Stand-up konusunda Cem Yılmaz neyse, progresif death metal konusunda da OPETH’in öyle olduğu genişçe bir dönem var. Cem Yılmaz’ın ilk çıktığı zamanki underground kimliği, sonra adını duyurmaya başlaması ve kısa sürede Türkiye ve stand-up dendiğinde akla gelen ilk ve çoğunlukla tek isim olmasıyla OPETH’in progresif death metale koyduğu ambargoyu birbirine benzetiyorum.
Nasıl Cem Yılmaz sonrasında ortaya çıkan sayısız stand-up’çı, konuşma tarzıyla bile Cem Yılmaz’a benzetiliyor, onunla kıyaslanıyorduysa, death metalin bu eklektik ve varyasyonlu türünü icra eden grupların da belli kalemlerde OPETH’le kıyaslanması ve kullandıkları birtakım fikirler üzerinden OPETH’e benzetilmesi de kaçınılmaz oluyordu.
Bu durum pek çok türde geçerli elbet; PAIN OF SALVATION ilk albümü “Entropia” ile destan yazdığında bile, övgülerin başında “ne kadar da DREAM THEATER’a benzemiyor” geliyordu ve sanki progresif metalin sınırları DREAM THEATER tarafından çizilmiş de ancak bunun dışına çıkabilecek üstünlüğe sahip olanlar kendilerini belli edebilecek gibi bir algı vardı.
Bugün konuğumuz olan BLACK CROWN INITIATE’in yeni albümünü epey geç inceleyebiliyoruz. Albüm çıkalı yaklaşık 5 ay oldu ve ben ancak fırsat bulabildim. Bu tarz durumlarda bazen 5 ay boyunca 1 güne sıkıştıramadınız mı gibi yorumlar gelebiliyor, ancak o 5 ayın ve öncesindeki 7 ayın istisnasız her günü sayısız albüm çıktığını da unutmayalım. Her yıl bu şekilde ötelenen ve yıl sonunda yetiştirilen birkaç albüm olabiliyor.
BLACK CROWN INITIATE çok net, türün gereklerini her anlamda karşılayan bir progresif death metal yapıyor. Yukarıda bahsettiğim OPETH karakterini neredeyse hiç yansıtmayan, kendi sound’unu bulmuş bir grup olan BLACK CROWN INITIATE içerisinde farklı ve daha modern bazı ilhamları görsek de grubun genel itibarıyla özgün ve ayakları yere basan bir müzikal kimliği var. Clean vokallerle sert vokalleri gayet dengeli şekilde kullanan grubun beste konusunda dikkat çekici bir akıcılığı var. Bir önceki albümlerinde olduğu gibi bu albümde de Carson Slovak’la çalışan grup, Slovak’ın prodüktörlüğünü üstlendiği diğer bir albüm alan RIVERS OF NIHIL – “Where Owls Know My Name”deki sound’a yakın bir soun yakalamış. Dahası, albümün atarlandığı kimi yerlerde iki grubun birbirine benzediği noktalar da yok değil.
Kaliteli ve akılda kalıcı clean vokal yazımı ile değeri artan albümde yer yer THE FACELESS’ın “Autotheism”de sergilediği ve gerekenden daha az takdir gördüğünü düşündüğüm ilham verici fikirlerin de etkilerini görebiliyoruz. Michael Keene’in o albümdeki clean vokal melodileri, kalıp dışı nota bileşimleri ve deha ürünü olduğunu düşündüğüm türlü fikirleri, “Violent Portraits of Doomed Escape”te de kimi yansımalarını buluyor. Bunun dışında, grubun OPETH gibi olmayan ancak OPETH ekolünden devam ettirdiği bazı bölümlerde, melodik tarafı alınmış bir BE’LAKOR da akıllar gelmiyor değil. Bu örnekler BLACK CROWN INITIATE’in sağdan soldan aparılmış bir müzik yaptığı fikrini yaratmasın. Referans olarak kullandığım bu detayların ötesinde grup gerçekten de her şeyi yerli yerinde, taş gibi bir progresif death metal icra ediyor ve kendi karakterini ortaya koymayı başarıyor.
“Bu albüme her şeyimizi verdik”, “bu albüm hepimizin bugüne dek ortaya çıkardığı en iyi şey” gibi açıklamalar yapan BLACK CROWN INITIATE’e hak vermemek elde değil. Albümde ortaya konan yaratıcılığı, tutkuyu ve gösterilen özeni görmemek elde değil. Her ayrıntıya maksimum dikkat edilmiş ve şarkıları zenginleştirmek adına yapılan her şey belirgin şekilde işe yaramış. Belki yukarıda adını andığım grupların kimi albümleri gibi başyapıt olarak nitelemek için henüz erken, ancak günümüz itibarıyla pek çok övgüyü hak eden bir yapım “Violent Portraits of Doomed Escape”. İlk iki albümdeki bazı arayışların nihayete erdiğini ve BLACK CROWN INITIATE’in artık tamamıyla rahat hareket ettiği bir alanda at koşturduğunu görmek dinleyici açısından da rahatlatıcı bir olay. Albüm açılıyor, akmaya başlıyor ve kendinizi ilk andan müziğe teslim edebilmenin konforunu yaşıyorsunuz.
Her ne kadar yılın son gününe yetiştirebilmiş olsam da BLACK CROWN INITIATE’in bu son eseri umarım bizi beklemeden pek çok kişi tarafından dinlenmiştir. Son zamanlarda dinlediğim en hızlı geçen ve en akıcı 50 dakikalardan birine imza atan grubu bu organik, tutkuyla yazıldığı belli albüm özelinde kutluyor, bir sonraki albümlerini hemen çıktığı hafta inceleyip siteye kazandıracağımın sözünü de şimdiden veriyorum.
Kadro James Dorton: Vokal
Andy Thomas: Gitar, clean vokal
Ethan McKenna: Gitar
Nick "Bass" Shaw: Bas
Konuk:
Gabe Seeber: Davul
Şarkılar 1. Invitation
2. Son of War
3. Trauma Bonds
4. Years in Frigid Light
5. Bellow
6. Death Comes in Reverse
7. Sun of War
8. Holy Silence
9. He Is the Path
Yaay bayadır bekliyordum bu albümün kritiğini. Bence de en iyi albümleri olmuş. Çok uygun bir zamanda çıkmasına rağmen nedense kaynadı gitti ya arada.
İlk albümlerinden bu yana severek dinlediğim bir gruptu ama bu albümle çıtayı baya bi yükselttiler. Sitede kritiğini de görmek sevindirdi.