Metal dünyasında 1-2 saniye duysanız bile hemen kim olduğunu anlayabileceğiniz bazı gruplar var. Bu grupların bu tarz bir durumu sağlamasının sebebi genelde diğer grupların başvurmadığı bir formülü çok baskın şekilde benimsemiş olmaları oluyor. Şahsen SEPTICFLESH’i ve yıllardır yapabildiklerini düşününce, metal dünyasında “senfonik death metal” yapan bu kadar az grup olmasının sebebini anlayamıyorum. Metale senfonik unsurlar katmak gerek prodüksiyon gerek lojistik gerek müzisyenlik becerisi gere bir dolu sebepten elbette ki türlü sıkıntıları da beraberinde getiriyor, ancak bu kadar da az olması bence tuhaf. Var elbet, ancak misal black metalle falan karşılaştırdığımızda devede kulak gibi kalıyorlar.
Diğer yandan bu tür bir yola sapmak sizi uzun vadede kısıtlayabilecek bazı yan etkilere de sahip olabilir. SEPTICFLESH gibi aşırı karakteristik bir sound’a sahip gruplarla ilgili olarak risk denebilecek belki de tek şey, bu tür grupların bu sound’un dışına çıkmalarının mümkün olmaması. Üstüne üstlük SEPTICFLESH için orkestranın grubun beşinci elemanı olduğu düşüldüğünde orkestrasız, görkemli olma çabası gütmeyen bir SEPTICFLESH şarkısı olması mümkün değilmiş gibi geliyor. Bu da ister istemez şarkılar arasında epey geniş bir kesişim kümesi ortaya çıkmasına neden oluyor.
Ben “The Great Mass”ten bu yana çıkan tüm SEPTICFLESH albümlerinde bu durumun belli oranda yaşandığını düşünüyorum. Fikir azlığından değil, sound’un ve müziğe atfedilen karakterin baskınlığından bahsediyorum. Bu bir taraftan harika bir şey; sonuçta size daha önce duymadığınız bir şey dinletseler, bunun SEPTICFLESH olduğunu en fazla 2 saniyede anlarsınız. Diğer yandan bu durum grubun sürpriz yapma ve heyecanlandırma dinamiğini belirli ölçüde kaybetmesine de neden olabilir ve bu Yunan dostlarımızın da bu durumdan muzdarip olmamaları kelimenin tam anlamıyla imkânsız.
Ne var ki SEPTICFLESH çok zeki adamlardan oluşuyor ve ortaya çıkardıkları şeyin görkemi, kendilerini seven dinleyiciler için büyük anlam ifade etmeye devam ediyor. “Modern Primitive”i yaklaşık 15 kez dinlemiş bir insan olarak, albümde “Communion”daki veya “The Great Mass”teki kadar çok, önemli, özel ve etkili şarkılar olduğunu düşünmüyorum. Lakin bu “Modern Primitive”in vasat veya bayık olmasından değil, grubun en güçlü ve yaratıcı taraflarını bize çoktan sunmuş olmasından kaynaklanıyor. Sonuçta çok talihsiz bir dönemine denk gelmediği takdirde SEPTICFLESH’in kötü albüm yapabileceğini düşünmüyorum. Kimilerine sıkıcı veya yeterince ilham gelmeden yapılmış hissettiren albümler yapabilirler, ancak müzikal dağarcıkları ve 30 yılı aşan deneyimleri düşünüldüğünde, bu adamların arkalarına bir de orkestra alıp kötü bir albüm yapmaları bence olası değil.
“Modern Primitive”de bildiğimiz, çok iyi bildiğimiz, ciğerini bildiğimiz SEPTICFLESH’ten tam olarak bekleyeceğimiz türde şarkılar var. Bazıları çok iyi, bazıları iyi şarkılar. Turlamak ve geçimini sağlamak için herkesin belirli aralıklarla albüm çıkarmak zorunda olduğu bir ortamda bu elbette ki yeterli olabilir; herkes her albümünde duyulmamış şeyler yapacak diye bir kural yok, ki zaten her albümünde kitlesinin aklını başından alan grup sayısı da kişiden kişiye 3 ile 5 arasında değişecektir diye düşünüyorum.
Lakin bir grubun son birkaç albümündeki tüm şarkıları dev bir kavanoza koyup çalkaladığınızda ve sonra içinden rastgele seçip bu birkaç albüme dağıttığınızda sound, karakter, atmosfer olarak hiçbir farklılık olmadığını gördüğünüzde, bu sizi üzebilir. Bu size o grubun olayı fabrikasyona döktüğünü düşündürebilir. Kötü bir niyet olmasa, grup özünde asla sıkıcılaşmasa bile düşündürebilir. SEPTICFLESH bence henüz bu noktada değil, zira “Modern Primitive” ortalamanın üstü çok sayıda bileşeni olan gayet iyi bir albüm. Ancak tekrara düştüğünü, deja vu yaşatmaya başladığını düşündüğünüz anlar arttıkça, albümden albüme biriktikçe, dinleyicinin bir sonraki albüme yönelik beklentisi ve daha da önemlisi heyecanı düşme eğilimine girebilir. Bence “Modern Primitive” SEPTICFLESH’in cepten yeme konusunu çok da dert etmediği bir albüm.
