H. P. Lovecraft’ın öykülerini yayımlatmak üzere gönderdiği, Clark Ashton Smith gibi ölümsüz isimlerin hikâyelerinin yer aldığı, anlatılardaki rahatsız ediciliğin herhangi bir şekilde törpülenmediği 1920’lerin Weird Tale dergisi, Rural Publishing altında kısa süren yaşamına rağmen 100 yıla yakın süredir fantezi ve korkuyla ilgilenenlere ilham veriyor. Dergide çıkan yazılar kadar çoğu zaman hikâyelerden esinlenilerek hazırlanan dergi kapakları da oldukça ilgi çekici. Şöyle bir Google araması yaptığınızda, bayağı bayağı black metal kapaklara, hatta ileri gidiyorum Esoctrilihum albümleri tadında kapaklara rastlamanız gayet mümkün.
O dönem, Weird Tales dergisinin yaptığı, biraz garip, biraz sıra dışı karşılanmış ve belki de yeterince takdir edilmemiş olsa da bugün, geriye dönüp baktığımızda nice yapıta ilham veren temel kaynağın Weird Tales olduğu açık. Weird Tales, bana kalırsa, günümüz ekstrem metaline de esin kaynağı olan yayınlardan biriydi. Hatta yine ileri gidiyorum ve Esoctrilihum’un has adamı Asthâghul’un dergi sayılarını inceden inceye analiz ettiğini düşünüyorum. Konuyu iyice gruba ve albüme bağlamadan evvel Weird Tales ile ilgili ayrıntıları; korku edebiyatına ömrünün büyük kısmını vakfeden ve kendilerini öncelikle, yıllardır istikrarlı şekilde devam ettikleri “Gerisi Hikâye Korku Konuşmaları” podcast yayınlarıyla, ardından hem bireysel eserleri hem de antoloji eserleriyle tanıdığım; Işın Beril Tetik, Galip Dursun ve Demokan Atasoy’un “Weird Tales Magazine” adlı podcast bölümünden öğrenebilirsiniz. Tabii, metal müzikle olduğu kadar korku edebiyatıyla, sinemasıyla da alakalıysanız, podcast külliyatını baştan sona hatmetmenizi öneririm.
Az sonra “Dy’th Requiem for the Serpent Telepath” albümüne geleceğiz.
Ama öncesinde, Esoctrilihum EP’sinin bundan 7 ay evvel yayımlandığını hatırlatmak isterim. Evet, EP’ye dair bir şeyler yazdığımda, Asthâghul’un ne zaman yeni materyaller yayımlayacağını bilmiyordum. Az evvel koyulaştırıp altı çizgili hâle getirdiğim rakam, size ne ifade etti bilmiyorum fakat anımsayanlar olacaktır, Asthâghul’un bir “7” takıntısı vardı. Önceki kritiklerin birinde derin analizler eşliğinde bundan söz etmiştim. Tabii o yazıyı hazırlarken 7’nin “olayı”nın ne olduğunu bilmiyordum. “Gerisi Hikâye Korku Konuşmaları” sayesinde tanıştığım başkaca yayınlar sayesinde bahse konu rakamın değerine, tesirine dair kulağıma bir şeyler çalındı.
Kıymetli kardeşlerim, kıymetli dostlarım! Şayet bir sonraki Esoctrilihum albümü veya EP’si, bundan 7 hafta veya 7 ay sonra gelirse, işte o zaman 7 rakamının deşifresini yapıp Asthâghul’un ipliğini pazara çıkaracağım! Vallahi yenilec… Şey, ne diyorduk? Evet “Dy’th Requiem for the Serpent Telepath”.
