Kariyerinin ilk zamanlarındaki o taviz vermez, üst düzey besteciliğiyle Hollanda’nın death metal camiasına armağanlarından biri hâline gelmişti Sinister. İlk albümü “Cross the Styx” ile birçok dinleyicinin gönlünü kazanan grup, hız kesmeden hemen bir sene sonra teknik ve diğer müzikal standartlarda bu çalışmanın da üstüne koyan “Diabolical Summoning” albümünü yayınladı. Gerek rif düzenlemeleriyle, gerekse erken dönem işlerinde bolca yer verdiği Lovecraft temalı şarkı sözleriyle Morbid Angel’a epey bir göz kırpan grup, esasen ilk üç albümündeki yapısal bazda ilerleyişle de söz konusu gruba baya bir öykünüyor gibiydi. “Cross the Styx”; “Altars of Madness” ölçeğinde destansı bir albüm olmasa da çiğ içeriği ve vahşi yapısıyla ona imrenen pasajlar içeriyordu. “Diabolical Summoning”; “Blessed Are the Sick” kadar çağı için sofistike bir çalışma değildi, ama o da kendisinden bir önce gelen albümün üstüne koyan ve parçalarının içine teknik varyasyonlar, çoklu katmanlar ekleyen bir yapı taşıyordu. Nihayetinde Sinister, 1995 yılına gelindiğinde “Hate” isimli o lanetli çalışmasını piyasaya sürmüştü. “Hate”, death metal albümleri içinde “ismiyle müsemma” diyebileceğimiz o albümlerden biriydi.
Öyleyse bahsini ettiğim şu “usta-çırak” ilişkisini bu albüm nezdinde de anlatmaya devam edeyim. Malumunuz, 1993 yılında Morbid Angel “Covenant” denen o anıtı dikmişti. Peki o albüm öncesinde ne gibi gelişmeler olmuştu? Mesela ilk iki albümde çalan gitarist Richard Brunelle gruptan ayrılmış ve Morbid Angel’ın kadrosu triumvirate biçimine geçiş yapmıştı. Sinister’a baktığımızda da epey benzer bir tablo görüyoruz; “Cross the Styx” ve “Diabolical Summoning” albümlerinde çalan gitarist Andre Tolhuizen ile yollarını ayıran grup, “Hate”te kadrosunu üçe indirmişti.
Trey Azagthoth, “Covenant”da söz konusu kadro değişiminin ardından ipleri eline alan kişi olup ritim ve lead gitarlarda kariyerinin en sıra dışı işlerinden birine imza atarken, “Hate” cephesinde bu yükü devralan isim Bart Van Wallenberg olmuştu. “Diabolical Summoning”de yalnızca bas gitarlardan sorumlu olan Bart, “Hate”te bas gitarla beraber ritim ve lead gitarları da üstlenmiş ve çalışmanın saf öfke ile yaratıcı ilhamın birleştiği bir death metal yapıtına dönüşmesini sağlamıştı. Fakat bununla bitmiyordu; “God of Emptiness”ın olmadığı bir “Covenant” düşünülebilir mi? Tabii ki hayır. Bu yüzden, “Awaiting the Absu”nun olmadığı bir “Hate” de düşünülemez. “God Emptiness”ı öncülleyen bir “Nar Mattaru”ya karşılık, “Awaiting the Absu”yu öncülleyen uğursuz mu uğursuz bir intro açılışı yapıyor “Hate”te.
