Pek kimseler bilmez ama motosiklet tutkum çok ama çok eskilere dayanıyor.
Blue Jean’inimi çekip hemen her gün üzerimden çıkarmadığım siyah renk özel armalı üst kıyafetimi kuşandıktan sonra siyah çizmelerimi ayağıma geçirir, yollara düşerdim.
Hem de hiç tahmin edemeyeceğiniz yaşlarda.
Motosikletimi gazlarken yaptığım şey genelde değişmezdi, yola odaklanırdım ve içimden, o zamana kadar duyduğum en gaz şarkı olan Airwolf-Hava Kurdu dizisinin jenerik müziğini söylerdim.
Tabii bu şarkının birkaç rakibi yok değildi; He-Man, Knight Rider-Kara Şimşek, Transformers jenerik parçaları da yüksek hızlara çıkıp zaman ve mekân algımın altüst hâle geldiği anlarda bana yaverlik ederdi.
Yolculuklarımın ansızın sonlandığını, şu an yazarken bile hüzünleniyorum. Çünkü teneffüsler çok çabuk biterdi ve okul bahçesinde hayalî motosikletimle turlamam, aşağı yukarı 10 dakika civarı sürerdi.
Simit ve gazozla geçen birkaç dakikalık pit stop’lar, enerjiyle dolup taşmamı sağlardı ama o enerjiyi harcamam için sıkıcı ders saatinin geçip yeniden teneffüs olması gerekirdi.
Sonra gelsin yeni hız rekorları. Durun, o zamanlardan hatıra kalan bir görüntüm bile var, paylaşmazsam olmaz:
Motosiklet kültürünü benimseyip yaşatan insanlara saygı duyuyorum ve onlara, biraz imrenmiyor da değilim. Bisikletle yaptığım; sabit duran elektrik direğine bindirmek, altı katlı binanın yanları kapalı çatısında yağmurlu havada sert fren yapıp aşağı uçmanın kıyısından dönmek, sayısız defa düşüp oramı buramı parçalamak, zamanında bizimkilere söylemesem de az kalsın iki defa arabanın altında kalmak gibi kaza ve benzeri abuk subukluklar olmasa motosikletlere daha sıcak yaklaşabilirdim. Fakat o yıllarda Saxon dinleme şerefine nail olabilseydim, üstüne “Wheels of Steel” gibi bir başyapıtla tanışabilseydim, belki ben de From Dusk Till Dawn-Gün Batımından Şafağa filmindeki gibi motosikletli bireylerden biri olup o Go Go Bar senin, bu Go Go Bar benim dolaşarak hanım kızların muhtelif uzuvlarından içki içme işlerine girişebilirdim. Ayrıntılar için, ilgili filmi izlemenizi öneririm.
Bu kadar laf salatasından sonra konuyu bir şekilde Saxon’a getirebilmiş olmaktan dolayı kıvanç duymakla birlikte, bugüne kadar nasıl olup da bir Saxon albümü yazmamış olduğumu da anlamış değilim. Hatta şu an üzerine bir şeyler anlatacağım albümün de PA’da olduğunu sanıyordum. Neyse, bu yanlıştan ivedilikle döndük, bu da bir şey.
Küçük ama önemli bir tespitle başlamak istiyorum. Saxon, sadece Türkiye’de değil, dünya çapında hakkı çok yenen, bir şekilde görmezden gelinen, bana kalırsa hakkı teslim edilmeyen önemli NWOBHM gruplardan biri, belki de birincisi. Bunu sallamasyon yazmıyorum arkadaşlar, dönüp Spotify takip ve dinlenme sayılarına bakarak konuşuyorum, bu heriflerin takipçi sayısı da dinleyici sayısı da hakikaten epey düşük. Neyse, bir gün gelecek tüm dünya bu yanlıştan dönecek umarım diyerek Saxon’la nasıl tanıştığıma ve “Wheels of Steel”e geçeyim ufaktan.
Bir elimde Pantera’nın “Cowboys from Hell” kaseti, öteki elimde Pentagram’ın “Anatolia”sı varken ve henüz death metal denen melun müzikle tanışmazdan evvel yeni neler bulurum diyerekten didinirken Pantera’nın, zamanında Monsters of Rock festivaline katıldığını öğrenmiştim. Televizyon zaplarken dönemin popüler dergisi Blue Jean’in, o ay dergiyle birlikte Monsters of Rock adlı bir CD vereceği haberini almıştım. Acayip şaşalı bir reklamdı, kısa ama vurucuydu. Hemen koştur koştur en yakın bayiden dergiyi kaptığım gibi eve geldim. Aklımda, Pantera’nın da olduğu grupların Monsters of Rock performanslarını dinlemek vardı hâliyle.
Fakat ne umduk, ne bulduk tadında bir deneyimle karşı karşıya kaldım. Zira Lemmy’nin gücüne gitmesin de karton kapak içerisine yerleştirilen toplama CD, Deep Purple’ın “Fireball” parçası ile başlayıp “Aha, hatunlar da metal müzik yapıyormuş!” dediğim Girlschool parçası “Race with the Devil” ile devam ediyordu. Toplama CD’de Motörhead’in yarın kritiğini okuyacağınız albümüne adını veren “Overkill” parçası, yıllara meydan okuyan Blue Öyster Cult’ın “(Don’t Fear) The Reaper”ı, duyanın hastası olacağı Uriah Heep eseri “Easy Livin’” gibi o dönem “Bu ne amk!” dediğim ama yıllar sonra her birine (yalan söylemeyeyim, Robin Trower’ın “Caledonia”sı bana hâlen berbat gelmekte) ayrı ayrı hasta olduğum bir dolu parça vardı. Saxon ile tanışmam da bu toplama CD sayesinde oldu pek tabii. Süper vurucu rif yazma konusunda mahir olan grubun “And the Bands Played On” parçası bu CD’de yıldız gibi parlıyordu. Çok geçmeden Iron Maiden ile tanışmam ve Iron Maiden’ı rahatça benimsememde bu parçanın etkisi çoktu kesinlikle.
