“Cosmic Terror” ile 2020 yılında umut vadeden yapımların arasından sıyrılıp o albümlerin birçoğunu kozmik dualar eşliğinde kabirlerine defneden The Spirit, aşağı yukarı iki senelik ayrılığın ardından üçüncü uzunçalarıyla, kadrosunda bir kişi eksik şekilde yeniden aramıza döndü. Yeni eserinde tahmin edeceğiniz üzere yine kozmik meseleleri ele almaktan geri durmayan, birinci şahıs anlatıcı dinamikleri üzerinden insana dair çeşitli konuları kendi meşrebince izah eden, kimi zaman üst düzey farkındalığa erişerek bilinmeyeni kucaklarken bir hiç olduğunu da kabullenen, kimi zamansa ölümü, kendi anlatılarındaki düzenden kurtulmak için yegâne çözüm olarak gören grup, kabaca 43 dakikalık bir işitsel maceraya davet ediyor bizleri.
İlk albümü de aynı yakıştırmayı pekâlâ kaldıracak güçte olsa da özellikle ikinci albümüyle üzerine iyiden iyiye yapışan Dissection etiketinden belki de sıyrılmak adına üçüncü albümünde ciddi yapısal değişiklere girişen The Spirit, “Cosmic Terror”daki hırçın, şaşırtıcı, beyin mıncıklayan şarkı kurgularını hafiften rafa kaldırıp eserlerini, yer yer doom’a kayan, ağır aksak, teknik ilerlemeler içeren ama yaralayıcı olmaktan da geri durmayan pasajlarla donatmaktan çekinmiyor. Bunun ilk örneği, albüme adını veren parçanın yarısında giren, ilk birkaç dinlemede sürpriz bölüm olarak algıladığım ama şarkıyı dikkatle irdelediğimde aslında göstere göstere gelen kısımda su yüzüne çıkıyor. Liriklerin, şarkıları sürüklediği karanlık, bilinmezlik ve nihai noktada mutlak surette karşılaşılacak olan karamsarlık, notalarla ete kemiğe bürünüp The Spirit’in üflediği ruh ile can buluyor. Çok tehlikeli bir metafor yaptığımın farkındayım ama bunu böyle ifade etmeden de edemedim.
Yazdığım kritiklerde Türkçe karşılığı olan kelimeler için mümkün mertebe İngilizce sözcükler tercih etmem ama grubun önceki kritiğini okursanız orada “climax” kelimesini kullandığımı görebilirsiniz. Belki kozmik bir tesadüftür belki ilahi bir tevafuktur bunu bilemiyorum ancak grubun yeni albümündeki ikinci parçanın adı, bildiğiniz üzere “The Climax of Dejection”. Tabii bu parçaya yalnızca “climax” kelimesindeki pişti olma durumu nedeniyle değinmedim. Grubun Dissection tavrından sıyrılıp kendisini, Death’in son dönemlerine doğru yolculuğa çıkardığı izlenimlerimden hareketle yazıya bu şekilde devam ediyorum.
Gayet standart bir formda başlayan, hatta “Bu herifler niye böyle yapmışlar acaba?” dedirttikten sonra yüzündeki vasatlık maskesini çıkarıp 45. saniyeden itibaren bir süreliğine âdeta “Crystal Mountain” girişine dönüşen, devamında ise davulcunun çok şık caz dokunuşlarının peşinden kendi özüne dönen parça grubun, kabuğunu kırıp yenilikler denemek istediğini, esasen istemekle de kalmayıp bunu uygulamaya bile aldığını gösterir nitelikte. Az önce ilk parçadaki doomy bölümden bahsetmiştim; burada ise bayağı bayağı 1990’lar Dark Tranquillity’sinden işitebileceğiniz kıvamda armonik gitarlı melodik geçiş kısımları var.
Yapımın genel seyrini hevesle anlatma hissiyatından hareketle üçüncü şarkıya kadar geldim ama grubun şimdiye kadar yaptığı en darbeli girişe sahip “Repression”dan ve diğer parçalardan uzun uzadıya söz etmeyeceğim. Konuyu getirmek istediğim nokta, gruptaki kadro erozyonu. The Spirit kurulduğundan beri kadroda bulunan, ilk iki albümün ve bu son yapımın karakterini kavrayabildiğim kadarıyla bahse konu iki uzunçalarda, ya doğrudan ya da dolaylı olarak bestelerde katkı veren A.T., artık kadroda değil. İşin ilginci, grup, ilk albümünde dört kişiydi. İkinci albümünde üç kişi kaldı. Üçüncü albümünde ise iki kişi. Elime kalem kâğıt alıp hesapladığımda, dördüncü albümde tek kişi olmaları gerekiyor. Şaka bir yana, kendi müziğini ikinci albümüyle hakikaten zirveye taşımış olan ve gelecek adına ümit veren bir grubun, kendini var eden üyelerle teker teker yolunu ayırması (geçerli gerekçeleri vardır elbet), ortaya çıkan materyallerin bestecilik bakımından geriye gitmiş olmasından da kaynaklı olarak beni üzüyor.
