Bazen herkesten uzakta, düşüncelerimle baş başa kaldığımda düşünüyorum: Ben nasıl oluyor da 41 yaşında olmama rağmen 26 yıldır SEPULTURA, 24 yıldır da SOULFLY dinliyorum? Aslında cevabı basit. SEPULTURA 90’ların en önemli metal gruplarından biriydi ve SEPULTURA’nın spin-off’u diyebileceğimiz SOULFLY da Max Cavalera sayesinde pek çok kişi tarafından merak edildi, denendi, dinlendi. Aslında ben bu üç klasmanın “denendi” tarafında yer alıyorum.
Grubun ilk albümünü çıkar çıkmaz dinlemiş, SEPULTURA’dan aldığım tadı elbette ki bulamamış ve Max’in başka kafalarda olduğunu görerek kendimi bir SOULFLY dinleyicisi olarak konumlandırmamıştım. Bu kafayla “Primitive”i ilk albümden daha çok beğenmiş olsam da tam olarak sevdiğim, uzun süreler dinleyeceğim bir müzik yapmadığından SOULFLY’ı “yeni albüm çıkardıkça sevdiğim şarkılar olur elbet” rafına kaldırıp grupla olan ilişkimi zamana bırakmıştım.
Bu süreçte çıkan tüm SOULFLY albümlerini dinledim ve tam da tahmin ettiğim gibi albüm albüm değil, aralarda bana kendini belli eden şarkılar özelinde bir SOULFLY dinleyicisi olmakla yetindim. Bazen genel olarak beğendiğim, dinlediğim SOULFLY albümleri olduysa da buradan baktığımda, misal en sevdiğim SOULFLY şarkısı 12 yıldır hâlâ “Rise of the Fallen” diyeyim SOULFLY konusunda nerede durduğum anlaşılsın.
Yıllar içinde SEPULTURA sevgisi konusunda insanları ayıran temel kıstasın grubun yerel motifleri olduğunu gördüm. “Chaos A.D.”ye kadar olan efsanevi dönemin ardından, “Kaiowas” ve benzeri şarkılarla ve sonrasında -genelin kanının aksine- başarılı olarak görmediğim “Roots”la birlikte büründükleri “yerel tat kullanımı”, SEPULTURA’ya olan ilgimin azalmasına ve ilk 5 albümden devam etmeme neden olmuştu. Max’in ve SOULFLY’ın böyle bir derdi olmadığından ve nu-metalden yola çıkıp death metale kadar uzanan bir skalada ilerlediğinden SOULFLY özelinde böyle bir durum söz konusu değil.
Günümüze baktığımızda, giderek ekstremleşen metalin de etkisiyle SEPULTURA da groove/thrash metal karakterli bir müzik yapıyor SOULFLY da. SOULFLY’ın bir farkı, Max ve ailesinin metalin sert tarafıyla daha fazla haşır neşir olması vesilesiyle olaya death metale özgü olayları da katması. Bu bağlamda düşünürsek, 2022 itibarıyla SEPULTURA ile SOULFLY’ın müzikal olarak birbirlerine en çok yaklaştıkları zamanları yaşıyoruz diyerek “Totem”e geçebiliriz.
“Totem”in SOULFLY’ın zaten başarılı geçen son yılları içerisinde çıkardığı diğer bir başarılı albüm olduğunu düşünüyorum. Max’in metalin daha sert taraflarıyla kırıştırma konusunda çekingen olmaması, CAVALERA CONSPIRACY’nin son ürünlerinde de gördüğümüz old-school kafaların SOULFLY’a da yedirilmiş olması ve SOULFLY’ın bir aile grubu olmasının sağladığı kan uyumuyla birlikte grup şu anda thrash, death ve groove metalin iç içe geçtiği; buna yer yer eklenen yerel dokunuşlarla özündeki Brezilya hissiyatını da yansıtabildiği bir konumda duruyor.
