Metal dünyasında hak ettiği değeri göremeyen sayısız isim var. Bazısı çıktığı dönem düşünüldüğünde zamanının ötesinde olmasından, kimisi yanlış şirket politikalarına kurban gitmesinden, kimisi de dümdüz şanssızlıktan. Bu isimlerden biri de müthiş bir gitarist olan ve 1975’te kurduğu RIOT’la pek çok harika albüm çıkardıktan sonra 2012’de aramızdan ayrılan Mark Reale. Heavy/power/speed metal adına nefis örnekler sunan RIOT’la birlikte yüzlerce harika rife ve pek çok unutulmaz şarkıya imza atan Reale, birkaç RIOT şarkısını dinleyerek dahi ne kadar yetenekli olduğunu anlayabileceğiniz türde bir gitaristti.
Tıpkı ilk 4 albümünden sonra bocalamaya başlayan SAXON gibi, RIOT da ilk 3 albümüyle harikalar yarattıktan sonra 1982 ve 1983’te çıkardığı albümlerle başka yollara girmeye niyetlenmiş ve ticari başarı yakalayamamasının ardından da bir anda dağılmıştı. Reale’nin 2 yıllık kafa karışıklığının ardından 1986 yılında farklı bir kadroyla tekrardan bir araya gelen grup, takvimler 1988’i gösterdiğinde şu anda yazmakta olduğum metal başyapıtını çıkararak doğru yolun çatır çatır metal yapmaktan geçtiği hem kendisine hem de kitlesine göstermişti.
Ne kadar harika bir vokalist olduğu ve sesini çok iyi koruduğu grubun 2011’de çıkardığı “Immortal Soul” albümündeki vokallerinden de görülebilecek Tony Moore (adamın 30 yaşındaki performansıyla 53 yaşındaki performansı neredeyse aynı), “Thundersteel”da kendine özgü ses rengi ve yorum gücüyle albümü alıp götürüyor. Davullardan sorumlu iki kişiden biri olan Bobby Jarzombek’in özellikle döktürdüğü albüm, esas gücünü ise elbette ki gitar kullanımıyla gösteriyor. Bu noktadan baktığımızda “Thundersteel” metal tarihinin en “metal”, en “cayır cayır” albümlerinden biri ve heavy metal, power metal ve speed metal birlikteliği adına geleceğe de ilham veren gerçek bir gövde gösterisi.
İlk 3 albümünde yetmişlerin sonlarındaki hard rock karakterini benimseyen ve bunun üzerinden giden, sonraki iki albümünde ise AC/DC benzeri bir rock ‘n’ roll, hard rock karakteriyle ilham vericilikten uzak bir yöne kayan grubun yukarıda bahsettiğim 2 yıllık arasının ardından yeni elemanlarla tekrar birleşmesi, RIOT adına tam bir metamorfoz oldu aslında. Zira bu değişimle birlikte tam anlamıyla bir metal grubu olduklarını; şarkı tempolarının arttığını, riflerin yırtıcılaştığını, soloların havada uçuştuğunu, kısacası RIOT’ın tam anlamıyla metale dönüştüğünü görüyoruz. “Fight for More”da ilk dönem MANOWAR’un yapabileceği olaylara giren, albüm genelinde “Painkiller” dönemi JUDAS PRIEST’in yapabileceği şeylere kayan albüm, bu özelliğiyle RIOT’ı RIOT yapan bir numaralı albüm olarak metal lügatine girmiş durumda.
“Sign of the Crimson Storm” gibi şarkılarda hissedilen DIO havası ve klip de çekilen power ballad “Bloodstreets”in tam olarak o dönemi yansıtan kimliğiyle “Thundersteel” seksenler heavy/power/speed metali adına en üst sıralarda duran bir çalışma. Burada Mark Reale’nin gitar işçiliğine bir kez daha değinmek istiyorum. Albümün hızlı ve deli dolu şarkılarındaki riflerde görülen hiperaktivite, soloların çılgınlığı, hepsi bir arada Reale’nin tek başına nasıl bir güç olduğunu, nasıl dominant bir gövde gösterisi sunduğunun kanıtı. Yıllar sonra STRATOVARIUS, HAMMERFALL ve benzeri Avrupalı power metal gruplarının kullandığı ve tarih yazdığı rif karakterlerinin neredeyse birebir aynısını, nakarat yapılarını çatır çatır kullanan albüm bu yanıyla o dönemlerde yırtıcı power metal yapmak isteyen sayısız müzisyen için de ilham kaynağı olmuş ve etkisini nesiller sonrasına aktarmıştı.
