Metal sahnesinde normal bir dinleyiciden en tecrübelisine kadar herkesin öyle ya da böyle karşılaştığı en kötü deneyim nedir? Bence bunun cevabı sevilen bir grubun belli amaçları hayata geçirmek için takip ettiği ve içinde bulunduğu için beğenildiği yolundan sapmasıdır. Gruplar bunu çoğunlukla ana akıma dâhil olabilmek ve benim tabirimle ”çerez” olan ”ne olsa dinlerim yeter ki kulağa hoş gelsin” diyen seyirci ile bağ kurabilmek, dolayısıyla daha çok para kazanabilmek için yapar. Bu kararı veren bir çok grup eski fanlarını kaybederken yenilerini kazanıyor, kendi müziklerini kulaklık ve bilgisayar boyutundan dev sahne sistemlerine ve arabalara taşıyor.
Soen, özellikle debut “Cognitive” albümünden gözümde en başarılı çalışması olan Lykaia’a kadar Opeth’den Tool’a uğrayan sonra Riverside’a bile selam vermeden geçmeyen müzik zevkiyle ülkemizde de çok sevilmişti. Tabii saydığım bu grupların özellikle vokalistlerine, hepsine aynı anda tek bir şarkıda bile ”benzeyebilirseniz” baş üstünde tutulmanız hiç anormal olmaz.
Joel Ekelöf’ün gerçekten çok muazzam bir sanatçı olduğunu düşünüyorum; sahip olduğu sesi hiç bıktırmadan dinletebilecek nadide adamlardan biri. Herhangi bir progresif metal grubunda hiç sırıtmadan vokalini sergileyebileceğini de düşünüyorum. Imperial ise kendisinin belki de en güzel performasını gösteren albüm fakat aynı şeyi maalesef albümün kendisi için savunamayacağım; “Lotus” ile birlikte kendi öz sound’larını yakaladıklarını kanıtlasalar da bazen bu ”kimlik yarışından galip gelme” olayı yeterli olamayabiliyor, zira bundan daha önemli şeylerin olduğunu düşünüyorum: Misal Havok son albümleri “V” ile 2020′nin en sevilen thrash metal albümlerinden birini yapmıştı fakat kendileri olmaktan çok öykündükleri ve ilham aldıkları grupların izini sürmüşlerdi ama kimse de (ben hariç) ”Aga noluyor bu Blackened olmuş!” derken rahatsız hissetmedi (ben hariç). Çoğunluk bunu hoş karşıladı. Demem o ki Soen bu albümde gerçekten kayda değer bir şeyler yapmış, sanatlarını ileri taşıdıklarını ve gereken hamleleri yerinde gerçekleştirdiklerini göstermiş. Ama yine de benzeşme içinde bulundukları grupların pençesinden de tam anlamıyla kurtulamamış.
Imperial’ın play tuşuna bastığınızda duyduğunuz ilk 25 saniye daha önce Soen’den dinlediğiniz hiçbir şeye benzemeyecek kadar değişik ama yine de Soen’in yapabileceği cinsten; Hızlı davul ve gitar rifleriyle güzelce taranarak sizi karşılayan Lumerian, sanki çabucak progresif olsun diye yazıldığı belli olan sözlü kısma girişi ile beni epey sevindirdi ve direkt like tuşuna basmamı sağladı. Arkasından başlayan, ilk şarkının kalitesini koruyarak hatta yavaşça yükselterek devam eden Deceiver ve Monarch ikilisi albümde nakaratlara odaklanıldığının sinyalini verirken Üçüncü parça olan Illusion’u dinlerken istemsiz Katatonia’nın “City Burials” albümünün etkisini farkettim. İnanması güç ama bu şarkıda aynı anda Katatonia, Pink Floyd, Dream Theater ve “Lykaia” albümünden bir şarkıyı dinledim gibi hissettim ve müthiş nakaratlı Modesty ile birlikte albümün en iyisi olduğuna kanaat getirdim.
Genelden özele azıcık yorum yaptıktan sonra biraz da albümün ve grubun direkt kendisi hakkında konuşmak isterim: Özellikle “Lykaia” ve “Tellurian” ile sevilip Lotus ile yükselen Soen, Imperial ile kendisini ara renklerden direkt ana renklere atmak istemiş gibi davranmış ve bunu da yapmış zaten; Şarkıların volümleri artmış, gitarlar uslanmış, nakaratlar ise şarkıların bel kemiği haline gelmiş. E bunların hepsini toplayınca elinizde daha geniş kitlelere hitap etmek isteyen grupların meşhur formülü kalıyor.
