Popüler müzikleri uzun zamandır mercek altına almıyorum ama her 10 yıllık periyodun müzik dünyasında bir şeyler değiştirdiğini ve müziğe farklı gömlekler giydirdiğini düşünüyorum. Tanınırlık kazanmayı veya hitap ettiği kitleyi genişletmeyi hedefleyen sanatçıların ya da oluşumların da belirli işitsel formüllere başvurduğunu tahmin ediyorum. Mesela 1980’li yılların popüler parçalarından oluşan, türden bağımsız derlemelere baktığınızda bile; drum machine temelli abartılı kick ve trampet tonları, şarkıları müzikal açıdan güçlendiren arpejyatörler, şarkının geneline hâkim olan veya nakaratları desteklemek için kullanılan analog yaylılar, synthesizer tarafından oluşturulan baslar ve bilumum lead tonları, ilk etapta dikkatinizi çekecektir. Prodüktörlerin teknolojik gelişmelere ayak uydurmak istemesi, biraz da akustik enstrümanlardan uzaklaşması, 1980’li yılların farklı bir müzikal karakter kazanmasına katkı sağladı sanırım. Bireysel çalışmalarına odaklanmak üzere 1984 yılında faaliyetlerine ara verip 1986’da yayımladığı “Invisible Touch” ile dinleyicilerini ikiye bölen Genesis de bahsettiğim 1980’ler karakterinden bir hayli etkilendi.
Neo progresif rock dünyasının kutsal kâsesi sayılan ve “Foxtrot”, “Selling England by the Pound”, “A Trick of the Tail” gibi türü şekillendiren albümlere imza atan Genesis’in, Peter Gabriel ayrılığının sonrasında Phil Collins’in öncülüğünde hareket etmeye başladığı malumunuz. Collins’in bireysel çalışmalarının ise kendisini ne denli bilinir kıldığını ise sanırım anlatmaya bile gerek yok. Collins’in “No Jacket Required” albümünün sonrasında hazırlanan ve tamamen doğaçlama pasajların birleşiminden oluşturulan “Invisible Touch”ın ortaya çıkışında Collins’in baskınlığı gözlerden kesinlikle kaçmıyor. Yola çıkarken belirlediği müzikal rotasını zaman içerisinde farklı yönlere çeviren, hatta “Invisible Touch” ile bayağı bayağı pop rock yapmaya başlayan Genesis’i bu kararından dolayı normalde eleştirmem gerekir ama ortada bana göre o kadar iyi bir albüm var ki ne iyi etmişler de tarzlarını ufaktan değiştirmişler demeden edemiyorum.
“Invisible Touch” genel dinleyici kitlesi için hazırlanan bir albüm. Buna dayanak olarak; iki parça istisna olmak üzere şarkıların sürelerini, parçaların sıralaması (bir hareketli, bir slow parça), eserlerin genel yapılarını, şarkılarda kullanılan enstrümanları ve genel sound’u gösterebilirim. Zamanında MTV’de gösterilen “Invisible Touch” ve “Land of Confusion” kliplerine/klip parçalarına ek olarak albümde “Bu tam bir Phil Collins şarkısı” diyebileceğiniz “Anything She Does” gibi eserler de var. Progresif kıyılarından demir alıp pop ufkuna doğru yola çıkmış olsa da ilerici köklerinden kopamayan Genesis’in, albüm özelinde dinleyicilerle buluşturduğu, ucundan köşesinden progresif parçalar da yok değil. Bunlardan biri, grubun gitaristi Mike Rutherford’un “Grubun yaptığı en iyi şeylerden biri,” olarak nitelendirdiği “Domino Medley” adlı eser.
Yaklaşık 11 dakikalık süresi içerisinde mütemadiyen kabuk değiştirip kimlikten kimliğe bürünen parça, tepeleme elektronik altyapısına rağmen farklı tatlar barındırıyor ve süresinden bağımsız olarak kendini bolca dinletebiliyor. Benzer bir durum, albümün son parçası “The Brazilian”da da mevcut. Phil Collins’in elektronik davul setiyle öylesine takılırken ortaya çıkardığı enstrümantal parça, albümdeki hitlerin gölgesinde kalsa da deneyimlenmesi gereken işlerden kesinlikle.
Albümü dinlemeye başlar başlamaz beni, 1980’lerin sonu 1990’ların başlarında ailecek oturup televizyon izlediğimiz, bugünlere kıyasla bayağı huzurlu hissettiğim çocukluk yıllarıma götüren “Invisible Touch” başarılı prodüksiyonuyla da övgüyü hak eden bir albüm. Müzik dünyasına gated reverb kavramını kazandıran ve bunu gerek Peter Gabriel gerekse Phil Collins albümlerinde kullanan Hugh Padgham’ın yapımcılığını ve mühendisliğini üstlendiği albümde enstrüman yerleşimi, reverb ve diğer ses efektlerine dikkat etmenizi öneririm.
Genesis ile tanışmak için en iyi albüm mü, bundan pek emin değilim ama Genesis’le olan yolculuğunuzda pas geçmemeniz gereken duraklardan biri kesinlikle “Invisible Touch”, bundan eminim.
Kadro Phil Collins: Vokal, davul, drum machine
Mike Rutherford: Gitar, bas
Tony Banks: Synthesizer
Şarkılar 1. Invisible Touch
2. Tonight, Tonight, Tonight
3. Land of Confusion
4. In Too Deep
5. Anything She Does
6. Domino
7. Throwing It All Away
8. The Brazilian
Güzel kritik olmuş, eline sağlık. Phil Collins’li dönemi sevmediğim için albümü de pek sevmiyorum. Genesis ile tanışmak için en iyi albüm mü sorusu, Peter Gabriel’ın yüreğini sızlatır bence.
Babamın en sevdiği albüm olması hasebiyle bin kere dinlediğim, dinlemelerimin hiçbirinden bıkmadığım ve ezbere bildiğim bir albüm. Gözümden akan yaş, 1986′da 5 yaşında olmam ve bir daha o günlerin gelmeyeceği sebebiyle değil; böyle albümlerin bir daha yapılmadığı ve yapılamayacağı ile alakalı. Elinize sağlık.
Güzel kritik olmuş, eline sağlık. Phil Collins’li dönemi sevmediğim için albümü de pek sevmiyorum. Genesis ile tanışmak için en iyi albüm mü sorusu, Peter Gabriel’ın yüreğini sızlatır bence.
15.07.2021
@deadhouse, Sağ olasın.
Grupla tek ilişkim Land of Confusion
Babamın en sevdiği albüm olması hasebiyle bin kere dinlediğim, dinlemelerimin hiçbirinden bıkmadığım ve ezbere bildiğim bir albüm. Gözümden akan yaş, 1986′da 5 yaşında olmam ve bir daha o günlerin gelmeyeceği sebebiyle değil; böyle albümlerin bir daha yapılmadığı ve yapılamayacağı ile alakalı. Elinize sağlık.
15.07.2021
@koca, Rica ederim, kesinlikle, böyle albümler bir daha gelmeyecek. Bu şahane bir dönemdi ve kapandı maalesef.