Takvimler 2003’ü gösterdiğinde, Steffen Kummerer adlı müzisyen tutkunu olduğu iki müzikal anlayışı farklı gruplarla sürdürmek için THULCANDRA adlı grubunu kurmuştu. İşin death metal tarafında OBSCURA ile 2002’de yola çıkan Kummerer, İsveç melodik black metal sahnesine olan sevgisini yansıtmak adına sadece bir yıl sonra THULCANDRA’yı da yine dönemin OBSCURA elemanlarından oluşturmuştu. Esasında OBSCURA’nın ilk dönemine baktığımızda, “Illegimitation” demosunu dinlediğimizde OBSCURA’nın da işe teknik death metalden ziyade melodik black metal ile death metalin bir harmanı olarak başladığını görebiliriz. O demoda, misal “…and All Will Come to an End” ve “Crucified”ı dinlediğinizde gayet belirgin DISSECTION etkilerine rastlayabilirsiniz.
İlk albümünü 2010’da çıkaran ve Kummerer’in bu İsveç melodik black metali tutkusuyla vücut bulan THULCANDRA, gerek albüm kapağını Kristian Wahlin’in (Necrolord) yapması gerekse yaptığı müziğinin izlerinin en bilineninin DISSECTION imzası taşıması dolayısıyla direkt bir DISSECTION bağlantısıyla yorumlanmış ve “DISSECTION klonu”, “DISSECTION worship” gibi ifadelerle anılmaya başlanmıştı.
Aslında olay daha geniş çerçeveliydi. İsveç melodik black metal sahnesine aşina olanlar, THULCANDRA’nın sadece DISSECTION’ı yansıtmadığını; UNANIMATED, MÖRK GRYNING, DAWN, SACRAMENTUM, NAGLFAR, VINTERLAND ve daha bir dolu grubun oluşturduğu bu müzikal karakterin peşinden koştuğunu görebiliyordu. Grup EUCHARIST, ABLAZE MY SORROW gibi melodik death metal gruplarının da izlerini taşıyor ancak hem Wahlin imzalı kapaklardan hem de bu tarzın bayraktarı doğal olarak DISSECTION olduğundan doğrudan DISSECTION ile anılıyordu.
Steffen Kummerer ile yaptığımız röportajdan da okuyabileceğiniz üzere kendisi %80 oranında OBSCURA, duman çıkan gitar perdeleri ve basılan milyonlarca notayla bilinse de aslında THULCANDRA’nın sunduğu türde direkt, bodos, 90’lardan kök almış melodik black/death metal konusunda da gerçek bir müptela durumunda. Hatta OBSCURA ile kendi vizyonunu, yeteneğini ve yaratıcılığını konuştursa da manevi bakımdan kalbinin esasında bu sularda attığını görmek gayet kolay. Kendisiyle yaptığımız 50 dakikalık röportajdan, Steffen’le oturup 5 saat boyunca 90’lar İsveç black/death metali konuşsanız zerre sıkılmazmış, heyecanla bir o albümden bir o gruptan bahsedermiş gibi bir hava aldım.
THULCANDRA’ya geldiğimizde, grubun 6 yıl aradan sonra çıkardığı “A Dying Wish”te bugüne kadarki en renkli, en varyasyonlu işlerinden birine imza attığını görüyoruz. Bunun sebeplerinden biri albümün önceki THULCANDRA yapıtlarına nazaran daha bir grup çalışması olması. Bu anlayışı, albümün masa başı işlerinde birlikte çalıştıkları Dan Swanö ile de paylaşmışlar ve “A Dying Wish”in her anlamda bir grup çalışması havası yansıtmasını istemişler. Albüm kapağında, takvimlerin uyuşmamasından ötürü ilk kez Wahlin ile çalışamayan THULCANDRA buna rağmen DISSECTION’vari buzul karanlığını albüme yansıtmayı başarmış. Tabii başlarda dediğim gibi ne “A Dying Wish”i ne de THULCANDRA’yı DISSECTION’a indirgememek lazım. Albümü dinlerken aklınıza UNANIMATED’ın, MÖRK GRYNING’in gelmesini sağlayan bir dolu nokta var. Bu noktaların, bu grupları zamanında yakalayamayanlara yeni bir şeymiş gibi satılmıyor oluşu ve olayın özünün her daim bir “saygı duruşu”nu da içinde barındırması THULCANDRA’nın yaptığı şeyin samimi ve içten kalmasını sağlıyor. Albümü dinlediğinizde THULCANDRA’nın bir şeylerin ekmeğini yemeye çalışmadığını saniyesinden görüyorsunuz ve ortaya konan yaratıcı öykünme anlayışı sayesinde de zamanında kusursuz şekilde yapılmış bir şeyin günümüzde de devam ettiriliyor olmasının keyfini çıkarıyorsunuz.
