# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
DARK TRANQUILLITY
16.05.2021

“Şanslı donumu giyince hayvan gibi böğürebiliyorum.”

Yeni bir röportajla daha karşınızdayız. Son albümü “Moment”la bir kez daha kalitesini kanıtlayan, İsveç’in metal sahnesine kazandırdığı en önemli gruplardan olan DARK TRANQUILLITY’yle uzun ve kapsamlı bir röportaj yaptık. Zoom’dan gerçekleştirdiğimiz röportajda karşımızda grubun vokalisti Mikael Stanne ile 4 yıldır grupla birlikte olan gitarist Johan Reinholdz vardı. Röportaj yeterince uzun olduğu için girişi kısa tutalım ve sizi röportaja alalım.

Röportaj: Ahmet Saraçoğlu

Merhaba arkadaşlar, öncelikle DARK TRANQUILLITY’ye teşekkür ederek başlamak istiyorum. Sizi 22-23 yıldır dinliyorum ve…

Stanne: Vay, bu harika!

2001’deki ilk İstanbul konseriniz de hayatımda gittiğim ikinci konserdi. İlki de IRON MAIDEN’dı.

Stanne: İyi bir başlangıç yapmışsın!

Anders Jivarp’ın bebeği olmuştu ve konsere gelememişti, onun yerine Robin Engström çalmıştı.

Stanne: Evet, o konser! Johan, sana o konserden bahsetmiş miydik? 2001’deki İstanbul konseri.

Reinholdz: Jivarp’ın olmadığı tek konser değil mi?

Stanne: Evet o.

Reinholdz: Duymuştum ama İstanbul olduğunu bilmiyordum.

Stanne: İlginç bir konserdi, çok garip bir mekândı. Amerikan Konsolosluğu’nun tam yanındaydı ve 11 Eylül saldırısının hemen sonrasında olduğu için acayip güvenlik önlemleri vardı. Davulcuyla sadece 10-12 şarkıyı prova yapabilmiştik, o yüzden bazı şarkıları iki kere çalmıştık haha.

Hatta “Rundown”a hatalı girmişti, o yüzden şarkıya baştan tekrar girmiştiniz ve bütün salon alkışlayıp moral vermişti.

Stanne: Aynen… Çok garip bir konserdi.

Bence harikaydı. Cep telefonu yoktu, story çekenler yoktu, sadece saf metal vardı.

Stanne: Haklısın.

Reinholdz: Davulcu kimdi?

Stanne: Robin… Şeyde çalıyordu…

MORGANA LEFAY.

Stanne: Evet evet! MORGANA LEFAY. Ne acayiptir ki Robin’i o konserden beri hiç görmedim. Çok garip. Çok iyi bir adamdı.

O zaman en önemli konudan başlayalım. Kasım 2020’deki online performansınızı Antarktika’dan izleyen kimmiş öğrenebildiniz mi?

Stanne/Reinholdz: Hahaha!

Stanne: Aslında muhtemelen biliyoruzdur. O konularla ilgilenen teknik arkadaşta bilet alanların listesi vardır. Bu hem çok harika hem de enteresan bir şey. Dünyanın dört bir yanından izlenmiş olmak çok güzel bir duygu. Online performans tuhaf bir olay aslında. Bir yerde kendi kendine çalıyorsun ve insanların ilgi göstermesini ve bunu duymasını umuyorsun. Ne mutlu ki ilgi gösteren pek çok kişi oldu.

Böylesine iyi bir albüm çıkarıp albümü tanıtmak için turlayamamak nasıl bir duygu?

Stanne: Çok can sıkıcı. Şu sıralar her şey farklı, her şey sıra dışı. Baş etmek, pek çok şeye katlanmak zorundasın. İnsanlar her şeyin normale dönmesini ve vereceğimiz ilk konserin kendi ülkelerinde olmasını istiyor, ama biz de hiçbir şey bilemiyoruz. Asıl tuhaf olan yeni albümü çıkarırken bu şarkıları insanlara canlı olarak ulaştıramayacağımızı biliyor olmamızdı. Bir müzisyen olarak bu hiç de kolay değil, hatta kalp kırıcı bile denebilir. Albümü çıkarırken bunun daha ne kadar sürebileceğini tahmin etmiyorduk ama Mayıs oldu ve hâlâ harekete geçemiyoruz.

ENSLAVED Nuclear Blast’le birlikte yeni albümü “Utgard”ın çıkışını ertelemişti, siz Century Media ile böyle bir şey konuştunuz mu?

Stanne: Bunu konuştuk ama bunu yapmak istemedik. Bize anlamlı gelmedi. Bunu yapan gruplar oldu, ancak bu albüm tamamlanmıştı, her şey bitmişti ve albümü öylece bekletmek hem dinleyicilerimize haksızlık olurdu hem de bizim için kötü olurdu. Bir albüm yazıyorsun, her şeyini tamamlıyorsun ve çıkacağı günü bilmeden bekletiyorsun. Bunu istemezdik. Çok sinir bozucu olurdu. Üstelik uzun zamandır herkes evde ve bu süreç müzik dinlemek için harika bir fırsat oldu. Albümler dinlemek, albümler satın almak için harika bir dönem ve bu dönemde bir şeyleri ertelemek bize mantıklı gelmedi.