Tarihi boyunca 5 basçı, 5 gitarist, 6 vokalist ve 8 davulcunun girip çıktığı RIOT’ın istikrar tutturamamasının başlıca sebebi de bu aslında. “Thundersteel” ve sonrasındaki “The Privilege of Power”da aynı kadroyla döktüren grup, sonra yine köklü değişikliklerle bir türlü güven vermeyi başaramamış ve belli bir noktaya kadar neredeyse her albümü farklı bir şirketten çıkan bir gruba dönüşmüştü. Yıllar sonra grupla ilgili olarak “RIOT’ın trajik öyküsü” gibi yazılar, videolar hazırlanmış olsa da RIOT, Mark Reale önderliğinde çok başarılı işlere ve unutulmaz şarkılara imza atmayı başardı.
Grup 2012’den sonra yasal nedenlerle ismini RIOT V olarak değiştirmek durumunda kaldı ve farklı dönemlerden müzisyenlerle iki albüm daha çıkardı. Türle ilgileniyorsanız bence grubun diğer albümlerine de bakın, nispeten yakın tarihlilerden de “Immortal Soul”u mutlaka dinleyin derim. Benim grupla tanışmamı ve hastası olmamı sağlayan da bu albüm çıkar çıkmaz dinlediğim açılış şarkısı “Riot” olmuştu. Eğer bir vokalistseniz ya da vokal yapmaya meraklıysanız, eğer bir davulcuysanız ya da davul çalmaya meraklıysanız, eğer bir gitaristseniz ya da gitar çalmaya meraklıysanız, RIOT’ın “Immortal Soul” albümünü dinleyin, şarkıları öğrenin, eşlik etmeye çalışın.
Vokal yapıyorsanız daha iyi bir vokalist, davul çalıyorsanız daha iyi bir davulcu, gitar çalıyorsanız daha iyi bir gitarist olursunuz.
Kral adamsın Tony Moore, davulcunun hasısın Bobby Jarzombek, huzur içinde yat Mark Reale.
Kadro Tony Moore: Vokal
Mark Reale: Gitar
Don Van Stavern: Bas
Bobby Jarzombek: Davul (1, 4, 6, 8, 9)
Mark Edwards: Davul (tracks 2, 3, 5, 7)
Şarkılar 1. Thundersteel
2. Fight or Fall
3. Sign of the Crimson Storm
4. Flight of the Warrior
5. On Wings of Eagles
6. Johnny's Back
7. Bloodstreets
8. Run for Your Life
9. Buried Alive (Tell Tale Heart)
NWOBHM’in ABD’de yarattığı etki ilk meyvelerini asıl olarak 1982′de vermeye başlamış, 1983′te de ülkedeki büyük sıçrama gerçekleşmişti, ama bunun öncesi de var, çünkü NWOBHM bir müzikal tarzın kurulmasından daha fazla onun toplumsallaşması anlamına geliyordu ve punk’ın ortaya çıkıp kısa sürede sönümlenmesinden sonra hard rock, proto-metal dünya genelinde yeni bir filizlenme sürecine girmişti. Bu yüzden ABD’de Cirith Ungol, Manilla Road, Legend, Riot gibi isimlerin teşkil ettiği bir pre-NWOBHM döneminin varlığından bahsetmek mümkün.
Bu tarihsel pozisyonu sebebiyle aslında Riot’un bir büyük klasiği daha var. Ülkedeki metal patlamasını önceleyen, —bariz Van Halen etkisine karşın— dönemine göre gayet sert bir albüm olan “Fire Down Under” ABD metal sahnesinin gelişiminde oldukça önemli bir rol oynamış.
