ENSLAVED’in hikâyesini dikkatli okumak gerekiyor. Sadece satır satır okumaktan bahsetmiyorum. Grubun kuruluşundan bu yana yaptıklarını iyi tahlil etmek, kariyerleri boyunca verdikleri kararlardan dersler çıkarmak, amaçladıkları şeyleri iyi anlamak gerekiyor. ENSLAVED’inki öyle herhangi bir hikâye değil. İçinde mutlak bir gelişim ve ilerleme amacı olan ve bunu metal dünyasında ender görülen bir ustalıkla gerçekleştiren bir grup ENSLAVED. Başladıkları yer ile şu an oldukları yer arasında sayısız farklılık olsa da ilk günlerinde sahip oldukları pek çok şeyle organik bağlarını koruyup bir yandan da bambaşka denizlere yelken açmayı başarmış bir gruptan söz ediyoruz. Kültürlerindeki, geçmişlerindeki, mitolojilerindeki referanslarla bezedikleri temaları sadece tarih dersi işlemek ya da masal anlatmak için değil, çok daha evrensel bağlamlarla bezeyerek, sürekli bir devinim ve evrim içerisindeki müziklerini yükselttikçe yükseltmeye ve kimselere benzemeyen kimliklerini her daim güçlendirmeye çalışıyorlar.
Metal dünyası başladıkları zaman ile yıllar sonrası arasında tamamen alakasız müzik yapan sayısız grupla dolu. ENSLAVED günümüze gelene kadar katettiği yolda “Vikingligr veldi”den de “Frost”tan da çok uzaklaştığı pek çok şey yaptı. Günümüzün ENSLAVED’ine baktığımızda 30 yıl önceki hâllerinden çok ama çok farklı bir grup görüyoruz. Ancak bu müzikal farklılıklar, tıpkı geçmişinden vazgeçmeyen ve ne olursa olsun özünü yitirmeyen bir insan bilinci gibi ENSLAVED’in de tüm kariyerini şekillendiriyor ve ne yaparlarsa yapsınlar daima ENSLAVED olarak kalmalarını sağlıyor. Başka sayısız grup için “artık böyle müzik yapacaksanız adınızı değiştirin, ışıltılı geçmişinize leke sürmeyin” gibi düşünceler peydahlanırken, ENSLAVED hiçbir albümünde böylesi eleştirilere konu olmadı. Bunun sebebi, bu tarz sıkıntıların yaşandığı neredeyse tüm grupların aksine, ENSLAVED’in “kendisinden sıkılmamasıydı”. Bu nedenle de ENSLAVED müzikal yolculuğu boyunca hiçbir zaman kendine dair bir şeyleri “değiştirmek” istediği izlenimi vermedi. Ne yaparlarsa yapsınlar hepsinin amacının gelişmek, genişlemek ve evrilmek olduğu, Nordik güneş tanrıçası Sól’un sapsarı saçları gibi apaçık ortadaydı.
İskandinav mitolojisinde “dışta kalan dünya” gibi bir anlamı olan Utgard, Utgardr veya Útgarðar, bazı kaynaklarda Yggdrasil’e bağlı üç dünyanın sonuncusu ve haricî kozmik güçlerin yurdu olarak nitelendiriliyor. Lakin yukarıda da dediğim gibi ENSLAVED her ne kadar albümlerini İskandinav mitolojisi üzerine kursa da bunu kelime anlamıyla mitoloji anlatmak için yapmıyor. Beslendiği engin kaynakları insan psikolojisi veya birtakım düşünsel temaları dillendirmek için referans ve metafor olarak kullanıyor ve bu sayede çok daha zamansız ve soyut bir şekle bürünüyor. ENSLAVED “Utgard”da, tanrıların kontrolü dışına çıkmış korkutucu, kaotik bir ortam tasviri yapıyor. Bu metafor üzerinden yola çıkan grup kendi bilincimiz içinde bir yolculuğa çıktığımızı ve yeniden doğmak amacıyla karanlıkla yüzleşmemizi anlatıyor. Burada jötunn olarak bildiğimiz devler kol geziyor, Asgard tanrıları buraya herhangi bir müdahalede bulunamıyor ve grubun ifadesiyle bu uzak ve sapa topraklarda “delilik, yaratıcılık, mizah ve kaos hüküm sürüyor”. Grup “Utgard”ı karanlık korkusundan kaçınmak olarak değil, doğrudan karanlığın içine gitmek olarak tanımlıyor ve son tahlilde burayı bireyin yeniden doğuşu olarak tanımlıyor.
