Metal dünyasının en zeki gruplarından biri şüphesiz ki bizleri Almanya’dan selamlayan ve çıkardıkları derin konseptli albümlerle her seferinde farkını ortaya koyan progresif/atmosferik/post sludge metal grubu THE OCEAN. Dünya’nın jeolojik geçmişini, bu nefes alıp veren kürede yaşam süren canlıların doğuşlarını, türlerin oluşumunu, kıta hareketlerini ve çok daha fazlasını işleyen THE OCEAN, 2018’de çıkan “Phanerozoic I: Palaeozoic“in ardından, tahmin edildiği üzere diğer iki dönemi anlatan “Phanerozoic II: Mesozoic | Cenozoic” ile karşımızda.
Konuyu özetlemek adına “Phanerozoic I: Palaeozoic” incelememden kısa bir bölümü, Pangea şekilde değiştirirken şimdiki Afrika’nın batısından kopup sinsi gibi şimdiki Asya’nın götüne ekleniveren Hindistan gibi araya sıkıştırmak isterim:
“Fanerozoik devrin 541-252 milyon yıl öncesine tekabül eden Paleozoik zamanını konu ediyor. Algler, mantarlar, bitkiler ve hayvanların, yani kısacası yaşamın başladığı bu eon 3 zamana ayrılıyor. Paleozoik, Mezozoik ve Senozoik. “-zoik” kısmı hayvanı ifade eden “zoo” ile aynı kökten geliyor ve bu üç zaman basit ifadeyle “Balıkların Zamanı”, “Dinozorların Zamanı” ve “Memelilerin Zamanı” olarak ifade ediliyor. THE OCEAN bu albümde canlıların başına, okyanusun içine, balıkların ve su altı canlılarının oluşumuna gidiyor ve bu iki parçalı albümün “Paleozoik” kısmını sunuyor. Dolayısıyla 2020’de çıkacak ikinci bölümün “Phanerozoic II: Mesozoic/Cenozoic” gibi bir isminin olmasını bekleyebiliriz. Fanerozoik devir 3 zamandan oluştuğuna göre, ikinci bölümde diğer ikisini işleyeceklerini var sayıyorum (Merak eden varsa, şu anda Fanerozoik Devrin Senozoik Zamanının Kuaterner Döneminin Holosen Devresinde yaşıyoruz).”
“Phanerozoic II: Mesozoic | Cenozoic”te bunun devamını işliyor ve gezegenimizin çeşitli ebatlarda boyu, türlü türlü huyu olan envaiçeşit mahlukatla dolmasını konu ediyor. Bundan 251,9 milyon yıl önce başlayan ve yeryüzünün Sultanbeyli’den hallice olduğu bir dönemi ifade eden Triyas Devri’yle açılan albüm; volkanların, abuk sabuk iklim değişikliklerinin olduğu, kıtaların götünün başının ayrı oynadığı bu dönemin sonralarında ortaya çıkan dinozorlar ve ilk memelilerle birlikte belli bir yaştaki herkesin doksanların ortalarında uzmanı olduğu Jura Devri’ne geliyoruz.
İncelemeyi konsepti açıklamaya ayırmaktansa müziğe odaklanmak daha mantıklı olacak, zira çok ilgilimi çeken bu konuları daha sayfalarca anlatabilir ve bazılarınızı sıkabilirim. Çok hızlı özet geçmem gerekirse; her biri bir şarkı adı olan bu dönemlerden Eosen’de günümüzde yaşayan hayvanların ataları ortaya çıkıyor, bu devrin sonunda yaşanan Büyük Kopukluk ve ardından gelen Miyosen’de çeşitli buz devirleri, ilk maymunlar, insanın atası olduğunu düşünülen canlılar ortaya çıkıyor. Akabindeki Pliyosen’de hayvanlar günümüzdekilere daha yakın formlar almaya başlıyorlar, kıta hareketleri devam ediyor, kutuplar oluşuyor. Pleistosen, 2,5 milyon yıldan uzun süren son Buzul Çağı’nı ifade ediyor; tüm o yünlü mamutlar, kılıç dişli kaplanlar ve diğer birtakım şanssız hayvanlar bu aşırı zorlu devirde hayatta kalmaya çalışıyorlar. Anatomik anlamda modern insan örnekleri de bu devirde ortaya çıkmaya başlıyor. Son şarkıya konu olan Holosen Devre ise günümüzden sadece 12.000 yıl önce başlıyor ve hâlen devam ediyor.