Detaylarını röportajdan da okuyabileceğiniz üzere, albümde bence net şekilde “DISSECTION tribute” diyebileceğim tek şey, albüme adını veren kapanış şarkısının başındaki arpejler. Steffen’e bu kısmın “Where Dead Angels Lie”daki akustik arpejlerin bir mutasyonundan oluştuğunu düşündüğümü söylediğimde bana bunun bilinçli olarak yapılmadığını, DISSECTION havası vermek istemesine rağmen özellikle o şarkıyı şablon almadığını, hatta o şarkıya o kadar da bayılmadığını söylese de ortaya çıkan sonucun benim düşündüğüm şekilde olduğuna inanıyorum. Dinlediğinizde neden bahsettiğimi anlayacağınızdan şüphem yok.
Son kelamlara geldiğimde diyebileceğim, “A Dying Wish” her şeyiyle tamamen bir 90’lar İsveç black/death metali şöleni sunuyor ve bunca yıl sonra bu işi bu kadar has ve klas yaparak türün sevenlerini 25 yıl öncesinin kusursuzluklarına doyuruyor. Gruba ve albüme sadece DISSECTION gözlüğüyle bakmamanızı ve “bir coğrafyanın belirli bir dönemine ait özel bir müzikal anlayışı” yansıttığını unutmamanızı önererek incelemeyi sonlandırıyor, bahsettiği konulara çok hâkim bir adamla yaptığımız gayet renkli ve bilgilendirici röportajımızı da kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.
Kadro Steffen Kummerer: Vokal, gitar
M. Delastik: Gitar
Christian Kratzer: Bas
Erebor: Davul
Şarkılar 1. Funeral Pyre
2. Scarred Grandeur
3. Orchard of Grievance
4. In Vain
5. Nocturnal Heresy
6. The Slivering Silver
7. In Bleak Misery
8. A Shining Abyss
9. Devouring Darkness
10. A Dying Wish
11. The Spirit of the Night (Live)
12. Night’s Blood (Live) (DISSECTION cover'ı)
Geçenlerde spotynin dürtüklemesiyle farkettim albümü dinledim, albüm kapağı gibi kılcal damarlarıma kadar buz kestim, Antalya gibi bir yerde. Temmuz agustosta nerdeydiniz babacım. Albüm çok güzel buz dolu küvette uyumak gibi. Swedish black death olaylarını çok sevdiğimden bastım 8 i…
2015′de çıkan Ascension Lost’dan bu yana merakla bekliyorum ne zaman yeni albüm yaparlar diye. Nihayet o gün geldi çattı. Ne yapmak istedikleri çok belli ve türe bu kadar hasta olan Steffen tabii ki de elinden geleni ardına koymamış. Baştan sona tam bir tribute albümü kıvamında keyifle dinledim.
Geçenlerde spotynin dürtüklemesiyle farkettim albümü dinledim, albüm kapağı gibi kılcal damarlarıma kadar buz kestim, Antalya gibi bir yerde. Temmuz agustosta nerdeydiniz babacım. Albüm çok güzel buz dolu küvette uyumak gibi. Swedish black death olaylarını çok sevdiğimden bastım 8 i…
2015′de çıkan Ascension Lost’dan bu yana merakla bekliyorum ne zaman yeni albüm yaparlar diye. Nihayet o gün geldi çattı. Ne yapmak istedikleri çok belli ve türe bu kadar hasta olan Steffen tabii ki de elinden geleni ardına koymamış. Baştan sona tam bir tribute albümü kıvamında keyifle dinledim.