Bugün metal dünyasına baktığımızda sayısız grubun müzikal rotasında radikal bir ölçüde değişiklik yaparak yahut 2-3 albümlük periyotlarla farklı rotasyonlara yelken açtığını görüyoruz. Bu değişiklik tercihleri grupların eski hayranlarında kimi zaman sert tepkilere yol açmakla beraber, grubu orta veya nispeten son dönemlerinde tanıyıp seven kişilerde ise nötr ya da “ne yapsalar her zaman kabul” minvalinde bir anlayış olarak tezahür edebiliyor.
İşte bu müzikal değişiklik mevzusunda son yıllarda en öne çıkan gruplardan biri ise Rotting Christ desek, zannediyorum ki gayet yerinde bir örnek vermiş oluruz. Grubun beyni ve şarkı yazan tek ismi Sakis Tolis’in zihninde şekillenen konsept ve melodiler ne ise Rotting Christ diskografisi boyunca hiçbir engele takılmadan dinleyicilere sunuldu, yıllar geçip her yeni albüm çıktığında Sakis’in neye odaklandığına, neyi geride bıraktığına, yaşıyla paralel ilerleyen değişikliklere ve tarz seçimlerine birebir şahit olduk, envaiçeşit görüş ve yorum duyduk. Kendi adıma konuşacak olursam RC’ın son yıllardaki hiçbir işinden nefret etmedim, çok daha iyisini yapabileceğini düşündüğüm albümleri var olsa da bu görüşüm hiçbir zaman öfke-büyük hayal kırıklığı çizgisine ulaşmadı.
Geçen sene Sakis’e ”Yeni bir albüm beklemeli miyiz?” diye sorduğumda o aralar iyi hissetmediğini ama yine de bir şeyler ürettiğini fakat kesin zaman veremeyeceğini, kendi ”salvation”ı için bir şeyler yazdığını söylemişti. 2019′da çıkan “The Heretics” sonrası yeni bir Rotting Christ albümü yerine şimdi karşımızda Sakis Tolis’in solo albümü durmakta.
Benim bu albümle ilgili ilk olarak dikkatimi çeken şey davullarda kardeşi Themis Tolis yerine Septicflesh, Necromantia, Chaostar gibi Yunan gruplarından bildiğimiz ünlü Yunan davulcu Fotis Benardo olmasıydı. “The Heretics”in davul yazım aşamasında Themis’in ”Sen karışacaksan ben yokum.” demiş olması da aklıma gelince şahsen vardığım sonuç, bu sefer bilinçli bir tercih olarak farklı bir davulcuyla çalışmış olması oldu. Yeri gelmişken övmeden geçmeyelim tabii, Fotis Benardo Sakis’in ne istediğini çok iyi anlamış olacak ki hayli iyi bir iş çıkarmış.
Yavaştan albüme geçmem gerektiğini hissediyorum ve ilk olarak albümün bir kombinasyon olduğunu belirtmek istiyorum. Peki neyin kombinasyonu? Sakis apaçık bir şekilde Rotting Christ’ın “Triarchy of the Lost Lovers” – “Sleep of the Angels” albümleri arasındaki dönemi, “Aelo” – “The Heretics” arası dönemle harmanlayıp; bir bakıma güvenli hissettiği alandan çıkmadan “Eskileri unutmadım, fakat sırf onlara ağırlık vermek istemiyorum, o zaman yeni dönemle kombinleyerek sunabilirim” mentalitesiyle yaklaştığı bir birleşim yaratmış. Albüm dinleyiciye yeni bir şey vaat etmiyor, orası kesin, hatta ”Isıtıp ısıtıp önümüze koyuyorsun be Sakis” şeklinde feedback alacağından da eminim fakat yine de kolay dinlenebilirliği ve en önemlisi o eski melodik RC şarkılarının güzel anlarını adeta eski bir sandıktan kullanılmayan eşyaları çıkarıp tekrar kullanmaya başlamak gibi hasret giderircesine dinleyiciyle buluşturmasıyla öne çıkıyor.
“Among the Fires of Hell”deki parçalar, ya oldukça nostaljik-melodik bir riff dizisiyle açılıyor ya beklenmedik anlarda melodik bir soloyla hafiften yükseliyor veya “The Heretics”teki atmosferik parçalar gibi herhangi bir telaşı, öfkesi olmadan stabil şekilde ilerliyor. Burada ne tamamen ayinsel bir konsept var, ne de tamamen yeni bir yöne ilerleyip RC hayranlarını şaşırtacak çok enteresan bir olay var. Burada çok dengeli bir uyum var. Öncelikle, RC’ın gotik-melodik orta dönemine bitmek bilmez bir özlem duyuyorsanız albümün yüzünüzü güldürme ihtimali çok yüksek zira Among the Fires of Hell, The Dawn of the New Age, We the Fallen Angels, Ad Astra, Live with Passion sizi zaman makinesine koyup geçmişe severek götürüp hasretinizi dindirecek parçalar.