Sonuç olarak albüm tüm bu devirler içerisinde bir yolculuk yaparak günümüze kadar geliyor diyerek konsept kısmını özetlemiş olalım ve müziğe geçelim.
“Phanerozoic II: Mesozoic | Cenozoic”, işlediği konuların derinliğine ve ağırlığına paralel orantıda giden bir çalışma. Dünyanın jeolojik oluşumunun %88’ini ifade eden Kamriyen öncesini konu eden “Precambrian”ın, bu tahayyül edilemez devasalığı müziğe aktarmak adına giriştiği müzikal anlayış, gitar tonları, ezicilik ve yıkım betimlemeleri göz önünde bulundurulduğunda, “Phanerozoic II: Mesozoic | Cenozoic”in işlediği konular doğrultusunda daha değişken, daha sinematik, daha atmosferik olduğunu görüyoruz. Tıpkı balıkların, dinozorların ve memelilerin ortaya çıkışını işleyen ilk bölümde olduğu gibi, “Phanerozoic II: Mesozoic | Cenozoic”te de THE OCEAN sürekli bir devinim, gelişim hissi sunuyor ve bunu da konusuna göre; yeri gelince coşarak yeri gelince çok daha dramatik desenler ve dokular eşliğinde sunuyor. Albümü dinlerken, konu edilen dönemin ruhuna uygun olarak bazen bir dinginlik, bazen bir belirsizlik, bazen kararlılık, bazen de çok daha pragmatik tercihlerle karşılaşıyoruz.
Tüm bunları görünenden daha da dahice kılan şeyse THE OCEAN’ın tüm bu konseptleri literal, kelime anlamıyla işlememesi ve birer referans olarak kullanması. Sözlere baktığımızda grubun tüm bu devasa konseptleri kesinlikle motomot şekilde işlemediğini ve sadece tuvaldeki bir renk olarak kullandıklarını görüyoruz. Misal KATATONIA’dan Jonas Renkse’nin de konuk olarak yer aldığı “Jurassic | Cretaceous”ın normalde dinozorlardan, Pangea’nın tamamen parçalanıp hareket etmeye başlamasından falan bahsetmesini beklersiniz, ancak THE OCEAN bunu kesinlikle bir Wikipedia makalesi gibi yansıtmıyor ve çok daha genel, içsel, insani temaların altyapısı olarak kullanıyor. Yüryüzüne hükmetmiş en büyük canlılardan olan dinozorlar bile, bu şarkıda “Sürüngenler gibiyiz, dünyanın dev hükümdarları, göz açıp kapayıncaya dek yeryüzünden silindiler” ifadesiyle kendilerine yer buluyorlar. Bu sayede THE OCEAN’ın kendisi de yaptığı müzik de çok daha genel geçer, kapsayıcı ve değerli bir şeye dönüşüyor ve “bilimden, coğrafyadan, jeolojiden bahseden grup” yaftasından adeta Avustralya’yı oluşturan kara parçasına binip diğer kıtalardan uzaklaşan bir keseli hayvan gibi kurtuluyor.
