Kadim zamanlardan günümüze ulaşan ancient bir birey olduğum için çok net hatırlıyorum. Nu metal ilk ortaya çıktığında metal dünyasının genelinde tavizsiz bir reddediş, kötüleme, hor görme, düşman belleyiş söz konusuydu. Çeşitli metalciler, ki bunlara müzisyenler de dâhil, nu metalci gördüklerinde döveceklerini falan söyleyip adamlık devşiriyorlardı.
Dinleyicilerin büyük çoğunluğu da nu metali piyasa olmakla, rap vokal kullanmakla ve türlü türlü başka şeyle itham etmiş ve bu türü icra eden grupları dinleyen insanları küçük görür, onlarla dalga geçer olmuşlardı. Birbirine ana avrat küfür edenler mi dersiniz, “onu bir festivalde görürsem kıçını tekmeleyeceğim” diyen hanzo vokalistler mi dersiniz… Ortalık delikanlı, adam gibi adam, harbi metalciden geçilmiyordu.
Benim açımdan durum bu şekilde gelişmedi. Nu metalle tanışmam 1998’e, “Freak on a Leash”in klibini televizyonda gördüğüm ana tekabül ediyor. O zamana dek duyduğum her şeyden farklı olan ve görsel olarak da çok çekici olan bu şeyi sevmiş; “bi dakka yalnız ben “The Sound of Perseverance” (ki “Follow the Leader”dan sadece 2 hafta sonra çıkmıştı), “Arise”, “Far Beyond Driven”, “Heartwork” dinleyen adamım bu beni bozar” gibi bir şey düşünmemiştim. “Freak on a Leash”i öyle çok sevmiştim ki birkaç hafta içinde “KoЯn”, “Life is Peachy” ve “ Follow the Leader”ı albüm koleksiyonuma eklemiştim. Metal konusunda giderek hayvanlaşır ve NILE’ından CANNIBAL CORPSE’una her şeye saldırırken, ertesi sene çıkan LIMP BIZKIT – “Significant Other”ı çıkar çıkmaz satın almakta da bir beis görmemiştim.
Metali aşırı seviyordum ve adı her neyse bu yeni müziğin içinde de yeterli düzeyde metal vardı. Dolayısıyla kim ne diyor ne yorum yapıyor, açıkçası sikimde değildi.
Benim için olay KoЯn’un gayet gaz ve dinlemesi zevkli oluşunda yatıyordu. Albümü “Freak on a Leash” hatırına, diğer hiçbir şarkısını bilmeden almıştım ancak müthiş bir sürprizle karşılaştığımı fark etmem için albümü başlatmam yetmişti. Albümü aldıktan sadece birkaç gün sonra, bisikletimle yazlıktaki yokuşun başında bekliyor ve ilk şarkı “It’s On”un 45. saniyesindeki “Come Ooooon!”la birlikte yokuş aşağı son hız yardırıyordum. Müthiş keyifti. Nefisti. Sonra “Freak on a Leash”, “Got the Life” ve “Dead Bodies Everywhere” arka arkaya tokatlıyordu.
Ön planda gözüken bu şarkıların yanı sıra, albümde geri planda kalır gibi duran ancak benim bayıldığım “Reclaim My Place” gibi bir hayvanlık da vardı. Girişindeki “WHAT DA FUCK!” patlamasıyla birlikte bisikletleri maviliklere süreceğiz dercesine yazlığın yakınındaki yollarda şarampollere yuvarlanasım geliyordu. Hele o “Justin” neydi öyle? Tuhaf girişinin ardından Jonathan “Fuck all that bullshit!” diye bağırıyor ve 7 telli gitarlar beynime derinlemesine nüfuz ediyordu. “DATDAAA DATDA DATDAAA DATDA DADADAAA…” Geberiyordum gazdan.
Dolayısıyla ne KoЯn’a ne “Follow the Leader”a ne de genel olarak nu metale metalin kuyusunu kazacak sinsi bir düşman gözüyle bakıyordum. Gayet gaz, enerjik, karakteristik bir müzikti ve rap/hip-hop yoğunluğu fazla olan şarkıları çok dinlemesem de özellikle KoЯn’u ve o zamana kadarki LIMP BIZKIT’i gayet eğlenceli buluyordum.
