Retronun modernize edilmiş hâlinden ekmek yeme furyasının üç farklı dönemi olduğunu düşünüyorum. Önce BLOODBATH’in ilk çıktığı 2000 başlarında yaşanan “aaa süper lan, eski gibi ama yeni gibi de” dönemi vardı. Bu sıralarda çıkan kimi gruplar eskilere saygı adı altında çok başarılı işler yapmaya başladılar. Hem kendilerine ilham veren isimleri yad ediyor hem de hayvan gibi müzik yapıyorlardı
Ardından retro thrash muhabbeti patladı. Başta yine sevimli gibi gözüken bu akım zamanla yerini kendini tekrar etmeye ve samimiyetten uzaklaşmaya bıraktı. 80’lerin kapaklarını, logolarını kullanan yüzlerce grup vasat olmaktan öteye gidemeyen pizza thrash ve crossover denemeleriyle ortalığı neon yeşili, zombi ve Ed Repka çakması kapak çöplüğüyle doldurdu. Eskiden yapılmış güzellikler günümüze taşınıyordu belki, ancak zamanında yapılan şeyin daha kötü bir taklidinin de kimseye faydası yoktu.
Bunun akabinde de şimdi bahsedeceğim üçüncü furya ortaya çıktı. Seksenlerin de öncesine giden ve nostalji unsurunu en tepeye çıkaran GHOST gibi ne yaptığını bilen oluşumlarla birlikte bu neo-retro olayı geçmişten bağımsız yeni bir hakikat olarak yerini sağlamlaştırmış oldu. Baktığımızda, günümüzde IDLE HANDS’inden (artık UNTO OTHERS) tutun TRIBULATION’ına kadar bu şekilde müzik yapan sayısız grup var ve bu grupların hiçbiri “eskiler bir başkaydı” kafasında olmadan, eskinin anlayışlarını günümüzün gerçekleriyle birleştirerek sunuyorlar. Üstelik günümüzün gerçekleri sadece modern bir sound ya da 2020’ler fikirlerini müziklerine entegre etmek anlamına da gelmiyor. Temalarıyla, imajlarıyla, canlı performanslarıyla, üsluplarıyla bir şekilde güncel olduklarını hissettiriyorlar. Üst paragrafta bahsettiğim retro thrash furyasının “sanki seksenlerde dondurulup günümüzde çözdürülmüş” hissiyatını tamamen alaşağı edip tamamen bugünlere ait gruplar olarak müzik yapıyorlar.
Bugün masamıza konuk ettiğimiz İsveçli death/thrash metal grubu VAMPIRE da bu son kategori içerisinde değerlendirebileceğimiz bir grup. Kesinlikle old-school bir anlayışları var, kesinlikle seksenler ve doksanları yansıtması için yazılmış bir müzik yapıyorlar ve bugüne ait olduklarını da hissettiriyorlar. Death/thrash dendiğinde aklımıza günümüzün yırtıcı grupları geliyor: HATESPHERE, THE HAUNTED, DEW-SCENTED, CARNAL FORGE, LEGION OF THE DAMNED, THE CROWN gibi isimler gelse de VAMPIRE’ın bu gruplarla uzaktan yakından alakası yok.
Bir kere ortada eski usul bir anlayış, eskiye saplanıp kalmış beste yapıları ve cızırtılı retro gitar tonları var. Dolayısıyla VAMPIRE’ın yakın durduğu asıl gruplar “Strappado” ile ta 1987 yılında destan yazan SLAUGHTER, adrenalini ılık suda bekletilmiş bir MERCILESS, kaçınılmaz olarak DISSECTION, mükemmel son albümüyle aklımı alan DECEASED, yer yer paçozluğun bayraktarı MIDNIGHT, hatta hatta “Sweven” sonrasında veda ederek kendini çok özleten MORBUS CHRON ve tabii ki de TRIBULATION olarak sayılabilir.
Ve dünya 39 dakikalığına çirkinleşiyor. Lakin bu güzel, sıcakkanlı, zehirsiz, çekici bir çirkinlik. Pıhtılaşmış kanlar, irinler içeren şirret bir çirkinlik değil; eskimiş, yırtık pırtık kadife bir çirkinlik. Kırık dökük bir piyano gibi bir çirkinlik. Aslında güzel olan bir şeyin çirkinleşmiş hâli gibi bir çirkinlik. Elbette şirretlik desen var, piçlik puştluk desen, paçozluk desen var ama o başlarda bahsettiğim nostaljik kimlik, her şeyi daha bir kabul edilebilir, daha bir güvenli kılıyor.