Progresif, atmosferik, post ifadelerini içinde barındıran THE OCEAN, bu albümde de bu kalemlerin her birini hakkını vererek yansıtmayı başarıyor. Yeri geliyor bunu kaçınılmaz şekilde TOOL’u anımsatan fikirlerle yapıyor, yeri geliyor son döneminde TOOL’dan aldığı ilhamı saklama gereği duymayan KATATONIA’ya kayarak sunuyor. Bazı şarkıların atmosferik kısımlarında, misal KATATONIA’nın “Departer”ını akıllara getiren son derece karamsar ruh hâlleri öne çıkarken; dinamik kısımlarda ise çok daha gaz, atarlı, yer yer BURST coşkusuna yaklaşan bir THE OCEAN’la karşılaşıyoruz. Bunların tümü bir araya geldiğinde, 51 dakika sürmesine rağmen şaşılacak düzeyde hızlı biten son derece akıcı bir albüm ortaya çıkıyor. ““Phanerozoic II: Mesozoic | Cenozoic”i en az 25 kez dinlemişimdir ve her seferinde son şarkının bittiğini “nasıl yahu ne ara?” ifadesiyle karşılıyorum. Bu, bu kadar katmanlı ve derinlikli müzik yapan bir grup ve böylesi bir albüm adına, sanılandan çok daha önemli bir başarı.
“Phanerozoic II: Mesozoic | Cenozoic” tahmin edileceği üzere hem bir müzik albümü hem de bir deneyim. Müzik iyi olmadığı takdirde konseptte hayatın sırrını verseniz de bir değeri olmadığının bilinciyle, THE OCEAN’ın yaratıp sunduğu her kalemde başarıya ulaştığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum. İlk bölüm de çok başarılıydı ve o yazıda da albümün değerini yeterince vurgulamıştım. Bence THE OCEAN ikinci bölüm olan “Phanerozoic II: Mesozoic | Cenozoic”te “Phanerozoic I: Palaeozoic”in üzerine çıkmayı ve daha akılda kalıcı, uzun ömürlü bir şey sunmayı başarıyor. İşlenen konular itibarıyla balıkların, dinozorların ve memelilerin ortaya çıkışı benim için daha çekici olsa da “Phanerozoic II: Mesozoic | Cenozoic”in müzikal odak noktası bence daha ileride. Bu yüzden bu albümü hem THE OCEAN seven istisnasız herkese hem de üst düzey ve yüksek IQ’lu metal dinlemek isteyen herkese düşünmeden öneririm.
“Eşsizsin, ancak bu kasvetli gök kubbede sen de yok olup gideceksin…”
THE OCEAN’ın bu kasvetli gök kubbede olabildiğince uzun süre ortalarda olması dileğiyle.
Nick Lane’in Life Ascending adlı bir kitabı var. Yaşamın gelişimini, kendi belirlediği evrimin en büyük 10 icadı üzerinden anlatıyor. Kitap o kadar iyiydi ki 3.chapter da bıraktım. İşle güçle yoğun olduğum bir dönemde mundar etmemek için. İçerik dışında chapter içi kurguları da çok iyi, dili de. Tabi takip etmek yorucu biraz, kimya biyoloji bilmiyorsanız. Ben bilmiyorum.
Türkçe çevirisi de var, güzele benziyordu. Bir arkadaşıma alıp hediye ettim o da iyi olduğunu söyledi.
Güzel kritik. Ben de bir önceki albümden daha çok sevdim. Gerçekten de The Ocean çok özel bir grup.
Bu arada, Holosen Devre’nin 1950′lerde bittiğini, Antroposen Devre’ye girdiğimizi öne süren bir görüş de var. İnsanın doğal ritmi bozduğunu iddia ediyorlar. Küresel ısınma ile bağlantılı bir tartışma.
The Ocean da bizimi .ikiyor nedir. Adamlar uc tane single atti ortaya sandik ki en iyi sarkilar bunlar albumun geri kalani uzecek. Triassic basta olmak uzere albumde bos sarki yok. Bu arada Ingiltere turnesi aciklandi ama biraz tedirginim UK’de vaka sayilari artti baya =(
Bir zamanlar sludge/post-metal çalardı bu grup. Ey gidi günler. Tıpkı Baroness gibi bunlarda “Sikerim slugde metali. Haydi prog rock çalalım.” moduna geçmişler.
