# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
CELTIC FROST – Into the Pandemonium
| 12.05.2021

Avangart metal monumentumu.

Emir Şekercioğlu

Yalnızca saldırganlık ve yıkımla sınırlı kalmayıp, açıklanacak daha fazla duygu var.
Martin Eric Ain, 1987

Önemli olan bizim glam rock ya da bir yeraltı hardcore’u çalmamız değil, bir fikrin gelişimi ve yönüdür esas mesele.
Reed St. Mark, 1986

En ağır, en hafif, en ticari ya da en pozcu grup olup olmadığımız umurumda değil. Biz farklı olmaya, yeni bir şey olmaya çalışıyoruz.
Thomas Gabriel Fischer, 1986

1987 yılında ikinci stüdyo albümlerini “Into the Pandemonium” adı altında yayınlayan Celtic Frost’un, temelde death ve black metalin gelişimini yönlendiren bir grup olmaktan çok daha ileriye varan idealleri olduğunu gösteriyor grubun klasik kadrosunun ağzından dökülen bu sözler. “Morbid Tales” ve “To Mega Therion” gibi çalışmalarının taşıdığı önemin arkasında da keza bu bakış açısının olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar bugün Celtic Frost’un bütün erken dönem icralarını bir death/black sentezi oluşturan first wave of black metal grupları içinde değerlendiriyor olsak da bu çalışmaların hiçbirinin birbiriyle bütüncül bir açıdan özdeş olmadıklarını da teslim etmemiz gerekir. “Morbid Tales”in soluksuz ilerleyen çizgisine karşın “To Mega Therion” salt bir death ya da black ögesiyle tanımlanamayacak ölçüde çoklu yapı barındırır içinde; klasik müziğin senfonik üslubu, ambient müziğin eklentileri, gotik tınılar ve daha nicesi. Lakin orada bu unsurların hiçbirisi yapılan metalin önüne geçmemekteydi. “Into the Pandeminium” adlı çalışmayı farklı klansa, “To Mega Therion”da kullanılan kimi formüllerin metal müzik bazında bir sınırlandırılmaya tabi tutulmaması, hatta bununla da kalmayıp ileri götürülmesi. Dolayısıyla “Into the Pandemonium” tam da grup üyelerinin ayrı ayrı yukarıdaki alıntılarda açıkladıkları üzere gözünü ileriye, yeniliğe dikmiş; döneminin kendilerine dayattığı herhangi bir kalıba eyvallah demeyi reddetmiş, farklı olmaya gayret eden vizyoner bir çalışma.

Ancak yine de söz konusu albümün, yayınlandığı dönemde kimi dinleyicileri şaşırtmasına ve yer yer hazım zorluğu yaratmasına da şaşırmamalı. Celtic Frost’un bu çalışmada ortaya koyduğu yeniliklerin düzeyi, dönemdaşı olan first wave ekstrem gruplarının hemen hemen hepsinden ciddi ölçüde ayrışıyordu. Bir ezan introsuyla açılıp beraberinde arkasına aldığı perküsyon tınıları üstünden yükselen o şarkıdan tutun, Charles Baudelaire’in “Tristesses de la Lune” (“Sorrows of Moon”) şiirini hem Fransızca kadın vokaller içeren bir klasik müzik bestesi hem de büsbütün metalleştirilmiş bir müzikle ve İngilizce vokaller içeren bir metal bestesi şeklinde iki versiyon olarak sunan şarkılara; endüstriyel ve gotik metal eklentileri taşıyan geçiş parçalarından, 90’larda yer yer grunge’ın demirbaş gruplarından bazılarında sıklıkla duyacağımız alternatif rock dokunuşlarına, senfonik davul ve vokallerden King Diamond etkileşimli falsettolara değin “Into the Pandemonium”; 1987 gibi bir yılda resmen bir “avangart metal monumentumu” hâline geliyordu. İlk elden sevilmek, yüceltilmek gibi bir amacının olmadığı, daha ziyade kendi çapında metal müziğin ufkunu olabildiğince yansıtmaya çalışan büyük bir yenilik olmayı amaçladığı belli oluyordu.

