Death metalin seksenlerin ikinci yarısındaki ilk hâlinden günümüze ulaşan evrimine baktığımızda gerçekten uçurum düzeyinde bir farkla karşılaşıyoruz. Metalin diğer türleri arasında başlangıç noktasıyla günümüzdeki şekli arasında bu kadar büyük bir fark gösteren başka bir tür yok. Thrash metal hâlâ thrash metal, black metal hâlâ black metal, doom metal hâlâ doom metal. Death metal ise progresif sıfatını içine en net ve dominant şekilde yedirmeyi başaran tür olarak karşımıza çıkıyor.
Progresif death metal, teknik death metal ve direkt olarak progresif metal olarak nitelendirebileceğimiz unsurlar günümüzde iç içe geçmiş bir şekilde sunulabiliyorlar. Bunun başlıca sebebinin death metalin dinamiklerinin, misal çok daha baskın bir atmosfer sunan black metalin aksine, bir tuval veya yan bileşen olarak kullanılabiliyor oluşunda yattığına inanıyorum. Death metal, metale zerk edilen ekstremliğin ana bileşeni olarak görülerek her tür müziği sertleştirmek, daha ekstrem kılmak için birtakım şeylere katılabiliyor. Biraz sert vokal ve uygun gamları kullanarak bir power metal şarkısının içine death metali bir renk olarak katabilir ve zenginlik yaratabilirsiniz. Aynı şeyi black metali katmaya çalışarak yaptığınızda karşınıza doğrudan black metal çıkacak ve atların cinsel organları ile kelebekleri bir araya getirecektir.
Death metalin bu modern yansımalarının sayısız örneğini yıllardır duyuyor, dinliyoruz. Unique Leader’ın dahi bu modern anlayışı kucaklamaya kısmen hazır olduğu; metalin 2000 sonrasındaki evrimine direkt etki eden Sumerian’ın death metalle bağlantılı birtakım sound’ları yan bileşenlerle sunarak mutant bazı grupları pompaladığı düşünüldüğünde, progresif ve teknik death metalin artık bilindik formundan, doksanlardaki kimliğinden epey uzaklaşmış olduğu ortada.
Bugün bu konunun direkt örneği olarak verilebilecek bir gruptan, ABD’li progresif/teknik death metal grubu THE BEAST OF NOD’dan söz edeceğiz. “The Land of Nod” adını verdiği kurgusal dünyada geçen hikâyeler anlatan grup, bunu da death metali sağa sola çekiştirerek, eğip bükerek, eritip şekil vererek yapıyor. Müziklerine baktığımızda INANIMATE EXISTENCE, EQUIPOISE gibi birtakım “çok fazla şey yapan” grupların akla gelmesi gayet normal. THE BEAST OF NOD genel anlamda her şeyi büyük büyük yapmayı seviyor. Yeri gelince dramatik etkiyi güçlendiren, dinamizmi artıran sakin ve narin dokunuşlar da katsa da bu adamların olayı çok fazla nota, üst üste çok fazla katman ve çok fazla fikirle vücut buluyor.
8 telli gitar kullanan grup bunun hakkını veren üstün bir gitar işçiliği sunuyor. Bastan davula her anlamda yılların bodruma kapanıp enstrüman çalmışlığını, sosyal hayattan soyutlanıp kafayı ilgili enstrümanla bozmuşluğunu gösteren bir müzisyenlik var. Bu ana bileşenlerin yanı sıra grup klavye ve synth departmanından da ziyadesiyle faydalanıyor. Albümün bu kadar katman katman olmasını ve her delikten bir şey çıkmasını sağlayan esas şey de bu “less is more’a sokam, yaşasın more is more” bakış açısı.
Bunların yanı sıra “Multiversal”da çok enteresan diğer bir konu daha var. Albümde Joe Satriani, Michael Angelo Batio gibi “ne alaka” denebilecek isimlerin konuk gitar soloları var. Özellikle Joe Satriani’yi böylesi bir müzikte duymak enteresan. Bunun yanı sıra, yukarıda adını andığım EQUIPOISE gitaristleri de albüme sololarıyla katkıda bulunuyorlar. Bir üstteki paragrafta sosyal hayattan soyutlanıp günün 23 saati enstrüman kasmaktan bahsetmiştim. Bunun en net örneklerinden birini de albümdeki davulların müsebbibi ruh hastası Lord Marco’dan görebiliyoruz. Normalde tarzını çok da sevmediğim bir davulcu olsa da bu albümdeki müziği çalabilecek sayılı insandan biri olduğu için varlığı “Multiversal”a değer katmış, orası kesin.
Yazının ilk üç paragrafından anlattıklarım konusunda olumluysanız; teknik/progresif death metal denince varsa yoksa DEATH, varsa yoksa ATHEIST, varsa yoksa ANATA vesaire demiyorsanız ve son 10-15 yılın “her şeyli death metal” furyasına ilgi duyuyorsanız, THE BEAST OF NOD’un fütürist, aşırı modern, yenilik peşinde koşan müziğinden keyif alabilirsiniz. Özellikle EQUIPOISE, ALTERBEAST, VIRVUM, INFERI gibi modern sound’lu grupları seviyorsanız bakmanızı öneririm.
Kadro Paul Buckley: Vokal
Dr. Gore: Gitar
Brendan Burdick: Bas
Konuk:
Lord Marco: Davul
Joe Satriani: Solo (4)
Nick Padovani: Solo (5)
Michael Angelo Batio: Solo (9)
Matias Quiroz: Solo (9)
Sanjay Kumar: Solo (9)
Şarkılar 1. Flight of the Quetzalcoatlus
2. Contemporary Calamity
3. Intergalactic War!
4. Call of the Squirrel
5. Unleashing Chaos
6. The Plan for Multiversal Creation
7. Guardians of the Multiverse
8. The Latent Threat
9. Shredding of the Cosmos
2 parça haricinde baya vasat bi albüm olsa da bana bu türde neden daha önce pek satriani taklitçiliği yapılmadığını sorgulattırdı. Normalde büyük satriani hastası değilimdir ve satriani tarzının da bu müziğe çok gideceğini düşünmezdim ama hiç öyle değilmiş ya, gayet de çiçek gibi gitmiş o solo oraya. O yüzden türde daha çok satriani tatklitçiliği dinlemeye olumsuz bakmıyorum artık.
2 parça haricinde baya vasat bi albüm olsa da bana bu türde neden daha önce pek satriani taklitçiliği yapılmadığını sorgulattırdı. Normalde büyük satriani hastası değilimdir ve satriani tarzının da bu müziğe çok gideceğini düşünmezdim ama hiç öyle değilmiş ya, gayet de çiçek gibi gitmiş o solo oraya. O yüzden türde daha çok satriani tatklitçiliği dinlemeye olumsuz bakmıyorum artık.
Bir de vaktiyle satriani’nin teknik deathçilerle alakalı “aga bu parçaları nası hatırlıyosunuz?” minvalinde bi söylemi vardı, aklıma o geldi. Aha da buldum: https://www.sevenstring.org/threads/joe-satriani-mentions-necrophagist-in-guitar-world-interview.266465/