“Bizler çarpışan, çatışan, eriyen, birleşen, var olan, dönen, çarpışan, yanıp kül olan atomlarız sadece.”
Albümün son sözleri insanı bu şekilde tanımlıyor. Bu Demokritosçu bakış açısının zaman anlayışı da bence çok güçlü. Aristoteles’in “Doğru, noktaların birleşmesinden oluşmaz” tezine benzer şekilde “Zaman noktaları birleştiren bir çizgi değildir” deniyor albümde. Yani süreç an’lar toplamı değildir. Zaman süreç için söz konusudur. An ise tanımı gereği zaman ile ölçülemez.
Bu koşullarda hiçbir hümanist safsataya da yer kalmıyor tabii. İnsan bu “kozmik tekerlek”te, “ebediyen tekrar eden döngüsel tarih”te basit bir nesne sadece.
“Eşsizsin, ama bu kasvetli göksel küreden kaybolacaksın.”
@Emre Görür, Hümanizm dışındaki diğer görüşlere tarafsız bakmışsın. Sonuçta hümanizm de bir felsefe. O da bir görüş. Hümanizm derken neyi kastediyoruz. O da önemli tabii. Tahmin edersin ki günümüzde orospu olan bir kavram.
@deadhouse, buradaki tartışma açısından, tarihsel idealizm olarak düşünülebilir. Hümanizm insanı tarihsel özne olarak görür. Tarihsel süreçte insana belirleyici bir rol atfeder.
Açıklayıcı olsun diye görece bilinen bir konudan örnek vereyim: Proletarya tarihsel öznedir diyen Marksistler teorik anlamda hümanisttir, tarihi üretici güçler üzerinden okuyanlar ise anti-hümanisttir.
The Ocean gibi dünya tarihini nesnel bir olay olarak aktarırsan ve insana soyu tükenecek herhangi bir canlı gibi yaklaşırsan teorik açıdan anti-hümanist olursun. Bunun direkt politik bir sonucu olması gerekmez.
Kalkıp Cattle Decapitation gibi sadece insanın soyunun tükeneceğini değil, zaten tükenmesi gerektiğini ifade edersen olay teoriden çıkmış -çoğu black grubunda da olduğu gibi- mizantropiye varmış demektir. Artık politika alanındayızdır. Ancak mizantropi de teorik anti-hümanizmi koşullamaz. Hümanist-ahlaki yorumları da olabilir.
Açıklayabildiğimi umuyorum. Bana tarihsel düzlemde idealizm çok gülünç geliyor, lakin materyalizm de felsefi olarak gayet yetersiz.
@Emre Görür, Varoluşcu Hümanizm? Bence başıboş bir felsefe değil. Senin açıkladığın hümanizme ben de uzağım. Varoluşcu hümanizm ise insanın özüne değer veren, Ocean’ın anti-hümanist diye anlattığın konseptinden uzakta, politik bir yaklaşımdır.
@deadhouse, bilineceği üzere Sartre “Varoluşçuluk bir hümanizmdir” der zaten. Politik olarak ben de Sartre’ı çok değerli bulurum. Lakin bu düşünce 68′e uygun. Metal oradan çıkıp nihilist sulara yelken açtı.