“Bu bey amca şimdi neden bahsediyor?” diyenler de o yılları hatırlayanlar da olacaktır şüphesiz. Blue Jean dergisi, araya çok zaman girmeden Monsters of Rock toplama CD’sinin ikincisini de okurlarıyla buluşturdu ki ben CD arşivim çoğalsın diye CD verdikçe dergileri alıyordum o yıllarda. Hiç öyle düzenli dergi alan kültürlü birey ayaklarına yatmayacağım. Sonraları bu alışkanlığımı değiştirdim elbette. Monsters of Rock Volume 2 CD’si, ilkine göre çok daha çarpıcı grup ve eserlerle doluydu. Yine Motörhead vardı hem de “Ace of Spades” parçasıyla, Black Sabbath vardı “Paranoid”iyle. Uriah Heep’ler, UFO’lar, Michael Schenker Group’lar havada uçuşuyordu ama benim favorim yine Saxon olmuştu. Zira bu toplama CD’deki Saxon eseri, “Wheels of Steel”in bana göre hiti konumundaki “747 (Strangers in the Night)” parçasıydı. Bu öyle bir parçaydı ki nerede nasıl duyarsam duyayım beni başka bir ruh hâline sokuyordu. Öyle ki zamanında bolca takıldığım metal shop’ta da çalsa, Dimmu Borgir belgeseli izlerken grup üyelerinin bulundukları stüdyo ortamında da tınlasa, hatta şarkı çalmayıp banka kartımın CVV kodunu gördüğümde bile aynı hissi yaşıyordum. Ne alaka demeyin. Bakınız, bir görsel bin sözcüğe bedeldir.
Kariyerinin çok önemli bir kısmı büyük başarılarla dolu olan Saxon’un daha ikinci albümüyle ne kadar önemli bir topluluk hâline geleceğini kanıtlaması da bu albümle su yüzüne çıktı aslına bakarsanız. Kızgın bakan David Hasselhoff içeren kapağa sahip, kendi isimlerini taşıyan ilk albümlerinde potansiyellerini açığa çıkaran Saxon, “Wheels of Steel” ile dönemdaşları arasında kendine güçlü bir yer edindi. Grubu öne çıkaransa az önce de bir şekilde vurguladığım üzere çok ama çok çarpıcı rifler bulup bu riflerle âdeta dans edebilen sololar sunabilmeleri, bu da yetmezmiş gibi ana riflerden uzakta seyreden notalarda bulunan vokal melodileriyle şarkılarını daha da zenginleştirmeleriydi. Bugün, müzik teorisi üzerine uzman olan isimler, karar notası, ton merkezi ve akorlardan uzakta olan melodilerin, şarkılara ne denli dikkat çekicilik kazandırdığını anlatıyor ki Saxon, ciddi manada müzik teorisine sırtını yaslamadan bu mevzuya uyanıp şarkılarını daha yolun en başından itibaren bu şekilde düzenleyerek yaratıcılığını ve konuya ciddi yaklaşımını kanıtlamış oluyor.
1970’lerin sonu 1980’lerin başı, sizin de bildiğiniz üzere heavy metal gruplarının peşi sıra hiç şakası olmadan eserlerle ortalığı salladıkları bir dönem. Saxon’un o dönemki akranları kulvarları azıcık farklı olsa da başta Judas Priest, Iron Maiden, Accept, Diamond Head gibi bugün bile isimleri besmelesiz anılmayacak oluşumlar. Ne var ki Saxon, belki de ilk albümle turnayı gözünden vurmanın verdiği gazla ikinci albümünde alabildiğine cesur davranmış. Enstrüman icrası konusunda harikalar yaratan Graham Oliver ve Paul Quinn, gitarlarını konuşturup çift gitarın bu müzikte ne kadar önemli bir mesele olduğunu gösteriyor. Beste yapıları üzerine uzun uzun konuşup sizleri sıkmak istemem fakat bugünün kulaklarıyla baktığımızda genel anlamda sürpriz içermeyen albümün, hiç şüphe yok ki 1980 yılı için ki bundan 41 sene öncesinden bahsediyoruz acayip bir olay olduğu belli. Beri yandan, kimi parçalara yerleştirdikleri ufak tınılar, atılan soloların gezindikleri notalar ve bu soloların parçadan çekilip alındığında şarkıların âdeta çıplak kalması, “Biz sert adamız, kafamıza göre çalarız”dan ziyade derin hesap kitapların döndüğünün göstergesi. Aşırı klasik olacak fakat hiçbir başarı tesadüf olamaz zaten. Bununla birlikte şarkılarda yer yer boy gösteren ses efektleri ki en bariz örneği, albümü açan parça “Motorcycle Man”in başlarıdır, dönemine göre harika. Kulaklıkla ve iyi hoparlörlerle bu efektin kalitesi bir nebze anlaşılabiliyor ama stereo ses ayrımı iyice olan hoparlörlerde bir yerden bir yere giden motosiklet olduğu hissi daha bir başka yaşanıyor. Söz bu parçaya gelmişken adıyla müsemma parçada, albüm boyunca zaten mütemadiyen şov yapan Biff Paşa’nın sesine ekstra reverb ve yankı eklendiğini işitebilirsiniz. Bu bir tesadüf değil çünkü başka hiçbir şarkıda bu denli yoğun bir reverb ve yankı yok; bunun nedeni bana kalırsa şarkının yaşatmak istediği hız hissinin vokal aracılığıyla da verilmek istenmesi. Yine bence bunda fazlasıyla başarılı olmuşlar. Şarkıyı yüksek seste dinlediğinizde kendinizi bir garip hissetmeniz, son derece mümkün. Bugünün teknolojisiyle aynı albüm hazırlansaydı herifler neler yapabilirlerdi merak etmiyor değilim. Ama yapıtın bu hâli de takdire şayan elbette.
