Animals as Leaders (AAL) altı yıldır süren sessizliğini beşinci albümleri Parrhesia ile bozuyor. Geçen sene çıkardığı tekli Monomyth ile her zamanki gibi dehşetengiz bir albüm geleceğinin sinyallerini veren grup, benim de aralarında bulunduğum AAL hayranları kitlesini kesinlikle hayal kırıklığına uğratmayacak bir çalışmaya imza atmış.
Yazıda detaylıca değineceğim gibi ben önceki iki albüm Joy of Motion ve The Madness of Many’yi bir tık daha çok beğensem de, AAL’nin şu ana kadar ki en ne yaptığını bildiği ve kalitenin bütün albüm boyunca orantılı olarak dağıldığı çalışması bu olmuş. Parrhesia için kesinlikle AAL’nin olgunluk eseri ve grubun kimliğini, kendi türlerine getirdiği yenilikleri ve doyuruculuğu en yüksek albümleri.
Her grupta olduğu gibi AAL’nin de bir kendini arayış dönemi oldu, özellikle grubun ilk iki albümünün bu zamanlara ait olduğunu söyleyebiliriz. Müziği tamamen enstrümantal olması, yüksek virtüözite içerikli 8 telli gitar kullanımı ve djent etkili rifleri nedeniyle gruba ön yargı ile yaklaşıp teknik içerikli boş müzik muamelesi yapan çok olsa da Tosin Abasi’nin bu albümlerde bile net şekilde ortaya koyduğu kompozisyon yeteneği ve hayvan tekniği nedeniyle grup popüler hale gelmeye başardı.
Asıl metal camiasındaki ön yargıların büyük ölçüde yıkıldığı albümün ise Joy Of Motion oldu. Grubun gaza getirime odaklı beste yapısına odaklandığı ve inanılmaz melodiler ile desteklediği bu albümün tam bir modern metal başyapıtı olduğunu düşünüyorum, AAL gibi bir gruba normalde çok sıcak bakmayacak birçok dinleyici de içine almayı başarmıştı bu albüm. Ardından gelen The Madness of Many’de ise grup albümün adının hakkını verircesine deneyselliğe ve kaosa yüklendi, herkes beğenmese de ben o albüme de bayılırım. Hatta içerdiği yüksek hayal gücü nedeniyle tekrar dinlenebilirliği en yüksek AAL albümü bence.
Peki Parrhesia bu iki çok başarılı albüme göre nerede duruyor? Öncelikle grubun büyük bir kimlik değişikliğine gitmediğini söylemek mümkün, AAL’nin bütün imza hareketleri ve kendini özgün o soğuk ve sıcak arasında gelip giden 8 telli gitar sound’u yerinde duruyor. Prodüksiyon bir kez daha grubun yakın arkadaşı olan Misha Mansoor’a emanet edilmiş, dolayısı ile gerek davul sound’u gerek elektronik sesler yine aşina olduğumuz tonlarda. Fakat bu albümü diğerlerinden ayıran ana öğenin grubun artık güçlü yanlarının neler olduğunu iyice kanıksamış olması ve tamamen bunlara oynayarak bir saniyesi bile boş olmayan, her rifin her pasajın belli bir plan ve taktik dahilinde yazılmış bir anlayış içermesi olduğunu düşünüyorum.
Parçaların genel atmosferleri de bu yüzden keskin çizgilerle birbirlerinden ayrılmış. Baştan aşağı ritim şov şeklinde ilerleyen Monomyth, grubun metal müziğe en büyük armağanlarından biri olan “Slap atılan 8 telli elektro gitarlar” ile bezeli Conflict Cartography, sırf genç gitaristlerin hevesli kursaklarında kalsın diye yazılmış gibi duran Micro-Aggressions ve atmosferik öğelerin öne çıktığı Red Miso… Albümde en fazla dönüp dinlediğim parça ise, Joy Of Motion’a koysanız sırıtmayacak Gestalzerfall oldu. Bu arada yeri gelmişken, AAL bence albümlere ve parçalara isim koyma konusunda en başarılı gruplardan biri.