Albümün KoЯn diskografisindeki yerine bakacak olursak, kendi adlarını verdikleri ilk albümleriyle bir türün fitilini ateşleyen KoЯn’un “Life is Peachy” ile birlikte bir neslin sözcülüğüne soyunma işlevini daha da artırdığını görüyoruz. İtilmiş kakılmış, “başkaları” tarafından anlaşılamayan, yerine göre ezilmiş yerine göre görmezden gelinen çok kalabalık bir genç kitlesinin müziğini yapan KoЯn, Jonathan Davis’in çocukluğunda yaşadığı talihsiz olayların da işin içine girmesiyle bu genç kitleyi temsil eder olmuş ve bu sayede kısa sürede devasa bir popülerlik kazanmıştı. İlk albümüyle rüzgârı arkasına alan grup, “Life is Peachy”de olayı iyice kişiselleştirmiş ve Davis’in ağlamaları, sızlanmaları, haykırışları, kıvranmaları, debelenmeleri eşliğinde sertliğini artıran ve psikolojik anlamda iyice karanlıklaşan bir profil çizmişti.
Ne var ki grubun edindiği devasa popülerlik, onların bir kez daha bu kadar karanlık, kişisel, iç hesaplaşma ve isyan dolu olmalarını ticari anlamda sorgulatır hâle geliyordu. Dolayısıyla grubun iyice perişanları oynamasındansa farklı bir kimliğe bürünmesi daha mantıklı olacaktı. Bunu sağlayan albüm de işte şu anda bahsettiğimiz “Follow the Leader”dı. KoЯn bu albümde çile, mahvolmuşluk, çocukluk travmaları gibi şeylerden ziyade bahsettiğim bu “kitlesel sözcülük” rolü kapsamında daha büyük ve geniş bir yaklaşıma yönelmişti. Bunu albümün ilk single’ı olan “Freak on a Leash”in klibinde ve albüm kapağında çocuklar kullanarak yaptı. Bunu “All in the Family” diyerek bir cemiyet oluşturma yoluna giderek, albüme sevdikleri müzisyenleri davet ederek, albümün turnesine “Family Values” diyerek yaptı.
“Follow the Leader” ve dolayısıyla KoЯn bununla da kalmıyor, bana kalırsa kendinden sonra ortaya çıkacak kimi grup ve türleri de belli oranda etkiliyordu. Her ne kadar djent’in mucidinin -istemeden de olsa- MESHUGGAH olduğu söylense de bu albümdeki kimi şarkılarda da sonradan çok daha popüler olacak birtakım müzikal fikirlerin ta o zamandan kullanıldığını görüyoruz. Demiyorum ki djent’in var olmasında bu albümün de payı var, lakin yakın geçmişte gördüğümüz pek çok şeydeki fikirlerin temellerini adamlar 1998 yılında öyle ya da böyle yapmışlar. Adını andığım “Reclaim My Place” ve “Justin”in yanı sıra misal bir “B.B.K.” veya “Seed”i bugün yayınlasanız zerre modası geçmiş gelmez diye düşünüyorum.
“Follow the Leader”, 90’ların en yaratıcı gruplarından birinin kapağıyla, klibiyle, müziğiyle, pek çok açıdan en ikonik albümlerinden biri. Sadece KoЯn’un değil, doksanlar müziğinin de adı anılmadan geçilemeyecek anlarından biri. Ben müzikal değer ve derinlik olarak “Life is Peachy”yi grubun zirvesi olarak görüyorum, lakin KoЯn’un en önemli ve müzik dünyasında kapladığı yer açısından en tepedeki albümü ne derseniz, “Follow the Leader” derim. Grup bu albümden sadece 1 yıl sonra, yine çıkar çıkmaz merakla satın aldığım “Issues”u çıkarmış ve beklentilerimi boşa çıkararak KoЯn ile olan ilişkimin son basamağını oluşturmuştu. O albümün ardından KoЯn’la olan bağlantımı kestim ve bunun giderek daha çok metalci olmamla; black metalden death metalden şundan bundan şaşmamamla ilgisi yoktu. KoЯn’un müzikal tercihleri neticesinde 1999 yılında gerçekleşen bu ayrılık, Eylül 2021’e geldiğimizde KoЯn’un ilk 3 albümüne büyük saygı duyduğum gerçeğini de zerre etkilememişti.