Albümde kendisi için birkaç sayfalık yazı yazabileceğim kadar çok sevdiğim “747”, artık bir metal klasiğine dönüşen “Wheels of Steel”, yerinde durmayan rifleri ve sololarıyla hastası olacağınız “Freeway Mad”, metal ballad’larının vazgeçilmezi “Suzie Hold On” gibi önemli eserler mevcut. Çok klasik formdaki “Street Fighting Gang” ise grubun, bestecilik tarafında neler yapabileceğini göstermesi bakımından farklı bir eser. Üç dakikalık şarkının 2,44’ünde Biff’in “I’m in a street fighting gaaaaang!” diye bağırırken şarkının notaları nedeniyle form değiştirmesi harikaydı ki isteseler, ekstra 1 dakikalık bölüm daha ekleyip parçayı kapkaranlık hâle getirebilirlerdi bence. Belki paralel bir evrende böyle devam eden bir “Street Fighting Gang” parçası işitebiliriz günün birinde.
Lafın lafı açtığı bir yazı oldu ve çok uzattım, farkındayım. Diyeceğim odur ki Saxon hakikaten iyi bir grup ve “Wheels of Steel”, ne tür dinlediğinizden bağımsız olarak mutlak suretle tecrübe etmeniz gereken bir eser. Eh, çıktıktan sonra İngiltere listelerinde 5 numaraya yükselip orada 6 ay boyunca kalabilmiş bir anıttan bahsediyoruz. Eğer hayatınızda hiç Saxon dinlemediyseniz vakit kaybetmeden “747 (Strangers in the Night)” parçasına göz atın derim. Zaten sonrası gelecektir, “Denim and Leather”lar, “Crusader”lar favori albümleriniz arasına yerleşecektir.
Yazının girişinde motosiklet tutkumdan bahsetmiştim ama son durumlara dair bir şey söylememiştim. Merak etmeyin, artık motosiklet kullanabiliyorum ama nasıl ve nerede kullandığımı anlatmak için Pazar günü sitede olacak “Bark at the Moon” kritiğini bekliyorum.
Kadro Peter “Biff” Byford: Vokal, perküsyon
Graham Oliver: Gitar
Paul Quinn: Gitar
Steve Dawson: Basv
Pete Gill: Davul, perküsyon
Şarkılar 1. Motorcycle Man
2. Stand Up and Be Counted
3. 747 (Strangers in the Night)
4. Wheels of Steel
5. Freeway Mad
6. See the Light Shining
7. Street Fighting Gang
8. Suzie Hold On
9. Machine Gun
Bu grubun hakkının yenmesinin, görmezden gelinmesinin nedeni fazla Heavy metal oluşları. Aşırı İngiliz, aşırı yerel, aşırı Heavy, aşırı Nwobhm geliyor insanlara. Halbuki müzikalite olarak diğer Heavy gruplarından aşağı kalır yanı yoktur. Bu albüm de çok iyi bir albümdür. İyi bir inceleme olmuş.
Gerçekten harika bir yazı, eline sağlık Oğuz. Dediğin gibi Saxon büyük oranda hakkı yenen bir grup, ki PA’daki ilk Saxon incelemesinin site kurulduktan 12 yıl sonra yayımlanmış olmasından bile bu belli oluyor. Anlattıklarının pek çoğunu, tam aynıları olmasa da benzer şekillerde ben de yaşadım. Başka yerde, başka ortamda, başka grup ve albümlerle benzer heyecanları metal dinleyen sayısız insan yaşamıştır. Dinleyiciler olarak, farkında olmadan, sadece aynı müzik türünü inleyerek çok fazla ortak şey paylaşıyoruz ve yıllar sonra bu ortaklıkları görmek, hatırlamak gerçekten çok güzel oluyor.
Tekrardan eline sağlık, durduk yere beni de doksanların şimdi bakınca küçük ama o zaman için çok büyük heyecanlarına götürdün.
@Ahmet Saraçoğlu, Sağ olasın Ahmet. Başta belki yayımlanıp sonradan kaldırılan albümlerden biridir diye düşündüm ama dediğin gibiyse yine bir ilke imza attım kendi çapımda. :)
Dediklerinde haklısın. İşin açığı bu yazdıklarımın bazılarını anlattıkça anımsadım resmen. Hazır aklım fikrim yerindeyken ayrıntılarını döşeyeyim dedim. Kritik vesilesiyle kısa süreli bir geçmiş yolculuğu yaptıysan ne mutlu.
Bu kritik adeta PA’da bir Heavy Metal bayrağı gibi dalgalanıyor. Muhteşem albüm, harika kritik.
Saxon’un bazı parçaları dışında, çoğu parçasını ve tüm albümlerini seviyorum. En sevdiklerimden biri de Destiny.
Saxon u bu kadar çok sevmemin esas nedeni bu muhteşem besteler değil, Biff Byford un inanılmaz güzellikteki sesi…
Çok teşekkürler.
@Kaan, Ben teşekkür ederim Kaan Abi. Biff Paşa’nın sesi bir başkadır kesinlikle, şarkılara ve gruba bağlanmamızdaki temel etmenlerden biridir de.
Kritiği beğendiysen ne mutlu. Saxon’a dair bir şeyler karalamaya başlamışken burada durmam büyük ihtimalle. Yazıda adı geçen albümleri de müsait bir zamanda hazırlarım.
@Ouz, DEVAM KARDEŞİM DEVAM!
See the people, feel the power
There was sixty thousand there
Just like thunder the crowds began to roar
Where you there, did ya know, did ya see all the show
There was magic in the air
@Kaan, Evet Destiny’e zamanında radyocu yumuşak muamelesi çekmişler ama en sevdiğim bazı Saxon parçaları o albümden. Red Alert ya da Jericho Sirens nasıl radyo dostu olabilir aklım almıyor, ikisi de zımba gibi araç kullanırken kaza yaptıracak parçalar
@bascivegobekli, Aynen öyle. Taş gibi parçalar. Diğerleri de biraz AOR tarzına yakın olmuş, güzel bir değişiklik olmuş. Ne var ki.
I cant wait anymore ve song for emma ya bayılıyorum ben de.