Bugün ele alacağımız eser, her bir albümde deliliğini biraz daha açık eden Asthâghul’un, Esoctrilihum üst başlığı altında yayımladığı altıncı uzunçalar. Oluşumun zaman içerisinde kendine ciddi bir hayran kitlesi edindiğini rahatlıkla söyleyebilirim “Dy’th Requiem for the Serpent Telepath”in de bu kitleyi artıracağına eminim çünkü karşımızda, gayet doyurucu, fikrî zenginliklerle bezeli, benzerine kolay kolay denk gelinemeyecek, ilginç, absürt, esrarengiz bir iş daha var.
Asthâghul’un bu defaki öyküsü ve müzik kurgusu, Serpent Telepath’in ölümü, dönüşümü ve yeniden doğuşu üzerine kurulu. “Serpent Telepath de kim?” derseniz, Asthâghul’un astral projeksiyonundan başkası değil. Albümde 12 parça var ve her bir üçlü, öykünün gidişatının bölümlerini temsil ediyor. Albümü dinlemeye başladığınız zaman zaten her üç şarkıda bir, bir şeylerin değiştiğini kendiniz de deneyimleyebilirsiniz. Asthâghul’un artık alıştığımız deliliğinin yanında bir de önceki EP’de açık ettiği doom’cu tarafına, albümün bazı parçalarında tanıklık ediyoruz. Doom formundaki eserlerin bazılarından bahsetmeden evvel, Esoctrilihum işi deliliklerden bahsetmek istiyorum.
Müzisyen, belli ki kendi sınırlarını aşmak, belirli kalıplardan kurtulmak adına müziğini alabildiğine serbest fikirlerle donatmak istiyor. Bu açıdan, türün getirdiği müzikal unsurları tamamen reddetmemekle birlikte bunları kendine göre yorumlayıp özellikle prodüksiyon tarafında (miks cephesinde özellikle) acayip, gerçekten çok acayip şeyler yapıyor.
Örneğin, genel kural diyebiliriz; davul kick’i, trampeti farklı bir durum olmadığı müddetçe stereo gelir, davul zillerini, dinleyenin nasıl hissetmesini istediğinize göre ayarlayabilirsiniz. İşte hi-hat soldan duyulur, ana ride’lar sağdan gelir, crash’ler saat 10-12 ve 2 yönünden gelir vs. Benzer şekilde ana vokal de stereodur, sağ kanalı vokal yönünden tamamen boş bırakıp ana vokali, belirli bir süreliğine de olsa sadece sol kanaldan vermek, hatta ana vokali tamamen uçurup yankı ve reverb havuzunda kulaç atan çamursu ek vokali yine sadece sol kanaldan vermek, olsa olsa Esoctrilihum’un yapabileceği bir manyaklık olur. Bu yazdıklarım “Yahu ne var bunda, amma da abarttın,“ gibi karşılıklar alabilir ama müzisyen, dinleyiciye tekinsizliği nasıl hissettireceğini, belki bir yerlerden araştırarak belki de dene-yanıl yöntemiyle öğrenip uyguluyor ve ne mutlu ki, I, Voidhanger’dan kimse, Loveraft’ın zamanında Weird Tales’e gönderdiği “Dagon” öyküsünü, yazım hatalarından dolayı reddeden editör gibi yapıp Asthâghul’a “Kardeş, bu kanal düzeni ne böyle?” dememiş, demiyor ve kaydı olduğu gibi yayımlıyor.
Albümdeki işitsel gariplikler vokal pan’lamasıyla sınırlı değil elbette ama uzatıp sizleri sıkmak istemiyorum. Ortada, gayet kişisel bir çalışma var. Müzisyen, bu işitsel unsurları ve fikirleri belki rüyasında gördü de hayata geçirdi, belki zihninin yorgunluğuyla çeşitli vizyonlar gördü de oradan hareketle kayda girişti, ayrıntılarını bilemem fakat “Dy’th Requiem for the Serpent Telepath”in ağzına kadar garipliklerle dolu Esoctrilihum diskografisinin en afili garipliklerine ev sahipliği yaptığını söyleyebilirim.