@Emre Görür, Abi bir ara kaptırmıştım kendimi Nihilizme. Hiçbir ideoloji masum değil demiştin ya hah işte Nihilizm de bir ideoloji bence. Aslında ne olduğu hakkında çok fikrim de yok. Nihilizmle ilgili derin okumalar yapmış değilim. Bana öyle geliyor ki insan çevresinden, dünyadan, dışarıdan ne ölçüde uzaklaşırsa o derece nihilist olur. 30 yaşına gireceğim, şu anki görüşüm hem içe hem dışa dönük olmalı bence insan. Tamamen kabuğuna çekilmek de salt dışa dönüklük de doğru gelmiyor bana. Niye bunları yazdım bilmiyorum ne alakaysa :D
@deadhouse, Nihilizm için derin okumaya da gerek yok çünkü felsefesi çok basit ve tutarlı, anlam yok. Yıkılmaz bir kale gibi, gösterişsiz ve sade. Bunun için uzun uzun yazmak bunun felsefesine aykırı.
@Boba Fett, Bu bakış açısının da bir ideoloji olduğunu düşünüyorum. Anlam yok demek ile anlam var demek arasında çok fark yok. İkisini bir yapan şey ölümden sonrasının olmaması. Ölüp yok olmak. Bir anlamın olması ya da olmaması bir şeyi değiştirmez. Sırf bu yüzden anlamsızlığı seçmek de politik bir bir seçimdir; tıpkı anlamı seçmek gibi.
@deadhouse, Ben anlamın seçilebilir bir şey olduğunu sanmıyorum. Hadi anlamı seçeyim diye bir şey bence yok yani böyle bir şey için sanki anlamsızlığı kabul etmek lazım değil mi? Bir anlamsızlık var ve sen ya ben anlamlıyı seçeyim diyorsun sanki? Var ya da yok.
@Boba Fett, Anlam bence gayet seçilebilir. Ölüp yok olacağını düşünen biri yaşamı boyunca hayatını daha katlanılır, başkalarına daha duyarlı, doğaya ve kendine daha saygılı, hem yaşamdan zevk alabilen, hem de yaşamdaki olumsuzlukları değiştirmek için kendince bir yol seçebilir. Sana göre bunun bir anlamı olmayabilir; fakat bu insan “anlam”ı seçmiştir. Saydığım şeyleri nihilist, anlamsızlığı temel görüş olarak savunan biri yapmaz. Bunların hiçbirini yapmayıp derin bir umutsuzluk içinde yaşamını sürdüren, sadece bedensel olarak hayatta var olan ve ölümü bekleyen kişi ise “anlamsızlığı” seçmiştir. Bence burada önceki mesajımda yazdığım gibi tek gerçek husus ölüm konusudur. Kategorilendirdiğim 2 kişi de ölümden sonra her şeyin biteceğine inanmaktadır. Aslında tek gerçek budur. Bu yüzden asıl önemli olan dünyadaki yaşamın nasıl sürdürüleceğidir. Yani “anlam” da “anlamsızlık” da göreceli ve tercih edilibilitesi olan şeylerdir. Çünkü ölüm anlamsızlığı da anlamı da “geçersiz” kılar.
@deadhouse, onu ideoloji için değil ütopya için söylemiştim aslında. İdeolojiden kaçamazsın. “Bana ne ideolojilerden” de bir ideolojidir. İdeolojisiz insan ölü insandır! Zaten sen de benzer bir şey yazmışsın son mesajında.
Nihilizm “masum” kalabilecek bir ideoloji, çünkü “kurtuluşçu” değil. Hiçbir şey vadetmiyor, masal anlatmıyor.
@Boba Fett, bence nihilizmin basit olması gerekmiyor illa ki.
Zaten nihilist filozofların eserleri genellikle ekstra zorlayıcıdır. Nihilizmi örneğin Voidhanger’ın yansıttığı gibi direkt ve net bir formda düşünme sadece. Bana göre metal tarihinin en derinlikli grubu olan DsO da nihilist.