Gerçekten buldukları isimler albümlerin ve parçaların isimlerini çok güzel yansıtıyor, örneğin Gestalzerfall’ın anlamı şekil bozulması (decomposition of shape) gibi bir şey, parçanın uyandırdığı his daha iyi nasıl anlatılır bilmiyorum. Kısacası her bir parça kesinlikle belli bir plan program dahilinde yazılmış olduğunu ve dinlerken ince ince işlenmiş bir öykünün oluştuğunu sonuna kadar hissediyorsunuz.
Peki bu iyi mi kötü mü? Açıkçası bu anlayış kesinlikle doyurucu bir dinleme tecrübesi sunuyor ve daha önce de bahsettiğim gibi albüm bütün süresi boyunca kalitesini koruyor. Albüm sadece 9 şarkı ve 36 dakika tutularak da oldukça akıllıca bir seçim yapılmış, sizin sıkılmanıza ya da albümün kendini tekrar etmesine izin vermeden albüm bitiveriyor.
Diğer yandan, parçaların bu kadar köşeli sınırlara sahip olması, The Madness of Many’de aldığınız o tahmin edilemezlik hissini yok ediyor. Benzer şekilde Joy Of Motion’daki kadar melodik pasajların olmaması da bir süre sonra yeniden dinlenebilirliği düşüyor. Bu yüzden Parrhesia ne kadar hedeflediği şeyi sonuna kadar başarılı şekilde gerçekleştiren bir albüm de olsa, AAL diskografisindeki yerini bu iki albümün biraz altında görüyorum.
Kişisel performanslardan çok da bahsetmeye gerek yok sanırım. Abasi-Reyes-Gartska üçlüsü gitar ve davul namına yapılabilecek her şeyi yapıyorlar. Her ne kadar belli teknikler öne çıksa da sanıyorum Abasi ve Reyes insanlık tarafından bilinen bütün gitar tekniklerini en üst düzeyde icra ediyorlar bu albümde. Tabii ki birçok gitarist birden fazla tekniğe hakim fakat bilinen bütün tekniklerin hep birden bu şekilde utilize edebilen başka bir gitar ikilisi ben bilmiyorum. Davul teknikleri konusunda o kadar bilgili olmadığım için aynı yorumu Gartska için yapamıyorum, fakat o da benzer şekilde dudak uçuklatıcı bir performans gösteriyor bu albümde.
Parrhesia kesinlikle 6 yıllık bekleyişe değiyor ve AAL’nin zaten mükemmele yakın olan diskografisine başarılı bir çalışma daha koyuyor. AAL fanıysanız zaten dinlemeniz gerekiyor, gruba aşina değilseniz de başlangıç için iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum, Parrhesia gerçekten grubun tüm kimliğini ve birikimini çok güçlü şekilde yansıtıyor.
Kadro Tosin Abasi: Gitar, bas
Javier Reyes: Gitar, bas
Matt Gartska: Davul
Şarkılar 1. Conflict Cartography
2. Monomyth
3. Red Miso
4. Gestalzerfall
5. Asahi
6. The Problem of Other Minds
7. Thoughts and Prayers
8. Micro-Aggressions
9. Gordian Naught
Grubun isminin esinlendiği Ishmael kitabını pazar günü merak edip okumaya başladım, bazı açılardan The Long Defeat albümünün konseptine benzemesi güzel bir tesadüf oldu. Veya ben bu aralar DsO albümü çok sık dinlediğim için her şey bana onu çağrıştırıyor da olabilir.
eline sağlık Kemal, güzel bir inceleme olmuş her zamanki gibi.
ben açıkçası albümü pek doyurucu bulamadım. normalde 45 dk üzeri albümleri süre olarak uzun bulurum ama bu da çok kısa olmuş abi, ep tadı bırakıyor. masadan doymadan kalkmak gibi biraz.
genel olarak grubun bugüne kadarki birikimlerinin bir özetini sundukları fikrine katılıyorum. özellikle monomyth, micro-aggressions ve gordian naught favori parçalarım oldu. hele monomyth’in klibini görür görmez hasta olmuştum zaten. klip bu arada tosin abasi’nin kız arkadaşı telavaya reynolds tarafından çekilmiş. video altındaki yorumlar çok iyi:
“sureal!!! that’s what happens when the character on the cover of obzen joins his gang” (yorumu yapan sepultura bateristi eloy casagrande)
“this is what an animals as leaders mosh pit it’s supposed to look like. period” (hakikaten öyle)
“it’s canonically the same universe as bleed but takes place about 1000 years beforehand in the lore”
onun haricinde elektronik öğeler yine ustaca yedirilmiş bestelere. ben albüme çok yükselemedim doğrusu, yine de büyük hayranı olduğum bu gruptan yeni şeyler dinlemek güzeldir.
