1990’lı yıllarda televizyon izlerken sıra dışı şeylere denk gelmeniz an meselesiydi. Sansür gibi bir kavram şöyle dursun, “Bu cesedi tanıyorsanız bizi arayın!” gibi okunduğunda tebessüm ettiren, video kesiti görüldüğünde dehşete düşüren anonsların yapıldığı Sıcağı Sıcağına gibi çok ama çok acayip programlar bile standart yayın kuşağının bir parçasıydı. Berna Laçin’in sunduğu Sınır Ötesi, yine o yıllarda yayınlanan ve bazı bölümlerini zihnimden atamadığım, muhtemelen birkaç tahtamın, ta o zamanlardan eksilmesine vesile olan programlardan biriydi.
Tabii 1990’ların sansürden uzak dibine kadar özgür yayıncılık anlayışı sayesinde ekranda bir çift meme görmeniz de yine an meselesiydi. Şöyle bir düşünün, bir Talk Show programı izliyorsunuz ve konuklardan biri şak diye soyunmaya başlayıp göğüslerini salıveriyordu. Daha ilkokula gittiğim dönemde pek de akıl sır erdiremediğim bu “memeli vaka”nın bir benzerine, korku filmi diye izlediğim bir filmde denk geldim. Fakat filmdeki hanım kişilerden biri, kamp ateşinin karşısında memeleri saldıktan sonra, öpüşmeye başladığı adamın boynuna doğru hamle yapıp herifin boynunu -galiba- ısırıyordu. Bu filmin devamını, odaya birileri girdiği ve kanalı sesten hızlı şekilde zapladığım için izleyemedim ama bu “boyundan -galiba- ısırma” meselesinin ne olduğunu, biraz daha büyüdükten sonra öğrendim.
“Her şey, Bram Stoker’ın ‘Dracula’yı yazmasıyla başladı. Sahi, zavallı Jonathan Harker’ın yolculuğunun bu şekilde sonlanacağını kim tahmin edebilirdi ki?” gibi bir şekilde devam etmeyeceğim tabii ki yazıya. Ama şaka maka, Dracula öyle bir esermiş ki yayımlandığı 1897 yılından bu yana hiç ama hiç eskimemiş, bilakis zaman geçtikçe daha da bir değer kazanmış, yeni kuşaklara, farklı farklı ilhamlar bahşetmiş ve sanırım bundan sonra da bahşetmeye devam edecek. Bugün ele alacağım albüm de yine Dracula ve “vampir sevdicek” öykülerinden yola çıkılarak lirikleri hazırlanan ama benim için her zaman olduğu gibi müzikleriyle öne çıkan Her Pale Skin’in ilk albümleri “Krov”.
Ukrayna’nın bağrından kopup gelen Her Pale Skin, bayağı tazecik bir grup. Kendilerini, atmosferik romantik black metal yapıyoruz şeklinde tanıtan oluşum maalesef şu an itibarıyla pek tanınmıyor. Benim bu herifleri tanımam, abonesi olmama rağmen Black Metal Promotion gibi nispeten kaliteli işlerden ziyade bana göre bir tık alt kalite albümlerin boy gösterdiği Symphonic Black Metal Promotion (SBMP) ve Dot Dot Dot (DDD) adlı garip ama takip edilesi iki kanalda da albümlerine denk gelmemle mümkün oldu. Evet, SBMP “eh işte” albümlerin bolca olduğu bir kanaldı ama DDD, daha “seçmece” işlerin kendine yer bulduğu bir yerdi. Bu nedenle grubu SBMP’den sonra DDD’de de (kısaca dedededede) görünce albüm kapağının “Dance of December Souls” pembesine-moruna da daha fazla dayanamayıp “İlk birkaç dakikasına bakarım, sarmazsa kapatırım,” düşüncesiyle dinlemeye başladım. Grubun, kuvvetle muhtemel bu kanala düşük kaliteli versiyonunu gönderdiği albümü dinlemeye başladığımda ise dört şey fark ettim:
Albümü burada dinleyip bitirdikten sonra kamyon çarpmışa döndüğümü rahatlıkla söyleyebilirim. Sonrasında gidip albümün yayımlandığı diğer kanallardan albümü tecrübe etmek istedim ki iyi yapmışım zira o kanallarda daha kaliteli sürümleri mevcut. Ama benim gibi albüme kafayı takarsanız, Bandcamp’ten flac sürümünü indirmenizi öneririm, en sağlıklı hâli orada. Test ettim, onayladım.
Peki, bu albümün beni etkilemesine ne sebep oldu? Bir defa karşımızda, birçok gruptan izler taşıyan ama bu izleri, oturup dakikalarca düşünmeden pek de fark etmeyeceğiniz şekilde harmanlayan, perdeleyen ve özgünleştiren bir oluşum var. Kendileri, bu yaptıklarının ne kadar farkındadır bunu bilemem fakat heriflerin çok net şekilde; Satyricon, Empyrium, Alcest, Esoctrilihum, Emperor, Aaskereia gibi birbiriyle o kadar da ilgili olmayan grupların, belirli dönemlerinden ciddi şekilde etkilendiğini rahatlıkla ifade edebilirim, hatta merak edenlere, hangi şarkının neresinden ne gibi çıkarımlar yaptığımı da listeleyebilirim. Hizmette sınır yok.