Ad Astra’nın açılış rifi olarak “Triarchy of the Lost Lovers”daki The Opposite Bank’ten esinlenmesi, “Among the Fires of Hell”in 2.19′da giren o efkarlı solosu, We the Fallen Angels’ın o nostaljik melodik açılış rifi ve 2.41′de sahneye çıkan solosu, Nocturnal Hecate’nin 4.12′sinde gümbür gümbür giren ve albümün biraz da olsa karanlık-atmosfer yönünü yansıtan bölüm, şahsım adına albümde en öne çıkan anlar olarak yer etti.
Yukarıda da bahsettiğim gibi albümdeki bu melodi-atmosfer dengesi yapımın hanesine yazılacak artılardan biri, atmosferin öne çıkıp da bayması gibi bir durum söz konusu değil bana göre. Misal “The Heretics”teki Hallowed Be Thy Name ile aşırı benzer olan The Silence, “Rituals“daki 666 ile kardeş diyebileceğimiz Nocturnal Hecate albümün karanlık yönünü temsil eden parçalar olmakla beraber yapımın yüzde 90′ı bu şekilde olsaydı ben de bu şekilde mutlu mesut bu satırları yazıyor olmazdım muhtemelen.
“Eğer Sakis solo albümünde böyle bir yaklaşım tercih ettiyse yeni RC albümünde artık bambaşka bir şeyler mi gelecek yoksa ayin-ritüel kafasından çıkıp eski dönemlerin tarzına mı dönmek istiyor?” soruları benim zihnimi şimdiden meşgul etmeye başladı bile.
Soruların cevabı ne olursa olsun; ruh haliyle mücadele etme yolu olarak içine kapanıp şarkı yazarak katarsisini yaşayan, hala ayakta duran, ve solo albümüyle – bence – son 2 RC albümünden çok daha derin bir ruh ortaya koymuş kült bir isim var karşımızda. Objektif notum 7,5 olsa da yüzde 100 objektif olamayacağımı kritiğin sonuna gelirken tahmin ettiğinizi ben de şimdiden tahmin eder gibiyim.
2022 hediyen için “Efharisto para poli Saki”, senin gönlümdeki yerin ebedî.
Kadro Sakis Tolis: Vokal, gitar, bas, klavye, besteler, sözler
Konuk:
Fotis Benardo: Davul
Andrew Liles: Anlatım
Stratis Steele: Anlatım
Angelos Maniatakos: Ek klavye
Şarkılar 1. My Salvation
2. Among the Fires of Hell
3. The Dawn of a New Age
4. We the Fallen Angels
5. Ad Astra
6. Live with Passion (Die with Honour)
7. I Name You Under Our Cult
8. The Silence
9. Nocturnal Hecate (DAEMONIA NYMPHE cover'ı)
Guzel krıtık olmus. Ad astra gercekten sleep of the angels kokuyor. Tam olarak sleep of the angels, ne triarchy ne poem. O donemlerı benım gıbı ozleyenler ıcın muthıs.
The Silence ve Nocturnal Hecate olmasa benim için 10/10 bir albüm olacaktı.Son iki şarkı bana biraz fazla son dönem tekrarı geldiğinden 7. şarkıdan sonra başa dönmek suretiyle döndürüyorum albümü.Aslında şarkılar çok da kötü değil ama bende fazlasıyla ‘eh abi dinledik bir iki albüm önce bunları’ hissiyatı oluştu.
Onun dışında ilk 7 şarkıyı resmen bayılarak dinliyorum.Bazı anlarda ‘Sakis budur RC budur ulaaağn’ diye haykırasım geliyor.Her dinleyişte, fanı olduğum Rotting Christ’ın, müzisyen Sakis’in ‘bu’ olduğunu hatırlıyorum.
Benzer bir RC albümü yerine solo çalışmanın gelmesine o kadar sevindim ki anlatamam.Umarım RC de kaldığı yerden ‘bu’ şekilde devam eder.
ayrıntılı ve iyi bir kritik olmuş. dinlemesi keyifli bir albüm, fakat ne kadar uzun ömürlü olur orası tartışılır.
Guzel krıtık olmus. Ad astra gercekten sleep of the angels kokuyor. Tam olarak sleep of the angels, ne triarchy ne poem. O donemlerı benım gıbı ozleyenler ıcın muthıs.
The Silence ve Nocturnal Hecate olmasa benim için 10/10 bir albüm olacaktı.Son iki şarkı bana biraz fazla son dönem tekrarı geldiğinden 7. şarkıdan sonra başa dönmek suretiyle döndürüyorum albümü.Aslında şarkılar çok da kötü değil ama bende fazlasıyla ‘eh abi dinledik bir iki albüm önce bunları’ hissiyatı oluştu.
Onun dışında ilk 7 şarkıyı resmen bayılarak dinliyorum.Bazı anlarda ‘Sakis budur RC budur ulaaağn’ diye haykırasım geliyor.Her dinleyişte, fanı olduğum Rotting Christ’ın, müzisyen Sakis’in ‘bu’ olduğunu hatırlıyorum.
Benzer bir RC albümü yerine solo çalışmanın gelmesine o kadar sevindim ki anlatamam.Umarım RC de kaldığı yerden ‘bu’ şekilde devam eder.
Kritik için eline sağlık Ece Çetinel.
Rotting Christ’tan da yeni şarkı geldi,
Son dönem RC den baya farklı, Triarchy esintileri var
https://youtu.be/_qWWSSP-9xw