Kadro Jonathan Davis: Vokal, gayda
Head: Gitar, vokal
Munky: Gitar
Fieldy: Bas
David: Davul
Konuk:
Fred Durst: Vokal (8)
Tre Hardson: Vokal (12)
Ice Cube: Vokal (5)
Cheech Marin: Vokal (13)
Şarkılar 1. It's On!
2. Freak on a Leash
3. Got the Life
4. Dead Bodies Everywhere
5. Children of the Korn
6. B.B.K.
7. Pretty
8. All in the Family
9. Reclaim My Place
10. Justin
11. Seed
12. Cameltosis
13. My Gift to You / Earache My Eye (CHEECH & CHONG cover'ı)
Bence 8 az olmuş. Direkt yapıştırdım 10′u. Freak on a leash metal tarihindeki en sevdiğim birkaç breakdown’dan biridir. Bu albüme her anlamda bayılıyorum.
@Yiğit, Harika bi bas kullanımı. Basla davul çalıyor adam. Gitarlara hiç yüz vermeyip davulla takılması da süper. Tonu da. Acayip karakter katıyor müziğe.
Çok güzel kritik. Eline sağlık. Ben de Life is Peachy’i daha çok seviyorum. Daha kült, daha ruhlu bir albüm. Bu da çok güzel ama. Benim için yarım puan var aralarında.
Hayatımın bir döneminde sadece nu metal dinlediğim bir zaman var. Nasıl olduysa Korn’a bir türlü ısınamadım. Aynı şekilde Limp Bizkit’de çok sıkıcı geliyordu. Freak on a Leash hatrina ful albümü indirip dinlediğim de “bunlar da iyiymis bayağı” dediğimi hatırlıyorum.
Hybrid Theory ve Meteora kadar olmasa da gayet iyi bir albüm.
Freak on a Leash dinlediğim ilk nu metal şarkısı, korn da dinlediğim ilk nu metal grubu olabilir. cidden iyi bir albüm, dinlemeyen arkadaşlar mutlaka bir kez bile olsa dinlemeli. bundan sonraki issues albümü de iyidir (incelemesi olsa süper olur). 1999 daki Issues albümü sonrası korn u pek takip edemedim.
Müzik dinlemeye Linkin Park’la başladım. O zamanlar lisenin nerd’ü, görünmez adamı olarak üst sınıflardan okulun en popi kızına aşık olmuştum. Ancak bırakın konuşmayı aynı karede durmamız bile imkansızdı. Radiohead’in Creep şarkısındaki gibi benim açımdan ulaşılamaz kızdı o. The Red Pill’cilerin sözünü ettiği Oneitis sendromundan muzdariptim.
Onu ilk görüşümün üzerinden bir sene geçmişti. Okul bahçesindeydik. Bizim müdür tenefüslerde megafondan zorla türkü dinletiyordu okula. Kız ve arkadaş grubu yanımdaydı ve şansıma yakın arkadaşım bu kızlarla aynı serviste olduğundan onlarla muhabbete koyulmuştu. Ben de fırsat bu fırsat diye katılmaya çalışıyordum ama kız ne söylersem söyleyeyim bir türlü dikkate almıyordu. Duymuyordu bile amk karısı. Resmen görünmezdim onun için. Temsili; Freaks and Geeks’teki Bill’dim o zamanlar: https://c.tenor.com/69gEajmy-boAAAAC/geek-nerd.gif
İyice daralmıştım ve tenefüs boyunca arka planda çalan türkü sesi beni daha da daralmıştı. “Bu ne anasını satayım şurda da bir Linkin Park çalmaz mı bea yaa” dedim ergen ergen.
