Sahip olduğu kimlik ve DNA ile progresif metalin gidişatını değiştiren gruplardan biri olduğunu düşündüğüm PAIN OF SALVATION’la birlikteyiz bugün. Hayatının belirli dönemlerinde belirli grupları en sevdiği grup olarak gören bir insan olarak, her gün onlarca yeni grup keşfettiğim 2000-2004 arasının benim için zirvesinde yer alan grup PAIN OF SALVATION’dı. “Remedy Lane”i duymuş, öncesindeki albümleri dinlemiş ve PAIN OF SALVATION’ı o dönem için en sevdiğim grup olarak bellemiştim. Akıl almaz düzeyde özgündüler, eşsizdiler, âşık olunası güzellikteydiler.
Zaman geçti… Hem biz değiştik hem de PAIN OF SALVATION. “BE” ile ortalığı salladıktan sonra çıkardıkları “Scarsick” konsept gereği yaptıkları kimi şeylerden dolayı bazı kesimlerce eleştirildi. “Road Salt”larda başka şeyler denediler; grup kadrosuna giren çıkanın belli olmadığı dönemler oldu; Daniel’ın hastalığı ve hastaneye yatması, akabinde bu dönemi anlatan “In the Passing Light of Day” ve nihayet günümüze geldik.
Şu an karşımızda duran “Panther”, adını Daniel’ın çocukken gittiği bir hayvanat bahçesindeki siyah panterle göz göze geldiği andan alıyor ve esasında “In the Passing Light of Day” albümündeki “Full Throttle Tribe”ın sözlerinin genişlemiş ve dallanıp budaklanmış bir hâli olarak karşımıza çıkıyor. Bu yüzden de kapaktaki panterin omzunda, “In the Passing Light of Day” kapağında Daniel’ın oğlunun Daniel’ın sırtına çizdiği güneşin aynısını görüyoruz.
Her biri bir konsepte sahip olan PAIN OF SALVATION albümlerinin bu en yenisinde, önceki albümlerdekilere kıyasla daha derinlere giden bir konunun işlendiğini görüyoruz. Kısaca özetleyecek olursak, Daniel Gildenlöw burada insan davranışları ve zihinsel becerileri özelinde neyin normal neyin anormal olduğunu sorguluyor. Bu noktada her şey ikiye ayrılıyor: yöntem odaklılar ve hedef odaklılar. Yönetmek isteyenler ve tutkularının peşinden gidenler. Köpekgiller ve panterler. Normal olanlar ve toplum normlarında normal olarak görülmeyenler. Açlar ve toklar. Mutlular ve mutsuzlar. “Normal” olanlar ve otizmliler…
PAIN OF SALVATION “Panther”da tüm bunları ele alıyor ve bunu da hem alışık olduğumuz özelliklerini hem de dinleyiciyi tahrik edecek, adeta provokasyona varacak birtakım müzikal üsluplarla yapıyor. Albümü dinlerken “One Hour by the Concrete Lake”i de duymak mümkün, “Species”de olduğu gibi “Entropia”yı da. “BE”deki bazı anlayışları anımsatan dokunuşları görmek de mümkün, “In the Passing Light of Day”i de. Dolayısıyla “Panther” PAIN OF SALVATION’ın “olduğu”, “olabileceği” her şeyi yansıtan ve “henüz olmadığı için eğreti gelebilecek” her şeyin de gayet normal karşılanması gerektiğini gösteren yarı retrospektif, yarı empresyonist ve full+full HD progresif bir albüm.
Grup, bahsettiğim bu provokasyonu ilk andan hissettirmek için “ACCELERATOR” gibi synth dokunuşları olan mekanik ve çarpıcı bir şarkıyla yapıyor açılışı. Bir önceki albümün havasına yakın duran ve ezici nakaratıyla öne çıkan “Unfuture”da Daniel “Yeni dünyaya hoş geldin; istek çok, ihtiyaç yok; kendini ne kadar az adarsan, o kadar az acı çekersin” diyerek, “Sürekli öldürmemize rağmen vahşi doğayı sevmiyoruz” diyerek günümüzün doymak bilmeyen bencilliğinden, kibirli ikiyüzlülüğünden dem vuruyor.
Müzisyenliğinin yanı sıra öğretmen de olan Gildenlöw, “Restless Boy”da ise birbirlerinden farklı öğrenme hızlarına sahip öğrencilerden ilham alıyor ve çocukluğunda kendisine konan Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (ADHD) tanısı eşliğinde yaşadığı sıkıntılardan referanslar sunuyor. Grup “Wait”te “One Hour…” günlerini hatırlatıp “Keen to a Fault”ta bir önceki albümle “Remedy Lane” arasında duran bir şekle bürünürken, albümün en provoke edici şarkısı olan “Panther”da ise synth’lere boğulmuş bir “kediler/köpekler” metaforuna girişiyor.