@Emre Görür, Hiç anlamamışsın yazdıklarımı. Ya da ben anlatamamışım. Bu derece yanlış anladığını göre. Uzaktan yakından alakasız bir şey söylemişsin. Bunu düzeltecek dilsel ifade yeteneği bende yok.
abi yakında the ocean kritkleri yazıcam diye farklı konularda tez yazacak noktaya geleceksin gibime geliyor :)
İlginç bir şekilde çok ağır bir şekilde arabesk tarafıma dokundu bu albüm. Yer yer full efkar bence. 9/10
04.10.2020
@Opethsevenbiri, Şu çeşit evrensel bir konsept ile dertlenebilecek tek hıyar da benimdir galiba.
Nick Lane’in Life Ascending adlı bir kitabı var. Yaşamın gelişimini, kendi belirlediği evrimin en büyük 10 icadı üzerinden anlatıyor. Kitap o kadar iyiydi ki 3.chapter da bıraktım. İşle güçle yoğun olduğum bir dönemde mundar etmemek için. İçerik dışında chapter içi kurguları da çok iyi, dili de. Tabi takip etmek yorucu biraz, kimya biyoloji bilmiyorsanız. Ben bilmiyorum.
Türkçe çevirisi de var, güzele benziyordu. Bir arkadaşıma alıp hediye ettim o da iyi olduğunu söyledi.
E bi de albümü dinleyem madem o kadar yazdım.
Güzel kritik. Ben de bir önceki albümden daha çok sevdim. Gerçekten de The Ocean çok özel bir grup.
Bu arada, Holosen Devre’nin 1950′lerde bittiğini, Antroposen Devre’ye girdiğimizi öne süren bir görüş de var. İnsanın doğal ritmi bozduğunu iddia ediyorlar. Küresel ısınma ile bağlantılı bir tartışma.
06.10.2020
@Emre Görür, bkz. Cattle Decapitation – Anthropecene Extinction
06.10.2020
@enemyofgod, eyvallah, hiç aklıma gelmemişti.
Bittikten hemen sonra Pain of Salvation – Be albümünü dinleyesim geliyor.
The Ocean da bizimi .ikiyor nedir. Adamlar uc tane single atti ortaya sandik ki en iyi sarkilar bunlar albumun geri kalani uzecek. Triassic basta olmak uzere albumde bos sarki yok. Bu arada Ingiltere turnesi aciklandi ama biraz tedirginim UK’de vaka sayilari artti baya =(
Bir zamanlar sludge/post-metal çalardı bu grup. Ey gidi günler. Tıpkı Baroness gibi bunlarda “Sikerim slugde metali. Haydi prog rock çalalım.” moduna geçmişler.
“Bizler çarpışan, çatışan, eriyen, birleşen, var olan, dönen, çarpışan, yanıp kül olan atomlarız sadece.”
Albümün son sözleri insanı bu şekilde tanımlıyor. Bu Demokritosçu bakış açısının zaman anlayışı da bence çok güçlü. Aristoteles’in “Doğru, noktaların birleşmesinden oluşmaz” tezine benzer şekilde “Zaman noktaları birleştiren bir çizgi değildir” deniyor albümde. Yani süreç an’lar toplamı değildir. Zaman süreç için söz konusudur. An ise tanımı gereği zaman ile ölçülemez.
Bu koşullarda hiçbir hümanist safsataya da yer kalmıyor tabii. İnsan bu “kozmik tekerlek”te, “ebediyen tekrar eden döngüsel tarih”te basit bir nesne sadece.
“Eşsizsin, ama bu kasvetli göksel küreden kaybolacaksın.”
06.10.2020
@Emre Görür, Hümanizm dışındaki diğer görüşlere tarafsız bakmışsın. Sonuçta hümanizm de bir felsefe. O da bir görüş. Hümanizm derken neyi kastediyoruz. O da önemli tabii. Tahmin edersin ki günümüzde orospu olan bir kavram.
07.10.2020
@deadhouse, buradaki tartışma açısından, tarihsel idealizm olarak düşünülebilir. Hümanizm insanı tarihsel özne olarak görür. Tarihsel süreçte insana belirleyici bir rol atfeder.