Olanlar olmuştu. Kız bir anda ortamdaki herkesi susturdu. “Ooo bi dakka hacı sen Linkin mi dinliyorsun?!” dedi. Kız bana bakıyordu! Hem de konuşuyordu aq. Gözleri parlamıştı. Bir anda ilgisini çekmeyi başarmanın şaşkınlıkla kalakalmıştım. Büyük bir mutluluk kapladı içimi. Kızla bir 5 dakika Linkin Park muhabbeti yaptık. Derken kız;
“LP iyi de siktiret onları Korn’dan ötesi yok. Korn siker atar!” dedi (allah’ın ergeni).
İşte o an benim için “life-changing” bir andı. Bugün elektro gitar çalıyor olmama, müzik; özellikle metal dinleme manyaklığına sahip olmam, yıllarca uzun saçlı gezmem ve buralara yorum yapmama neden olan o andı.
@TanSolo, bi’ daha görmedim. :) Mezun oldu gitti bir ay sonra. Ondan sonra iki kere nişan bozdu. Şu anda da 30′unu geçti evlenemedi ve mutsuz. Ama hala aynı punk ruhuna sahip. Nereden biliyorsun dersen ben her şeyi bilirim. Mesela sen de Star Wars seviyorsun. Nasıl bildim ama?
BÖLÜM 2:
Siteyi ve Ahmet abinin yazılarını ilk okuduğumdan beri sevmemi sağlayan Ahmet abinin kritikte anlattığı gibi et kafa metalci olmaması, iyi olanı diğerlerinden ayırıp taktir etmesiydi.
Eski ekşi sözlüğün demirbaş metal müzik yazarları vardı. spacetimereality, sambalici, bbsfatih gibi… brainworm mesela bayağı iyidir. Bunların bile pek çoğu nu-metale gömşürüyordu. bbsfatih’in çok beğeni alan entry’si: https://eksisozluk.com/entry/501030
İlk defa bugün dinlesem yine sevebileceğim kadar iyi albüm olan Follow the Leader’a hak ettiği kritiği yazdığı için Ahmet abi’ye tekrar teşekkür ediyor ve “sen haksızsın abi!!” diyorum.
Bence Issues bu albümden iyi. Bunda yer yer rap düetlerin fazlalığı sıkabiliyor. Issues ise daha bütün bir albüm ve boş yok. Ayrıca tarz olarak da o kadar farklı değil -ki bir yıl arayla çıkıyorlar. Rateyourmusic.com kullanıcıları da Issues’ı daha yüksek puanlamış (ilk defa oradaki fularlılarla bir şeyim uyuştu).
Bölüm 2 dedim. Çok seviyorum bu albümü. Kritiği gelmişken bu bölüm de albümle ilgili ek bir şeyler yazdığım kısım olsun izninizle:
- Follow the Leader (yüzde doksan yanılmıyorum) grubun en çok satan albümü.
- It’s On parçasını ilk defa Limewire’dan indirerek dinledim. Orada parçanın ismi Come On’du. Yıllarca Come On zannettim şarkının adını.
- Freak on a Leash’in de Limewire’da Freakin’ Bitch Mix’i vardı. O parçanın ilk o versiyonunu dinledim ve orijinalini o zannettim.
- Çok uzun süre sonra Freak on a Leash’in klibini açıp şarkının farklı olduğunu duyunca “bu ne lan?!” dedim. Dumura uğradım.
- Başıma iş gelmeyecekse Freaking’ Bitch Mix’i daha çok seviyorum. Daha akıcı, oynak, endüstrüyel: https://youtu.be/irG5cKhh1Lw
- Freak on a Leash hayatımda en çok dinlediğim 3-4 parçadan biri muhtemelen. İkinci yarısından sonraki scat vokali uzun süre gibberish sandım. Gibberish bizdeki kuş dilinin ingilizce versiyonu. Örneğin Youtube kelimesi gibberish’te; You the Gou Tha the Gube gibi söyleniyor. Ama meğer herif sallıyormuş sadece.
- Justin parçası ölmekte olan kanserli bir çocuk. Tek dileğim Korn’u görmek diyor. Grup da çocukla buluşuyor. Etkilenip parçaya çocuğun ismini veriyorlar.