“Açgözlülük, kıskançlık ve egotizmin sahte ışıklarına bağımlı hâle gelen bir dünyada, bu yolculuğa çıkmak zorundayız.”
Albümün tematik tarafını toparladıktan sonra müzikal kısma geçebiliriz. “Below the Lights” ile “Isa” arasında bir noktada tanıştığım ENSLAVED’in hayatımdaki yerini düşündüğümde gruba olan saygım ve sevgim bir anda ortaya çıkıyor. Bunun sebebi de son 15 yıldır ENSLAVED’in hayatımın bambaşka anlarına, yerlerine fon müziği olmuş olması ve sayısız şarkılarının bana sayısız farklı yeri ve anı hatırlatması. Kadıköy-Beşiktaş vapuru, Ayvalık sahili, Moskova metrosu, Bursa’da bir açık hava kahvesi, Alanya güneşi, Vancouver ormanları, Bolu’da bir dağın tepesi, Avusturya Alplerinde bir otoyol, Hatay’da bir park, Tunalı’da bir gece, niceleri… Bunun sebebi sadece bu yerlerin özel anlamlar ifade ediyor oluşu değil elbet. Bunu sağlayan esas şey, ENSLAVED’in eşlik ettiği mekâna eklemlenebilen, anı ve zamanı kanatları altına alabilen yapıdaki müzikal dehası, atmosfer yaratma gücü.
“Utgard”da ENSLAVED, bence “In Times” ve “E”de sunulan şeylerin üstüne çıkmayı ve benzerlerini en son “RIITIIR”de gördüğümüz bazı şeyleri yine aynı etkileyicilikte sunmayı başarıyor. “In Times” ve “E”de odak noktasını biraz kaybettiğini düşündüğüm grup, “Utgard”ın kimi bölümlerinde neredeyse “Axioma Ethica Odini”ye yaklaşan fikirler sunuyor ve kendini tekrar etmeden yaptığı bu şeylerle -en azından beni- yıllar sonra bir kez daha alıp başka yerlere götürmeyi başarıyor. “Sequence”ın 27. saniyesinde başlayan ve iki vokalin enfes kullanıldığı “Eternal whispers drops from the gap, an open hand into the Ether; peeling downwards in holy layers, finding the sequence there; it opens it all” kısmı gibi (Grutle’ın vokalinin sonuna doğru giren klavye gibi dahiyane dokunuşlar var) çok basit görünen ancak aşırı etkili kısımlar albümün akılda kalıcı ve uzun ömürlü olmasını sağlayan başlıca faktörlerden. Aynı şekilde “Jettegryta”nın 30. saniyesinde başlayan ve dümdüz gözükmesine rağmen ortama buz kestiren tarama da yine çok küçük ancak etkili bir fikir olarak albümü besliyor da besliyor. Bu açıdan bakınca “Utgard” öyle çok bağırış çağırışla sunulmamasına rağmen her anında ustalık ve zekâ fışkıran sayısız anla dolu.
“Utgard”da gördüğümüz diğer bir artı da gruba “E”de katılan ancak esas kimliğini bu albümde sergileyen klavyeci/vokalist Håkon Vinje gruptaki diğer elemanlardan 13 ila 16 yaş küçük olan 28 yaşındaki Vinje, yıllar boyu ENSLAVED’e çok şey katan Herbrand Larsen’in bıraktığı yerden bayrağı çok sağlam devralıyor. Sadece Larsen’i anımsatan vokal katkısıyla değil, gitarların ve vokalin daha düz, sade bir fikri sürdürmeyi tercih ettiği kimi yerlerdeki dolguları ve nakışlarıyla müziğe nefis boyutlar katıyor, renklendiriyor. Bu düz ve sade ifadesi “Utgard” özelinde önemli diye düşünüyorum. ENSLAVED, akılda kalıcılıktan uzak olduğunu düşündüğüm “In Times” ve “E”den farklı olarak bu albümde minimalist tarafını daha korkusuz şekilde yansıtmakta sakınca görmemiş ve bu sayede müzik daha bir nefes alır hâle gelmiş. Soyut, ruhani, kozmik taraflarına yıllardır alışık olduğumuz ENSLAVED, bu sade ve hedef odaklı yaklaşımını, misal her yanı synth’lerle dolu olan ve bir bas partisi üzerinden ilerleyen “Urjotun”da cömertçe sergilemiş. Şarkının ilk 1,5 dakikasında neredeyse kuzeyli, metalize bir NEKROPSİ dinlediğinizi dahi hissetmeniz mümkün.