Bu arada büyük bir de Kuzey Amerika turnesi iptal ettiniz. Hatta açıkladıktan çok kısa bir süre sonra. Turneyi açıklarken kafanızda “acaba?”lar var mıydı, yoksa “ne olacaksa olsun” deyip mi duyurmuştunuz?

Stanne: Aslında Covid-19’dan dolayı değil, organizatörün batması yüzünden iptal oldu. Sonrasında başka turlar da ayarladık ama sonra yine ertelemek zorunda kaldık. İlkbahara ayarladıklarımız sonbahara ertelendi, sonra onlar da ertesi yılın ilkbaharına ertelendi. Yine de açıklanan turneler görmeye başladım. Bir şeyler olacak gibi duruyor. En azından umuyorum.

Mesela yakın zamanda MEGADETH, LAMB OF GOD, TRIVIUM, IN FLAMES turnesi açıklandı.

Stanne: Harika bir turne ve umarım gerçekleşir. Ama artık hiçbir şey beni şaşırtmıyor, o yüzden bekleyip göreceğiz.

Şu sıralarda müzik dünyasının tamamı bir şeyleri umuyor zaten, kimse herhangi bir konuda emin değil.

Stanne: İsveç’teki duruma bakınca, sanırım bizim yaş grubumuzdaki herkes Temmuz sonuna kadar aşılanacak ve bu durumda Ağustos’ta bir şeyler yapmaya başlayabiliriz gibi duruyor. Sizin o tarafta durum nasıl Johan? Siz de Temmuz’da aşılanıyor musunuz?

Reinholdz: Bilmiyorum. Annem 80 yaşında ve ilk aşısını oldu ama benim yaşımdakiler için bir şey duymadım.

Stanne: Burada farklı şehirlerde farklı takvimler var. Ben Göteborg’dayım, görünüşe göre Temmuz itibarıyla güvende olacağım haha. Umarım tüm ülke ve tüm dünya için aynısı geçerli olur.

Aslında bazı gruplar konserler vermeye başladılar. DEICIDE yakın zamanda Florida’da sold-out bir konser verdi.

Reinholdz: Gerçekten mi?

Stanne: Evet evet. Tüm biletleri satılmış.

Reinholdz: Normal bir konser gibi mi yoksa seyirciler aralıklı mıymış?

Stanne: Normal konsermiş çünkü ABD’nin bazı yerlerinde herkes aşılanmış durumda.

Reinholdz: Bunu bilmiyordum. Bu ay Danimarka’da da bir metal konseri olacak diye duydum ama nasıl yapacaklar bilmiyorum.

Karantina sizin için nasıl geçti? Bir şeyler yazdınız mı? Ölümüne sıkıldınız mı yoksa yaratıcı bir dönem miydi?

Reinholdz: Eğlenceye dair her şey kapandı tabii ama ben bir okulda çalıştığım için her gün okula gitmeye devam ettim. Elbette ki sıkıcı, ama ne yapabilirsin ki?

Stanne: Çok can sıkıcı olduğu kesin ama yaratıcı olmak istersen o açıdan güzel bir dönem olduğunu söylemeliyim. Zamanım olduğu için birtakım yan projelere giriştim, normal bir dönem olsaydı bunları yapabileceğimi hiç sanmıyorum.

Reinholdz: Gruplar sürekli yeni şeyler ürettiler, albümler yazdılar ve bundan 10 yıl sonra geçmişe bakınca 2020-2021 çok üretken bir dönem olarak hatırlanacak. Birbiriyle ortak projelere imza atan müzisyenler, all-star kadroların çaldığı cover’lar… Herkesin o kadar çok boş zamanı oldu ki herkes her şeye “neden olmasın?” dedi haha.

Sanırım tüm aşılamalar bittiğinde, sakıncalar ortadan kalktığında ve gruplara “artık turlayabilirsiniz” dendiğinde ortalık karışacak ve binlerce grup oradan oraya savrulup deliler gibi konserden konsere koşacak haha

Stanne: Aynen, aynen. Her şey normale döner dönmez hepimizi zor günler bekliyor haha.

Reinholdz: Bence her şey serbest bırakıldığında hangi grupların formda hangilerinin paslanmış olduğunu görmek de enteresan olacak.

Stanne: Kesinlikle.

Reinholdz: O yüzden kendimizi hazır tutmamız önemli.

Stanne: En zoru da Avrupa ve ABD’de turne otobüsü bulmak olacak haha. Biz olabildiğince kısa sürede sahnede olmak istiyoruz, orası kesin.

