İncelemesini 2017 yılının Temmuz ayında annemlerin salonundaki yemek masasında yazdığım bir önceki DEAD HEAD albümü “Swine Plague” bende ilk şarkısı “Helhuizen”in ilk 20 saniyesindeki gazla yer etmiş ve sırf o kısacık bölüm bile DEAD HEAD’in atacağı bir sonraki adımı merak etmeme yetmişti. Bıçak gibi gitarlar, zehir gibi vokaller, mahalle dayağı gibi davullarla DEAD HEAD 33 yıldır ortamlarda oluşunu anlamlı kılan bir saldırganlık ve iştahla sunuyordu thrash/death metal kombosunu.
Önemli grupların taş gibi albümlerine yaptığı sıra dışı kapaklarla bilinen Rus sanatçı W. Smerdulak’ın elinden çıkan merak uyandırıcı bir kapağın arkasında sunulan yeni albümleri “Slave Driver”da grup bize 45 dakikalık tavizsiz, lafı gediğine koyan bir müzik sunuyor. Thrash metal ve death metalin seksenlerin ikinci yarısından itibaren metal dünyasını kirletmekte olan çirkin ve habis iş birliğini ağzımıza yüzümüze dayayan DEAD HEAD, bunu olabildiğince akılda kalıcı ve yaratıcı bir üslupla yapmaya gayret ediyor ve büyük oranda başarılı oluyor.
Bu türün doğasında yırtıcılık, hayvanlık, şerefsizlik olduğundan -tıpkı geçenlerdeki THE TROOPS OF DOOM yazısında da bahsettiğim gibi- gruplar akıllarına gelen ilk “tavizsiz” rifi dayayıp vahşet dolu bir thrash/death metal yaratma yoluna gidebiliyorlar. DEAD HEAD ise konuya daha rif odaklı yaklaşarak az önce bahsettiğim akılda kalıcılık olayını öne çıkarıyor. Burada elbette ki cheesy bir şeylerden, minik davayı satışlardan bahsetmiyorum. Adamlar akılda kalıcı rif yazmaya özen gösteriyorlar ve bu sayede pek çok benzerlerinden ayrılıyorlar. İlk 4-5 albüm SLAYER, KREATOR, SODOM ve DESTRUCTION’ı bir kaba koyar ve buna biraz da DEAD HEAD’in 1989’dan beri ortamlarda olmasının verdiği deneyimi ve death metale özgü karanlıkları eklerseniz grupla ve “Slave Driver”la ilgili düşünceleriniz büyük oranda netleşecektir.
Grubun riflerinde ve genel olarak bestelerinde melodi kullanımına rastlanmasa da yer yer THE CROWN’ın yırtıcılığının akıllara gelebileceği anlar da yok değil. Bunun yanında DEAD HEAD’in esas olayı seksenlerin ikinci yarısında yapılan kuduz thrash/death metal karakterinin çok tadında bir modernlikle günümüze taşınması. Adamlar bunu yaparken olayın gaz kısmını asla elden bırakmıyorlar ve adrenalini, testosteronu elden düşürmüyorlar (bu çok hoş bir imgelem olmadı sanki).
Şarkıların büyük kısmında DEAD HEAD’i koşuya çıkmış, sağa sola küfürler savururken görüyoruz. Grubun %75’inin 1989 kadrosundan isimler olduğu düşünüldüğünde bu adamların gerçekten de ruhlarını bu müziğe sattığını görmek hiç de zor değil. Bu süreçte kondisyonlarından bir şey kaybetmemiş olmaları da ayrıca takdire şayan. Dahası yeni vokalist Ralph de Boer de grubun yansıtmak istediği saf şiddeti gayet iyi yansıtmayı başarıyor.
Yazının başlığı aslında yeterince açıklayıcı. 1989’dan beri müzik yapan ve baştan sona saldırganlık, panik, kovalamaca üzerine kurulu bir 45 dakika sunan bu adamları dinlemeniz için thrash metal ve death metalin ortaklaşa yarattığı agresiflikten hoşlanıyor olmanız yeterli bir sebep.
Önceki albümleri “Swine Plague”in sonunda “…agresifliğine ve gaddarlığına doyamadığım bu albümü, gerçek ve saf thrash metal seven herkese şiddetle öneririm. Kekoluk etmeyin, dinleyin” demiştim. Bu albüm için de benzer hisler taşıyorum. DEAD HEAD bu albümde de lafı hiç dolandırmadan çat çat vuruyor; siz de uzatmayın, açın dinleyin.
Kadro Ralph de Boer: Vokal, bas
Robbie Woning: Gitar
Ronnie Vanderwey: Gitar
Hans Spijker: Davul
Şarkılar 1. Acolyte
2. Grim Side Valley
3. Frequency Illusion
4. Southfork
5. Drawn into the Wire
6. Polar Vortex
7. Grooves of Envy
8. Parabellum
9. Fear Scraper
10. Horrors of Hades
Tren gibi albüm
5 kilodan aşağı yoksa bu müziği yapamazsın.