“Rex” kesinlikle iyi bir albüm. Bir miktar benzer zihniyetteki BÜTCHER kadar modern bir klasik değil, ancak her açıdan başarılı bir çalışma. İçinde pek çok kötücül şey ve bu kötücül şeyleri kıran blues gamlı sololar, hard rock’vari rifler gibi daha ılıman detaylar da var. Hepsinin bir araya gelişiyle ortaya çıkan son ürünse retro karakterli bir death/thrash metal meraklısını ihya edebilecek tıynette, son derece sevilesi bir şey. Nostaljik pislik seviyorsanız hiç durmayın, boynunuzu uzatın.
Bu eski işlerine hiç saygı duyamıyorum açıkçası ama eğer yapılacaksa Ghost gibi işin içine kalite ve zeka katmak ya da çok hakkını yediğim Buçır gibi aşırı iyi bir eser ortaya koymak lazım. Diğer türlü 80′ler çakması Trash Metal’in pek bir espirisi yok, e zaten dinleyecek olsam 80′lerde yapılmış albümleri en kötü o grupların şimdi ki albümlerini dinlerim. Buradan da retro müzik yapanlara bir eleştiri yapalım belki okuyup yaptıkları müziğe yenilik katarlar.
Aa ben bu albümün çıktığını unutmuşum eyv eline sağlık kritik için. Bir de grup önerme sayfasında kimse sallamıyor bu grubu diye laga luga yapmıştım :D
Bu arada Vampire’ın müziğini illa bir şeye benzetecek olsam Slaughter of the Soul öncesi At the Gates’e benzetirdim ama o bile çok isabetli olmazdı. Gerçekten özgün bir tarzları var.
Grubu bu albümle tanıdım. Albüm başladığı anda kalitesini belli ediyor. Trash,heavy,black hepsinin karşımı bir hissiyat uyandırdı bende. Dinlerken çok fazla iron maiden tınısı hissettim. Hatta Iron maiden daha sert ve karanlık bir müzik yapsa acaba böyle mi olurdu diye düşünmeden edemiyorum
Tribulation muazzam ilk iki albümünden sonra daha da yumuşamayıp o çizgide devam etse nasıl olurdu cevabı gibi albüm. Sırf Tribulation değil tabi yukarıda sayılan gruplardan da bayağı bir tat var albümde.
Bu geçmişten rüzgar almasına rağmen taklit olmayan grupları ben de çok seviyorum. Tamamen eskinin ekmeğini yemiyorlar, üzerine daha akıcı ve eskide hiç yapılmamış geçişleri ve atakları da koyuyorlar. Bu albüm de benim için neredeyse Bütcher albümü kadar iyi oldu. Eskinin birebir ekmeğini yiyen ve açıkça riff bile çarpan çok grup var kabul, ama bu adamlar hiçbir şekilde o kümeden değil. 10/8 de benden.
@Twat, Hazır biri Tribulation demişken grubun kök kadrosundan gitarist Jonathan Hulten gruptan ayrılmış. Yakında çıkacak albüm onun son albümü olmuş olacak.
@enemyofgod, hulten sanırım diğer projelerine odaklanacak. Ben dt’den sundin ve henrikson gittiğinde de epey endişelenmiştim ama hiç de kötü şeyler çıkmadı. Bence uzun süre yan projelerde olan müzisyenlerin katkıları azalıyor, ayrılmaya da teşne oluyorlar. Taze kan bulunursa “Where the gloom…”’dan sonraki albüm daha az gotik, daha yırtıcı ve ilk zamanlar havasında olabilir o yüzden.
ne zaman thrash metalin diğer ekstrem türler ile harmanlanmış halini dinlemeye başlasam, saf thrash metalden daha fazla sevdiğim aklıma geliyor. eski thrash gruplarından bir elin iki parmağını geçmeyecek kadar grup dinliyorum. ama işin içine speed/black/death gibi ekstrem ögeler girdiğinde gerçekten lezzetli bir ürün ortaya çıkıyor.
black/thrash’i her zaman death/thrash’e tercih eden ben bile bu albümü beğenmiştim. bugün yine aklıma geldi, başladım dinlemeye. gerçekten de hem iyi müzisyenlik icra etmişler hem de işin cılkını çıkarmadan retro müziğin altından kalkmışlar.
hala dinlemeyen varsa şans versin derim, gerçekten iyi bir albüm.