@Ahmet Saraçoğlu, Çankaya İlkokulu (Mersin), 1988 ya da 1989. Okulun adı şimdi başka bir okula verildi ve ana bina maalesef atıl durumda. Aslında tarihî açıdan değerli bir binaydı. Şöyle de bir haber yapmışlar hatta:
@Yiğit, Niye gereksiz bilgi olsun canım. O zamanların nüfusu vs. dikkate alınarak tasarlanmıştır muhtemelen. Ama sınıfların içi epey genişti ve tavanlar fantastik yükseklikteydi yanlış hatırlamıyorsam. Bir de sınıfların akustiği harikaydı. Minnacık teypten eğitim için şarkı çalardı hoca, sınıfın en arkasından bile ayrıntılı şekilde duyulurdu rahatça.
Hahaha benim de dinlediğim ilk metal şarkılarından biri Saxon’un Motorcycle Man’iydi, metale karşı çok heyecanlanmamın sebeplerinden biriydi, o yüzden anılı kritiği zevkle okudum.
@Berca B., Rica ederim Berca, o şarkıyı duyup da heyecanlanmamak mümkün değil harbiden. Bugün çok acayip, pis, leş müzikler dinlesek de bu heriflerin verdiği gaz bambaşka.
Saxon gördüğüme sevindim, gerçekten hak ettiği değeri göremeyen bir grup. Hem de bu albümle aynı sene içerisinde yine en az bu albüm kadar canavar bir albüm olan “Strong arms of the law”u yapabilecek kadar baba bir grup. 90′lardaki bazı işleri ise kayda değer değil yine de ama Battering Ram veya Thunderbolt gibi yakın dönem işleri yine çok iyidir.
Saxon’a çok geç başladım ben de. Gerçekten hakları yeniyor. İki-üç yıl önce haber altında sormuştum nereden başlanmalı gruba, çok albümü var diye. Ondan sonra epey bir dinleyip müziklerinin bana eşlik ettiği pek çok anı biriktirdim. En sevdiğim albümleri de Strong Arm of the Law oldu.
Bana kalırsa sadece Saxon değil, Iron Maiden hariç tüm NWOBHM gruplarının hakkı yeniyor. Bu arada sitede Rainbow kritiği de yokmuş, bir Rising yazılsa çok hoş olurdu. :)
@Fingolfin, Saxon kadar hakları yenmiyordur. Bu konuda zirvedeler bence. Çünkü underground nwobhm grubu değiller. Mainstream olmalarına rağmen görmezden geliniyorlar. Diamond Head mesela, Metallica sayesinde olsa gerek, bayağı popüler. O malum cover olmasaymış onlar da Saxon gibi olurmuş.
Saxon’ın iki zirvesi var. Bunlardan ilki olan Wheels of Steel grubun rock ‘n’ roll köklerine gayet bağlı olduğu ilk dönemini yansıtıyor. Bunun grubun geçmişi ta 1970′e kadar uzanan gayet uzun soluklu kariyerinin temel yapıtaşı olduğu iddia edilebilir. Bu albümün sağladığı ivme Saxon’ı belli bir ticari başarı elde edebilmiş üç NWOBHM grubu arasına soktu. Diğer iki ismin epey gerisinde kalsa da (Maiden, Leppard) Saxon ’90′lara kadar anaakımda kendine yer bulabilen önemli bir gruptu. Sonrasında ise Unleash the Beast ile tarzlarını yenileyip daha net bir heavy metal stili benimsediler. Pek bilinmese de, gayet karanlık bir atmosfer sunan bu albüm grubun müzikal olarak en iyi işidir bana kalırsa.
@Emre Görür, Bence bu albümlerin yanına Solid Ball Of Rock’ı da yazmak lazım. Doksanlara girerken, grup müziğine bu albüm sayesinde önemli bir güncelleme atmış, seksenlerde kalan nostaljik bir anı olmalarının önünü almıştı böylece.
Bu albümü gördüğüme çok mutlu, bu albüme gelen yorumlarda ayrı mutluluk verici amk. Üstte Motorhead, altta Saxon mutluluk verici, bazen fazla mı kasıyoruz diye düşünmüyor değilim. Bugün 3-5 kişinin bildiği gruplar yerine şu saf müziği damarlardan akıtsak ne güzel olur, Power & the Glory amk.
@Boba Fett, İşte o 3-5 kişinin bildiği grupları daha çok kişi bilsin diye gayret ediyoruz biraz da. :) Tabii farklı şeyler arama derdindeyiz de aslında. Yoksa bana baksan ya metal harici bir şeylerle zaman geçiriyorum ya da metal klasiklerine vakit ayırıyorum. Bulduğum her yeni şeyi deli gibi dinlemiyorum.
@Ouz, Yok hocam 3-5 kişi derken Saxon ya da türevlerini kastederek yazmadım, bazen bazı grupları bulmaya fazla zaman harcadığımızı yanlış yöne baktığımızı düşünüyorum. Al amk Saxon burada işte dinle kafasındayım. Ben de öyleyim şahsen yeni şeyler keşfetmektense dinlediğim şeyleri keşfetmeyi daha çok seviyorum, bana göre her şey biraz eskisi gibi olmalı eskiden imkanların olmamasından çok az şarkıyı sürekli çevirirdim, çok fazla yeni müziğe ulaşma imkanı olmadığın için dinlediğin şeylere de daha sabırlı daha saygılı olurdun ben bunun daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Şu an saniyeler içinde bir sürü gruba ulaşma imkanımız var ama bu içimize işlenmiş aç gözlülük ki bunun da evrimsel olarak bir mantığı var, bu amk duygusu bir sürü gruba saldırıp hepsinden biraz koklayıp bir kenara atmamızı sağlıyor. Müziğin değeri de bence böyle gidiyor. Nereden başladım nereye vardım.
Karada MANOWAR, denizde RUNNING WILD, gökyüzünde SAXON!!!