Peki festivaller hakkında ne düşünüyorsunuz? Wacken, Hellfest gibi festivaller önümüzdeki sene yapılır mı sizce?

Stanne: Seneye kesin yapılır. Yani tabii ki artık hiçbir şeye “kesin” diyemiyoruz ama yapılacağına inanıyorum. Bu seneki festivallerin neredeyse tamamı iptal oldu ama birkaç tanesinin yapılacağına dair bir şeyler duydum. Ağustos sonunda Summer Breeze ve Bloodstock olacak deniyor ve biz de kadrodayız. En azından planlanıyorlar diyelim. Summer Breeze’de çalmak muhteşem olurdu. Tabii herkes güvende olursa ve herkes rahatça eğlenebilirse. Yine de şüphelerim var, bekleyip göreceğiz.

Öyleyse Johan’ın gruba katılmasından bahsedelim. DARK TRANQUILLITY’yi ne zaman keşfetmiştin ve gruba katılman nasıl gerçekleşti?

Reinholdz: DARK TRANQUILLITY’yi “Skydancer” çıktığından beri dinliyorum. O sıralarda İsveç’ten çıkan tüm underground death metal gruplarını dinliyorduk. IN FLAMES, DISSECTION, DARK TRANQUILLITY ve daha pek çoğunu. Niklas, grubum ANDROMEDA’nın ilk albümü “Extension of the Wish”in kapağını yapmıştı. Onunla hiç karşılaşmadım ama e-postalar aracılığıyla iletişimdeydik. 2016 civarında ANDROMEDA’yla fazla bir şey yapamadığımızdan bazı gruplarla temasa geçtim ve bunların ilki de DARK TRANQUILLITY’ydi. Niklas’a bir gitarist arıyorlarsa buna aday olduğumu söyledim ve o sıralarda Martin’in gruptan ayrıldığını da bilmiyordum. Niklas da bunun olabileceğini söyledi ve gruba davet edildim. İyi bir zamanlamaydı diyebiliriz.

Stanne: Gruba kimi almalıyız diye düşünüyorduk. Martin ayrılmıştı ve aklımızda kimse yoktu ama Niklas hemen Johan’ı önerdi. Biz de “Tamam, deneyelim” dedik. İlk konserimiz de Rusya’daydı. Şubat 2017 olması lazım.

Reinholdz: 4 yıl geçti ve çok güzel zamanlar geçirdik. Olan biten her şeyden çok memnunum.

Stanne: Aynen, aynen.

Niklas demişken biraz ondan bahsedelim. Melodik death metalin en önemli üç grubuna baktığımızda Jesper Strömblad IN FLAMES’ten, Anders Björler AT THE GATES’ten, Niklas Sundin de DARK TRANQUILLITY’den ayrıldı. Sizler gibi oturmuş grupların yapı taşı elemanlarından birisinin gruptan ayrılması nasıl bir duygu?

Stanne: Tıpkı Niklas gibi Jesper’i de Anders’i de çok iyi tanıyorum. Bu durumların genelinde şöyle bir şey yaşanıyor. Bu elemanlar her ne kadar bu gruplara büyük katkılar yapıyor olsalar da zaman içinde grupların tamamı bir şeyleri halledebilir hâle geliyor. Dolayısıyla bir grup üyesi ayrılmak istediğinde içinde “bensiz de yapabilirler, sıkıntı çekmezler” gibi bir düşünce oluyor. Bu sayede kafa rahatlığıyla ayrılabiliyorsun, arkadaşlarını yüzüstü bırakmış gibi hissetmiyorsun. Mesela Anders AT THE GATES’ten ayrıldığı sırada Martin (Larsson) ve Jonas da bir sürü şey yazıyorlardı. Aynı şekilde Niklas bizden ayrılırken biz bir şeyler yazabilmek adına Niklas’a bağımlı değildik. Şu anda da kopmuş falan değiliz. Şarkılar, fikirler üzerinde konuşuyoruz ve bize öyle ya da böyle katkıda bulunmaya devam ediyor. Sonuçta bu bir süreçti ve ayrılığı çok da sürpriz değildi. O ayrıldıktan sonra gruba daha farklı bakmaya başladık, hatta bakmayı öğrendik ve ilerlemek adına ne yapmamız gerektiğini düşündük. İletişim kurma şeklimiz bile değişti. Sonuçta yola devam etmek zorundasın ve bazen bu hiç de kolay olmayabilir, ama bizim durumumuzda bunu pozitife çevirmeyi başardık. Yeni birileriyle tanıştık, yeni gitaristler bulduk ve yeni bir anlayışla çalışmaya başladık. Bizler zaten uzun süredir birlikte müzik yazıyoruz ve dışarıdan birini getirmek bize yeni şeyler öğretti. Şu anda her şey son derece doğal geliyor ve bir sonraki albüm çalışmalarını da iple çekiyorum.

Johan sen “Skydancer”dan beri DARK TRANQUILLITY dinlediğine göre DARK TRANQUILLITY şarkısı yazma konusunda da çok sıkıntı çekmemişsindir diye tahmin ediyorum (burada Stanne epey bir sırıttı).