Tüm bunları göz ardı eder ya da sadece dinlediğimiz şeyden zevk almaya bakarsak, “Modern Primitive” kendi hâlinde gayet iyi olmayı yine başarıyor. Sonuçta grubun önceki hiçbir albümünü dinlememiş bir insan grupla bu albüm vesilesiyle tanışsa SEPTICFLESH’e saniyesinde aşık olabilir, bu albüm için ölüp bitebilir. Baktığımızda albümde “A Desert Throne”, “A Dreadful Muse”, “Coming Storm”, “Neuromancer” gibi taş gibi şarkılar var. Hatta “The Vampire from Nazareth”i bilmesek “The Collector”ın bile müptelası olabiliriz. Dolayısıyla albümün özü, çekirdeği elbette ki başarılı, elbette ki takdir edilesi. Yine de ben SEPTICFLESH’in artık (ARTIK) o eşsiz kudretteki müzikal karakterinin biraz olsun dışına bakabilmesi, fikir ve ilham dağarcığını genişletebilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yukarıda da dediğim gibi SEPTICFLESH üst düzey müzisyenlerden ve bestecilerden kurulu, metal dünyasında bir benzeri bulunmayan çok özel bir grup. Reunion sonrasında olağanüstü başladıkları kariyerleri içerisinde basamakları üçer beşer adım atarak değil de birer birer çıktıkları, hatta asansörü kullanmayı tercih ettikleri anlar da mutlaka olacaktır. Ben yine de grubun bazı temel ancak etkili şeylerde oynamalar yaparak kendini tazeleyebileceğini düşünüyorum. Bu belki hepsi aynı tezgâhtan çıkan albüm kapaklarında bir farklılaşmaya gitmek olur, belki yaylılar yerine üflemelilerin öne çıktığı orkestral düzenlemeler denemek olur. Sonuçta eline enstrüman almadan, kâğıda nota yazarak beste yapabilen adamlardan bahsediyoruz; kendilerini yenilemenin yolunu da elbet bulacaklardır diye umuyorum.
“Sonuçta grubun önceki hiçbir albümünü dinlememiş bir insan grupla bu albüm vesilesiyle tanışsa SEPTICFLESH’e saniyesinde aşık olabilir, bu albüm için ölüp bitebilir.”
Vallahi ben. Dinlediğim ilk Septicflesh albümü ve gerçekten çok ama çok beğendim.
Masaya yenilik getirmeme konusuna tamamen katılıyorum. Bu albümdeki şarkıların belli bölümlerini daha önceki albümlerde duyduğumu çokça hissettim ama bu Neuromancer, Coming Storm ve Dreadful Muse şarkılarının ne kadar iyi olduğunu değiştirmiyor. Maalesef bu 3 şarkı dışında albüm bana kendisini tekrar dinlettirmeyi başaramadı. 6.5/10
Albüm kapağındaki Serotonin boşuna değil. Bence taş gibi albüm. Self-Eater harici şarkılara dakka bir ısındım. Bazen insan bilindik formüllere de ihtiyaç duyabiliyor. Septicflesh de o hep güvendiğimiz limanlardan biri. Keşke konsere gelseler de bu şarkıları canlı dinlesek 8,5/10
Codex Omega’daki olgun çizgi devam ediyor ama bu sefer daha yapıcı. Son 5 albümün en zayıfı. Yanlış single seçimleri. Yine de Septicfleshin yaptığı müzikte hataya yer olduğunu düşünmüyorum, bu bir tercih meselesi. Umarım sonraki albümde daha etkin bir şey önümüze koyabilirler. O zamana kadar The Collector, Self-Eater, Neuromancer, A Dreadful Muse gibi şarkıları dinlemeye devam edeceğim.
https://youtu.be/NAkelH7VZNU
“Sonuçta grubun önceki hiçbir albümünü dinlememiş bir insan grupla bu albüm vesilesiyle tanışsa SEPTICFLESH’e saniyesinde aşık olabilir, bu albüm için ölüp bitebilir.”
Vallahi ben. Dinlediğim ilk Septicflesh albümü ve gerçekten çok ama çok beğendim.
Masaya yenilik getirmeme konusuna tamamen katılıyorum. Bu albümdeki şarkıların belli bölümlerini daha önceki albümlerde duyduğumu çokça hissettim ama bu Neuromancer, Coming Storm ve Dreadful Muse şarkılarının ne kadar iyi olduğunu değiştirmiyor. Maalesef bu 3 şarkı dışında albüm bana kendisini tekrar dinlettirmeyi başaramadı. 6.5/10
Albüm kapağındaki Serotonin boşuna değil. Bence taş gibi albüm. Self-Eater harici şarkılara dakka bir ısındım. Bazen insan bilindik formüllere de ihtiyaç duyabiliyor. Septicflesh de o hep güvendiğimiz limanlardan biri. Keşke konsere gelseler de bu şarkıları canlı dinlesek 8,5/10
The Great Mass = Communion > Codex Omega > Titan = Modern Primitive
26.05.2022
@Ugur, neredeyse katılıyorum.
The Great Mass = Communion > Codex Omega > Titan > Modern Primitive
Grupla alakası olmayan biri olarak A Desert Throne’u sevdim.
Codex Omega’daki olgun çizgi devam ediyor ama bu sefer daha yapıcı. Son 5 albümün en zayıfı. Yanlış single seçimleri. Yine de Septicfleshin yaptığı müzikte hataya yer olduğunu düşünmüyorum, bu bir tercih meselesi. Umarım sonraki albümde daha etkin bir şey önümüze koyabilirler. O zamana kadar The Collector, Self-Eater, Neuromancer, A Dreadful Muse gibi şarkıları dinlemeye devam edeceğim.
Hakkıyla kazanılmış bir 8/10