Bu üçleme seksenler heavy metalinin dillere pelesenk olmuş, meşhur bir lafıydı. Ne yalan söyleyeyim; Seventh Son, Painkiller, Them , Kings Of Metal, Death Or Glory, No Rest For The Wicked , Hungry Years ( ACCEPT toplama albümü ) gibi ilk dinleyicilik yıllarımda dinlediğim albümlerden sebep, heavy metalimin sadece sert, hızlı ve melodik olması kesmiyor, aynı zamanda keskin enstrüman tonlamalarını da işitmek istiyorum müzikte. Hani şu metalik diyebileceğimiz türden. Saxon ile ilk tanışmam, grubun sound olarak en ayrıksı duran Destiny albümüyledir. İçinde iyi besteler ve belli bir kalitenin üstünü tutturan müzisyenlik barındırsa da çok ticari ve nispeten cılız prodüksiyona sahipti. Bunun yanında rock ‘n roll köklerinin bir parçanın girişi dışında ( Red Alert ) tamamen devre dışı bırakılması -ki bu Saxon tarihinde bir ilk ve tektir- albümü, grubun diskografisinde bambaşka bir yere konumlandırıyordu. Pek bir sonuç alınamayan bu başarısız adımdan iki sene sonra, grup rock ‘n roll köklerini yeniden devreye alarak, zamanına iyi uyarlanmış cayır cayır bir NWOBHM albümü olan Solid Ball Of Rock ile doksanların başında hala işlerini ne kadar iyi yaptıklarını kanıtlıyordu. Grubun müziğindeki yoğun rock müzik etkileri yeni bir şey değildi belki ama, Destiny tecrübesi olan benim için elbette değişik bir durumdu. Bu benim metalik sound takıntım, grubun diskografisinde gerilere gittikçe benim için bir engel teşkil etmeye başlamıştı. Bu sadece Saxon için değil, tüm rock müzik etkili gelenekse metal icra eden gruplar için geçerliydi. Ama Solid Ball Of Rock, Rock The Nations, Innocence Is No Excuse ve Power & The Glory albümleri sayesinde bu engeli aşıp, bu müthişlikten kendimi mahrum etmemeyi başarabilmiştim zaman içinde.
Ta en başından beri rock ‘n roll/hard rock kökenlerini müziğine yediren grupta, bir nevi Lemmy dedenin rock ‘n roll yaptıkları iddiası gibi bir durum sözkonusu. Seksenlerin başlarında müziklerinin heavy metal olarak sınıflandırılmasına karşılık, Biff dede bir beyanatında ‘ bıçkın bir rock grubu ‘ olduklarından bahsetmişti. Kendisine katılmamakla birlikte, müziklerinde hiç vazgeçmedikleri rock müzik etkilerini de görmezden gelemem herhalde. Bu da onları çok özel bir Heavy Metal grubu yapmaya yetiyor.
Oğuz böyle bir kritiği yazacağını tahmin bile edemezdim açıkçası. Çok şaşırdığımı söylemeliyim. Saxon’un çelikten kartalını engin heavy metal semasında uçurmaya başladığı yıllara götürdün beni. Helal olsun kardeşim. Tabii anısı olan albümlerin kritikleri daha bir leziz oluyor haliyle. Yazıda bahsettiğin Blue Jean’in verdiği cd bende de var bu arada. Artık omuzlarında farklı bir sorumluluk taşıyorsun. Lütfen böyle kritiklere devam et ve PA’da heavy metal bayrağını dalgalandırmaya devam et. Selametle canım kardeşim.
Not: Gerçi sen bu konularda uzmansın ama şunu yazmadan edemedim. Motörhead’in No Class’ı ile Saxon’un Stand Up And Be Counted’ı birbiriyle amcaoğulları kadar benzer. Sen ne dersin bilmiyorum ama ben çok benzetiyorum ikisini. Hani kardeş belediyeler beldeler olur ya, aynen öyleler.
@Murat ‘HISTORIAN’ KARAN, Murat hocam selam, güzel yorumun için çok teşekkür ederim öncelikle.
Black metal ağırlıklı kritikler hazırlasam da sizler kadar hâkim olmamakla birlikte klasikler tarafında da kendimce bir şeyler biliyorum işte. :) Saxon’la anılarımın tamamını yazsam giriştekinden birkaç katı uzun sürer. Bundan sonra da dilim döndüğünce hem Saxon hem de diğer gruplara ait klasik albümleri yazarım tabii.
Bu arada ben grubun rock etkilenimli/sound’lu oluşundan pek olumsuz etkilenmiyorum, besteler, şarkıların sürükleyiciliği vs. benim için daha çok ön planda. Hatta grubun eskileriyle aramın daha iyi olduğunu bile söyleyebilirim.
Rica ederim hocam, uzman sayılmam ama evet riflerde bayağı bir benzerlik var. Ama yazıyı hazırlarken bundan söz etmek hiç aklıma bile gelmedi işin açığı. Başka yazılarda “bu şuna çok benziyor, şu buna çok benziyor” filan derim, burada kısmet olmamış. :)
Eğer Saxon’un 1980′lerin başındaki soundunu fazla geleneksel buluyor ve içine giremiyorsanız size, grubun 2001 tarihli albümü Killing Ground albümünün digipack sürümündeki Classisc Re-recorded başlıklı ikinci cdyi aşırı tavsiye ederim. Anlaşıldığı gibi yeniden kaydedilmiş, 10 tane Saxon klasiği var, parçaların var olan kalitelerinin altını kalın çizgilerle çizmiş -önemli şeylerin altı kalın kalın çizilir malumunuz- müthiş bir prodüksiyona sahip. Özellikle açılıştaki Princess Of The Night ve Strong Arm Of The Law sesi kökleyip duvarlara saldırtacak güçte. Naçizane tavsiyemdir efendim.
@enemyofgod, Saxon 1983-1995 yıllarını EMI ve Virgin ile çalışarak geçirdi. Pek ekstra tanıtıma ihtiyacı yoktu yani. Lars bunu dikkate almış olabilir. Sonrasında da seviyesini belli bir çizgide tutmayı becerdi bence. Mesela ben grubu 2001′de izlediğimde Motörhead ile birlikte Wacken’ın iki headliner’ından biriydiler. Sıkıntı esas olarak Türkiye’deki dinleyici kitlesinin gruba uzaklığı. Bilen bilir, 1998′deki konserlerine sadece 150 kişi gitmişti.
Lars için harbi çok önemli grup Saxon. ABD’ye taşındıktan sonra ilk konserine Saxon tur tişörtüyle gidiyor. Bu sayede Metal Blade’den Brian Slagel ile tanışıyorlar ve bu da Metallica’ya varan süreci başlatıyor. Ayrıca Metallica ilk konserini de Saxon’ın ön grubu olarak veriyor.