Reinholdz: Esasında… (Stanne birasından bir yudum alıp sırıtmaya devam etti) Bir sürü şey yazıp gruba gönderdim ama sonradan bakınca, yolladığım bazı şeyleri dinleyince “gerçekten bunu mu yazıp yolladın Johan? Aferin sana, çok zekice” diye düşündüm.

Stanne: Hahahaha!

Reinholdz: Grubun ne yöne gitmek istediğinden tam emin değildim ve biraz farklı türde şeyler gönderdim. Ama sonradan nasıl bir kafada devam etmek istediğimizi anladım ve ona uygun şeyler yazmaya başladım.

Stanne: Bu gerçekten de kolay bir şey değil. Ben, Anders (Jivarp) ve Martin (Brändström) çok uzun zamandır birlikte şarkı yazıyoruz ve aramızda oluşan bir müzikal dağarcık var. Müzik konusundaki düşüncelerimizi ve çalışma tarzlarımızı biliyoruz ve daha önce gruba yeni gelen biriyle beste yapmak gibi bir deneyimimiz olmamıştı. Her zaman sadece bizdik. Bu yüzden dışarıdan gelen birinin hemen bu şablona dâhil olması kolay olmayabiliyor. Bunu olabildiğince kolaylaştırmaya çalıştık ama Johan açısından bunun zorluklarını tahmin edebiliyorum.

Reinholdz: Kendi gruplarımda genelde evde oturup bilgisayar karşısında bir şeyler yazıp birbirimize yollardık ama DARK TRANQUILLITY’de stüdyoda bir arada bir şeyler yazmak, üzerinde konuşmak çok yararlı ve öğretici bir süreç oldu.

Stanne: Salgından dolayı çok zamanımızın olması yararımıza oldu. Stüdyoda oturup her şarkı, her rif, her melodi hakkında istediğimiz kadar konuşma fırsatı bulduk ve bir zaman sınırlamamızın olmamasından dolayı daha rahat ve sakin bir süreç yaşadık. Hiçbir şeyi aceleye getirmedik. Planladığımız stüdyo süresinden 2 ay daha uzun sürdü ama iyi oldu, her şey istediğimiz gibi oldu.

Bestelerden söz etmişken, asla çözümlenemeyen şu soruyu sorayım. Bu kadar uzun süreli bir grup olarak yeni bir albüm çıkardığınızda bazı dinleyiciler “hep aynı şey, yeni bir şeyler yapın” diye eleştiriyor, farklı bir şey yapmak istediğinizde ise bazıları “biz sizi eskisi gibi seviyoruz, bozdunuz” diyor. Elinize enstrümanınızı alıp beste yapmaya başladığınızda bu sizde nasıl bir his uyandırıyor? Kulağa yeni gibi gelip bir yandan da özünüze sadık kalmanın formülü nedir?

Stanne: Sanırım önemli olan her zaman farklı bir şeyler yapmaya çalışmak ve yeni bir bakış açısına sahip olmak. Olabildiğince farklı olmaya çalışmanız gerekiyor, çünkü eninde sonunda geçmişte yaptığınız bir şeye çok benzeyen bir şeyler yazmanız son derece olası. Çok uzun süre belli karakterde bir şeyler yazdığınızda bunun dışına çıkıp bambaşka bir şeyler yazmak hiç de kolay olmuyor. Zaman içinde bir müzikal dağarcık oluşturuyorsunuz ve bunun dışına çıkmak için kendinizi çok zorlamanız gerekebiliyor. Macera arayabilir, kendinize meydan okuyabilir ve türlü türlü farklı şeyler deneyebilirsiniz ama tüm bunları grubu kurarken belirlediğiniz ve oturttuğunuz öznel sınırlar dâhilinde yapmanız gerekiyor. Bir yandan inovatif ve cesur hareket ederken bir yandan da grubun özüne sadık kalmak her zaman zor bir süreçtir. Yeni bir albüm yazmak için oturduğunuzda kafanızda daima “nereden başlamalıyız?”, “neye benzeyecek?” gibi sorular oluyor ve ne hikmetse her zaman başta kafanızda olan şeyden tamamen farklı şekilde sonuçlanıyor. Ama tüm bu süreci ilginç kılan şey de bu.

DARK TRANQUILLITY bu konuda her zaman kendine meydan okuyan bir grup oldu. Kimse cesaret edemezken siz kadın vokalinden tutun da klavyesine kadar pek çok farklı ögeye müziğinizde yer verdiniz ve nihayetinde doksanların sonunda “Projector”ı çıkardınız. Önceki albümlerinizden ve grubun bilindik karakterinden farklı bir yerde duran bir albümdü. Ardından “Haven”ı çıkardınız, ki o da bir geçiş albümüydü ve sonra tekrardan “Damage Done”la sert, direkt, yırtıcı kimliğinize geri döndünüz. Bu süreci biraz hızlı geçtiğinizi düşünüyorum. Böyle bakınca sanki biraz “Projector’ı yaptık ama bir an önce o kafadan çıkmak lazım, araya bir geçiş albümü koyup fazla oyalanmadan tekrar sertliğe dönelim” demişsiniz gibi geliyor.