“Totem”in genelinde hissedilen başlıca şey, işin prodüktör tarafının albüme yönelik devasa bir dokunuşunun olduğu. “Totem”in prodüksiyon ve kayıt tarafını metal dünyasının son yıllardaki en gözde yapımcılarından biri olan Arthur Rizk’e veren Max, “Totem”in çok tuhaf bir kimyaya bürünmesine de vesile olmuş. Kuruluşundan beri bir SUMERLANDS ve ETERNAL CHAMPION hayranı olarak, ayrıca Rizk’in son 5 yıldaki yükselişine tanıklık etmiş biri olarak albümü dinlerken resmen Rizk’in dördüncü bir üye olarak albüme etki ettiğini düşünüyorum. Albümdeki solo miktarından tutun da bu soloların yazım tarzına, lead gitar tonlarından SUMERLANDS’i bilen dinleyicilerin anlayabileceği birtakım altyapısal dokunuşlara kadar “Totem”de muazzam bir prodüktör dokunuşu var (hatta albümde diğer SUMERLANDS gitaristi de konuk olarak yer alıyor).
Max’in sert bestelerinin ve yiğidolarının performanslarının bu Rizk dokunuşlarıyla buluşması “Totem”i benim gözümde önceki tüm SOULFLY albümlerinden farklı bir kimliğe sokmuş. Eğer Rizk’in kendi gruplarının müzikal karakterine ve prodüksiyon tercihlerine aşina değilseniz sizin için çok da öne çıkan, kendini belli eden bir durum olmayabilir ancak benim “Totem”den aldığım his bu. SOULFLY’ın müzikal olarak Rizk’in kendi gruplarıyla uzaktan yakından alakası olmaması bu deneyi daha da çekici hâle getirmiş ve “Totem”e özgün bir tat katmış.
“Spirit Animal”ın sonu kimin fikriydi bilmiyorum ama ben burada ilk SUMERLANDS albümünü duyuyorum; üstelik de sadece clean vokaller özelinde değil, her anlamda.
Prodüksiyon tarafı dışında, “Totem”in old-school thrash/death metal karakterine yakın duran beste tercihleri sayesinde enteresan bir doksanlar hissiyatı da karşımıza çıkıyor. Bazı şarkıları dinlediğimde sanki SEPULTURA, OBITUARY ve DEMOLITION HAMMER bir araya gelmiş ve SEPULTURA’nın etnik kimliğini, OBITUARY’nin groovy tarafını, DEMOLITION HAMMER’ın da hayvanlığını alan bir formül üzerinde uzlaşmışlar gibi hissediyorum.
Son kelamlara geldiğimde “Totem”in SOULFLY’ın en iyi işlerinden biri olduğu kanısındayım. Bence hit eksikliği çekiyor ve önceki albümlerdeki single’lar kadar öne çıkan, akılda kalıcı şarkılar barındırmıyor, ancak albümün derdi kesinlikle bu değil ve yukarıdaki paragrafta bahsettiğim esas derdini yansıtma konusunda da hayvan gibi başarılı. Max’in SEPULTURA’dan ayrılması öncesinde grubun “Morbid Visions”lardan “Roots”lara nasıl geldiğine, nasıl bir metamorfoza uğradığına hep birlikte tanık olmuştuk. SOULFLY’da ise “Back to the Primitive”lerden, “Jumpdafuckup”lardan günümüze nasıl gelindiğini ve SOULFLY’ın nasıl “öze” döndüğünü görüyoruz. Bu “öz”den kasıt elbette ki SOULFLY’ın özü, ilk günleri değil. Bu öz Max’in son 15 yıldır iyice ayyuka çıkan sert metal aşkının depreşmesi sonucu grubun metalin sert tarafının özüne inmesi şeklinde gerçekleşiyor. SEPULTURA’nın ve SOULFLY’ın daha Amazonlu, daha Brezilyalı, daha favela’lı tarafını mı seversiniz yoksa sertliğinden mi hoşlanırsınız bilmem, ama ben duyduğum şeyden ziyadesiyle memnunum.