Kolayca sindirilebilen, konserlerde herkesin eşlik edebileceği şarkılar ise ancak bu şekilde seyreltilerek elde ediliyor. Tıpkı duvardan yere şap diye düşmemesi için yoğunluğu su katılarak seyreltilen boya gibi.
Şaka bir yana şahsen ben albümü 2 günde 10 kere falan çevirdim ve beğendim de açıkçası fakat daha yeni kurumuş sayılan ve paltosundaki yağmur damlacıklarından içeriye yeni girdiği anlaşılan saygıdeğer bir grubun daha sobanın başında ısınmadan hemen gözünü arenaya dikmesi sevenleri tarafından iyi mi karşılanır şüpheliyim. Progresif metal deyince aklıma gelen ilk 5 gruptan biri olmamasına rağmen iyi niyetli müzikal anlayışları ve Joel Ekelöf için dinlediğim bir grup Soen. Ben kendilerinden tıpkı davulcuları Martin Lopez’in de dediği gibi ”karmaşık ve zor alışılır” şarkılar duymayı tercih ederdim.
Sonuç olarak Soen, Imperial ile yabana atılmayacak cinsten tatlı ve rahat bir çalışma yapmış. Şunu da eklemek isterim bu albüm muhtemelen sene sonu listelerinde en çok beğenilen albümler dalında bulunacak lakin ”hayal kırıklığı” dalında gösterecek olan dinleyiciler de olacak gibi bakalım.
Hayatımda dinlediğim en formüllere bağlı, en tekdüze, en sıkıcı albümlerden biri. Vokalistin ilk önce hece hece minör, sonra bağır çağır majör nakarat formülü kabak tadının da ötesinde bir aynılık hissettiriyor. Soundundan bestelerine hala Tool benzerliği de ön planda. Arada sırada dinlenecek “Monarch” hariç, çok büyük hayalkırıklığı.
Rap müziğin kan kaybetmesiyle ”radio-friendly” olma çabasına giren gruplar illaki olacaktı, Soen de bence o gruplar arasına girmiş. En sevdiğim gruplardan biri olduğundan para kazanması hoşuma gider.
Yine de gayet sıkıcı bir albüm. Yazar arkadaşın da dediği gibi sene sonu hayal kırıklığı listesinde yer verilecektir.
Kendi şarkılarını kavırlamışlar gibi bir albüm. Sonuçta sevdiğimiz formüllerini kullandıkları için yine dinleniyor (Dark Tranquillity fenomeni). Adamların güzel bir melodi anlayışı var. Özellikle vokal melodisi. Ama son iki albümlerinden dökülenleri topladıkları otomasyon bir albüm olduğu hissi çok kuvvetli bende. Aynı şarkı kalıplarını bırak riff iskeletlerine kadar ‘e bu şurda vardı lan’ diye dinleyip durdum ki bu da albümü yancı bir albüme çeviriyor. Belki ekonomik nedenlerle gelmiş bir albümdür harbiden ne bileyim.
Ayrıca Joel iyidir hoştur ama bulduğu her boşluğa bağırması, her heceye 5 nota sıkıştırması falan benlik değil pek. İlk albümlerdeki şahane davul – bas anları azalmış iyice. Tam bir 7 albümü olmuş.
Okay bir albüm ya bence de. En iyi şarkılar çıkan single’lar gerçekten. Geçiş albümü hissini ben de aldım. İleriki albümlerinde daha clean daha elektronik/senfonik taraflara kayacaklarını düşündüğümü söyleyip bütün büyüyü bozayım.
@Ahmet Saraçoğlu “Progresif metal deyince aklıma gelen ilk 5 gruptan biri olmamasına rağmen…” cümlenizde geçen aklınızdaki ilk 5 progresif grubu nedir hocam?
Duymadığım varsa bu akşam bana eğlence çıkar.
@Erhan, @bardetto, cevap vermeyi unutmuşum. Hiç o şekilde bir ilk 5 düşünmedim açıkçası. Progresif metal çok geniş bir kavram ama en sevdiğim, en çok bağımın olduğu progresif metal grubu Pain of Salvation.