Bahsettiğim bu rafine anlayış sayesinde grubun yeni diyarlar keşfetmektense sahip olduğu değerler üzerinden hareket etme düşüncesi daha bir baskın hâle geliyor. Bu albümde, az önce bahsettiğim synth katkılı “Urjotun”u ve sadece konuşmadan oluşan “Útgarðr”ı bir kenara ayırırsak, bugüne dek ENSLAVED’den duymadığımız türde bir şeyler yok. Bunun sebebi ENSLAVED’in ilhamının bitmiş olması değil, grubun bugüne dek yaptığı onca şeyden destek almayı seçmiş olması. Ben buna güvenli takılmak, riske girmemek olarak değil, tecrübeye yaslamak şeklinde bakıyorum. Bu sayede “Flight of Thought and Memory”yi dinlerken aklınıza “Ruun” albümü gelebilir, kapanıştaki “Distant Seasons” sizi 10 yıl öncesinin “Night Sight”ına veya “Lightning”ine götürebilir.
Her anı başka güzel olduğunu düşündüğüm ENSLAVED evreninin zirve anlarını “Axioma Ethica Odini” ve “Ruun” olarak gören bir insanım. “Vertebrae”i de çok seviyorum, 1994-2004 arasını da. “Utgard” bence çıktığı dönem itibarıyla ENSLAVED’in yapması gereken, grubun en iyi albümü olmasa da kesinlikle ustalık eseri mertebesinde anılabilecek işlerinden biri. Bazen basit şeyler, yeterince tecrübeli olmayan ellerde hiç de basit olmayabilirler, kabak gibi sırıtabilirler. ENSLAVED “Utgard”da güçlü olduğu yanları sıfır hatayla, heyecanını daima koruyarak ve giderek büyüterek sunmakla kalmıyor, bir de üstüne yaş aldıkça kazandığı yan güçleri bizlere gösteriyor. Zaten fiziksel anlamda talepkâr, icra açısından fazla zorlayıcı bir müzik yapmıyorlar, bu yüzden yaptıkları müziğin derinliği de düşünüldüğünde bu adamlar 75 yaşına geldiklerinde hâlâ bir çeşit ENSLAVED müziği yapıyor olurlarsa kimse şaşırmasın.
Kadro Ivar Bjørnson: Gitar, klavye, piyano, efektler, perküsyon, geri vokal
Grutle Kjellson: Vokal, bas, ağız arpı, efektler
Arve Isdal: Lead gitar
Håkon Vinje: Klavye, clean vokal
Iver Sandøy: Davul, clean vokal
Şarkılar 01. Fires In The Dark
02. Jettegryta
03. Sequence
04. Homebound
05. Utgardr
06. Urjotun
07. Flight Of Thought And Memory
08. Storms Of Utgard
09. Distant Seasons
Son bir haftadır en çok dinlediğim albüm oldu bu.Hatta o kadar çok sevdim ki Enslaved diyince insanların aklına gelmesi gereken müzik bu albümdeki olmalı diye düşünmeye başladım.Fires In The Sky ayrı bir güzel, işin tekniğini falan bilmem ama nakaratındaki o tiz melodi atmosferi 10′a katlama ve albüme açılışı yapma konusunda 10′da 10 hareketti.Dinlerken ağzımın suları akıyor her defasında.İlk yayınlananlardan ‘Jettegryta’ albüm içerisinde çok daha şık duruyor.Bir de bu en kısa Enslaved albümü olabilir mi bilemiyorum; ‘atmosfeeer’ diye bağırmak için 8 dk’lık şarkılara gerek yokmuş demek ki.