Biraz kafayı yorunca insanın aklına bu albümün belli bir oranda müziğinden ama ondan da fazlası, vizyonerliğinden ilham almış ve eklektik yapısını benimsemiş bazı gruplar ve çalışmalar geliyor; Mayhem – “Grand Declaration of War”, Tiamat – “Wildhoney” ve Coroner – “Grin” ilk elden aklıma gelenler. Kaldı ki adını saydığım bu çalışmaların birbiriyle alakası olmayan kişilerce yapıldığı düşünüldüğünde bile Celtic Frost’un nasıl zamanının ötesinde bir iş ortaya koyduğu ve metal müziğin spektrumunu ne kadar geniş bir bağlamda etkilediğini görmek mümkün.

Açıkçası, albümdeki her şarkının karşılık geldiği bambaşka bir anlatım ve üslup zenginliği var. Açılış parçası olan “Mexican Radio” cover’ı sanki bir grup arkadaşla, herkesin bir araba içine doluştuğu o bol alkollü gece maceralarının anılarını anımsatıyor. “Inner Sanctum” daha baştan tavizsiz agresifliğiyle bildiğimiz o klasik Celtic Frost’un kimliğini dışa vururken, “Tristesses de la Lune” / “Sorrows of the Moon” ayrı ayrı kusuyor içlerindeki melankolik irini. “Caress into Oblivion (Jade Serpent II)”un dozunda oryantal esintiler taşıyan yapısı ya da “Rex Irae (Requiem)”nin atonaliteyi, klasik müziğin Mass formunu ve metal müziğin çoklu kimliğini bir potada erittiği yapısı olsun, şarkıların birbirinin yerine geçemeyecek bir müzikal tecrübesi var. Rahatlıkla söylenebilir ki “Into the Pandemonium”daki her şarkının kendine ait bir kimliği var.

Albümle ilgili yapılabilecek küçük çaplı bir eleştiri olarak Tom G. Warriror’un yer yer sanki bayılıp yere yığılacakmış gibi söylediği o clean vokal stilinden biraz bahsedilebilir. Açıkçası Tom’un bu stili, albüm nezdinde yer yer meylettiği oryantal ezgiler ve temalardan ötürü belli bir dozda etkisinde kalmış olabileceği arabesk müziğin ifade biçimine bağlıyorum. Ancak dürüst konuşmak gerekirse ben bunda hiçbir problem görmüyor, hatta kullanıldığı şarkıların büyük çoğunluğuna yakıştırıyorum. Öte yandan, alışık olduğumuz o brutal, harsh vokal stilini çok daha iyi ve efektif kullandığını da düşünüyorum. Bu yüzden Tom’un bu vokalinden irite olanlar ya da en azından “olmamış!” diyenler için ne yazık ki “Into the Pandemonium”un eksileri biraz artabilir. Başka bir nokta olarak, bir yenilik ve deneysellik çabası olmasından ötürü söz konusu girişimi takdir etmekle birlikte “One In Their Prime” parçası için “olmasa da olurmuş” yorumunu yapabilirim.

Sözün özü, döneminin yön tayin eden gruplarının ortaya koyduğu çalışmalar içerisinde zamanının en cesur ve zengin çalışmalarından biri olan “Into the Pandemonium”, bugün bir Celtic Frost dendiğinde bir “Morbid Tales” ya da “To Mega Therion” kadar isminin anılmasını hak ediyor sanki. Anılmıyor da değil esasen, ama daha fazla anılmalı.

9,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.17/10, Toplam oy: 35)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1987
Şirket
Noise Records
Kadro
Tom G. Warrior: Vokal, gitar, klavye, efektler
Martin E. Ain: Bas, efektler, vokal (geri)
Reed St. Mark: Davul, perküsyon, klavye, timpani, vokal (geri)

Konuk:
Claudia – Maria Mokri: Geri vokal (2), yardımcı vokal (5, 9)
Malgorzata Blaiejewska: Keman (4, 9, 10)
Eva Cieslinski: Keman (4, 9, 10)
Wulf Ebert: Çello (4, 9, 10)
Jurgen Paulmann: Viyola (4, 9, 10)
Manü Moan: Vokal (4)
Anton Schreiber: Korno (9, 10)
Marchain Regee Rotschy: Geri vokal (13) – “1999 Remastered CD versiyonundan”
Lothar Krist: Orkestra şefi (4, 9, 10)
H.C. 1922: Geri vokal (8)
Andreas Dobler: Gitar (9, 10, 14) – “1999 Remastered CD versiyonundan”
Thomas Berter: Geri vokal (1)
Şarkılar
A Yüzü
1) Mexican Radio (Wall of Voodoo cover')
2) Mesmerized
3) Inner Sanctum
4) Sorrows of the Moon
5) Babylon Fell