- Freak on a Leash klibinin ve albüm kapağının çizimleri çizgi romancılar için çok büyük bir adam tarfından yapılmış. Todd McFarlane!! Bu adam Amazing Spider-Man serisinde Venom’un yaratıcı çizeri ve Spawn’ın yaratıcısı (hem yazar hem çizeri).
- Albümü ilk dinlediğimde müzik bilgim çok azdı. Hangi sesin neyden çıktığını anlamıyordum. Fieldy’nin slap bass’larını bateriden geliyor zannettiğim gibi çoğu sesin de elektro gitar efekti olduğunu anlamamıştım. Örneğin; Got the Life’ın sessizleştiği yerdeki gıcırtı gibi çıkan notalar epey garip gelmişti. (2.05′ten sonrası)
- Salakça bir şey: It’s On albümün 13. parçası. İlk parça 13′ten başlıyor çünkü ilk 12′si saniyelik sessizlikler. Bu durumda Ahmet abi resmi olarak yanlış yazmış olsa da tamamen mallık olsun diye yapılmış bir şey olduğundan sorun sayılmaz bence.
@Yiğit, bilerek yazdım ya yoksa biliyorum brainworm’un deadhouse olduğunu ahah.
Sağolasın. :) Pasifagresif’te bizim gibi yorum yazanların haricinde de gün içinde çok fazla kişinin girip yazdıklarımızı okuduğunu düşünüyorum. Çünkü ben de burayı keşfettikten sonra 2-3 yıl hiç yorum yazmadan takılmıştım. ismail vilehand’in, Saw You Drown(deadhouse)’ın yorumlarını okuyordum uzaktan sessiz sedasız.
Resmen saha araştırması yapıp öyle gelmişim yani haha. Aramıza katılmadan yazdıklarımızı okuyanlara buradan selam olsun.\m/
@Raddor, bu yorumu okuyup brainworm’u cidden deadhouse sanacak arkadaşlar için kendisinin Güzide Arslaner olduğu trivia’sını vereyim.
Yalnız saw you drown cidden deadhouse mu? Bunu bilmiyordum. Eski yorumlarda hep görüyorum nickini ama bağdaştıramamıştım. Gerçi saw you drown’un fikirlerini de pek bir yadırgıyordum ahaha oradan inceyi kapmam lazımdı :)
Takılıyorum bu arada deadhouse gelip beni linçlemesin :(
@Yiğit, bence herkes bir ara serbest kürsüye bir yere eski nick’ni yazsın böyle olmuyor. :) Severek yorumlarını okuduğumuz o adamlara ne oldu kime dönüştü bilmiyoruz. Örneğin; Raddor’dan önce Headmaster olarak yazıyordum ben.
@Raddor, ayrıca albümün wiki sayfasında tracklist olarak şöyle diyor:
“The original physical release features 25 tracks, 19 tracks, or 55 tracks. The album starts with 12 hidden tracks, 6 hidden tracks. In interviews, Jonathan Davis also mentioned he was very superstitious and did not want to end an album on track 13. Later editions move the silent tracks before the music. Either with 12 hidden tracks of 5 second silence, 6 hidden tracks of 5 second silence, or 42 hidden tracks of 5 second silence.”
Dayım pijama olarak Korn tişörtü giyiyordu. Birgün dedi korn biliyon mu lan sen? Dedim yok. Sonra lan cahil diye bağırmaya başladı. O günden sonra müzik benim için çok farklı bir hal aldı.
94 çıkışlı debut albüm hariç hiç bir KoЯn albümüne bayılmıyorum açıkçası ama tek tek çok sevdiğim şarkıları var. Bu albümde de ilk 5 şarkı gayet kıyak.
Bu arada albümün orijinal CD’si vardı, yanlış hatırlamıyorsam ilk 14 track boştu ve sonra başlıyordu albüm. Neden böyle olduğunu hiç araştırasım gelmedi mesela.
Adam ya geldi adam, eline sağlık abi.
Bence 8 az olmuş. Direkt yapıştırdım 10′u. Freak on a leash metal tarihindeki en sevdiğim birkaç breakdown’dan biridir. Bu albüme her anlamda bayılıyorum.