Neyse kedinimi daha da rezil etmeden 10 puanı takdim ediyorum.
Kritigi okumadan 10/10 demeye geldim. Urjotun gibi müziği yapan adamların önünde saygıyla eğilmekten başka bişey yapamam. Her 10 yilda bir başyapıt, geri kalanında da muazzam müzik yapan insanlar topluluğu. Enslaved, progresif müziğe adını altın harflerle yazdırdı. Bunu da gecebileceklerine adım gibi eminim.
Benim için acayip ters köşe oldu. Çıktığı zaman beğenmediğim single’lar albümün içerisinde çok güzel geldi geçti cidden. Kritik’de de dendiği gibi albüm boyunca Below the Lights sonrası albümlerden hatta bazen öncesinden güzel bir harmanlama durumu var. Axioma’dan sonra gidilen yolun olgunlaşmış ürünü. Bi 9 da benden gelsin.
Enslaved’in progresif ve extreme öğeleri en iyi harmanladığı albüm. E’deki kasıntılığı üzerlerinden atmışlar utgard o yönden çok daha akıcı. Diğer taraftan nasıl kete olmadan tadında progresifleşilir konusunda ders niteliğinde bi albüm. Akerfeldt’in kafasını şu albüme basıp, gazeteyle vurmak istiyorum.
değişimlerini sanatsal kaygılar güderek gerekleştiren insanlar her zaman zaman tatmin ediyor. benim için iki çeşit değişim vardır: birisi necip fazıl tarzı çıkarcı bir yaltaklanma hali diğeri de ahmed arif tarzı sonucu ne olursa olsun içini dışarı kusma hali. Enslaved gibi Opeth gibi Ulver gibi bu kültürün en çok eleştirilen gruplarının çok eleştiri almasının altında insanların sanata ve sanatçıya baktıkları açının sorunlu olduğu gerçeği yatıyor bence. Değişim negatif bir hareket değil hatta zorunlu ve gerekli bir şey. tabi amacı sanat yapmaksa. bu albüm için de söylenecek bir sey yok gerçekten çok fazla dinliyorum. aynı durum geçen yıl çıkan blood incantatıon albümü için de olmustu onu da hala ayıla bayıla dinliyorum. 9/10
@necrobutcher, eleştiri açısından Enslaved, Opeth ve Ulver bambaşka kulvarlarda bence. Opeth çok geniş bir kitle tarafından net şekilde eleştiriliyor; Enslaved’in “bozdu” ya da “sattı” gibisinden eleştirildiğine hiç tanık olmadım, çünkü yazıda da dediğim gibi adamlar kendilerinden sıkılmıyorlar, sadece evriliyorlar. Ulver ise daha 2. albümünden “ben sizin kafanızdaki şeyi yapmayacağım aga” demiş bir grup, o yüzden Ulver de eleştiriye karşı korumalı bence. Bu üçü arasından etrafında gerçek anlamda negatif bir enerjiyle gezen tek grup Opeth bana kalırsa.