Sözü çok dolandırdım ama “Of Clarity and Galactic Structures” muhtemeldir ki bu üye ayrılıklarının getirdiği tatsızlıklar nedeniyle belki de bir üstteki paragrafta dile getirdiğim Dissection yakıştırmalarından kurtulmak adına atılan adımlardan hareketle önceki albüme kıyasla daha zayıf parçalar içeriyor ve o albümde dinlemelere doyulmayan “Pillars of Doom” gibi dev eserler yok.
Yazının sonlarına yaklaşırken tatsız şeyler aktarmaya başlamış olsam da “Of Clarity and Galactic Structures” kötü bir albüm değil ama bana kalırsa The Spirit’in kendi standartlarının altında besteler içeren bir eserler bütünü. Grup, kendi sosyal medya adreslerinde bu albüm ve albümün müzik listelerinde ulaştığı sıra için “Sıkı çalışmanın, istikrarın ve tutkunun sonucu.” ifadesini kullansa ve sonuçtan memnun olsa da ben The Spirit’ten çok daha fazlasını beklerdim.
Kadro Matthias Trautes: Vokal, bas, gitar
Manuel Steitz: Davul
Şarkılar 1. Of Clarity and Galactic Structures
2. The Climax of Dejection
3. Repression
4. Celestial Fire
5. Transition
6. Timbre of Infinity
7. Arcane Wanderer
8. Laniakea
Uzunca bir aradan sonra tekrar hoş geldin, sefalar getirdin Oğuz. Eline sağlık.
Albümü dinledim ve benzer düşüncedeyim. Acaba “Cosmic Terror”ın çok iyi olması mı bu albümün onun kadar iyi olmadığını düşündürtüyor diye aklımdan geçirsem de bu albümü her dinleyişimde aklım “Cosmic Terror ne iyiydi lan” düşüncesine gidiyor ve “bu albüm bir an önce bitsin de Cosmic Terror’a geçeyim” diye hissediyorum. Ama tabii yine de gayet iyi albüm.
The Spirit’in her albümde bir üyesini kaybetmesi ve 3 albümlük süreçte birer birer azalarak 4 kişiden 2 kişiye inmesi cidden enteresan olay ve yeni albümün başarısına göre (konserler, turneler vs açısından) grubun kalıcı bir üye ya da üyeler alıp sonraki albümde üç ya da dört kişi olarak devam edebileceğini düşünüyorum.
Kritik hazırlarken yazdığım albüm neyse onu dinlerim döndüre döndüre ama bu kritikte yazdığım albüm bittikten sonra ben de koşa koşa “Cosmic Terror”a sarıldım. O hakikaten bayağı iyi albüm.
Yeni üye konusunda ne yaparlar bilmiyorum. Umarım dinleyicilerin gözünde bu kadar yukarılara tırmanmışken yanlış bir hamlede bulunmazlar.
Bu sefer üzdüler. Cosmic terror sonrası inanılmaz bir beklentiyle daldım albüme ama pek olmamış bu sefer. Kötü değil ama mecburen kıyaslıyorsun insanoğlu işte :)
Tekrar etmiş gibi olacağım ama “Cosmic Terror” gibi mükemmel bir albümden sonra bu sönük kaldı. Ha kötü albüm mü? Asla ama işte sen 10 üzerinden 100 alacak albüm yaparsan sonrasında da ister-istemez beklentileri karşılamak da bir o kadar zorlaşıyor.
Uzunca bir aradan sonra tekrar hoş geldin, sefalar getirdin Oğuz. Eline sağlık.
Albümü dinledim ve benzer düşüncedeyim. Acaba “Cosmic Terror”ın çok iyi olması mı bu albümün onun kadar iyi olmadığını düşündürtüyor diye aklımdan geçirsem de bu albümü her dinleyişimde aklım “Cosmic Terror ne iyiydi lan” düşüncesine gidiyor ve “bu albüm bir an önce bitsin de Cosmic Terror’a geçeyim” diye hissediyorum. Ama tabii yine de gayet iyi albüm.
The Spirit’in her albümde bir üyesini kaybetmesi ve 3 albümlük süreçte birer birer azalarak 4 kişiden 2 kişiye inmesi cidden enteresan olay ve yeni albümün başarısına göre (konserler, turneler vs açısından) grubun kalıcı bir üye ya da üyeler alıp sonraki albümde üç ya da dört kişi olarak devam edebileceğini düşünüyorum.
11.05.2022
@Ahmet Saraçoğlu, Teşekkür ederim Ahmet, hoş buldum.
Kritik hazırlarken yazdığım albüm neyse onu dinlerim döndüre döndüre ama bu kritikte yazdığım albüm bittikten sonra ben de koşa koşa “Cosmic Terror”a sarıldım. O hakikaten bayağı iyi albüm.
Yeni üye konusunda ne yaparlar bilmiyorum. Umarım dinleyicilerin gözünde bu kadar yukarılara tırmanmışken yanlış bir hamlede bulunmazlar.
Bu sefer üzdüler. Cosmic terror sonrası inanılmaz bir beklentiyle daldım albüme ama pek olmamış bu sefer. Kötü değil ama mecburen kıyaslıyorsun insanoğlu işte :)
Tekrar etmiş gibi olacağım ama “Cosmic Terror” gibi mükemmel bir albümden sonra bu sönük kaldı. Ha kötü albüm mü? Asla ama işte sen 10 üzerinden 100 alacak albüm yaparsan sonrasında da ister-istemez beklentileri karşılamak da bir o kadar zorlaşıyor.