Müzikal zenginlik yönünden “Eternity of Shaog” benim hâlâ favorim, bunu söylemek isterim. Ancak diskografinin en uzun albümü olma özelliği taşıyan “Dy’th Requiem for the Serpent Telepath”in, deneysellikle yoğrulan şarkıları içerisinde gerçekten çok klas rifler, hatta kesip biçip döngüye dönüştürüp saatlerce çaldırabileceğiniz anlar var. Parçaların çok büyük kısmının sürprizli olması ise bu kadar kısa sürede müzisyenin sırf bu işlere kafa yorduğunun en büyük göstergesi bence. Adam; edebiyattan, sinemadan ve diğer müzik eserlerinden beslenir beslenmez sanki stüdyoya giriyor âdeta ve ortaya çıkardığı işlerin de hiç mi hiç şakası olmuyor, hemen her bir eser, vurduğu yerden ses getiriyor. Ne var ki 12 şarkılık albümde, bazı parçaların, bazılarından daha iyi olduğu gibi bir gerçek de var. Bir de az önce bahsettiğim doom formundaki şarkılar elbette… Tamamı doom eserlerden oluşan bir albüm yapabileceğini düşündüğüm müzisyenin albümde yer verdiği “Hjh’at” adlı esere özellikle takılmış durumdayım. Hani “Orozco the Embalmer” adlı ekstrem belgesel filmine tema müziği olacak alternatif bir parça öner deseler, bu şarkıyı da kesinlikle tavsiye ederdim.
Laf lafı açtı, yine nereden nerelere geldik ama kendi içinde bu kadar çalkantılı bir albümün böyle garip bir yazı hazırlatması da bence son derece normal. Eğer oluşumun önceki albümlerini bir şekilde dinlediyseniz ve beğendiyseniz, son albümü de beğeneceğinize kesin gözüyle bakıyorum. Yok, daha önce Esoctrilihum ile kanınız uyuşmadıysa, Esoctrilihum tarafında o kadar da yeni bir şey yok ve kan uyuşmazlığınız muhtemelen devam edecek.
Shaog hikayesi çok iyiydi ama bu albüm bence olmamış. Ya ne amaçladığı belli değil ya da bunu aktarma konusunda sıkıtı yaşıyor. Sık ve çok uzun albüm çıkartmanın dezavantajlarının hepsini görebileceğimiz bir numune adeta.
@koca, Asthâghul’un bu kadar sık, yorucu ve uzun albümler çıkararak metafizik düzlemde bir şeyler murat ettiğini düşünüyorum. Arkadaş, genellikle tekinsiz mevzularla ilgileniyor, yarattığı müzik de bu tekinsiz uğraşılarının işitsel bir çıktısı. Plaklarında, CD’lerinde var mıdır bilmiyorum ama önceki albümlerinin yazılarında ucundan kıyısından bahsettiğim gibi matematiksel hesaplamalar, harf rakam ilişkilendirmeleri ve numeroloji meseleleri, promo albümlerindeki pdf’lerde ziyadesiyle mevcuttu. Yani Asthâghul, aslında müzik yapıyor ama işin arka planında başka şeyler de dönüyor ve biz, biraz da doğal olarak sadece müzikal kısmı görüyoruz.
Mesela kritikte yazmadım ama Baahl Duthr parçasında teknik hata olarak nitelendirebileceğim bölümler var ama bu birden fazla defa tekrar ediyor. Belki de bunu yaparken bir amacı vardı diye düşündüğüm için hata diyemiyorum böyle şeylere.
Örnekler çoğaltılabilir tabii. Herif bayağı karanlık bir tip, neyi niye yaptığını belki de hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyeceğiz.
Eline sağlık Oğuz. Bir ülkeye bir grubu tek başına tanıttın, benimsettin harbiden. Zamanında 1 kişi bile yoktu bu grubu bilen, şimdi “kritiği nerede kaldı?” diye soranlar var. Günün birinde Esoctrilihum Türkiye’de konser verecekse bu %99 senin sayende olacak.