Hâliyle Sinister’ın “God of Emptiness”ı olarak adlandırılabilecek mükemmellikte bir beste olarak “Awaiting the Absu”, grubun yaptığı en iyi şarkılardan biri olarak diskografide yerini alıyor. Her iki parça arasında öz ve notasyon bakımından olmasa da biçim ve atmosfer olarak müthiş benzerlikler olduğu aşikar. İki albümün de, kendilerinden önceki yapımlara kıyasla hem teknik açıdan daha dolu hem de tempo olarak daha agresif olması itibarıyla benzeşmesi, söz konusu iki grubun arasında gördüğüm bağı kuvvetlendiriyor. Tüm bunların neticesinde gerek arka planı gerekse müzikal taslağıyla “Hate” kadar bana “Covenant”ı çağrıştıran başka bir albüm dinlemediğimi söyleyebilirim. Elbette “Hate”, “Covenant” ölçeğinde bir yaratıcılık içermiyor. Ancak can alıcı rifleri, varyasyon dolu besteleri, müziğe son derece yakışan vokalleri ve icrası zor performansıyla bu albüm grubun erken evrelerinin zirvesini oynayan çalışma olarak öne çıkıyor. Üstelik, “Covenant”taki “beste kalitesi / beste sayısı” dengesini de zannımca gözeten Sinister; ilham almış gibi göründüğü o albümdeki on parçaya karşılık “Hate”e dokuz parça koyuyor.
Belki de grubun söz konusu çalışmasında incelemenin başından beri yazdığım Morbid Angel çizgisinin hiçbir etkisi yoktur ve her iki albümünde şekillenmesini sağlayan o benzer süreç yalnızca bir tesadüftür? Neden olmasın? Yine de bu derece özdeşlikler, takdir edersiniz ki fark edenlerin gözüne takılıyor.
İçerisinde adını andığım epik “Awaiting the Absu” bestesi haricinde, “Embodiment of Chaos”, “Art of the Damned”, “18th Century Hellfire” ve “The Bloodfeast” gibi birbirinden dehşet parçalar barındıran “Hate”; istisnai anları dışında dinmeyen temposu, dönemine göre enteresan varyasyonları olan rif yazımı, leziz basları ve insafsız davulları ile cam çerçeve indirmek isteyecek ölçüde kişinin içini nefretle ele geçirebilen bir çalışma. İlk iki albümde de vokalistlik yapan Mike Van Mastrigt’in grupla son çalışması olan “Hate”, bazı görüşlere göre Sinister’ın yaptığı son büyük albüm. Elbette “Syncretism”, “Deformation of the Holy Realm” gibi son çalışmalarında iyi işler ortaya koyan ve isteneni veren grubun yine de modern bir klasik olarak görülebilecek işlerinin olmadığı ortada. Neticede köprünün altından çok sular geçti; Bart Van Wallenberg ile Mark Van Mastrigt artık grupta değil. Grubun ilk albümünden beri mevcudiyetini koruyan Aad Kloosterwaard ise artık davul çalmayıp vokal koltuğunu devralmış durumda ve aradan geçen zamanda Sinister epey bir eleman değişimi gördü.
Albüm kapağındaki o gargoyle timsali figür Absu’yu beklerken ağır ağır canlanıyor ve gözlerini ateş bürümüş bir hâlde bize bakıp 18. yüzyıldan bu yana taşlaşmış kalbinde biriken nefret ve intikam ateşini üstümüze kusuyor. Lanetlenmesine neden olan o katliamları anlatıyor; zamanında müritlerinin bir yüzünde “To Mega Therion”, diğer yüzünde “666” yazılı madalyonlarla kendisi için düzenledikleri o kanlı ziyafetleri. Dirilişi adeta kaosun vücuda gelmiş hâliyken, bir zamanlar görülmeyen karanlıklarda bir lanetli olarak sanatını nasıl icra ettiğini öğretiyor. Nihayetinde Sinister, sanki o gargoyle’un öyküsünü anlattığında dinlediğimiz şey “Hate”in ta kendisi oluyor.
Şarkılar 1) Intro
2) Awaiting the Absu
3) Embodiment of Chaos
4) Art of the Damned
5) Unseen Darkness
6) 18th Century Hellfire
7) To Mega Therion
8) The Cursed Mayhem
9) The Bloodfeast
The Silent Howling ile beraber en sevdiğim Sinister albümü
Awaiting the Absu eşliğinde aklımı kaçırıyorum.