Bu grubun hakkının yenmesinin, görmezden gelinmesinin nedeni fazla Heavy metal oluşları. Aşırı İngiliz, aşırı yerel, aşırı Heavy, aşırı Nwobhm geliyor insanlara. Halbuki müzikalite olarak diğer Heavy gruplarından aşağı kalır yanı yoktur. Bu albüm de çok iyi bir albümdür. İyi bir inceleme olmuş.
19.02.2021
@deadhouse, Çok doğru yazmışsın. Tamamen katılıyorum.
19.02.2021
@deadhouse, Teşekkür ederim. Aynen, bu heriflerin diğer gruplardan aşağı kalır yanı yok bence de.
Gerçekten harika bir yazı, eline sağlık Oğuz. Dediğin gibi Saxon büyük oranda hakkı yenen bir grup, ki PA’daki ilk Saxon incelemesinin site kurulduktan 12 yıl sonra yayımlanmış olmasından bile bu belli oluyor. Anlattıklarının pek çoğunu, tam aynıları olmasa da benzer şekillerde ben de yaşadım. Başka yerde, başka ortamda, başka grup ve albümlerle benzer heyecanları metal dinleyen sayısız insan yaşamıştır. Dinleyiciler olarak, farkında olmadan, sadece aynı müzik türünü inleyerek çok fazla ortak şey paylaşıyoruz ve yıllar sonra bu ortaklıkları görmek, hatırlamak gerçekten çok güzel oluyor.
Tekrardan eline sağlık, durduk yere beni de doksanların şimdi bakınca küçük ama o zaman için çok büyük heyecanlarına götürdün.
19.02.2021
@Ahmet Saraçoğlu, Sağ olasın Ahmet. Başta belki yayımlanıp sonradan kaldırılan albümlerden biridir diye düşündüm ama dediğin gibiyse yine bir ilke imza attım kendi çapımda. :)
Dediklerinde haklısın. İşin açığı bu yazdıklarımın bazılarını anlattıkça anımsadım resmen. Hazır aklım fikrim yerindeyken ayrıntılarını döşeyeyim dedim. Kritik vesilesiyle kısa süreli bir geçmiş yolculuğu yaptıysan ne mutlu.
Bu kritik adeta PA’da bir Heavy Metal bayrağı gibi dalgalanıyor. Muhteşem albüm, harika kritik.
Saxon’un bazı parçaları dışında, çoğu parçasını ve tüm albümlerini seviyorum. En sevdiklerimden biri de Destiny.
Saxon u bu kadar çok sevmemin esas nedeni bu muhteşem besteler değil, Biff Byford un inanılmaz güzellikteki sesi…
Çok teşekkürler.
19.02.2021
@Kaan, Ben teşekkür ederim Kaan Abi. Biff Paşa’nın sesi bir başkadır kesinlikle, şarkılara ve gruba bağlanmamızdaki temel etmenlerden biridir de.
Kritiği beğendiysen ne mutlu. Saxon’a dair bir şeyler karalamaya başlamışken burada durmam büyük ihtimalle. Yazıda adı geçen albümleri de müsait bir zamanda hazırlarım.
19.02.2021
@Ouz, DEVAM KARDEŞİM DEVAM!
See the people, feel the power
There was sixty thousand there
Just like thunder the crowds began to roar
Where you there, did ya know, did ya see all the show
There was magic in the air
19.02.2021
@Kaan, Evet Destiny’e zamanında radyocu yumuşak muamelesi çekmişler ama en sevdiğim bazı Saxon parçaları o albümden. Red Alert ya da Jericho Sirens nasıl radyo dostu olabilir aklım almıyor, ikisi de zımba gibi araç kullanırken kaza yaptıracak parçalar
19.02.2021
@bascivegobekli, Aynen öyle. Taş gibi parçalar. Diğerleri de biraz AOR tarzına yakın olmuş, güzel bir değişiklik olmuş. Ne var ki.
I cant wait anymore ve song for emma ya bayılıyorum ben de.
Oğuz ilk fotoğrafta hangi okuldasın, sene kaç?
19.02.2021
@Ahmet Saraçoğlu, Çankaya İlkokulu (Mersin), 1988 ya da 1989. Okulun adı şimdi başka bir okula verildi ve ana bina maalesef atıl durumda. Aslında tarihî açıdan değerli bir binaydı. Şöyle de bir haber yapmışlar hatta:
https://www.mersinhaberci.com/haber/19787/cankaya-ilkokulu-yok-olmayacak.html
Bonus olarak da şunu buldum:
https://i.pinimg.com/originals/68/7c/c9/687cc939b63870f077058eebd3be1c58.jpg
20.02.2021
@Ouz, abim de orada okumuştu çok gereksiz bir bilgi olarak. Hakikaten de güzel bina ama bir okul için fazla küçük.
21.02.2021
@Yiğit, Niye gereksiz bilgi olsun canım. O zamanların nüfusu vs. dikkate alınarak tasarlanmıştır muhtemelen. Ama sınıfların içi epey genişti ve tavanlar fantastik yükseklikteydi yanlış hatırlamıyorsam. Bir de sınıfların akustiği harikaydı. Minnacık teypten eğitim için şarkı çalardı hoca, sınıfın en arkasından bile ayrıntılı şekilde duyulurdu rahatça.
Hahaha benim de dinlediğim ilk metal şarkılarından biri Saxon’un Motorcycle Man’iydi, metale karşı çok heyecanlanmamın sebeplerinden biriydi, o yüzden anılı kritiği zevkle okudum.
Eline sağlık Oğuz.
19.02.2021
@Berca B., Rica ederim Berca, o şarkıyı duyup da heyecanlanmamak mümkün değil harbiden. Bugün çok acayip, pis, leş müzikler dinlesek de bu heriflerin verdiği gaz bambaşka.
Saxon gördüğüme sevindim, gerçekten hak ettiği değeri göremeyen bir grup. Hem de bu albümle aynı sene içerisinde yine en az bu albüm kadar canavar bir albüm olan “Strong arms of the law”u yapabilecek kadar baba bir grup. 90′lardaki bazı işleri ise kayda değer değil yine de ama Battering Ram veya Thunderbolt gibi yakın dönem işleri yine çok iyidir.