Kadro Max Cavalera: Vokal, gitar
Mike Leon: Bas
Zyon Cavalera: Davul
Konuk:
John Powers: Gitar
Chris Ulsh: Lead gitar (10)
John Tardy: Vokal (2)
Richie Cavalera: Ek vokal (10)
Arthur Rizk: Lead gitar
Şarkılar 1. Superstition
2. Scouring the Vile
3. Filth upon Filth
4. Rot in Pain
5. The Damage Done
6. Totem
7. Ancestors
8. Ecstasy of Gold
9. Soulfly XII
10. Spirit Animal
Soulfly^ın Max Cavalera için ifade ettiği şeyin son iki, üç albümdür değiştiğini düşünüyorum. Kritikteki çoğu şeyle hemfikir olsam da son kısımdaki yorumdan ziyade durum bana biraz daha farklı hissettiriyor. Bu yalnızca müziğin sertliği ile de ilişkili değil. Benim kafamda Primitive, 3 ve Prophecy bir grup oluşturuyor mesela, bunlar ilk albümdeki farklı tatlar barındıran denemeyi saymazsak Roots’la başlayan yolun ulaştığı ve Sepultura olsa da olmasa da bir projeyle kendini dışa vuracak etnik metalin(?) zirveleriydi bence. Bir şekilde Sepultura dışı işlerdi, deneysel bir yoldu diye düşünüyorum Soulfly da bunun için kurgulanmış bir proje diye bile düşünebiliriz. Sonrasında bunu yer yer hatırlatan, yine deneysel olarak hareket etmenin kolay olduğu bir dizi birbirinden farklı albüm geliyor. Archangel’le falan başlayan Rİtual ve Totem’de de vücut bulan yeni anlayışla da bence Soulfly’da bir Sepulturalaşma mevcut. Aslında bunu Cavalera Conspiracy ile denemişlerdi ama son kertede Soulfly’ın evrildiği nokta bu oldu bence. Yine deneysel şeyler yok mu var ama misal Rot in Pain gibi erken dönem Sepultura karakterinin kendi “deneyselliğine” daha uygun black metal etkileşimli bir parça var. Yani özetle kritikte bahsedilen öze dönüş erken dönem Sepultura’nın Max Cavalera için ifade ettiği şeylere dönüş bence.
İlk izlenimde de Ritual’dan yarım puan falan daha aşağıda ama taş gibi bir albüm olmuş. O da Ritual muazzam bir olaydı o yüzden yoksa albümün bir eksiği yok. 9/10
Hiç kimse m cavalera dan daha iyi olamaz
Dark Ages Soulfly’cısı olarak bu albümünü sevdim.
Marc Rizzo nerelerde yahu
10.08.2022
@Memo, Geçen sene ayrılmış gruptan
Bu kritik vesilesiyle Soulfly dinlemeye başlayayım artık. Birkaç şarkısı dışında hiç dinlemedim. Bakalım neler varmış.
Soulfly^ın Max Cavalera için ifade ettiği şeyin son iki, üç albümdür değiştiğini düşünüyorum. Kritikteki çoğu şeyle hemfikir olsam da son kısımdaki yorumdan ziyade durum bana biraz daha farklı hissettiriyor. Bu yalnızca müziğin sertliği ile de ilişkili değil. Benim kafamda Primitive, 3 ve Prophecy bir grup oluşturuyor mesela, bunlar ilk albümdeki farklı tatlar barındıran denemeyi saymazsak Roots’la başlayan yolun ulaştığı ve Sepultura olsa da olmasa da bir projeyle kendini dışa vuracak etnik metalin(?) zirveleriydi bence. Bir şekilde Sepultura dışı işlerdi, deneysel bir yoldu diye düşünüyorum Soulfly da bunun için kurgulanmış bir proje diye bile düşünebiliriz. Sonrasında bunu yer yer hatırlatan, yine deneysel olarak hareket etmenin kolay olduğu bir dizi birbirinden farklı albüm geliyor. Archangel’le falan başlayan Rİtual ve Totem’de de vücut bulan yeni anlayışla da bence Soulfly’da bir Sepulturalaşma mevcut. Aslında bunu Cavalera Conspiracy ile denemişlerdi ama son kertede Soulfly’ın evrildiği nokta bu oldu bence. Yine deneysel şeyler yok mu var ama misal Rot in Pain gibi erken dönem Sepultura karakterinin kendi “deneyselliğine” daha uygun black metal etkileşimli bir parça var. Yani özetle kritikte bahsedilen öze dönüş erken dönem Sepultura’nın Max Cavalera için ifade ettiği şeylere dönüş bence.
İlk izlenimde de Ritual’dan yarım puan falan daha aşağıda ama taş gibi bir albüm olmuş. O da Ritual muazzam bir olaydı o yüzden yoksa albümün bir eksiği yok. 9/10
Albüme acayip alevlendim, en kısa sürede dinleyeceğim.