Kıyamet ölüm metalinin kapüşonlu tehdidi, büyük sonun habercisi ve dinlenildiği anda dinleyenin böbreklerini doğrayıp iki şakağın arasına kazık çakan Fin HOODED MENACE benim de bu yıl beklediğim albümler arasında yer alan “The Tritonus Bell”i Ağustos ayı itibarıyla dinlemeye açtı. İyi ki de açtı çünkü bu sene ASPHYX’in ”Necroceros”u dışında dikkatimi çeken death/doom türünde neredeyse hiç bir şey yoktu.
Aslına bakarsanız HOODED MENACE’a karşı yüksek bir beklenti içerisine girdiğimi söyleyemezdim. Grup son albümü “Ossuarium Silhouettes Unhallowed” her ne kadar kendi türünde muazzam işler başardığını/başaracağını çoktan garanti ettiğini bizlere çoktan göstermiş olsa da “The Tritonus Bell” ile bunu yukarıya çıkaracaklarını da düşünmüyordum açıkçası. Lakin HOODED MENACE bu albümle Fin death/doom metalinin neye benzemesi gerektiğini Bilal’e anlatır gibi tane tane anlatıyor, “bu rif böyle çalınır, bu rifin arkasından mutlaka şu rif gelmelidir” gibi telkinlerle dinleyenlere adeta bu işin olurunu gösteriyor.
Aramızda daha önce gitar ve davul çalmış olan arkadaşlar daha iyi bilir; Gitarın olayını yenice sökmeye başladığımızda çoğumuzun çalmaya çalıştığı şeyler arasında genellikle Master of Puppets, Paranoid, Walk, Symphony of Destruction gibi metal kitabının ilk sayfalarında yer alan bu şarkıları çalmaya çalışırdık. Çünkü bu parçalar öylesine akılda kalıcı ve zekice riflerle dizayn edilmiş ki içlerinden herhangi birisinin sadece küçük bir kısmından bile yepyeni başka bir parça çıkabiliyor. Mesela alın gitarı elinize Paranoid’in giriş riflerini çalın ve daha sonra aynı rifleri başka perdeler üzerinde ufak tefek oynamalarla çalmaya tekrar çalmaya çalışın: Brand New rifiniz hazır, artık konserlerde yardırabilirsiniz.
Bu saydıklarımı elbette herhangi bir şarkı üzerinde de deneyebilirsiniz. Mesele zaten sözünü ettiğim bu şarkıların mucizevi olması değil. Mesele bunların basit ve etkili bir formülü olmasından ve birazcık da eski olmasından kaynaklanıyor. İşte tam bu noktada HOODED MENACE’ın “The Tritonus Bell”de yaptığı birkaç güzellik ve bu güzellikleri yaparken sergilediği ustalık faktörü devreye giriyor. Şu şekilde:
“The Tritonus Bell” öncelikle gücünü 80′ler ve 90′lar heavy metal ve doom metal şablonunu profesyonel bir biçimde birbirinden eşsiz melodi/rif tamlamalarıyla birleştirmesinden alıyor. Chthonic Exordium ile albümün namına yaraşır şekilde son derece melankolik ve karanlık bir geçişle başlayan “The Tritonus Bell” ne kadar güçlü olduğunu daha albümün ikinci şarkısının girişinden belli ediyor; Klasik tek kanallı, downpicking yardırmalı (tam o sırada gerçekleşen saliselik cızırtı detayı) şekilde başlayan ve “Tabutuna hoş geldin” temalı kötücül ve gergin melodisiyle devam ediyor, 9 dakika boyunca olayı asla “Ölüm ve kıyamet” kalıbından çıkarmıyor. Bunun yanı sıra grubun önceki işlerinde kullandığı cazır cuzur sound’un tersine benimsediği son derece sıcak ve kolay ayırt edilebilir prodüksiyon anlayışı benim fikrime göre albümün daha vurucu ve daha ağır hale gelmesini sağlıyor (volume oranı biraz kısık gelebilir).
Toplam 47 dakikanın tek bir saniyesinde dahi herhangi bir aciliyet durumu hissettirmeyen ve bu tarafıyla envai çeşit mahşer günü işkencesini kurbanına yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara tattıran albüm öylesine güzel ilerliyor ki ortaya atılan işin aslında arka arkaya dizilmiş birkaç temel riften meydana geldiğini bilmenize rağmen herhangi bir şikayette bulunamıyorsunuz. Bunun nedeni ise “The Tritonus Bell”i meydana getiren bütün detayların birbirini tam anlamıyla tamamlıyor olması. Buradan ileri gelen rif-melodi-prodüksiyon-atmosfer formülü “The Tritonus Bell”i yekpare hale getirip 2020′li yıllarda death/doom ikilisinin nasıl birleştirilmesi gerektiğini öğretiyor.
Sözünü ettiğim gibi bütün bu karakter ve güçlü duruş etkenleri aynı zamanda “The Tritonus Bell”i grubun şu zamana kadar ki en iyi işi haline getiriyor. Ayrıca bundan 3-5 yıl sonra geriye dönüp baktığımızda bu adamların KING DIAMOND, PARADISE LOST ve ASPHYX gibi kendi türlerinin önderlerinden aldıkları ilhamların başka grupların da müzik yapmasına fırsat vereceğini görüyor olacağız.
Bu sene death/doom türünde “Necroceros”dan sonra senenin en iyisi olarak baktığım “The Tritonus Bell” komple bu senenin de iyilerinden olmaya aday. Eğer sol şakaktan girip sağ şakaktan çıkmış kazıklar, doğranmış ve bir köşeye atılmış sakatat parçaları görmek istiyor ve son zamanlarda yaratılmış en lezzetli kıyamet senfonilerinden birini az da olsa merak ediyorsanız HOODED MENACE bu isteğinizi sonuna kadar karşılayacaktır. Ölümü görün, ölünüzü görün.
Kadro Harri Kuokkanen: Vokal
Lasse Pyykkö: Gitarlar, bas, klavye
Teemu Hannonen: Ritim gitar
Pekka Koskelo: Davul
Şarkılar 1. Chthonic Exordium
2. Chime Diabolicus
3. Blood Ornaments
4. Those Who Absorb the Night
5. Corpus Asunder
6. Scattered into Dark
7. Instruments of Somber Finality
Eline sağlık. Taş gibi albüm. “Chime Diabolicus”a bayılıyorum, 8. saniyede giren gitar motifine daha çok bayılıyorum.
17.10.2021
@Ahmet Saraçoğlu, Blood Ornaments’in 3:56′da devreye giren solosu ve onu takip eden davul pattern’ına bayılıyorum ben de.
“Ossuarium Silhouettes Unhallowed” albümünü açıkcası pek fazla tutmamıştım ama bu sefer olmuş. Baştan sona gayet keyifli bir albüm var karşımızda.
Carcass ile birlikte bu sene en çok dinlediğim metal albümü.