Saxon’a çok geç başladım ben de. Gerçekten hakları yeniyor. İki-üç yıl önce haber altında sormuştum nereden başlanmalı gruba, çok albümü var diye. Ondan sonra epey bir dinleyip müziklerinin bana eşlik ettiği pek çok anı biriktirdim. En sevdiğim albümleri de Strong Arm of the Law oldu.
Müthiş inceleme, müthiş albüm. Keşke 11 basılabilseydi.
19.02.2021
Bu arada başlığı anlamayan üniversiteliler olmuştur, buyurun:
https://youtu.be/FzPlg2nsQus
Ahah şaka şaka.
https://youtu.be/qrOsUo9IHOo
20.02.2021
@Raddor, biliyoruz abi sağ ol
Bana kalırsa sadece Saxon değil, Iron Maiden hariç tüm NWOBHM gruplarının hakkı yeniyor. Bu arada sitede Rainbow kritiği de yokmuş, bir Rising yazılsa çok hoş olurdu. :)
20.02.2021
@Fingolfin, Saxon kadar hakları yenmiyordur. Bu konuda zirvedeler bence. Çünkü underground nwobhm grubu değiller. Mainstream olmalarına rağmen görmezden geliniyorlar. Diamond Head mesela, Metallica sayesinde olsa gerek, bayağı popüler. O malum cover olmasaymış onlar da Saxon gibi olurmuş.
amma çok SAXON hayranı varmış. deli övüldü bir gün içerisinde.
Saxon’ın iki zirvesi var. Bunlardan ilki olan Wheels of Steel grubun rock ‘n’ roll köklerine gayet bağlı olduğu ilk dönemini yansıtıyor. Bunun grubun geçmişi ta 1970′e kadar uzanan gayet uzun soluklu kariyerinin temel yapıtaşı olduğu iddia edilebilir. Bu albümün sağladığı ivme Saxon’ı belli bir ticari başarı elde edebilmiş üç NWOBHM grubu arasına soktu. Diğer iki ismin epey gerisinde kalsa da (Maiden, Leppard) Saxon ’90′lara kadar anaakımda kendine yer bulabilen önemli bir gruptu. Sonrasında ise Unleash the Beast ile tarzlarını yenileyip daha net bir heavy metal stili benimsediler. Pek bilinmese de, gayet karanlık bir atmosfer sunan bu albüm grubun müzikal olarak en iyi işidir bana kalırsa.
21.02.2021
@Emre Görür, Bence bu albümlerin yanına Solid Ball Of Rock’ı da yazmak lazım. Doksanlara girerken, grup müziğine bu albüm sayesinde önemli bir güncelleme atmış, seksenlerde kalan nostaljik bir anı olmalarının önünü almıştı böylece.
Bu albümü gördüğüme çok mutlu, bu albüme gelen yorumlarda ayrı mutluluk verici amk. Üstte Motorhead, altta Saxon mutluluk verici, bazen fazla mı kasıyoruz diye düşünmüyor değilim. Bugün 3-5 kişinin bildiği gruplar yerine şu saf müziği damarlardan akıtsak ne güzel olur, Power & the Glory amk.
21.02.2021
@Boba Fett, İşte o 3-5 kişinin bildiği grupları daha çok kişi bilsin diye gayret ediyoruz biraz da. :) Tabii farklı şeyler arama derdindeyiz de aslında. Yoksa bana baksan ya metal harici bir şeylerle zaman geçiriyorum ya da metal klasiklerine vakit ayırıyorum. Bulduğum her yeni şeyi deli gibi dinlemiyorum.
21.02.2021
@Ouz, Yok hocam 3-5 kişi derken Saxon ya da türevlerini kastederek yazmadım, bazen bazı grupları bulmaya fazla zaman harcadığımızı yanlış yöne baktığımızı düşünüyorum. Al amk Saxon burada işte dinle kafasındayım. Ben de öyleyim şahsen yeni şeyler keşfetmektense dinlediğim şeyleri keşfetmeyi daha çok seviyorum, bana göre her şey biraz eskisi gibi olmalı eskiden imkanların olmamasından çok az şarkıyı sürekli çevirirdim, çok fazla yeni müziğe ulaşma imkanı olmadığın için dinlediğin şeylere de daha sabırlı daha saygılı olurdun ben bunun daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Şu an saniyeler içinde bir sürü gruba ulaşma imkanımız var ama bu içimize işlenmiş aç gözlülük ki bunun da evrimsel olarak bir mantığı var, bu amk duygusu bir sürü gruba saldırıp hepsinden biraz koklayıp bir kenara atmamızı sağlıyor. Müziğin değeri de bence böyle gidiyor. Nereden başladım nereye vardım.
Karada MANOWAR, denizde RUNNING WILD, gökyüzünde SAXON!!!
Bu üçleme seksenler heavy metalinin dillere pelesenk olmuş, meşhur bir lafıydı. Ne yalan söyleyeyim; Seventh Son, Painkiller, Them , Kings Of Metal, Death Or Glory, No Rest For The Wicked , Hungry Years ( ACCEPT toplama albümü ) gibi ilk dinleyicilik yıllarımda dinlediğim albümlerden sebep, heavy metalimin sadece sert, hızlı ve melodik olması kesmiyor, aynı zamanda keskin enstrüman tonlamalarını da işitmek istiyorum müzikte. Hani şu metalik diyebileceğimiz türden. Saxon ile ilk tanışmam, grubun sound olarak en ayrıksı duran Destiny albümüyledir. İçinde iyi besteler ve belli bir kalitenin üstünü tutturan müzisyenlik barındırsa da çok ticari ve nispeten cılız prodüksiyona sahipti. Bunun yanında rock ‘n roll köklerinin bir parçanın girişi dışında ( Red Alert ) tamamen devre dışı bırakılması -ki bu Saxon tarihinde bir ilk ve tektir- albümü, grubun diskografisinde bambaşka bir yere konumlandırıyordu. Pek bir sonuç alınamayan bu başarısız adımdan iki sene sonra, grup rock ‘n roll köklerini yeniden devreye alarak, zamanına iyi uyarlanmış cayır cayır bir NWOBHM albümü olan Solid Ball Of Rock ile doksanların başında hala işlerini ne kadar iyi yaptıklarını kanıtlıyordu. Grubun müziğindeki yoğun rock müzik etkileri yeni bir şey değildi belki ama, Destiny tecrübesi olan benim için elbette değişik bir durumdu. Bu benim metalik sound takıntım, grubun diskografisinde gerilere gittikçe benim için bir engel teşkil etmeye başlamıştı. Bu sadece Saxon için değil, tüm rock müzik etkili gelenekse metal icra eden gruplar için geçerliydi. Ama Solid Ball Of Rock, Rock The Nations, Innocence Is No Excuse ve Power & The Glory albümleri sayesinde bu engeli aşıp, bu müthişlikten kendimi mahrum etmemeyi başarabilmiştim zaman içinde.