Albümü 5 kez tam tur dinledim ve bu yazıyı da keyifle okudum. Grubu Zorlu’da canlı izlediğim günden beri, bu adamlara duyduğum saygı ekstra artmıştı, o yüzden hiçbir şekilde objektif olamayacağım belki ama müzik denilen nane var olduğu günden beri subjektif bir şey zaten. Dolayısıyla bastım 9′u geçtim. Distant Seasons’tan kırdım 1 puanı. :)
Yorumları ve puanları gördükçe şaşırıyorum dostlar. Çıkıntılık yapmaktan zerre kadar hoşlanmam ama içimde kalmasın, kimse alınmasın, sözüm meclisin içinde kalsın. Enslaved büyük grup; sevgim, saygım sonsuz ama albüm düpedüz vasat. Neresinden tutsam elimde kalıyor. Albümün bütünselliğini geçtim, şarkıların kendi içinde bir tutarlılık yok. Aklımıza gelen riffleri ve ilginç partisyonları arka arkaya sıralayalım, bir iki tane akılda kalıcı vokal üstü doğaçlamadan solo, bas gitar ve davullar ile dikiş tutarız, arada gazı arttırırız al sana progresif etiketini yapıştırmalık malzeme. Bizim ayıla bayıla dinlediğimiz Enslaved bu kadar ruhsuz ve gelişigüzel işler çıkaracak grup değil arkadaşlar bi’ hatırlayın o müthiş albümleri. Bittikten sonra aklımda yer eden en ufak bir an olmadı. Parça pinçik, zorlama ve yapay hissettirdi. Bilmiyorum böyle düşünen sadece ben miyim ama tutunamadım albüme, dinledikçe daha da rahatsız etmeye başladı. Kapak desen grup elemanlarından birinin yeğeni ya da çocuğu Adobe Ps kullanmayı yeni öğrenmiş de hevesini arttırmak adına ona yaptırmışlar gibi. Nefret kustum gibi oldu ama dayanamadım. Normalde sessiz sedasız ”hmmm bir tek bende çalışmadı herhalde” der kabuğuma çekilirdim ama konu Enslaved kadar sevdiğim bir grup olunca eleştiri hakkını kendimde buldum. Çok da kızmayın. Dinlenmez dert değil ama Enslaved değil.
@Horrendous, Albümün nasıl olduğu kişinin nerden baktığına göre değişiyo. Eski işlerine bakınca derinliği kaybolmuş yüzeysel bi enslaved gözüküyo. E ile girdikleri yoldan bakınca çok tadında bi progresifleşme gözüküyo. Bi tek enslaved’in müthiş bi grup olduğu değişmiyo.
Bu ne lan?
sevene saygım var da ben en son bu grubu black metal sanıyordum ama yüksek sadakati hatırlattı bana şarkılar,uzun uzun clean vokaller,muhallebi gibi gitarlar,duyul(a)mayan davullar,yok bana hitap etmiyor sonuçta üniversite bahar şenliğinde çıtır etkilemeye çalışmıyoruz yani
@TAAKE, Abi 2021 yılında niye hala ”dava” geyiği yapıyorsunuz yahu? Herifler saf black sularından ayrılalı yıllar oldu her sitede etiket olarak progresif cart curt diye yazıyor zaten dinleyin geçin kurban olam. Shoegaze ile, neofolk ile bile mixlediler bu türü artık yani.
Yeni Ep yayınlamalarından sebep Enslaved diskografisine daldım. (Ep yi de çok sevemedim ya onda ayrı bir konu)
Atmosfer konusunda muhteşem bir albüm olduğunu hatırladım Utgard’ın. Buram buram uzak diyarları hatırlatan besteler.. Ayrıca neden Flight of Thought and Memory yeterince övülmüyor lan
Kapağa bakınca aklına havaalanı gelen tek ben değilimdir herhalde.
12.10.2020
@Ahmet Saraçoğlu, benim aklıma isengard geldi…
12.10.2020
@chuck, Net Isengard. Kargalar da Dunland Crebainleri.
12.10.2020
@Twat, akp yol döşemiş.
reis çalışıyor.
12.10.2020
@Twat, elektrik direğini yolun ortasına döşemişler net türkiye
Son bir haftadır en çok dinlediğim albüm oldu bu.Hatta o kadar çok sevdim ki Enslaved diyince insanların aklına gelmesi gereken müzik bu albümdeki olmalı diye düşünmeye başladım.Fires In The Sky ayrı bir güzel, işin tekniğini falan bilmem ama nakaratındaki o tiz melodi atmosferi 10′a katlama ve albüme açılışı yapma konusunda 10′da 10 hareketti.Dinlerken ağzımın suları akıyor her defasında.İlk yayınlananlardan ‘Jettegryta’ albüm içerisinde çok daha şık duruyor.Bir de bu en kısa Enslaved albümü olabilir mi bilemiyorum; ‘atmosfeeer’ diye bağırmak için 8 dk’lık şarkılara gerek yokmuş demek ki.
Neyse kedinimi daha da rezil etmeden 10 puanı takdim ediyorum.