13.09.2021
@Yiğit, bir de bas tonuna değinmeden geçmek istemiyorum. Tek kelimeyle muazzam.
13.09.2021
@Yiğit, Harika bi bas kullanımı. Basla davul çalıyor adam. Gitarlara hiç yüz vermeyip davulla takılması da süper. Tonu da. Acayip karakter katıyor müziğe.
Çok güzel kritik. Eline sağlık. Ben de Life is Peachy’i daha çok seviyorum. Daha kült, daha ruhlu bir albüm. Bu da çok güzel ama. Benim için yarım puan var aralarında.
Hayatımın bir döneminde sadece nu metal dinlediğim bir zaman var. Nasıl olduysa Korn’a bir türlü ısınamadım. Aynı şekilde Limp Bizkit’de çok sıkıcı geliyordu. Freak on a Leash hatrina ful albümü indirip dinlediğim de “bunlar da iyiymis bayağı” dediğimi hatırlıyorum.
Hybrid Theory ve Meteora kadar olmasa da gayet iyi bir albüm.
Freak on a Leash dinlediğim ilk nu metal şarkısı, korn da dinlediğim ilk nu metal grubu olabilir. cidden iyi bir albüm, dinlemeyen arkadaşlar mutlaka bir kez bile olsa dinlemeli. bundan sonraki issues albümü de iyidir (incelemesi olsa süper olur). 1999 daki Issues albümü sonrası korn u pek takip edemedim.
Hazır bu sulara girilmişken Slipknot’ın ilk albümünü de yazsan çok iyi olurdu Ahmet ağabey, bence sitede büyük bir eksik, çok iyi bir debut albümü.
Müzik dinlemeye Linkin Park’la başladım. O zamanlar lisenin nerd’ü, görünmez adamı olarak üst sınıflardan okulun en popi kızına aşık olmuştum. Ancak bırakın konuşmayı aynı karede durmamız bile imkansızdı. Radiohead’in Creep şarkısındaki gibi benim açımdan ulaşılamaz kızdı o. The Red Pill’cilerin sözünü ettiği Oneitis sendromundan muzdariptim.
Onu ilk görüşümün üzerinden bir sene geçmişti. Okul bahçesindeydik. Bizim müdür tenefüslerde megafondan zorla türkü dinletiyordu okula. Kız ve arkadaş grubu yanımdaydı ve şansıma yakın arkadaşım bu kızlarla aynı serviste olduğundan onlarla muhabbete koyulmuştu. Ben de fırsat bu fırsat diye katılmaya çalışıyordum ama kız ne söylersem söyleyeyim bir türlü dikkate almıyordu. Duymuyordu bile amk karısı. Resmen görünmezdim onun için. Temsili; Freaks and Geeks’teki Bill’dim o zamanlar:
https://c.tenor.com/69gEajmy-boAAAAC/geek-nerd.gif
İyice daralmıştım ve tenefüs boyunca arka planda çalan türkü sesi beni daha da daralmıştı. “Bu ne anasını satayım şurda da bir Linkin Park çalmaz mı bea yaa” dedim ergen ergen.
Olanlar olmuştu. Kız bir anda ortamdaki herkesi susturdu. “Ooo bi dakka hacı sen Linkin mi dinliyorsun?!” dedi. Kız bana bakıyordu! Hem de konuşuyordu aq. Gözleri parlamıştı. Bir anda ilgisini çekmeyi başarmanın şaşkınlıkla kalakalmıştım. Büyük bir mutluluk kapladı içimi. Kızla bir 5 dakika Linkin Park muhabbeti yaptık. Derken kız;
“LP iyi de siktiret onları Korn’dan ötesi yok. Korn siker atar!” dedi (allah’ın ergeni).
İşte o an benim için “life-changing” bir andı. Bugün elektro gitar çalıyor olmama, müzik; özellikle metal dinleme manyaklığına sahip olmam, yıllarca uzun saçlı gezmem ve buralara yorum yapmama neden olan o andı.