Ta en başından beri rock ‘n roll/hard rock kökenlerini müziğine yediren grupta, bir nevi Lemmy dedenin rock ‘n roll yaptıkları iddiası gibi bir durum sözkonusu. Seksenlerin başlarında müziklerinin heavy metal olarak sınıflandırılmasına karşılık, Biff dede bir beyanatında ‘ bıçkın bir rock grubu ‘ olduklarından bahsetmişti. Kendisine katılmamakla birlikte, müziklerinde hiç vazgeçmedikleri rock müzik etkilerini de görmezden gelemem herhalde. Bu da onları çok özel bir Heavy Metal grubu yapmaya yetiyor.
Oğuz böyle bir kritiği yazacağını tahmin bile edemezdim açıkçası. Çok şaşırdığımı söylemeliyim. Saxon’un çelikten kartalını engin heavy metal semasında uçurmaya başladığı yıllara götürdün beni. Helal olsun kardeşim. Tabii anısı olan albümlerin kritikleri daha bir leziz oluyor haliyle. Yazıda bahsettiğin Blue Jean’in verdiği cd bende de var bu arada. Artık omuzlarında farklı bir sorumluluk taşıyorsun. Lütfen böyle kritiklere devam et ve PA’da heavy metal bayrağını dalgalandırmaya devam et. Selametle canım kardeşim.
Not: Gerçi sen bu konularda uzmansın ama şunu yazmadan edemedim. Motörhead’in No Class’ı ile Saxon’un Stand Up And Be Counted’ı birbiriyle amcaoğulları kadar benzer. Sen ne dersin bilmiyorum ama ben çok benzetiyorum ikisini. Hani kardeş belediyeler beldeler olur ya, aynen öyleler.
22.02.2021
@Murat ‘HISTORIAN’ KARAN, Murat hocam selam, güzel yorumun için çok teşekkür ederim öncelikle.
Black metal ağırlıklı kritikler hazırlasam da sizler kadar hâkim olmamakla birlikte klasikler tarafında da kendimce bir şeyler biliyorum işte. :) Saxon’la anılarımın tamamını yazsam giriştekinden birkaç katı uzun sürer. Bundan sonra da dilim döndüğünce hem Saxon hem de diğer gruplara ait klasik albümleri yazarım tabii.
Bu arada ben grubun rock etkilenimli/sound’lu oluşundan pek olumsuz etkilenmiyorum, besteler, şarkıların sürükleyiciliği vs. benim için daha çok ön planda. Hatta grubun eskileriyle aramın daha iyi olduğunu bile söyleyebilirim.
Rica ederim hocam, uzman sayılmam ama evet riflerde bayağı bir benzerlik var. Ama yazıyı hazırlarken bundan söz etmek hiç aklıma bile gelmedi işin açığı. Başka yazılarda “bu şuna çok benziyor, şu buna çok benziyor” filan derim, burada kısmet olmamış. :)
Eğer Saxon’un 1980′lerin başındaki soundunu fazla geleneksel buluyor ve içine giremiyorsanız size, grubun 2001 tarihli albümü Killing Ground albümünün digipack sürümündeki Classisc Re-recorded başlıklı ikinci cdyi aşırı tavsiye ederim. Anlaşıldığı gibi yeniden kaydedilmiş, 10 tane Saxon klasiği var, parçaların var olan kalitelerinin altını kalın çizgilerle çizmiş -önemli şeylerin altı kalın kalın çizilir malumunuz- müthiş bir prodüksiyona sahip. Özellikle açılıştaki Princess Of The Night ve Strong Arm Of The Law sesi kökleyip duvarlara saldırtacak güçte. Naçizane tavsiyemdir efendim.
Metallica Garage Inc.’de bir Saxon cover’lasaydı her şey bir miktar farklı olabilirdi.
22.02.2021
@Ahmet Saraçoğlu, Lars bu kadar Saxon sevdalısı iken nasıl yapmamışlar hâlâ anlamıyorum.
Neyse sahnede çalmışlar ama.
https://www.youtube.com/watch?v=JyQLGCyf24A
https://www.youtube.com/watch?v=jcx3OjNMlu4
22.02.2021
@enemyofgod, Saxon 1983-1995 yıllarını EMI ve Virgin ile çalışarak geçirdi. Pek ekstra tanıtıma ihtiyacı yoktu yani. Lars bunu dikkate almış olabilir. Sonrasında da seviyesini belli bir çizgide tutmayı becerdi bence. Mesela ben grubu 2001′de izlediğimde Motörhead ile birlikte Wacken’ın iki headliner’ından biriydiler. Sıkıntı esas olarak Türkiye’deki dinleyici kitlesinin gruba uzaklığı. Bilen bilir, 1998′deki konserlerine sadece 150 kişi gitmişti.
Lars için harbi çok önemli grup Saxon. ABD’ye taşındıktan sonra ilk konserine Saxon tur tişörtüyle gidiyor. Bu sayede Metal Blade’den Brian Slagel ile tanışıyorlar ve bu da Metallica’ya varan süreci başlatıyor. Ayrıca Metallica ilk konserini de Saxon’ın ön grubu olarak veriyor.