Kritigi okumadan 10/10 demeye geldim. Urjotun gibi müziği yapan adamların önünde saygıyla eğilmekten başka bişey yapamam. Her 10 yilda bir başyapıt, geri kalanında da muazzam müzik yapan insanlar topluluğu. Enslaved, progresif müziğe adını altın harflerle yazdırdı. Bunu da gecebileceklerine adım gibi eminim.
Kritik çok güzel olmuş.
Benim için acayip ters köşe oldu. Çıktığı zaman beğenmediğim single’lar albümün içerisinde çok güzel geldi geçti cidden. Kritik’de de dendiği gibi albüm boyunca Below the Lights sonrası albümlerden hatta bazen öncesinden güzel bir harmanlama durumu var. Axioma’dan sonra gidilen yolun olgunlaşmış ürünü. Bi 9 da benden gelsin.
Enslaved’in progresif ve extreme öğeleri en iyi harmanladığı albüm. E’deki kasıntılığı üzerlerinden atmışlar utgard o yönden çok daha akıcı. Diğer taraftan nasıl kete olmadan tadında progresifleşilir konusunda ders niteliğinde bi albüm. Akerfeldt’in kafasını şu albüme basıp, gazeteyle vurmak istiyorum.
12.10.2020
@Melkor, “Akerfeldt’in kafasını şu albüme basıp, gazeteyle vurmak istiyorum.”
Gazeteli gevşek çağrışım.
https://www.youtube.com/watch?v=0_VWGV6_N9o
WHAT WE DO IN THE SHADOWS – clip 5: An evening with a vampire
12.10.2020
@Melkor, Güzel yorum.
Urjotun bu sene dinledigim en iyi sarkilardan birisi
değişimlerini sanatsal kaygılar güderek gerekleştiren insanlar her zaman zaman tatmin ediyor. benim için iki çeşit değişim vardır: birisi necip fazıl tarzı çıkarcı bir yaltaklanma hali diğeri de ahmed arif tarzı sonucu ne olursa olsun içini dışarı kusma hali. Enslaved gibi Opeth gibi Ulver gibi bu kültürün en çok eleştirilen gruplarının çok eleştiri almasının altında insanların sanata ve sanatçıya baktıkları açının sorunlu olduğu gerçeği yatıyor bence. Değişim negatif bir hareket değil hatta zorunlu ve gerekli bir şey. tabi amacı sanat yapmaksa. bu albüm için de söylenecek bir sey yok gerçekten çok fazla dinliyorum. aynı durum geçen yıl çıkan blood incantatıon albümü için de olmustu onu da hala ayıla bayıla dinliyorum. 9/10
12.10.2020
@necrobutcher, eleştiri açısından Enslaved, Opeth ve Ulver bambaşka kulvarlarda bence. Opeth çok geniş bir kitle tarafından net şekilde eleştiriliyor; Enslaved’in “bozdu” ya da “sattı” gibisinden eleştirildiğine hiç tanık olmadım, çünkü yazıda da dediğim gibi adamlar kendilerinden sıkılmıyorlar, sadece evriliyorlar. Ulver ise daha 2. albümünden “ben sizin kafanızdaki şeyi yapmayacağım aga” demiş bir grup, o yüzden Ulver de eleştiriye karşı korumalı bence. Bu üçü arasından etrafında gerçek anlamda negatif bir enerjiyle gezen tek grup Opeth bana kalırsa.
15.10.2020
@Ahmet Saraçoğlu, abi biraz bekle bence :D
Gitar zenginliği yönünden doyurucu bir albüm. “Gitar ne güzel bir alet” dedirtiyor.
Çok uğraştım sevebilmek için ama albüm bana bir şey hissettirmiyor. Zaten sound da kötü.
13.10.2020
@Emre Görür, Heh işte hissiyat asıl mesele, gram ruhuma dokunmadı albüm. Şimdi gördüm yorumunu. Bir tek ben değilmişim.
Son haftalarda o kadar cok album cikti ki Enslaved’e daha sira gelmedi. Albumu dinlerken okuyacagim kritigi.