Bu şarkıdaki rap vokaller kimi dinleyiciler açısından albümün en “trigger’layıcı” unsuru olsa da grup bu tür şeyleri 20 yıl önce de yapıyordu. “Used”u, “Idioglossia”yı bildikten, PAIN OF SALVATION’ın FAITH NO MORE ilhamlarından haberdar olduktan sonra bu tarz vokaller, denemeler de gayet normal şeyler. Yukarıda dediğim gibi “Species”de hissedilen bir “Entropia” havası varken, son şarkıya geldiğimizde ise 13.31’lik riskli bir kapanışla karşılaşıyoruz. PAIN OF SALVATION “The Perfect Element I”, “Remedy Lane”, “Scarsick” ve “In the Passing Light of Day”de olduğu gibi bu albümü de büyük bir şarkıyla kapatma yoluna gidiyor.
Açık konuşmam gerekirse albümü ilk dinleyişimde son iki şarkıya gelene kadar PAIN OF SALVATION’ın en iyi albümlerinden birini dinledğimi düşünüyordum. Belki “Road Salt”lara gelene kadarki kadar “progresif metal” değildi, ancak progresif sıfatını başka türlü yansıtan bir anlayışa sahipti. “Species”e geldiğimizde Daniel’ın biraz güvenli oynadığını düşündüm ve sondaki dev şarkı öncesi “bunu da böyle kabul edelim” diyerek kendimi son şarkıya sakladım. Lakin son şarkı beni daha da fazla üzdü ve 13,5 dakika boyunca pek de bir yere gitmeyen, sabit bir fikir etrafında dolanıp duran bir şarkıyla karşılaştım. Yaklaşık 20 yıllık bir PAIN OF SALVATION dinleyicisi olarak Daniel’ın yaptıklarını elbette ki hafife almadığımdan şarkıyı bir de sözlerini okuyarak dinledim ve bu monotonluğun ne kadar bilinçli yapılmış olduğunu görmek, tartmak istedim.
“Çocukken, sevdiklerimin günün birinde öleceği fikri beni endişelendiriyordu. Ne yaparsam yapayım onları kurtaramayacağımı anladığım anı şu an bile hatırlıyorum. Bir yetişkin olmak için sabırsızlanıyordum, çünkü yetişkinler hayatla nasıl baş edeceklerini biliyorlardı. Ve işte şimdi, bir yetişkin olarak buradayım ve hâlâ çok korkuyorum. Görünüşe göre büyümek insana sadece nasıl tebessüm edeceğini öğretiyor…”
Sözlerle birlikte dinlemek, tekrar tekrar dinlemek de fazla bir değişiklik yapmadı. Tıpkı “Scarsick”in sonundaki uzun “Enter Rain” gibi “Icon”a da fazla ısınamadım, pek bir şey bulamadım. Dramatik bir tarafı var ve karanlıklaştığı anlarda güzel bir atmosfer yaratıyor, ama onun dışında tıpkı “Species”de olduğu gibi bir PAIN OF SALVATION şarkısı için, hele de 13 küsur dakikalık bir PAIN OF SALVATION şarkısı için fazlasıyla statik olduğunu düşünüyorum.
Eğer grup 53 dakikalık bu albümün son 19 dakikasını oluşturan bu iki şarkıyı birkaç kademe yukarılara çıkarabilseydi, “Panther”ın “BE”den sonra çıkan en iyi PAIN OF SALVATION olduğunu iddia edebilirdim. Ancak şu hâliyle benim için “In the Passing Light of Day”den biraz daha üstün, “Scarsick”in hem önünde hem gerisinde yanları bulunan ama nihayetinde ilk 32 dakikasında uzun zamandır duyduğumuz en fikir dolu ve yaratıcı PAIN OF SALVATION’lardan birini sunan bir çalışma olarak özetleyebilirim.
Daniel Gildenlöw’ün aşırı yetenekli, çok zeki, kısacası harika bir insan olduğunu düşünüyorum. Yaklaşık çeyrek asırdır PAIN OF SALVATION’la yarattığı şeyler, bana kalırsa ilk günden beri gereken değeri görmüyor, PAIN OF SALVATION’ın progresif metal ve genel olarak metal adına ne kadar önemli işler yaptığı bir miktar görmezden geliniyor. “Panther” bu durumu değiştirecek, bu gidişe bir dur diyecek albüm değil, ama zaten buna gerek de yok. Grubu sevenler, yakından takip edenler olarak bunca yıldır bu yolculukta onların (Daniel’ın) yanında olmak ve yaptığı onca şeyi izlemek bile gayet güzeldi. Bir müziksever olarak hayatımda PAIN OF SALVATION diye bir şey olduğu için çok mutluyum ve bana bunu bir kez daha hatırlatan pek çok güzellik barındırdığı için “Panther”a ayrıyeten müteşekkirim.