Albümü henüz dinleyemedim, ilk fırsatta dinleyeceğim.
@Ahmet Saraçoğlu, Haha, Asthâghul bayağı içine kapanık bir arkadaş, konser düşünmüyormuş röportajında okumuştum. Tamamen tesadüfi şekilde tanıyıp yazmaya başladım bu herifin albümlerini. Çok çirkin bir müzik yapıyor ama bu çirkinliğin cazibesine benden başka birilerinin kapıldığını görmek, bilmek ilginç ve güzel tabii.
İlk şarkının bazı kısımlarını mırıldanıyorum sabahtan beri durduk yere dilime dolandı, yaklaşık 1 aydır hiç dinlemedim bile. Heralde albümün uyandırdığı duygulara ya da oluşturduğu atmosfere benzer bir sabah geçiriyorum şuan yağmurunda etkisi olsa gerek. Enteresan gerçekten.
Shaog hikayesi çok iyiydi ama bu albüm bence olmamış. Ya ne amaçladığı belli değil ya da bunu aktarma konusunda sıkıtı yaşıyor. Sık ve çok uzun albüm çıkartmanın dezavantajlarının hepsini görebileceğimiz bir numune adeta.
26.05.2021
@koca, Asthâghul’un bu kadar sık, yorucu ve uzun albümler çıkararak metafizik düzlemde bir şeyler murat ettiğini düşünüyorum. Arkadaş, genellikle tekinsiz mevzularla ilgileniyor, yarattığı müzik de bu tekinsiz uğraşılarının işitsel bir çıktısı. Plaklarında, CD’lerinde var mıdır bilmiyorum ama önceki albümlerinin yazılarında ucundan kıyısından bahsettiğim gibi matematiksel hesaplamalar, harf rakam ilişkilendirmeleri ve numeroloji meseleleri, promo albümlerindeki pdf’lerde ziyadesiyle mevcuttu. Yani Asthâghul, aslında müzik yapıyor ama işin arka planında başka şeyler de dönüyor ve biz, biraz da doğal olarak sadece müzikal kısmı görüyoruz.
Mesela kritikte yazmadım ama Baahl Duthr parçasında teknik hata olarak nitelendirebileceğim bölümler var ama bu birden fazla defa tekrar ediyor. Belki de bunu yaparken bir amacı vardı diye düşündüğüm için hata diyemiyorum böyle şeylere.
Örnekler çoğaltılabilir tabii. Herif bayağı karanlık bir tip, neyi niye yaptığını belki de hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyeceğiz.
Eline sağlık Oğuz. Bir ülkeye bir grubu tek başına tanıttın, benimsettin harbiden. Zamanında 1 kişi bile yoktu bu grubu bilen, şimdi “kritiği nerede kaldı?” diye soranlar var. Günün birinde Esoctrilihum Türkiye’de konser verecekse bu %99 senin sayende olacak.
Albümü henüz dinleyemedim, ilk fırsatta dinleyeceğim.
26.05.2021
@Ahmet Saraçoğlu, Haha, Asthâghul bayağı içine kapanık bir arkadaş, konser düşünmüyormuş röportajında okumuştum. Tamamen tesadüfi şekilde tanıyıp yazmaya başladım bu herifin albümlerini. Çok çirkin bir müzik yapıyor ama bu çirkinliğin cazibesine benden başka birilerinin kapıldığını görmek, bilmek ilginç ve güzel tabii.
Ayı gibi iyi albüm.
İlk şarkının bazı kısımlarını mırıldanıyorum sabahtan beri durduk yere dilime dolandı, yaklaşık 1 aydır hiç dinlemedim bile. Heralde albümün uyandırdığı duygulara ya da oluşturduğu atmosfere benzer bir sabah geçiriyorum şuan yağmurunda etkisi olsa gerek. Enteresan gerçekten.