu. Son albümde de grubun biraz daha o eski death metal yapan tarafına ağırlık verildiği için söz konusu denge bahsinde grubun “Evangelion”a daha yaklaşmış olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de dinlerken büyük keyif aldım. Ama “ILYAYD” dinlerken de epey keyif almıştım, kendi içinde “The Satanist”in ardından daha melankolik sulara yelken açtığı için aynı şekilde özgün bir yanı vardı o albümün de ki albümün ikinci yarısı baya üst üste etkileyici gaz parçalarla doluydu.
Hâliyle Behemoth’un kesinlikle cepten yediğini, kısırlaştığını vs. düşünmüyorum. “Evangelion”dan beri sürekli farklı dengeler kurmaya çalışan devinimsel bir yapıları var ve bence bunu görebilmek için biraz “The Satanist”in yarattığı etkiden sıyrılmak gerekiyor. Adamlar gayet denemeye, grubun kimyasında farklı bir tarafa vurgu yapma gayretine devam ediyorlar. Böyle olmasaydı ya “The Satanist”in ya da önceki Morbid Angel/Nile etkileşimli death metal işlerinin taklitlerini dinlemeye devam edecektik. Alınan her sonuç “The Satanist” gibi bir etki yapmıyor diye grubu yerden yere vurmak saçmalık.
Adamlar artık daha ne yapmalı ben bilmiyorum açıkçası. Şu an, uzun bir süre boyunca açıkça beslendikleri Morbid Angel ve Nile gibi grupların içinde bulundukları güncel yerden çok daha iyi bir konumdalar çünkü müzik kalitesi olarak. Açıp “Kingdom Disdained”, “Illud Divinum…” ya da “Vile Nelotic Rites” dinleyeceğime son 4 Behemoth albümünü peş peşe zevkle dinlerim.
25.09.2022
@Emir, Bence problem insanların bu albümü The Satanist ile kıyasa sokmasında yatmıyor. Asıl problem albümün tek başına yetersiz olması; Bu albüm neredeyse her anında Nergal’in özentisizliğini ve memuriyete girişini gösteriyor. Adam bildiğinden bir parmak bile öteye gitmeden, sadece bir şeyler yazmış ve sanki daha ilk denemesinde ”oldu bu ya bence” demiş gibi bir hava var albümde.
BEHEMOTH hakkında yorum yaparken grubun yaptığı şeylerin etkisinden kolayca sıyrılıp sanatçıyı eserinden/başyapıtından bağımsız biçimde eleştirmek de çok zor zaten. Sonuçta BEHEMOTH kendi başyapıtını sunalı daha 10 yıl bile olmamış. Grubun senin dediğin raddede bulunabilmesi için The Satanist’in 1994′de ya da 2002′de falan çıkmış olması gerekiyordu diye düşünüyorum.
Kısaca albümün kötü olarak algılanmasında The Satanist’in görkemi ister istemez rol oynuyor, bu görmezden gelinemez lakin The Satanist olmasaydı bile bu albümün alacağı not yine değişmezdi.
25.09.2022
@Erhan, Eğer albümün tek başına zaten yetersiz olduğunu düşünüyorsan saygı duyarım, kişisel zevktir neticede. Dediğin gibi “memuriyete” bağlama sıkıntısı da Dream Theater’dan Cannibal Corpse’a kadar sayısız grubu sarmış durumda. Bu açılardan yapılmış bir eleştiriyi anlar ve hak veririm.
Ama gelgelelim The Satanist noktasında söylediklerine katılmıyorum. Demişsin; “Grubun senin dediğin raddede bulunabilmesi için The Satanist’in 1994′de ya da 2002′de falan çıkmış olması gerekiyordu” diye ama tersine The Satanist o yıllarda çıkmış olsaydı belleklerde iyice kemikleşeceğinden Nergal’in o albümden sonra çıkaracağı daha 7 albüm varsa 5′ini ya da 6′sını beğendirememesi gibi bir tehlike bile vardı. Bu durumun, metalin her janrasından verebileceğin sayısız örneği var. Bu açıdan bakınca da Behemoth dinleyicinin yeni albümlere karşı kanallarının daha açık olması beklenebilir mesela The Satanist henüz taze bir albüm olduğu için.
Ben The Satanist’i açıkçası sitenin üzerinde titrediği derecede etkileyici bir albüm olarak da görmüyorum söyleyeyim. Yani müzik anlamında. “Blow Your Trupmhets…”, “Ben Sahara”, “Ora Pro Nobis Lucifer”, “The Satanist” cidden harika parçalar ve albüm de gerçekten başarılı fakat açıkçası bu albümün bu kadar göklere çıkarılmasında Nergal’in zor bir dönem atlatmış olmasının ve bunun psikolojik sonuçlarını da albüme kanalize etmesinin son derece büyük rol oynadığını düşünüyorum. Çünkü salt müzik olarak baktığımda “The Satanist” beni hiçbir zaman “Evangelion” ya da “Zos Kia Cultus” kadar içine çekmiyor. Albümün arka planında yer alan hikaye, albümün içindeki kurgularla dinleyici arasında çok güçlü bir bağ inşa edebildiğinden The Satanist sadece bir Behemoth albümü değil, aynı zamanda Nergal’in kendi dinleyicilerine belki de en mahrem yanını açtığı albüm. Bu açıdan albümün konumunu takdir edebilirim, ama genel olarak beni çok etkilemiyor.
Şimdi zaten hiçbir Behemoth albümü konum itibarıyla bu sebeplerden The Satanist ile aşık atamayacağı için bir kez daha; Behemoth albümlerini The Satanist’e göre kıyaslamanın/değerlendirmenin yanlışlığını vurgulayabilirim.
ilk şarkıdan dinlemeye başladım albümü ve yanlışlıkla heilung’un yeni albümünü açtığımı sandım. bu albümün tek güzel anı buydu… gerisinde umduğumu bulamadım. sanırım behemoth bi daha the satanist seviyesine hiç çıkamayacak. 2000lerdeki düzenli klişe albümlerine benzer bi tane daha gelmiş oldu.
Yukarıda da övmüştüm tekrar öveyim; kritik için çok teşekkürler. Önyargılarımı kıran ve bence çok iyi bir albümü kaçırmamamı sağlayan bir kritik oldu.
Bu albümle Behemoth yapılacak en iyi kararla tüm diskografisini özetleyen, her dönemini belirli ölçülerde harmanlayan bir iş çıkarmış ve ben bu durumdan oldukça memnunum.
Her görüşe saygım var fakat saygı duymam görüşleri anladığım anlamına da gelmiyor. İnsanların bu albüme sövmelerini, yıl sonu listelerinde hayal kırıklığı olarak görmelerini ciddi olarak anlayamıyorum. Zevktir karışılmaz ama sanki bana “Metallica çok bozdu” trendi şu an için Behemoth’ta geçerli gibi geliyor. Yine de tartışmalara sebep olmamak için zevktir saygı göstermek gerekir fakat albümü sevmeyenlerin albüme ciddi şans vermelerini öneriyorum.
Bu arada çok da önemli değil ama kritikteki bir hata gözüme çarptı -ya da ben yanlış anlamış da olabilirim-”Kritikte geçen şu ibarede ““Evangelion” albümünde yer alan ve rahmetli Warrel Dane’in de konuk olarak Nergal’e eşlik ettiği “Inner Sanctum”.” yanlışlık var. Bu şarkı The Apostasy albümünde. Tabi bu çok küçük bir detay.
Tekrar ellerine sağlık Ahmet \m/
11.01.2023
@Bloodshot, çok sağ ol.