Stanne:Projector” aslında “The Mind’s I”a bir tepkiydi. O albümdeki yoğun, thrash’vari, hızlı, teknik müziği ulaşabileceği son noktaya kadar yaptığımızı düşündük ve o albüm için çok fazla turladık. Ardından da “bundan sonra ne yöne gidebiliriz?” diye düşünmeye başladık ve açıkçası “Göteborg tarzı death metal” etiketinden de sıkılmıştık. Bu yüzden farklı bir şey yapmak istedik. “Projector” çıkınca da kimileri “bir saniye burada neler oluyor?”, “bu gereğinden fazla değişik” gibi şeyler söylemeye başladı. Bizse o sırada doğru olanın bu olduğunu düşünüyorduk. “Haven”da ise daha rahat, daha sade, daha melodik bir şey amaçlamıştık ama süreç içerisinde daha farklı bir yöne gitti ve yine ilk başta istediğimizden daha sert bir albüm ortaya çıktı. Bu açıdan bakınca evet, kesinlikle bir geçiş albümüydü. Sonrasında ise esas sevdiğimiz şeye geri dönmek istedik çünkü tutku duyduğumuz tarz ve anlayış oydu. Dolayısıyla bu konu biraz “bazı şeyleri aradan çıkarmak” ile ilgili diyebilirim. Deniyorsun, başarabileceğini görüyorsun, ardından da esas sevdiğin şeye geri dönüyorsun. Bence “Projector”ı yapmamız, sonrasında başka şeyleri yapabilmemizi sağladı, bize yeni kapılar açtı. Farklı olabileceğimizi, bunda bir sorun olmadığını ve dinleyicilerimizin bizimle olmaya devam ettiğini kendimize kanıtlamış olduk. Bizi geleceğe yönelik olarak özgürleştirdi.

Belki o albümde “Auctioned”ı yapmasaydınız, yeni albümdeki “In Truth Divided”ı da yapmayacaktınız.

Stanne: Aynen. Böyle şeylerden bahsediyorum.

Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben “Inside the Partical Storm”un DARK TRANQUILLITY için önemli bir şarkı olduğuna inanıyorum. O şarkıdaki gergin, karanlık, çözümlenememiş hava sonraki albümlerinizdeki pek çok şarkıda tekrardan karşımıza çıktı ve bunu yaptığınız ilk şarkı da oydu. Mesela “Construct”taki “The Science of Noise”da veya “Atoma”daki “Encircled” ve “The Pitiless”ta da benzer bir gerginlik, panik havası vardı. “Moment”ta ise bu yok. Albüm hem aydınlık hem de karanlık taraflar barındırıyor ama bu karanlık içinde, bahsettiğim türde negatif bir ruh hâli yok.

Stanne: Bahsettiğin şarkılar, o gergin karakter Niklas’ın fikirleriyle ortaya çıkmıştı. O rahatsız havayı yaratmak istiyordu ve bunu gereğinden fazla yaptığın takdirde biraz, nasıl desem itici bir yöne de kayabilir ama bu şarkılar gayet iyi sonuç verdi. “Moment” bu havanın dışında, kendi atmosferi olan bir albüm ama bir yandan da yakın dönem işlerimize benzer bir sound’da diye düşünüyorum. Sen ne düşünüyorsun Johan?

Reinholdz: Bence “Atoma”nın ardından doğal bir gelişim sonucunda ortaya çıkan bir albüm. Farklı bir karakteri var ama o kadar da farklı değil. Dediğin gibi karanlık, ama bir yandan da yüksek tempolu, canlı ve aydınlık. Bence iyi bir denge sunuyor.

Stanne: Niklas o dönemde beste yaparken albümdeki aydınlık şarkılarla kontrast oluşturacak bir şeyler düşünüyordu, o yüzden de rahatsız edici bir şeyler yazmak istedi. Buna ihtiyacımız olduğuna inanıyordu. Ama neden bahsettiğini kesinlikle anlıyorum ve sana hak veriyorum.

Johan, “Moment”la birlikte en sevdiğin DARK TRANQUILLITY albümü hangisi?

Reinholdz:Damage Done” diyeceğim. Bence hem sert bir albüm hem de çok akılda kalıcı nakaratları olan şarkılar barındırıyor. Bu açıdan çok dengeli olduğunu düşünüyorum.

Stanne: O albümü ben de seviyorum.

Peki sizce DARK TRANQUILLITY’nin daha fazla övülmesi gereken albümü hangisi? Bence “Character”ın daha fazla övülmesi gerekiyor. “The New Build” falan hayvan gibi şarkı.