…to be continued (üşendim lan :))
14.09.2021
@Raddor, bi de çakmışsındır
14.09.2021
@TanSolo, bi’ daha görmedim. :) Mezun oldu gitti bir ay sonra. Ondan sonra iki kere nişan bozdu. Şu anda da 30′unu geçti evlenemedi ve mutsuz. Ama hala aynı punk ruhuna sahip. Nereden biliyorsun dersen ben her şeyi bilirim. Mesela sen de Star Wars seviyorsun. Nasıl bildim ama?
BÖLÜM 2:
Siteyi ve Ahmet abinin yazılarını ilk okuduğumdan beri sevmemi sağlayan Ahmet abinin kritikte anlattığı gibi et kafa metalci olmaması, iyi olanı diğerlerinden ayırıp taktir etmesiydi.
Eski ekşi sözlüğün demirbaş metal müzik yazarları vardı. spacetimereality, sambalici, bbsfatih gibi… brainworm mesela bayağı iyidir. Bunların bile pek çoğu nu-metale gömşürüyordu. bbsfatih’in çok beğeni alan entry’si:
https://eksisozluk.com/entry/501030
İlk defa bugün dinlesem yine sevebileceğim kadar iyi albüm olan Follow the Leader’a hak ettiği kritiği yazdığı için Ahmet abi’ye tekrar teşekkür ediyor ve “sen haksızsın abi!!” diyorum.
Bence Issues bu albümden iyi. Bunda yer yer rap düetlerin fazlalığı sıkabiliyor. Issues ise daha bütün bir albüm ve boş yok. Ayrıca tarz olarak da o kadar farklı değil -ki bir yıl arayla çıkıyorlar. Rateyourmusic.com kullanıcıları da Issues’ı daha yüksek puanlamış (ilk defa oradaki fularlılarla bir şeyim uyuştu).
Bölüm 2 dedim. Çok seviyorum bu albümü. Kritiği gelmişken bu bölüm de albümle ilgili ek bir şeyler yazdığım kısım olsun izninizle:
- Follow the Leader (yüzde doksan yanılmıyorum) grubun en çok satan albümü.
- It’s On parçasını ilk defa Limewire’dan indirerek dinledim. Orada parçanın ismi Come On’du. Yıllarca Come On zannettim şarkının adını.
- Freak on a Leash’in de Limewire’da Freakin’ Bitch Mix’i vardı. O parçanın ilk o versiyonunu dinledim ve orijinalini o zannettim.
- Çok uzun süre sonra Freak on a Leash’in klibini açıp şarkının farklı olduğunu duyunca “bu ne lan?!” dedim. Dumura uğradım.
- Başıma iş gelmeyecekse Freaking’ Bitch Mix’i daha çok seviyorum. Daha akıcı, oynak, endüstrüyel:
https://youtu.be/irG5cKhh1Lw
- Freak on a Leash hayatımda en çok dinlediğim 3-4 parçadan biri muhtemelen. İkinci yarısından sonraki scat vokali uzun süre gibberish sandım. Gibberish bizdeki kuş dilinin ingilizce versiyonu. Örneğin Youtube kelimesi gibberish’te; You the Gou Tha the Gube gibi söyleniyor. Ama meğer herif sallıyormuş sadece.
- Justin parçası ölmekte olan kanserli bir çocuk. Tek dileğim Korn’u görmek diyor. Grup da çocukla buluşuyor. Etkilenip parçaya çocuğun ismini veriyorlar.
- Freak on a Leash klibinin ve albüm kapağının çizimleri çizgi romancılar için çok büyük bir adam tarfından yapılmış. Todd McFarlane!! Bu adam Amazing Spider-Man serisinde Venom’un yaratıcı çizeri ve Spawn’ın yaratıcısı (hem yazar hem çizeri).