Bu eski işlerine hiç saygı duyamıyorum açıkçası ama eğer yapılacaksa Ghost gibi işin içine kalite ve zeka katmak ya da çok hakkını yediğim Buçır gibi aşırı iyi bir eser ortaya koymak lazım. Diğer türlü 80′ler çakması Trash Metal’in pek bir espirisi yok, e zaten dinleyecek olsam 80′lerde yapılmış albümleri en kötü o grupların şimdi ki albümlerini dinlerim. Buradan da retro müzik yapanlara bir eleştiri yapalım belki okuyup yaptıkları müziğe yenilik katarlar.
Aa ben bu albümün çıktığını unutmuşum eyv eline sağlık kritik için. Bir de grup önerme sayfasında kimse sallamıyor bu grubu diye laga luga yapmıştım :D
Bu arada Vampire’ın müziğini illa bir şeye benzetecek olsam Slaughter of the Soul öncesi At the Gates’e benzetirdim ama o bile çok isabetli olmazdı. Gerçekten özgün bir tarzları var.
Grubu bu albümle tanıdım. Albüm başladığı anda kalitesini belli ediyor. Trash,heavy,black hepsinin karşımı bir hissiyat uyandırdı bende. Dinlerken çok fazla iron maiden tınısı hissettim. Hatta Iron maiden daha sert ve karanlık bir müzik yapsa acaba böyle mi olurdu diye düşünmeden edemiyorum
Aradaki Dissection, Necrophobic tarzı melodik death/black riffler işe ayrı bir tat katmış.
Gelecek albümleri umarım daha iyi olur.
8/10
Tribulation muazzam ilk iki albümünden sonra daha da yumuşamayıp o çizgide devam etse nasıl olurdu cevabı gibi albüm. Sırf Tribulation değil tabi yukarıda sayılan gruplardan da bayağı bir tat var albümde.
Bu geçmişten rüzgar almasına rağmen taklit olmayan grupları ben de çok seviyorum. Tamamen eskinin ekmeğini yemiyorlar, üzerine daha akıcı ve eskide hiç yapılmamış geçişleri ve atakları da koyuyorlar. Bu albüm de benim için neredeyse Bütcher albümü kadar iyi oldu. Eskinin birebir ekmeğini yiyen ve açıkça riff bile çarpan çok grup var kabul, ama bu adamlar hiçbir şekilde o kümeden değil. 10/8 de benden.
04.12.2020
@Twat, Hazır biri Tribulation demişken grubun kök kadrosundan gitarist Jonathan Hulten gruptan ayrılmış. Yakında çıkacak albüm onun son albümü olmuş olacak.
05.12.2020
@enemyofgod, hulten sanırım diğer projelerine odaklanacak. Ben dt’den sundin ve henrikson gittiğinde de epey endişelenmiştim ama hiç de kötü şeyler çıkmadı. Bence uzun süre yan projelerde olan müzisyenlerin katkıları azalıyor, ayrılmaya da teşne oluyorlar. Taze kan bulunursa “Where the gloom…”’dan sonraki albüm daha az gotik, daha yırtıcı ve ilk zamanlar havasında olabilir o yüzden.
05.12.2020
@Twat, Evet ben de umutluyum. Yavaş ve gotik Tribulation’u sevmediğimden değil ama biraz daha yırtıcı olsa tadından yenmez.
Tam sevdigim tarzda, tas gibi albummus hakikaten. Daha önce hic duymamistim grubu, guzel kesif oldu.
Yalniz Morbus Chron ne guzel gruptu be… :(
ne zaman thrash metalin diğer ekstrem türler ile harmanlanmış halini dinlemeye başlasam, saf thrash metalden daha fazla sevdiğim aklıma geliyor. eski thrash gruplarından bir elin iki parmağını geçmeyecek kadar grup dinliyorum. ama işin içine speed/black/death gibi ekstrem ögeler girdiğinde gerçekten lezzetli bir ürün ortaya çıkıyor.
black/thrash’i her zaman death/thrash’e tercih eden ben bile bu albümü beğenmiştim. bugün yine aklıma geldi, başladım dinlemeye. gerçekten de hem iyi müzisyenlik icra etmişler hem de işin cılkını çıkarmadan retro müziğin altından kalkmışlar.
hala dinlemeyen varsa şans versin derim, gerçekten iyi bir albüm.