Açıklayıcı olsun diye görece bilinen bir konudan örnek vereyim: Proletarya tarihsel öznedir diyen Marksistler teorik anlamda hümanisttir, tarihi üretici güçler üzerinden okuyanlar ise anti-hümanisttir.
The Ocean gibi dünya tarihini nesnel bir olay olarak aktarırsan ve insana soyu tükenecek herhangi bir canlı gibi yaklaşırsan teorik açıdan anti-hümanist olursun. Bunun direkt politik bir sonucu olması gerekmez.
Kalkıp Cattle Decapitation gibi sadece insanın soyunun tükeneceğini değil, zaten tükenmesi gerektiğini ifade edersen olay teoriden çıkmış -çoğu black grubunda da olduğu gibi- mizantropiye varmış demektir. Artık politika alanındayızdır. Ancak mizantropi de teorik anti-hümanizmi koşullamaz. Hümanist-ahlaki yorumları da olabilir.
Açıklayabildiğimi umuyorum. Bana tarihsel düzlemde idealizm çok gülünç geliyor, lakin materyalizm de felsefi olarak gayet yetersiz.
07.10.2020
@Emre Görür, Varoluşcu Hümanizm? Bence başıboş bir felsefe değil. Senin açıkladığın hümanizme ben de uzağım. Varoluşcu hümanizm ise insanın özüne değer veren, Ocean’ın anti-hümanist diye anlattığın konseptinden uzakta, politik bir yaklaşımdır.
07.10.2020
@deadhouse, bilineceği üzere Sartre “Varoluşçuluk bir hümanizmdir” der zaten. Politik olarak ben de Sartre’ı çok değerli bulurum. Lakin bu düşünce 68′e uygun. Metal oradan çıkıp nihilist sulara yelken açtı.
07.10.2020
@Emre Görür, Abi bir ara kaptırmıştım kendimi Nihilizme. Hiçbir ideoloji masum değil demiştin ya hah işte Nihilizm de bir ideoloji bence. Aslında ne olduğu hakkında çok fikrim de yok. Nihilizmle ilgili derin okumalar yapmış değilim. Bana öyle geliyor ki insan çevresinden, dünyadan, dışarıdan ne ölçüde uzaklaşırsa o derece nihilist olur. 30 yaşına gireceğim, şu anki görüşüm hem içe hem dışa dönük olmalı bence insan. Tamamen kabuğuna çekilmek de salt dışa dönüklük de doğru gelmiyor bana. Niye bunları yazdım bilmiyorum ne alakaysa :D
08.10.2020
@deadhouse, Nihilizm için derin okumaya da gerek yok çünkü felsefesi çok basit ve tutarlı, anlam yok. Yıkılmaz bir kale gibi, gösterişsiz ve sade. Bunun için uzun uzun yazmak bunun felsefesine aykırı.
08.10.2020
@Boba Fett, Bu bakış açısının da bir ideoloji olduğunu düşünüyorum. Anlam yok demek ile anlam var demek arasında çok fark yok. İkisini bir yapan şey ölümden sonrasının olmaması. Ölüp yok olmak. Bir anlamın olması ya da olmaması bir şeyi değiştirmez. Sırf bu yüzden anlamsızlığı seçmek de politik bir bir seçimdir; tıpkı anlamı seçmek gibi.
08.10.2020
@deadhouse, Ben anlamın seçilebilir bir şey olduğunu sanmıyorum. Hadi anlamı seçeyim diye bir şey bence yok yani böyle bir şey için sanki anlamsızlığı kabul etmek lazım değil mi? Bir anlamsızlık var ve sen ya ben anlamlıyı seçeyim diyorsun sanki? Var ya da yok.