Çıktığından beridir en az 50-60 kere döndürmüşümdür albümü. Genel kanıya katılıyorum maalesef: Albüm kötü mü? Değil. İyi mi? O da değil. Yani harbi harbi cepten yedikleri bir albüm olmuş Imperial. Bir önceki albümdeki fikirler, beste yapıları melodiler o kadar aynı ki.. Lotus II olarak piyasaya sürülse yemin ederim daha mantıklı olurmuş. Albümdeki favorim net bir şekilde Dissident. Illusion da ‘meh’ olarak sınıfı geçti ama bir Lucidity olamaz asla
“Radyo grubu” olmak kötü bir şey deyil. Yeter ki, yaptığın müzik hala senin müziğin olsun, her şarkı yine aynı duyguları taşısın. Mainstream müziği sevmiyorum normalde, çünkü çoğunda ruh yok ama bu adamlar yarın pop bile yapsalar içinde Soen tatlarını taşıdığı sürece ben zevkle dinlerim. Zaten Tellurian’la birlikde yavaş-yavaş hangi yola sapacağı belliydi. Gayet keyifle dinlediğim bir albüm oldu. Kritikde de bahsedildiği gibi Joel Ekelöf’un gerçekten muazzam bir sesi var. Umarım bir gün Satyricon’un Phoenix şarkısı tarzı bir extreme metal tabanlı şarkıya eşlik eder.
Bu arada umarım böyle kaliteli “radyo müziği” yapan gruplar çoğalır da rastgele bir yerlerde ve ya başkasının arabasında bir yerlere giderken duyduğumda hemen kulaklıklarıma sarılmak zorunda kalmam.
Yeni bir şeyler denemek isterken çok da şey etmesek mi diyerek yapılmış bi albüm. Onu bunu bilmem ben SOENciyim kardeş diyen vardır. E çünkü albüm kötü de değil açıkçası ama bir Lykaia veya Lotus tadı alamadım. Naçizane…
7/10
Ben iflah olmaz bir Soen fanıyım. Lotus hayatımda duyduğum en güzel şeylerden biri. 20 yıl sonra da dinlerim. Bu albüme Lotus II denmesini de anlayabiliyorum. Bildiğin cepten yemek olmuş bu.
En çok şaşırdığım nokta ise “Deceiver” adlı parça ile Lotus’un yıldızı “Martyrs” parçasının benzerliği. Bir an ulan ben yanlış albümümü dinliyorum hissi uyandırdı :))
gayet iyi bir albüm.
Hayatımda dinlediğim en formüllere bağlı, en tekdüze, en sıkıcı albümlerden biri. Vokalistin ilk önce hece hece minör, sonra bağır çağır majör nakarat formülü kabak tadının da ötesinde bir aynılık hissettiriyor. Soundundan bestelerine hala Tool benzerliği de ön planda. Arada sırada dinlenecek “Monarch” hariç, çok büyük hayalkırıklığı.
Lotus ve Lykaia kadar yoğun değil ama başarılı iş çıkartmışlar. Geçiş albümü havası var gibi ya bakalım, kısmet.
Rap müziğin kan kaybetmesiyle ”radio-friendly” olma çabasına giren gruplar illaki olacaktı, Soen de bence o gruplar arasına girmiş. En sevdiğim gruplardan biri olduğundan para kazanması hoşuma gider.
Yine de gayet sıkıcı bir albüm. Yazar arkadaşın da dediği gibi sene sonu hayal kırıklığı listesinde yer verilecektir.
Güzel albüm olmuş ama Lotus’un net şekilde gerisinde. Bazı şarkılarda bariz biçimde lotustaki riffler kullanılmış.
Kendi şarkılarını kavırlamışlar gibi bir albüm. Sonuçta sevdiğimiz formüllerini kullandıkları için yine dinleniyor (Dark Tranquillity fenomeni). Adamların güzel bir melodi anlayışı var. Özellikle vokal melodisi. Ama son iki albümlerinden dökülenleri topladıkları otomasyon bir albüm olduğu hissi çok kuvvetli bende. Aynı şarkı kalıplarını bırak riff iskeletlerine kadar ‘e bu şurda vardı lan’ diye dinleyip durdum ki bu da albümü yancı bir albüme çeviriyor. Belki ekonomik nedenlerle gelmiş bir albümdür harbiden ne bileyim.
Ayrıca Joel iyidir hoştur ama bulduğu her boşluğa bağırması, her heceye 5 nota sıkıştırması falan benlik değil pek. İlk albümlerdeki şahane davul – bas anları azalmış iyice. Tam bir 7 albümü olmuş.
05.02.2021
@Dysplasia, Ek olarak ‘dissident’ diyorum.
Okay bir albüm ya bence de. En iyi şarkılar çıkan single’lar gerçekten. Geçiş albümü hissini ben de aldım. İleriki albümlerinde daha clean daha elektronik/senfonik taraflara kayacaklarını düşündüğümü söyleyip bütün büyüyü bozayım.