B Yüzü
6) Caress into Oblivion
7) One ın Their Pride
8) I Won’t Dance
9) Rex Irae (Requiem)
10) Oriental Masquerade
  Yorum alanı

“CELTIC FROST – Into the Pandemonium” yazısına 29 yorum var

  1. koca says:

    Celtic Frost’u seven biri olarak bu albümdeki üç şarkıyı (Mesmerized, Inner Sanctum ve I Won’t Dance) duymaya bile dayanamıyorum. Hiç CF soundunda olmadığını ve dönemin klişelerinden fazlaca etkilendiğini düşündüğüm bu şarkılar, albümden alabileceğim keyfi de çok azaltıyor. O üçü hariç fena bir albüm değil ama notu her zamanki gibi abartılmış burada. Bu 9,5 ise To Mega Therion 15/10 falan olacak herhalde…

  2. Ubeydullah İndiroğlu says:

    Çok önemli albüm.

    ’90larda dallanıp budaklanan metal subgenrelerinin nerdeyse hepsinin izlerini bu albümde bulmak mümkün.

    Anathema’nın The Silent Enigma’yı bestelerken manyak gibi bu albümü dinlediği konusunda şüphelerim var.

    deadhouse

    @Ubeydullah İndiroğlu, Dinlemenin ötesine geçmişler bence.

    Ubeydullah İndiroğlu

    @deadhouse, The Silent Enigma’yı da çok sevdiğimden rip-off yapmışlar diyemiyorum. :p

    deadhouse

    @Ubeydullah İndiroğlu, A Dying Wish ♡

  3. Asil says:

    9,5 puan 🤯 hastayım bu sitenin puanlamalarına.!

    deadhouse

    @Asil, 8 verirken sanki albüm çok iyi değilmiş izlenimi uyandırıyor. Bu korku ile büyüdük. Halbuki 8 demek kabaca tanımlarsak, 10 şeyin 8′inin doğru yapıldığı anlamına geliyor ki bu çok üst düzey bir rakam. Bu albüm veya başka albümler özelinde söylemiyorum. Göreceli bir şey bu. İsteyen Super Collider albümüne 10, Rust in Peace’e 7.5 verir. Esasında kimse bunu sorgulayamaz. Ancak sorun tüm bunlardan bağımsız şekilde işliyor. Temel problem, başta bahsettiğim “lan 8 az oldu galiba” bakış açısı. Olay bundan ibaret. 8 demek çok iyi demek. Bir türlü bu gerçeği idrak edemedik. Ben de bazen 9 10 verdiğim albümlere sonrasında aslında 7.5 8 yeterliydi diyorum. Bence 9, 9.5, 10 demek Stendhal Sendromu yaşamak anlamına gelmeli. Bir sanat eseri karşısında aşırı derecede büyülenmiyorsak, kendimizden geçmiyorsak, budur deyip susmuyorsak çok iyi gördüğümüz albümlere 8′den fazla vermemeliyiz, bence.

    Asil

    @deadhouse, aynen katılıyorum, ya ben 6 yıldız verilen albümüde dinlerim, fakat gidip plak olarak alıp koleksiyon yapmam.! Rainbow rising bana göre şaheser ve 9 alır ve 9 şaheser ise, 8 mükemmel, 7 harika, 6 çok iyi, 5 iyi olabilir 5 in altıda vasat sayılabilir. Her albüme 8,9 ve 10 vermek bence objektif olamamak ile heyecanlı olmaya bağlıyorum.!

    Jonni

    @Asil, benim kafamda 6 vasat, 7 iyi 9 ise muhteşemdir. Yıllardır o kadar fazla 9 10 puanlı albüm gördüm ki artık önüme 7 8 puanlı bir kritik düşünce “alla alla yazar bu albümü niye beğenmemiş acaba” diye düşünüyorum istemsizce lol

  4. deadhouse says:

    “Sürekli dahi rolü yaparsanız, sonunda dahi olduğunuza inanırlar.”

    Bu albüm “görkem” konusunda bu sözü doğrular gibi. Kapağından, vokallerinden, müziğinden, kullanılan enstrümanlara kadar, her anlamda albüm, “ben görkemliyim” diye bağırıyor. Sonunda da görkemli olduğuna sizi inandırmaya başlıyor.