Her Pale Skin, iddia ettikleri gibi atmosferik ve romantik black metal yapıyor, “Krov”u 14 Şubat’ta yayımlamaları tesadüf değildir herhâlde. Tabii ben bu tanımlamaya bir de “melodik” sıfatını eklemekte sakınca görmüyorum çünkü her bir şarkının başı, inşa kısmı, devamı ve sonlanışı, apayrı tatlar barındıran melodilerle, melodik riflerle, klavye eşlikleriyle DOLUP TAŞIYOR. Adamlar yememiş içmemişler, kendi aralarında en tutarlı ve zıt karakterli melodileri bir araya getirip şarkıya dönüştürmüşler, üstüne yer yer hüzünlü yer yer dinleyeni düşünceye sevk eden vampir öyküleriyle bu parçaları zenginleştirmişler. Daha önce de yazdığım gibi sözler Ukraynaca olduğu için hiçbir kelimeyi zerre anlamıyorum ama şaşırtıcı şekilde lirikler akıp giderken melodilerle acayip bir uyum yakalanmış. Hani Almanca, Norveççe sözler barındıran black metal parçaları, dilin yapısı gereği daha farklı bir karakter kazanır ya bunun bir benzeri, Her Pale Skin parçalarında da mevcut.
Grubun Bandcamp sayfasında, oluşumun iki kişilik olduğu belirtilmiş fakat The Metal Archives kayıtlarında grubun dört kişi olduğu bilgisi bulunuyor. Muhtemelen bir anlaşmazlığa düşüldü ve albüm kayıtlarından sonra yollar bir şekilde ayrıldı. Fakat anladığım kadarıyla müziklerin arkasındaki kişiler, hâlihazırda BC sayfasında verilen isimler, yani: Crying Lorelia ve Dying Aldig. Enstrüman icrası noktasında ellerinden geleni yapan müzisyenlerin daha çok beste kurgusu üzerine yoğunlaştığını ve bu yoğunlaşmanın meyvelerini, ilk şarkıdan sonra şarkıya kadar topladıklarını düşünüyorum. Yani karşımıza tesadüf eseri ortaya çıkmış bir şarkılar dizisi yok, parçaların üzerine, bazı başka albümlerde de zikrettiğim gibi ciddi ciddi kafa patlatıldığı çok açık. Bunun yanında vokaldeki arkadaşların, gerek shriek gerek harsh vokallerde gerekse clean vokallerde ortalamanın çok üstünde bir performans gösterdiğini vurgulamalıyım. Yapımdaki kadın vokalli tek parça olan “Смак твого серця захоплював мене” hanım kişinin muhtemel acemiliği nedeniyle gümbürtüye gitmiş gibi görünse de vokale takılmazsanız, arkada yine harika müzikal işler dönmekte olduğunu tespit edebilirsiniz.
Albümün bana göre tek aksayan ve kendi adıma görmezden gelebildiğim yönü, prodüksiyon tarafı. Enstrüman ve vokal kayıtları alınmış, miksleme ve mastering aşamasında ciddi düzeyde bazı yanlış adımlar atılmış. Bunun sonucunda da ortaya dinlenebilir düzeyde kalan ama daha ötesine geçemeyen, iyice şarkılar çıkmış. İşte tam bu aşamada karar sizin. “Böyle sound olmaz olsun, bunlar ne işten anlamaz adamlarmış!” deyip albümü köşeye de atabilirsiniz, benim yaptığım gibi eserin bu hâline, hayali olarak tekinsizlik addedip yapımın pozitif yönü gibi de bakabilirsiniz. Şayet böyle yaparsanız, günde bilmem kaç defa bu albümü çevirmeye başlayacağınızı iddia edebilirim. En azından ben, bu şekilde yapıyorum “Krov” ile karşılaştığımdan beri. Hatta açıkçası bu satırları yazarken albüm arkada dönüp duruyor ve cilalı bir prodüksiyonun albüme o kadar da yakışmayacağını filan düşünüyorum kendi kendime.
Sanırım dünyadaki ilk ve tek Her Pale Skin – “Krov” kritiğini okudunuz ve ben de yazmış oldum. Burada karaladığım şeylerden kendilerinin ne kadar haberi olur bilemem fakat prodüksiyon işini çözüp aynı ayarda müzikler üretmeye devam ederlerse grubun önünün açık olduğunu öngörüyorum. Bahtları açık, şansları bol olsun.
Şarkılar 1. Шибениця
2. Дощ кольору смутку
3. Болотник
4. Несмертниця
5. Повітря зі смаком кохання
6. Смак твого серця захоплював мене
7. Ти оживаєш, коли всі засинають
8. Твоя кров сповнена любові