- Albümü ilk dinlediğimde müzik bilgim çok azdı. Hangi sesin neyden çıktığını anlamıyordum. Fieldy’nin slap bass’larını bateriden geliyor zannettiğim gibi çoğu sesin de elektro gitar efekti olduğunu anlamamıştım. Örneğin; Got the Life’ın sessizleştiği yerdeki gıcırtı gibi çıkan notalar epey garip gelmişti. (2.05′ten sonrası)
- Salakça bir şey: It’s On albümün 13. parçası. İlk parça 13′ten başlıyor çünkü ilk 12′si saniyelik sessizlikler. Bu durumda Ahmet abi resmi olarak yanlış yazmış olsa da tamamen mallık olsun diye yapılmış bir şey olduğundan sorun sayılmaz bence.
Bonus: Canıtın Deyvis adamdır.
14.09.2021
@Raddor, bilerek mi yoksa bilmeden mi yazdın anlamadım ama brainworm zaten buradan tanıdık bir isim :)
Bu arada çok makara yazıyorsun. Arada bir bu kadar yazdık ama kim okuyacak diye düşünürsen ben okuyom genelde. Çoğunlukla sarıyor.
15.09.2021
@Yiğit, bilerek yazdım ya yoksa biliyorum brainworm’un deadhouse olduğunu ahah.
Sağolasın. :) Pasifagresif’te bizim gibi yorum yazanların haricinde de gün içinde çok fazla kişinin girip yazdıklarımızı okuduğunu düşünüyorum. Çünkü ben de burayı keşfettikten sonra 2-3 yıl hiç yorum yazmadan takılmıştım. ismail vilehand’in, Saw You Drown(deadhouse)’ın yorumlarını okuyordum uzaktan sessiz sedasız.
Resmen saha araştırması yapıp öyle gelmişim yani haha. Aramıza katılmadan yazdıklarımızı okuyanlara buradan selam olsun.\m/
15.09.2021
@Raddor, bu yorumu okuyup brainworm’u cidden deadhouse sanacak arkadaşlar için kendisinin Güzide Arslaner olduğu trivia’sını vereyim.
Yalnız saw you drown cidden deadhouse mu? Bunu bilmiyordum. Eski yorumlarda hep görüyorum nickini ama bağdaştıramamıştım. Gerçi saw you drown’un fikirlerini de pek bir yadırgıyordum ahaha oradan inceyi kapmam lazımdı :)
Takılıyorum bu arada deadhouse gelip beni linçlemesin :(
16.09.2021
@Yiğit, bence herkes bir ara serbest kürsüye bir yere eski nick’ni yazsın böyle olmuyor. :) Severek yorumlarını okuduğumuz o adamlara ne oldu kime dönüştü bilmiyoruz. Örneğin; Raddor’dan önce Headmaster olarak yazıyordum ben.
14.09.2021
@Raddor, ayrıca albümün wiki sayfasında tracklist olarak şöyle diyor:
“The original physical release features 25 tracks, 19 tracks, or 55 tracks. The album starts with 12 hidden tracks, 6 hidden tracks. In interviews, Jonathan Davis also mentioned he was very superstitious and did not want to end an album on track 13. Later editions move the silent tracks before the music. Either with 12 hidden tracks of 5 second silence, 6 hidden tracks of 5 second silence, or 42 hidden tracks of 5 second silence.”
15.09.2021
@Raddor, ov şit mcfarlane’i bilmiyordum.
Got the Life için adam şişlerim.
Dayım pijama olarak Korn tişörtü giyiyordu. Birgün dedi korn biliyon mu lan sen? Dedim yok. Sonra lan cahil diye bağırmaya başladı. O günden sonra müzik benim için çok farklı bir hal aldı.
94 çıkışlı debut albüm hariç hiç bir KoЯn albümüne bayılmıyorum açıkçası ama tek tek çok sevdiğim şarkıları var. Bu albümde de ilk 5 şarkı gayet kıyak.
Bu arada albümün orijinal CD’si vardı, yanlış hatırlamıyorsam ilk 14 track boştu ve sonra başlıyordu albüm. Neden böyle olduğunu hiç araştırasım gelmedi mesela.
Umarım bir gün Issues incelemesi olur ve bol bol gömeriz albüme. Zaten David Silveria’nın da en az sevdiği albümmüş diye duydum.
İlk üç albüm çok iyi ama, çok çok iyi.
26.04.2023
@Cryosleep, en iyi Korn albümü olabilir.