  5. Berke says:

    Metal müzik dinleyicisi camianın en büyük problemi yeniliklere açık olmamaları ve bağnazca tek bir kalıba saplanmalarıdır.Bütün büyük gelişmeler yeniliklere açık olma ile gerçekleşir.Bu albüm müzikal kalite açısından en az bir önceki kadar iyidir.Sirf yenilikçi diye bu albüme kötü demek bağnazlıktır diye düşünüyorum. Puanını kesinlikle hakediyor.

    Erhan

    @Berke, ”Metal müzik dinleyicisi camianın en büyük problemi yeniliklere açık olmamaları ve bağnazca tek bir kalıba saplanmalarıdır”

    hayatımda bu kadar ‘karşısında’ duracağım bir görüş okumamışımdır herhalde.

    Birtakım yenilikler ile gelip özellikle bu sitede çok beğenilen gruplardan bir kaç tanesini bırakayım bari:

    Odraza, Ulcerate, Oranssi Pazuzu, Imperial Triumphant, Deathspell Omega, Rivers of Nihil… Saya saya bitiremem yeterli bu kadar.

    Ha bi de yenilikçi olmayan hiç bir şeye 3/5′ten fazla puan vermeyen bayağı popüler bir internet sitesi de var belirteyim.

    Berke

    @Erhan, Bu site böyle olmayabilir fakat benim bahsettiğim kitle “en sert müziği dinlemeliyim, “bu thrash değilse çöptür”, tarzı argümanlarla değişik tarzlara açık olmayan kişilerdir. Eğer öyle değilseniz üstünüze alınmanıza gerek yok. Bu albüm müzikal açıdan kaliteli olduğu halde deneysel olduğu için bahsettiğim kitle tarafından beğenilmiyor bu doğru değil mi?

  6. crowkiller says:

    en kötü celtic frost albümü

    Ahmet Saraçoğlu

    @crowkiller, “Cold Lake” cephesinde gergin bekleyiş.

    şeyh hulud

    @Ahmet Saraçoğlu, bir de 2002 yılında çıkardıkları Prototype demosu var. Bir metal grubunun kaydettiği en garip şey olabilir. Hala rüyalarıma girer.

    All2

    @crowkiller, Sahi Cold Lake i dinledin mi? Veya dinledin ama Celtic Frost albümünden mi saymıyorsun?

    crowkiller

    yorumu yazdıktan sonra ”bi dakka ya bunların aşırı kötü bi albümü vardı bir de” diye aklıma geldi ama çoktan moderasyona uçtu yorum, yalnız bu albüm de 2-3 şarkı hariç kötü

    neyse hayırlı bayramlar :)

    https://open.spotify.com/track/4BspUUse4sw1i8YYKA8oSD?si=88b5cbe40e9d4aaa

  7. Rzeczom says:

    sitede on yıldır aynı muhabbet ara ara dönüyor. ”bu niye şu puan omg” ”puan fazla yüksek/düşük olmuş” insanlar da aynı şeyleri tekrar tekrar yazmaktan ve aynı tartışmaları yaşamaktan sıkıldı. ben yine de söyleyeyim.

    her kritik özneldir, sübjektiftir. dolayısıyla albümü inceleyen kişi her kimse verdiği puan onu yansıtır. alt taraftaki not verme alanı ise albüm dinleyen ve kritiği okuyanların (site takipçilerinin) puanlarını.

    9,5 az ya da fazla mı? istediğin neyse onu ver kanka. site bir araya gelip 9,5 vermiyor. albümü yazan kişi veriyor. bizim verdiğimiz puan yukarıda (ortalama şu an 7)

    bunu da kritik yazan arkadaşlar için söylüyorum. isterseniz Rust in Peace’e 1, St. Anger’a 10 verin. yazdığınız kritik içerisinde söyledikleriniz, ortaya döktüğünüz gerekçeleriniz ile tutarlıysa bu hiç kimseyi ilgilendirmez.

    ben okumaktan sıkıldım, insanlar yazmaktan sıkılmadı. ODRAZA’ya bir verin isterseniz mk. ne önemi var.