Reinholdz:Character” çok iyi evet. Ben “Of Chaos and Eternal Night” EP’sini söylemek istiyorum.

Stanne: Of evet, işte bu.

Reinholdz: O EP DARK TRANQUILLITY’nin “Haunting the Chapel”ı.

Stanne: Vaaay.

Herkes: Hahaha

Haunting the Chapel” deyip çirkinlikleri anmışken, Mikael, GRAND CADAVER konusunda ne söyleyeceksin? Gayet güzel bir EP çıkardınız, peki neden şimdi? 2021 yılında seni old-school İsveç death metali söylemeye iten ne oldu?

Stanne: Bu dönemde bir şeyler yazmak, bir şeyler hakkında böğürmek, stüdyoya girip kayıt yapmak çok çekici geldi. Mahallemde yaşayan bir tanıdığım var ve 90’lar tarzı bu tarz bir şey yaptığından bahsetti, ben de “Tamamdır, bana gönder” dedim ve vokalleri kaydettim. Önümüzdeki hafta da albüm kaydı için stüdyoya gireceğiz. Şu sıralarda son şarkının sözleri üzerinde çalışıyorum. Çok eğlenceli ki zaten başka yapacak bir şeyim de yok. Ayrıca çok ciddi, acı verici konular hakkında yazmaya ara verip zombilerden falan bahsetmek, melodik olmayan, dümdüz, sert ve yırtıcı şarkılar üzerinde çalışmak da öğretici bir deneyim oldu. Çocukluğumdan beri bu tür müzikler dinliyorum ama bugüne dek hiç söyleme fırsatı bulamamıştım. O yüzden olup bitenlerden gayet memnunum.

Şarkı söylemek demişken, bundan 16-17 yıl önce Tompa’yla röportaj yapmıştım ve bana iyi death metal vokali yapmanın püf noktasının vokal yapmadan önce yeşil elma yemek olduğunu söylemişti.

Reinholdz: Elma mı?

Stanne: Hahahaha!

Senin bu tarz önerilerin var mı?

Stanne: Yok haha. Belki bira içmek olabilir. Tompa bana normalde hiç kahve içmediğini ama şarkı söylemeden önce çok fazla kahve içtiğini söylemişti. Belki bunların bir faydası yoktur ama sadece böyle hissettiğin için yararlı olduğunu düşünüyor olabilirsin. Ben konserlerden veya kayıtlardan önce sesimi açıyorum, kendimi sakinleştiriyorum, nefes alıp vermeme odaklanıyorum ve ortamdaki ses de iyiyse benim için her şey hazır olmuş oluyor. Belki bu tarz batıl inançları olan birileri vardır. “Şanslı donumu giyince hayvan gibi böğürebiliyorum” diye düşünen birileri hahaha! Benim için gerekli olan tek şey ses egzersizleriyle sesimi açmak.

İkinize de son birer sorum kaldı. Geçtiğimiz yaz DISMEMBER’dan Robert Sennebäck’le röportaj yapmıştım ve bana “Like an Everflowing Stream”i yazdıkları sırada ne yaptıklarından tam da emin olmadıklarını, sadece yapabilecekleri en brutal ve acımasız albümü yapmaya çalıştıklarını söylemişti. “A Moonclad Reflection” veya “Skydancer”ı yazdığınız sırada sizin motivasyonunuz nasıldı?

Stanne: O dönemde DISMEMBER’a, NIHILIST’e, ENTOMBED’a, AUTOPSY’ye, MORBID ANGEL’a bayılıyorduk. Ama diğer yandan KREATOR, SODOM, DESTRUCTION’ı da çok seviyorduk. Bir taraftan da yazacağımız şeyin sevdiğimiz BLIND GUARDIAN veya HELLOWEEN şarkılarına da benzemesini istiyorduk. Vokallerin SABBAT gibi olmasını, thrash karakterli ama farklı olmasını amaçlıyorduk. Tüm bu ilhamlara sahiptik ama bunların tümünden farklı olmayı da istiyorduk. Çünkü zaten en iyi death metal grubu DISMEMBER’dı, en iyi progresif death metal grubu ATHEIST’tı ve en iyi thrash metal grubu KREATOR’dı. Dolayısıyla bunların hiçbiriyle rekabete girmeden, tamamen farklı bir şey yaratmak istedik. Onlarla rekabete girmeyi düşünecek kadar kasıntı ve kendini beğenmiş değildik. Aslında çok kasıntı ve kendini beğenmiştik ama-

Herkes: Hahahaha!

Stanne: Ama o anlamda değil. Sadece farklı ve orijinal olmak istiyorduk ve death metale kendi dokunuşumuzu katmak istiyorduk. Bunu ifade edecek sıfat da-

“Sanatsal” olabilir mi?

Stanne: Evet, evet. O sırada o şekilde düşünmüyorduk, ama işin özünde death metal olarak gördüğümüz şeyi değiştirmeyi amaçlamıştık. Death metalin ne olabileceğini görmek istemiştik.