Kritik başlığı tüm olayı özetler nitelikte; son derece klas, tek kelimeyle muhteşem bir albüm. Bu arada “Immortal Soul” albümüne de atıfta bulunmanız çok iyi olmuş ki favori albümlerim arasında yer alıyor.
Özellikle “Thundersteel” ve “Immortal Soul”, mutlaka dinlenmesi gereken, baştan sona ders niteliğinde iki dev eser.
Bu albümün kapağını çok seviyorum fütüristik x-men çizgi romanları havası var. thundersteel de fast as a sharkla birlikte en gaz iki speed metal şarkısından biri
Harika bir albüm hatta başyapıt demek abartı olmaz herhalde. Her şarkıda hit potansiyeli var ve hepsinde yeter miktarda sertlik mevcut. Gitarların ve vokalin melodikliği kulaklara bayram yaşatıyor.
Çıktığı dönemde ne kadar ses getirmiş acaba merak ettim. Ve şu kadro istikrarsızlığı yüzünden ne ocaklar söndü ne potansiyeller heba oldu be kardeşim?! Rock/metal gruplarına dair en üzüldüğüm nokta bu olsa gerek.
Albüme hürmeten uzun uzun yorum yapayım diyorum ama yazabileceğim bir şey yok. Tek kelimeyle; klasik.
3.49-4.00 arasında Jarzombek’in vokaller devam ederken “YOLO :D” dercesine ataklara girişmesine bayılıyorum.
https://youtu.be/lvbFXo-M8ec
NWOBHM’in ABD’de yarattığı etki ilk meyvelerini asıl olarak 1982′de vermeye başlamış, 1983′te de ülkedeki büyük sıçrama gerçekleşmişti, ama bunun öncesi de var, çünkü NWOBHM bir müzikal tarzın kurulmasından daha fazla onun toplumsallaşması anlamına geliyordu ve punk’ın ortaya çıkıp kısa sürede sönümlenmesinden sonra hard rock, proto-metal dünya genelinde yeni bir filizlenme sürecine girmişti. Bu yüzden ABD’de Cirith Ungol, Manilla Road, Legend, Riot gibi isimlerin teşkil ettiği bir pre-NWOBHM döneminin varlığından bahsetmek mümkün.
Bu tarihsel pozisyonu sebebiyle aslında Riot’un bir büyük klasiği daha var. Ülkedeki metal patlamasını önceleyen, —bariz Van Halen etkisine karşın— dönemine göre gayet sert bir albüm olan “Fire Down Under” ABD metal sahnesinin gelişiminde oldukça önemli bir rol oynamış.
26.03.2022
@Emre Görür, Manilla Road’un “Metal” diye albümü var. Metal tarihindeki en alfa albüm ismi.
27.03.2022
@deadhouse, en sevdiğim şarkıları bu sanırım:
https://www.youtube.com/watch?v=jyd5fBgONNU
27.03.2022
@deadhouse, “Crystal Logic” incelemesi bir sonraki hafta sitede.
27.03.2022
@Ahmet Saraçoğlu, çok iyi, ben de bunu soracaktım bir ara ama yapılmış bile.
Kritik başlığı tüm olayı özetler nitelikte; son derece klas, tek kelimeyle muhteşem bir albüm. Bu arada “Immortal Soul” albümüne de atıfta bulunmanız çok iyi olmuş ki favori albümlerim arasında yer alıyor.
Özellikle “Thundersteel” ve “Immortal Soul”, mutlaka dinlenmesi gereken, baştan sona ders niteliğinde iki dev eser.
Bu albümün kapağını çok seviyorum fütüristik x-men çizgi romanları havası var. thundersteel de fast as a sharkla birlikte en gaz iki speed metal şarkısından biri
Harika bir albüm hatta başyapıt demek abartı olmaz herhalde. Her şarkıda hit potansiyeli var ve hepsinde yeter miktarda sertlik mevcut. Gitarların ve vokalin melodikliği kulaklara bayram yaşatıyor.
Çıktığı dönemde ne kadar ses getirmiş acaba merak ettim. Ve şu kadro istikrarsızlığı yüzünden ne ocaklar söndü ne potansiyeller heba oldu be kardeşim?! Rock/metal gruplarına dair en üzüldüğüm nokta bu olsa gerek.