    Asil

    @Rzeczom, Bence önemi şu şekilde var, gözü kapalı verilen her yüksek puan ister yazarın olsun, ister okuyucunun olsun gerçekten yüksek puan hakketmiş albümler için haksızlık oluyor. Bu müziği yeni yeni tanımaya başlayan biri için klavuz olabilir puanlama, benim içinse bir ölçü olmuyor mesela 8 verilmiş berbat albümler var. Ayrıca ahmet saraçoğlu bir kritiğin altında “kimin ne puan verdiğini görüyoruz” gibi bir yorum yazması bence insanları şartlandırıyor, bu sitede yorumlara çokça katılan ve bilinirliği olan üyelerin gerçekçi puan veridğine inanmıyorum.!

    mahakali

    @Asil, Ama en nihayetinde puan verme işi tamamen subjektif bir şey. Bazı albümler de vardır ki insanları sürüncemede bırakır ve sen 4 verirsin ben 9 veririm. Yani ‘gerçekten yüksek puanı hak etmiş albümler’ gibi bir tabir çok doğru değil bence. Mesela ben Rammstein dinlemeye tahammül bile edemiyorum ve sitede bazı albümlerine 9,5 verilmiş. Benim o albüme gidip 5 puan vermeme kim bir şey diyebilir ki?

    Rzeczom

    @Asil, kendin söylüyorsun ”bence”. 8 verilmiş berbat albümler ”sence”.

    çoğunluğun bu albümü kötü bulması, globalde düşük puanlar vermesi x yazarın da o oranda puan vermesi gerektiği anlamına gelmez.

    ayrıca aylar önce o yorum yapıldığı sırada ben de yapılan yorumları takip ediyordum. hatta birisi ile de tartışmıştık. onun yazılmasının sebebi tek bir kişiye yönelik değildi. bazı arkadaşlar albümü övdüğü ya da başka bir şey söylediği halde kendi yaptıkları yorumdan, söyledikleri sözlerden alakasız bir şekilde puan veriyordu sanırım. bu kadar alınganlık gösterecek bir durum yok. bırakalım insanlar hangi puanı vermek istiyorsa versin.

    dediğim gibi, bizim için zaten altta alan var. yorumlarda kritiği eleştirir, verilen puandan neden farklı düşündüğümüzü belirtiriz.

    Jonni

    @Rzeczom, “İsteyen her albüme istediğini verir” diye bir şey olabilir mi ya. Bu söylediğin belki okur tarafından puanlama yapıyorken geçerli ama yazarlık kısmında konunun özü ile çelişiyor. Misal ben bir okur olarak senin belli başlı standartlara göre değerlendirme yaptığına ikna olmuşum ki yazını okuyorum, eğer ki bu tarz standartlar benimsememiş veya yaptığın değerlendirmeleri herhangi bir zemine oturtamamışsan, bir eleştirmen olarak seni niye ciddiye alayım?

    Rzeczom

    @Jonni, sorunun cevabı zaten yazdığım ilk satırlarda yer alıyor.

    ”yazdığınız kritik içerisinde söyledikleriniz, ortaya döktüğünüz gerekçeleriniz ile tutarlıysa bu hiç kimseyi ilgilendirmez.”

  8. Asil says:

    Tamam 1 verenlere o kadar laf söyleniyor. 10 verenlere bişey demiyorsanız 1 verenlerede laf söylemeyin.!

  9. enemyofgod says:

    Bu arada kritikte bahsedilmemiş ben bahsedeyim. Albüm kapağı Hieronymus Bosch’un ”Dünyevi Zevkler Bahçesi” tablosunun sağ üst kısmından alınmıştır.

    https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/a/ae/El_jard%C3%ADn_de_las_Delicias%2C_de_El_Bosco.jpg/1920px-El_jard%C3%ADn_de_las_Delicias%2C_de_El_Bosco.jpg

    Rzeczom

    @enemyofgod, ben de bana nereden tanıdık geliyor diyordum. geçtiğimiz dönem görsel algılama dersinde işlemiştik.

    güzel detay, teşekkürler

    Yiğit

    @enemyofgod, vay anasını. Resimle hiç aram olmamasına rağmen benim bile bildiğim bir tabloydu. Güzel detay.

  10. Necrobutcher says:

    ana sayfada anathema yazısı görünce direkt buraya geldim bugünlerde paslanmaz kalemde de peaceville üçlüsü albümleri dönüyor ve sıkça bu albümden bahsediyorlar. bu yazı da harika olmuş bence çok büyük albüm didik edilmiş ve ortaya bir sürü kült grup çıkarmış.direk olarak My Dying Bride(hala) ve Anathema’nın (ilk dönemlerine) direkt referans olmuş bir delilik.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.