2004 yılında Jared Christianson adlı arkadaş tarafından kurulan teknik death metal grubu ARKAIK’le beraberiz bugün.
Bu albüme kadar, çok sayıda kadro değişikliği eşliğinde 5 albüm çıkaran grup bir önceki çalışması “Nemethia”yı 2017’de ortamlara salmıştı.
“Nemethea”nın çeşitli eksikleri nedeniyle o albüme ortalamanın biraz üstü bir puan vermiş ve yazının başlığını da “Önümüzdeki maçlara bakalım” olarak koymuştum.
Aradan geçen 5 yıl, kadrosunun yarısı yenilenmiş bir ARKAIK ve belki de grubun bugüne dek çıkardığı en iyi albüm…
“Labyrinth of Hungry Ghosts” ARKAIK’in o bahsettiğim “önümüzdeki maç”a ne kadar iyi hazırlandığını, kendini aşmak için nasıl uğraşıp didindiğini gösteren bir albüm.
Çok daha akılda kalıcı besteler, önceki albümün nispeten kuruluğundan eser bırakmayan bir dolu fikir ve teknik death metalin modern tarafı için gayet başarılı addedilebilecek bir 48 dakika.
Aslında grubun yaptığı tür genel itibarıyla klon gruplara, birbirinin muadili topluluklar bulmaya son derece açık bir janr. Çoğu grup için çok iyi enstrüman çalmanın yeterli olduğu; bestelerin yaratıcılık eksikliklerinin kürekle atılan notalarla kapatılabileceği fikrinin fazlasıyla baskın görüldüğü bu tür içerisinde karakteristik, özgün sound’lu bir iş çıkarmak pek de kolay değil.
Ne var ki ilham denen şeyin ne zaman nasıl ortaya çıkacağı bazen belli olmuyor. “Labyrinth of Hungry Ghosts” çok net şekilde ARKAIK’in bugüne kadar en çok ilhamla dolarak yazdığı albüm. İçinde çok sayıda renk, zenginlik ve tabii ki hayran bıraktıran müzisyenlik var. Önemli olansa grubun bu hayran bıraktırmayı şarkıların güçlenmesine adamış olması ve olayı spora dökmemesi.
Albümü başlattığınızda ilk fark edeceğiniz şey ARKAIK’in olayın groove tarafını geri plana atmayan tavrı olacaktır. Her yeri sweep içinde bırakan milyonlarca notalık soloları gerekli yerlere saklayan ARKAIK, yazdığı sağlam ve akılda kalıcı rifler sayesinde albümün sürükleyici olmasını sağlıyor. Türün günümüzdeki yansımalarına değer katan tüm kalemlerinden yararlanmalarının yanı sıra, yeri gelince destek enstrümanlarıyla son derece lezzetli anlar yaratmaktan da geri kalmıyorlar.
“Broken Glass Apotheum”da GOJIRA kafalarına giren ve o tarz bir atmosfer yaratarak lezzetlenen albüm, “To Summon Amoria”da ise ARKAIK’in bugüne dek yazdığı en eklektik şarkılardan birine sahne oluyor ve bir anda hava değiştiriyor. Albümün 48 dakika sürmesine rağmen her anında farklı ve ilgi çekici bir şeyler sunma çabası bu açıdan cidden takdir edilesi. Şarkılar ilerledikçe göreceğiniz üzere ARKAIK her bir şarkının farklı bir kimliği, özelliği, “olayı” olması için mesai harcamış ve büyük resme bakıldığında bence bunu başarmış.
Konu teknik death metal olunca kimileri doksanlardan ve 2000’lerin en başlarından vazgeçemiyor ve türe getirilen modern dokunuşları bir türlü içselleştiremiyor. “Labyrinth of Hungry Ghosts” elbette ki modern karakterli, günümüz şartlarına tabi bir teknik death metal albümü, lakin son 10 küsur yılda türü eğip bükerek içine her şeyi doldurmaya çalışan bulamaç teknik death metal albümlerinden de değil. Grupla ilk kez tanışıyorsanız kesinlikle bu albümden başlayabilirsiniz.
Kadro Jared Christianson: Vokal
Alex Haddad: Gitar
Nathan Bigelow: Davul
Konuk:
Malcolm Pugh: Bas
Şarkılar 1. The Orphion Descent
2. Labyrinth of Hungry Ghosts
3. Abode of the Deceiver
4. Broken Glass Apotheum
5. Wayward Opulence
6. To Summon Amoria
7. The Vertical Road
8. Eminence Emergence
Lucid Dawn’dan iyi der miyim emin değilim ama grubun en iyi işlerinden biri. 2 albümdür süreyi öncekilere göre kısa tutuyor olmaları olumlu bir hareket, şahsen çok acayip olaylar dönmediği sürece (bkz: Gloire Eternelle) bir teknik death albümünün 45-50 dakikayı katiyen aşmaması gerektiğini düşünüyorum.
Türün kronik sorunu olan mastürbasyona kaçmadan belli karaktere, doluluğa sahip şarkılar yazabiliyor olmaları da kendileri adına sevindirici. Kitleleri belli bir seviyenin üzerine hiç çıkmayacak muhtemelen, misal hiçbir zaman Gorod seviyesinde dahi popülariteye sahip olmayacaklar ama bu çizgide devam ederlerse teknik death aleminde belli bir yer edinmeleri olası.
Bu kez turnayı gözünden vurmuşlar. Teknik death metal’e bu tabir ne kadar uyar bilmem ama eğlenceli bir albüm. Dinlerken insanı keyiflendiriyor. Melodiler olsun, sololar olsun her şarkıda farklı bir tat var.
Lucid Dawn’dan iyi der miyim emin değilim ama grubun en iyi işlerinden biri. 2 albümdür süreyi öncekilere göre kısa tutuyor olmaları olumlu bir hareket, şahsen çok acayip olaylar dönmediği sürece (bkz: Gloire Eternelle) bir teknik death albümünün 45-50 dakikayı katiyen aşmaması gerektiğini düşünüyorum.
Türün kronik sorunu olan mastürbasyona kaçmadan belli karaktere, doluluğa sahip şarkılar yazabiliyor olmaları da kendileri adına sevindirici. Kitleleri belli bir seviyenin üzerine hiç çıkmayacak muhtemelen, misal hiçbir zaman Gorod seviyesinde dahi popülariteye sahip olmayacaklar ama bu çizgide devam ederlerse teknik death aleminde belli bir yer edinmeleri olası.
Bu kez turnayı gözünden vurmuşlar. Teknik death metal’e bu tabir ne kadar uyar bilmem ama eğlenceli bir albüm. Dinlerken insanı keyiflendiriyor. Melodiler olsun, sololar olsun her şarkıda farklı bir tat var.