son olarak matt garstka her ne kadar dw markasına geçiş yapsa da, onun setiyle ilgili minik bir bilgi paylaşayım. şu videonun 6:48′inde davul hocası diyor ki,”matt’in davul setinde trampetlerin üstündeki mavi şeylerin ne olduğunu merak ediyorsanız, bunlar moongel’dir. ve sesi sönümlendirme görevi görüyorlar.” bu da link: https://www.youtube.com/watch?v=UkOt8EsipMM&t=408s
yani bir bakıma istenmeyen rezonansı bertaraf ediyor, yüksek frekanslı tonları bastırıyorlar. buradaki videoda güzelce açıklanmış. sustain’i azaltan bir olay yani. https://www.youtube.com/watch?v=cK95YeD5Hb0
zilleri de “extra dry” olarak adlandırılan sustain’i azaltılmış seriden kullanıyormuş matt garstka. bu sebeple, referans vb. kulaklıkla dinlediğinizde bile zillerin çok uzamadığını duyacaksınız.
Daniel Amokachi
03.04.2022
@ismail vilehand, Atın ölümü arpadan
03.04.2022
@Retrokafa, https://youtu.be/3fHZ5dh13Uo
Grubun isminin esinlendiği Ishmael kitabını pazar günü merak edip okumaya başladım, bazı açılardan The Long Defeat albümünün konseptine benzemesi güzel bir tesadüf oldu. Veya ben bu aralar DsO albümü çok sık dinlediğim için her şey bana onu çağrıştırıyor da olabilir.
eline sağlık Kemal, güzel bir inceleme olmuş her zamanki gibi.
ben açıkçası albümü pek doyurucu bulamadım. normalde 45 dk üzeri albümleri süre olarak uzun bulurum ama bu da çok kısa olmuş abi, ep tadı bırakıyor. masadan doymadan kalkmak gibi biraz.
genel olarak grubun bugüne kadarki birikimlerinin bir özetini sundukları fikrine katılıyorum. özellikle monomyth, micro-aggressions ve gordian naught favori parçalarım oldu. hele monomyth’in klibini görür görmez hasta olmuştum zaten. klip bu arada tosin abasi’nin kız arkadaşı telavaya reynolds tarafından çekilmiş. video altındaki yorumlar çok iyi:
“sureal!!! that’s what happens when the character on the cover of obzen joins his gang” (yorumu yapan sepultura bateristi eloy casagrande)
“this is what an animals as leaders mosh pit it’s supposed to look like. period” (hakikaten öyle)
“it’s canonically the same universe as bleed but takes place about 1000 years beforehand in the lore”
onun haricinde elektronik öğeler yine ustaca yedirilmiş bestelere. ben albüme çok yükselemedim doğrusu, yine de büyük hayranı olduğum bu gruptan yeni şeyler dinlemek güzeldir.
son olarak matt garstka her ne kadar dw markasına geçiş yapsa da, onun setiyle ilgili minik bir bilgi paylaşayım. şu videonun 6:48′inde davul hocası diyor ki,”matt’in davul setinde trampetlerin üstündeki mavi şeylerin ne olduğunu merak ediyorsanız, bunlar moongel’dir. ve sesi sönümlendirme görevi görüyorlar.” bu da link: https://www.youtube.com/watch?v=UkOt8EsipMM&t=408s
yani bir bakıma istenmeyen rezonansı bertaraf ediyor, yüksek frekanslı tonları bastırıyorlar. buradaki videoda güzelce açıklanmış. sustain’i azaltan bir olay yani.
https://www.youtube.com/watch?v=cK95YeD5Hb0
zilleri de “extra dry” olarak adlandırılan sustain’i azaltılmış seriden kullanıyormuş matt garstka. bu sebeple, referans vb. kulaklıkla dinlediğinizde bile zillerin çok uzamadığını duyacaksınız.
albüme puanım 7,5.
08.08.2022
@feel the groovity, senden razıyım Panpa
Yılın albümü