Albümü 5 kez tam tur dinledim ve bu yazıyı da keyifle okudum. Grubu Zorlu’da canlı izlediğim günden beri, bu adamlara duyduğum saygı ekstra artmıştı, o yüzden hiçbir şekilde objektif olamayacağım belki ama müzik denilen nane var olduğu günden beri subjektif bir şey zaten. Dolayısıyla bastım 9′u geçtim. Distant Seasons’tan kırdım 1 puanı. :)
Yorumları ve puanları gördükçe şaşırıyorum dostlar. Çıkıntılık yapmaktan zerre kadar hoşlanmam ama içimde kalmasın, kimse alınmasın, sözüm meclisin içinde kalsın. Enslaved büyük grup; sevgim, saygım sonsuz ama albüm düpedüz vasat. Neresinden tutsam elimde kalıyor. Albümün bütünselliğini geçtim, şarkıların kendi içinde bir tutarlılık yok. Aklımıza gelen riffleri ve ilginç partisyonları arka arkaya sıralayalım, bir iki tane akılda kalıcı vokal üstü doğaçlamadan solo, bas gitar ve davullar ile dikiş tutarız, arada gazı arttırırız al sana progresif etiketini yapıştırmalık malzeme. Bizim ayıla bayıla dinlediğimiz Enslaved bu kadar ruhsuz ve gelişigüzel işler çıkaracak grup değil arkadaşlar bi’ hatırlayın o müthiş albümleri. Bittikten sonra aklımda yer eden en ufak bir an olmadı. Parça pinçik, zorlama ve yapay hissettirdi. Bilmiyorum böyle düşünen sadece ben miyim ama tutunamadım albüme, dinledikçe daha da rahatsız etmeye başladı. Kapak desen grup elemanlarından birinin yeğeni ya da çocuğu Adobe Ps kullanmayı yeni öğrenmiş de hevesini arttırmak adına ona yaptırmışlar gibi. Nefret kustum gibi oldu ama dayanamadım. Normalde sessiz sedasız ”hmmm bir tek bende çalışmadı herhalde” der kabuğuma çekilirdim ama konu Enslaved kadar sevdiğim bir grup olunca eleştiri hakkını kendimde buldum. Çok da kızmayın. Dinlenmez dert değil ama Enslaved değil.
13.10.2020
@Horrendous, birebir aynı görüşteyim. Hiçbir şey bulamadım albümde.
14.10.2020
@Horrendous, Albümün nasıl olduğu kişinin nerden baktığına göre değişiyo. Eski işlerine bakınca derinliği kaybolmuş yüzeysel bi enslaved gözüküyo. E ile girdikleri yoldan bakınca çok tadında bi progresifleşme gözüküyo. Bi tek enslaved’in müthiş bi grup olduğu değişmiyo.
Opeth her albümle ne kadar geriye gidiyorsa Enslaved’de üstüne koyarak ilerliyor. Mükemmel bir albüm olmuş.
Bu ne lan?
sevene saygım var da ben en son bu grubu black metal sanıyordum ama yüksek sadakati hatırlattı bana şarkılar,uzun uzun clean vokaller,muhallebi gibi gitarlar,duyul(a)mayan davullar,yok bana hitap etmiyor sonuçta üniversite bahar şenliğinde çıtır etkilemeye çalışmıyoruz yani
19.05.2021
@TAAKE, Abi 2021 yılında niye hala ”dava” geyiği yapıyorsunuz yahu? Herifler saf black sularından ayrılalı yıllar oldu her sitede etiket olarak progresif cart curt diye yazıyor zaten dinleyin geçin kurban olam. Shoegaze ile, neofolk ile bile mixlediler bu türü artık yani.
Yeni Ep yayınlamalarından sebep Enslaved diskografisine daldım. (Ep yi de çok sevemedim ya onda ayrı bir konu)
Atmosfer konusunda muhteşem bir albüm olduğunu hatırladım Utgard’ın. Buram buram uzak diyarları hatırlatan besteler.. Ayrıca neden Flight of Thought and Memory yeterince övülmüyor lan
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun bre.
Mükemmel kritik. Albüm harika.
(Troll değilim, 25 senelik Enslaved fanıyım.)
29.09.2023
@Abdurrahman Dilipunk, teşekkürler.