@Ahmet Saraçoğlu “Progresif metal deyince aklıma gelen ilk 5 gruptan biri olmamasına rağmen…” cümlenizde geçen aklınızdaki ilk 5 progresif grubu nedir hocam?
Duymadığım varsa bu akşam bana eğlence çıkar.
05.02.2021
@bardetto, yazıyı ben yazmadım, Erhan Yiğit yazdı. İsterse o söylesin.
05.02.2021
@Ahmet Saraçoğlu, kusura kalma hocam. ama senin ilk 5′ini duymak da çok hoşuma gider. rica etsem sen de yazabilir misin?
19.03.2021
@Ahmet Saraçoğlu, Ahmet abi elini atmışken yazıvereydin ahaha :D
Banane yazmıyorum işte demiş gibi olmuşsun :)
20.03.2021
@Erhan, @bardetto, cevap vermeyi unutmuşum. Hiç o şekilde bir ilk 5 düşünmedim açıkçası. Progresif metal çok geniş bir kavram ama en sevdiğim, en çok bağımın olduğu progresif metal grubu Pain of Salvation.
05.02.2021
@bardetto, muhtemelen duymuşsundur o yüzden aklıma gelen ilk 5 olacak.
Dream Theater
Opeth
Riverside
Porcupine Tree
Tool
05.02.2021
@Erhan, eyvallah hocam. riverside’ı son zamanlarda çok duyuyorum ve hiç dinlememiştim. derhal gidiyorum dinlemeye.
Çıktığından beridir en az 50-60 kere döndürmüşümdür albümü. Genel kanıya katılıyorum maalesef: Albüm kötü mü? Değil. İyi mi? O da değil. Yani harbi harbi cepten yedikleri bir albüm olmuş Imperial. Bir önceki albümdeki fikirler, beste yapıları melodiler o kadar aynı ki.. Lotus II olarak piyasaya sürülse yemin ederim daha mantıklı olurmuş. Albümdeki favorim net bir şekilde Dissident. Illusion da ‘meh’ olarak sınıfı geçti ama bir Lucidity olamaz asla
6/10
Belki Soen’in amacı akla gelen ilk beş progresif grubundan bir olmaktır
“Radyo grubu” olmak kötü bir şey deyil. Yeter ki, yaptığın müzik hala senin müziğin olsun, her şarkı yine aynı duyguları taşısın. Mainstream müziği sevmiyorum normalde, çünkü çoğunda ruh yok ama bu adamlar yarın pop bile yapsalar içinde Soen tatlarını taşıdığı sürece ben zevkle dinlerim. Zaten Tellurian’la birlikde yavaş-yavaş hangi yola sapacağı belliydi. Gayet keyifle dinlediğim bir albüm oldu. Kritikde de bahsedildiği gibi Joel Ekelöf’un gerçekten muazzam bir sesi var. Umarım bir gün Satyricon’un Phoenix şarkısı tarzı bir extreme metal tabanlı şarkıya eşlik eder.
Bu arada umarım böyle kaliteli “radyo müziği” yapan gruplar çoğalır da rastgele bir yerlerde ve ya başkasının arabasında bir yerlere giderken duyduğumda hemen kulaklıklarıma sarılmak zorunda kalmam.
Yeni bir şeyler denemek isterken çok da şey etmesek mi diyerek yapılmış bi albüm. Onu bunu bilmem ben SOENciyim kardeş diyen vardır. E çünkü albüm kötü de değil açıkçası ama bir Lykaia veya Lotus tadı alamadım. Naçizane…
7/10
Ben ‘radyo’ şarkıları çok sevdiğim için grupla ilk tanıştığım ve dolayısı ile çok dinledim Cognitive’den sonra en çok sevdiğim albüm oldu.
9 veriyorum.
maalesef devamlı aynı şarkıları dinliyormuş hissi vermeye başladı Soen.
Lotus’un çok gerisinde bu albüm.
Ben iflah olmaz bir Soen fanıyım. Lotus hayatımda duyduğum en güzel şeylerden biri. 20 yıl sonra da dinlerim. Bu albüme Lotus II denmesini de anlayabiliyorum. Bildiğin cepten yemek olmuş bu.
En çok şaşırdığım nokta ise “Deceiver” adlı parça ile Lotus’un yıldızı “Martyrs” parçasının benzerliği. Bir an ulan ben yanlış albümümü dinliyorum hissi uyandırdı :))