Peki ilk olarak hanginiz “Beyler, SEPTIC BROILER adını değiştirmemiz lazım?” dedi?

Stanne: Hahaha… Ya ben ya da Niklas. “Void of Tranquillity” diye bir şarkı yazmıştık ve yazımını tamamlayabildiğimiz ilk şarkıydı. Hatta baştan sona çalabildiğimiz ilk şarkı da oydu ve o şarkıya çok güveniyorduk. Çok gaza gelmiştik ve müthiş bir şarkı olduğunu düşünüyorduk, “bundan daha iyisi olamaz” falan diyorduk. SARCAZM diye bir grupla birlikte ilk konserimizi vermiştik ve yakın zamana kadar IN FLAMES’te çalan Niclas Engelin de o grupta çalıyordu. Konserden sonra birlikte takılırken bize “Gayet iyisiniz, son çaldığınız şarkıyı özellikle çok beğendim” dedi. Biz de “Evet, ilk ciddi şarkımız o, hatta o şarkının adını grup adı yapmayı planlıyoruz: VOID OF TRANQUILLITY” dedik. O da “O ne demek be? “Void” nedir? Öyle bir kelime hiç duymadım. “Dark”, “Black”, o tarz bir isim koysanıza. Grup isimlerinde bu tür kelimeler kullanılır. Metal grubu isminde bu kelimeler olur” demişti. Biz de saniyesinde “Hmm… Aslında adam haklı” demiştik.

Herkes: Hahaha!

Stanne: Böylece DARK TRANQUILLITY ismi konmuş oldu ve 6 ay kadar sonra da o isimle prova yapmaya başlamıştık. Sonrasını da biliyorsunuz.

Çok iyiymiş. Johan, son olarak da sana bir sorum var. Instagram’da konuşurken sanırım sana söylemiştim, “Extension of the Wish” dinlediğim en iyi progresif metal albümlerinden biri. İlk 10’umda diyebilirim.

Reinholdz: Çok teşekkürler.

Stanne: Müthiş.

Sizi yıllar önce İstanbul’da izlemiştim. Bir kumsalda düzenlenen bir festivaldi, belki hatırlarsın.

Reinholdz: Rockistanbul. Karadeniz kıyısındaydı, güzel zamanlardı. KRAFTWERK, GARBAGE ve MEGADETH de vardı.

Aynen. Son ANDROMEDA albümünden bu yana 10 yıl geçti, yeni bir şeyler yapmayı planlıyor musunuz?

Reinholdz: Pek emin değilim. Hiç aktif değiliz. Bir şeyler yazdık ama gün yüzü görecekler mi emin değilim. Uzun zaman oldu ve geçen hafta bir dinleyeyim dedim ve dinlediklerim çok da hoşuma gitmedi. O yüzden bilmiyorum. Güzel şeyler de var, ama “cringe” diyebileceğim şeyler de yazmışım açıkçası.

Extension of the Wish”i deliler gibi dinlerken, albümde söyleyen vokalistin aynı zamanda DARKANE’in o dönemki vokalisti Lawrence Mackrory olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım. Bir tarafta çok yırtıcı bir death/thrash metal vokali, diğer tarafta nefis bir progresif metal vokali.

Stanne: Aaa evet, hakikaten.

Reinholdz: Evet, çok yönlü bir vokalist ve o albümde de harika bir iş çıkarmıştı.

Öyleyse röportajımızı tamamlayabiliriz. Kasım sonunda Türkiye konserleri açıkladınız ve umarım her şey yolunda gider de sizi karşımızda görebiliriz.

Stanne: Aynen, umarım orada görüşür ve bu konsersiz geçen 1,5 yılın acısını çıkarabiliriz. Türkiye’deki dinleyicilerimize sevgiler, selamlar.

Reinholdz: Görüşmek üzere.

etiketler:
  Yorum alanı

“DARK TRANQUILLITY” yazısına 26 yorum var

  1. owlbos says:

    Çok samimi, güzel bir röportaj olmuş. Elinize sağlık.

    Çok büyük DT fanı olduğumu söyleyemem 2-3 albümle sınırlı sevgim. Ama bu Stanne için gelmiş geçmiş en iyi vokalistlerden biri olduğu düşüncemi değiştirmiyor.

  2. enemyofgod says:

    Mükemmel röportaj olmuş, emeği geçen herkese teşekkürler. İlaç gibi geldi.

    Kasım ayındaki konserlerde hep bir ağızdan Misery’s Crown söyleyebiliriz umarım.

    Boba Fett

    @enemyofgod, konser olur mu ki?

    enemyofgod

    @Boba Fett, Umarım.

  3. Erhan says:

    Çok iyi bir röportaj olmuş Ahmet abi, çok teşekkürler.

    At the Gates’in yeni albümü sonrasında onlarla da bir röportaj çok iyi olur. Mümkünse tabii.