09.10.2020
@Boba Fett, Anlam bence gayet seçilebilir. Ölüp yok olacağını düşünen biri yaşamı boyunca hayatını daha katlanılır, başkalarına daha duyarlı, doğaya ve kendine daha saygılı, hem yaşamdan zevk alabilen, hem de yaşamdaki olumsuzlukları değiştirmek için kendince bir yol seçebilir. Sana göre bunun bir anlamı olmayabilir; fakat bu insan “anlam”ı seçmiştir. Saydığım şeyleri nihilist, anlamsızlığı temel görüş olarak savunan biri yapmaz. Bunların hiçbirini yapmayıp derin bir umutsuzluk içinde yaşamını sürdüren, sadece bedensel olarak hayatta var olan ve ölümü bekleyen kişi ise “anlamsızlığı” seçmiştir. Bence burada önceki mesajımda yazdığım gibi tek gerçek husus ölüm konusudur. Kategorilendirdiğim 2 kişi de ölümden sonra her şeyin biteceğine inanmaktadır. Aslında tek gerçek budur. Bu yüzden asıl önemli olan dünyadaki yaşamın nasıl sürdürüleceğidir. Yani “anlam” da “anlamsızlık” da göreceli ve tercih edilibilitesi olan şeylerdir. Çünkü ölüm anlamsızlığı da anlamı da “geçersiz” kılar.
09.10.2020
@deadhouse, “ateist cennete inanmadığı için ahlaklı değildir, iyilik yapmaz” gibi olmuş yahu bu nihilist algısı.
@deadhouse, onu ideoloji için değil ütopya için söylemiştim aslında. İdeolojiden kaçamazsın. “Bana ne ideolojilerden” de bir ideolojidir. İdeolojisiz insan ölü insandır! Zaten sen de benzer bir şey yazmışsın son mesajında.
Nihilizm “masum” kalabilecek bir ideoloji, çünkü “kurtuluşçu” değil. Hiçbir şey vadetmiyor, masal anlatmıyor.
@Boba Fett, bence nihilizmin basit olması gerekmiyor illa ki.
Zaten nihilist filozofların eserleri genellikle ekstra zorlayıcıdır. Nihilizmi örneğin Voidhanger’ın yansıttığı gibi direkt ve net bir formda düşünme sadece. Bana göre metal tarihinin en derinlikli grubu olan DsO da nihilist.
09.10.2020
@Emre Görür, Hiç anlamamışsın yazdıklarımı. Ya da ben anlatamamışım. Bu derece yanlış anladığını göre. Uzaktan yakından alakasız bir şey söylemişsin. Bunu düzeltecek dilsel ifade yeteneği bende yok.
09.10.2020
@deadhouse, Bu cevabı şu yoruma yazdım. Üstte cevap ver butonu yoktu.
“ateist cennete inanmadığı için ahlaklı değildir, iyilik yapmaz” gibi olmuş yahu bu nihilist algısı.
Bu arada grup 2018′den beri resmiyette The Ocean Collective ismini kullanıyorlarmış.(bkz. Ghost B.C.) Albüm kapağında da öyle yazıyor.
https://www.metal-archives.com/bands/The_Ocean_Collective/25189
Mrhaba,
Jurassic | Cretaceous dunyanın en ıyı şarkısıdır, bunu soylemeye geldım.
hşçkln
Pleistocene ne duygu yüklü parçadır öyle.
Jurassic | Cretaceous, Dunya varligi boyunca cikmis en iyi sarki. 15 gundur esiriyim, dinlemesem bile mutlaka kafatasimda biryerlerde tinliyor.
12.10.2023
@TanSolo, Güzel kurpiyer aldın mı içeriye yoksa eskisi gibi Jurassic Park mı?
12.10.2023
@ismail vilehand, Ne parkı dayı
13.10.2023
@ismail vilehand, krupiyerler tamam ama mekan hala jurassic park
Jurassic | Cretaceous harikasını 18 gün sonra canlı izleyeceğiz lan. 13 dk gözümü kırpmam.