“Gnosis”le başladıkları yolculuklarını 2014’te çıkan “The Amanuensis” ile zirveye taşıyan ve djent temelli yeni nesil progresif metalin önde gelen grupları arasına adını yazdıran İngiliz grup MONUMENTS, sonrasında şahsen hiç tutmadığım “Phronesis”i çıkarmış ve beni büyük oranda kaybetmişti.
O incelemede gruba biraz sert mi davrandım bilmiyorum ama sonradan birkaç arkadaştan “O kadar kötü bir albüm değil, yapma” ile “Taş gibi albüm abi neden öyle yazdın” şeklinde yorumlar aldım. Mesaj olarak da değil, bayağı gerçek hayatta karşılıklı oturup muhabbet ederken.
Kendi kendime “Ahmet, 2004’ten beri albüm incelemesi yazıyorsun, MONUMENTS duyarı da yemezsin” desem de yedim. Dinlediği müziğe sahip çıkanlar olması gayet güzel bir şey elbet.
Sonuçta MONUMENTS da bu tarzın en etkin ve kendine özgü tarzı olan gruplarından biri, dolayısıyla kendisini savunacak bir kitle yaratmış olması takdir edilesi.
Aradan geçen 4 yıl içerisinde MONUMENTS vokalistini değiştirdi, eski davulcusunu geri aldı.
Vokalist değişikliği elbette ki bir grubu en çok etkileyen eleman değişikliği ve Andy Cizek adlı bu yeni arkadaş da daha ilk albümden gruba alışmış gibi gözüküyor.
Diğer bir önemli konu ise grubun 10 yıllık gitaristi Olly Steele’ın gruptan ayrılmış olması. MONUMENTS, böylesi bir müzik için tek gitarist kullanmak çok da alışıldık bir durum olmasa da bundan sonra yoluna kurucu ve esas besteci gitarist John Browne ile devam edecek.
“In Stasis”e baktığımda grubun “Phronesis”in net şekilde üstüne çıktığını görüyorum. Kimilerine göre “Phronesis” de bir geri adım olmadığından böyle bir üste çıkış belki de söz konusu değildir. Bana kalırsa şarkıların irili ufaklı detaylarına bakınca MONUMENTS’ın bu albüme daha fazla düşünsel yatırım yaptığı ortada.
Zaten “Phronesis”te her şey yolunda olsaydı ve grup süper bir iş yaptığını düşünseydi son albümden sonra grubun iki temel unsuru MONUMENTS’tan ayrılmazdı diye düşünülebilir. Belki de tamamen bağımsız sebeplerden ayrılmışlardır, lakin sonuçta ayrılmışlar ve o albümden sonra ayrılmışlar… (Haklıyım ulan, kötü albüm işte.)
“In Stasis”teki şarkılarda ise yukarıda değindiğim detaycılık ve şarkıları zenginleştirmek adına gösterilen ekstra çaba dikkat çekiyor. “Phronesis” kritiğinde kullandığım “memursu” ifadesi, MONUMENTS’ın 2018 yılında bir djent albümü yazma konusunda gösterdiği tek boyutlu, heyecansız, sürprizsiz, tahmin edilir yaklaşıma yönelikti. Grup “In Stasis”te de akılları alan bir şeyler sunmuyor belki, fakat bu kez şarkıların karakter kazanması, birbirinden ayrışması adına belirgin bir uğraş göze çarpıyor.
Bun sebeplerden dolayı albümün akıcı ve başarılı olduğunu düşünüyorum. “The Amanuensis” kadar özel ve MONUMENTS’ın kariyer yolunu değiştirecek bir albüm değil belki, ancak artıları açıkça gözüken ve bu sayede kendini dinleten bir çalışma. Günümüzde djent kavramı etrafında dolanan grupların içinden çıkması zor bir “HEP AYNI ŞEYLER!!!” aurası bulunsa ve pek çok grup bunu kırmak adına bence -hâlâ- yeterli çabayı sarf etmese de ERRA gibi daha vizyoner topluluklar sayesinde olayın sınırları belli oranda genişlemeye devam ediyor.
MONUMENTS da kendi vizyonu ve çerçevesi dâhilinde üzerine düşeni yapmış ve yenilenen kadrosuyla olumlu yöne doğru bir adım atmış. Meraklısıysanız dinlemeden geçmeyin.
Şarkılar 01. No One Will Teach You
02. Lavos
03. Cardinal Red
04. Opiate
05. Collapse
06. Arch Essence
07. Somnus
08. False Providence
09. Makeshift Harmony
10. The Cimmerian
ERRA’yı sadece başka bir grubun kritiğinde referans olarak geçmeyin bence. Eğer bu türün vizyoner ve sınırlarını genişleten gruplarından biriyse albüm kritikleri de yazılmalı diye düşünüyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=CInwzIp_BD8&ab_channel=EricCartman
zenci abi bass çalıyodur kesin diye tahmin ettim ama eski vokalistmiş galiba, neyse ben şakamı bırakayım yine de
ERRA’yı sadece başka bir grubun kritiğinde referans olarak geçmeyin bence. Eğer bu türün vizyoner ve sınırlarını genişleten gruplarından biriyse albüm kritikleri de yazılmalı diye düşünüyorum.