  4. Emre says:

    Kasımdaki konser ilk dark tranquillity konserim olacak. Albüm imzalatmak istiyorum da nasıl yapacağım, nerde hamle yapacağım hakkında bir fikrim yok. Umarım imza alabilirim, alamazsam kendimi keserim. Her türlü yardım ve taktiğe açığım. İmza olmasa bile umarım şu virüs biter ve hep bir ağızdan Therein söyleyebiliriz.

  5. unanimated says:

    Çok güzel bir röportaj gerçekten. Sorulan sorular açısından son yıllardaki en iyi Dt röportajlarından biri kesinlikle. En çok dikkatimi çeken şeylerden biri ise adamların hala yeni şeyler deneyip ‘öğrendik’ diyebilmesi. Bu yaşa gelmişsin, yeni bir türün oluşumunda başrollerden biri olmuşsun ama tamam deyip durmuyorsun, öğreniyorsun. İşte bu yüzden Dt süper bir grup.

  6. Yiğit says:

    Arkaya Moment’ı açtım soluksuz okudum. Eline sağlık Ahmet abi hoş ve samimi bir röportaj olmuş. Stanne’e can kurban!

  7. Dysplasia says:

    Elinize sağlık. Zoom kaydı alındıysa izlemek de iyi olur diye düşünüyorum.
    Bir de Johan Reinholdz’un albüm için nasıl şeylerle çıkageldiğini merak ettirdi Stanne’nin tepkileri.

  8. mahakali says:

    Abi röportaj yapayım diye klasik basit sorular sormak yerine böyle muhabbet eder gibi konuşman grup üyelerini de çok mutlu ediyor ki uzun uzun konuşuyorlar. Yine güzel bir röportaj olmuş. Teşekkürler.

  9. Alondate says:

    Maalesef DT diskografisine pek hakim degilim fakat Stanne hayatimda gordugum en alcak gonullu, harika muzisyenlerin basinda geliyor. Harika roportaj olmus Ahmet abi cok tesekkurler.

    Ayrica su Iskandinav muzisyenlerinin arkadas gruplarinda olmak icin neler neler vermezdim. Bir ortama giriyorsun etrafindakiler dan swano, peter tagtgren, tompa, stanne, akerfelt falan. Ah be

  10. Melkor says:

    Çiçek gibi röportaj.

  11. Ugur says:

    Çok seviyoruz lan.Müthiş adamlar.

    Elinize sağlık.

  12. bakerist says:

    Çok Kıymetli Ahmet Dostum, eline emeğine sağlık. Çok güzel, tekrar tekrar okunacak bir röportaj. Eminim senin için de kıymetli bir hatıra olmuştur olacaktır. Çok Teşekkür Ederim.

    Ahmet Saraçoğlu

    @bakerist, rica ederim, ne demek.

  13. Nox says:

    sorular da cevaplar da çok iyi

  14. feel the groovity says:

    süper röportaj olmuş, eline sağlık Ahmet abi.

  15. Ouz says:

    Grubu birkaç albümdür hiç takip etmiyorum. Fiction’dan sonra bıraktım sanırım. İşte bir şekilde koptuk birbirimizden. Atoma’ya baktım, çok açmadı, kurcamalamk da istemedim açıkçası. Ama bu herifleri çok seviyorum. Bu röportaj, sevgimi daha da arttırdı. Harika bir içerik, arşivlik bir içerik, ellerine sağlık Ahmet.

  16. Tekrardan cümleten sağ olun arkadaşlar.

    blastrula

    @Ahmet Saraçoğlu, benim de gittiğim ikinci konserdi dt :) İlki Sentenced

  17. Mardukcan Belphegorgil says:

    Mikkemmel bir röpörtaj olmuş.

    Bu arada 40 yıl düşünsem en iyi DT albümleri arasına damage done’ı koymam. En iyi albümü hangisidir hala tam emin değilim ama en kütüsü we are the void açık ara. İlginç bir şekilde Therein’in DT’yi en iyi anlatan şarkı olduğunu düşünüyorum

  18. Unanimated says:

    Enter suicidal angel’s remaster edilip Spotifye gelmiş. Eski haline göre çok daha canlı bir sound olmuş. Seviliyorsun Dt

  19. Cryosleep says:

    Ben henüz doğarken Ahmet abi bu kalabalığın içinde bir yerlerdeydi. https://youtu.be/KXcP4WMhdck?si=u72Ip_4BLZt–cY9

    Dysplasia

    @Cryosleep, 1999′dan sonra insan doğmasını aklım kabul etmiyor.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Dysplasia, gerçekten, 2024 yılındayız hâlâ doğan var. Bu doğum işinin seksenlerde falan bitmiş olması lazımdı. Bir yandan da yaşlılık can almaya devam ediyor, yavaş yavaş ortadan kaybolup dünyayı hayvanlara bitkilere bırakmamız gerekiyordu bence.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Cryosleep, Niklas Sundin’in hizasında en önden 2. sıradaydım.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.