Kadro Daniel Gildenlöw: Vokal, gitar, besteler, sözler
Johan Hallgren: Gitar, vokal
Léo Margarit: Davul, vokal
Daniel Karlsson: Klavye, gitar, vokal
Gustaf Hielm: Bas, vokal
Şarkılar 01. Accelerator
02. Unfuture
03. Restless Boy
04. Wait
05. Keen To A Fault
06. Fur
07. Panther
08. Species
09. Icon
Piyasada bir kaç tane grup var, isimleri vermeyeceğim ama özelliklerini yazdıkça hangi gruplar olduğunu anlarsınız. Piyasada bir kaç tane grup var, her çıkardığı albüm belli bir kaliteye sahip olsa dahi acımasızca eleştiriliyor, o yıl tür içinde çıkmış albümlere bakıyorum ya da biraz daha skalayı genişletiyorum hala çok iyi albüm türdaşlarının gerisinde de değil hatta farklı kulvarlarda da iyi, sonra bu gruplara neden böyle davranılıyor diye düşünüyorum. Tarz değişikliği mi? Progressive Rock yapmaları mı? Nedir bu hasetliğin sebebi? Sonra kafaya çok takmadan kaliteli müziğe kendimi bırakıyorum. Metallica bile baya sert ve gereksiz eleştiriliyor, bazı grupların kaderi bu sanırım.
Ufak tefek eleştiriler olabilir ama ben albümü gayet beğendim sene sonu listelerinde de ilk başlarda olacağına hiç şüphem yok, neyse ki böyle adamlar var ve kaliteli işler dinleyebiliyoruz.
@Boba Fett, İnsanlar tarz değişikliğini kendilerine hakaret olarak algılıyor. “Sevdiğim grup neden artık sevdiğim müziği yapmıyor? Güvendiğim insanlar benimle niye aynı fikirde değil? Kesinlikle problem bende veya grupta değil.” Hatırlarsan Heritage döneminde Opeth’in “batma” sebebi Steven Wilson’dı. İnsanlar Opeth’e ve müziğine taptığı için Steven’ı günah keçisi olarak seçtiler. Opeth’ten önce In Flames’in batışı Anders Friden’e, Metallica’nın batışı Lars’a kitlendi. Tabi bu hikayeler her zaman aptalcaydı, bir nevi fanların “yanlış” olmadıklarını göstermek için yarattıkları bir savunma mekanizması. Tabi bu isimlerin hiçbir önemi yok. Bu fanlardan bazıları zamanla olanları kabullendiler ve anti-fan oldular. Olay “ben veya grup yanlış olmaz”dan “ben doğruyum, grup yanlış”a dönüştü. Sonrasında sitede hergün gördüğümüz, post-hoc argümanlar/eleştiriler. Bu eleştiriler dışarıdan bakınca tamamen saçma geliyor, çünkü öyle.
Tabi fanlar hiçbir zaman “yanlış” değildi. Sanatçı hiçbir zaman “doğru” olamaz. Ama zamanında 5 dakika bile bunu düşünmedikleri için, artık beyin hasarından mı, yoksa ergenlikten mi, yoksa sınırsız circlejerk’ten mi bilmem. Olan oldu, her zaman da olacak.
@Punished Osman, Tarzı değil de güzel müziği arasak aslında çok fazla tatmin olacağız ama işte bu tür hastalığı bence müzik dinlemenin önünde büyük engel. Tabi ki tür belli bir filtre sağlıyor ama açık fikirli olmakta fayda var diye düşünüyorum.
Sanatçılar kendilerini kopyalamak istemiyor ve belki dinlediği şeylere ya da zamanın modasına öykünüyor, hatta para için bile yapabiliyor ki bunların hiçbir önemi yok, müzik güzel mi değil mi bence olay bu.
Her neyse sanat sonuçta, farklı fikirler vs. işte.
Pain Of Salvation’ı ilk kez 2004′teki İstanbul konseri döneminde dinledim-izledim ve sonrasında da hep çok özel bir grup olduğunu düşündüm. Meydan okuyan, kafasına göre takılan, progresif ifadesinin hakkını veren hallerini çok takdir ediyorum. Bu da gayet güzel, bağımlılık katsayısı yüksek bir albüm olmuş.
Kız arkadaşımın metal ile alakası yok. Müzik sisteminde albümü dinliyordum ki, Panther çalarken “Bu ne güzel şeymiş ya” diye geldi ve dans etmeye başladık, haha.
Bu arada yanlışlıkla 1 verdim sanırım.
8/10
amacım kimseyi küçümsemek vs değil ama pain of salvation yaptıklarını anlamaya çalışmak gerçekten geniş bir bakış açısı istiyor,herkesin anlamasını beklemek haksızlık,bazı kalıpları aşmak gerekiyor,
Ortaya karışık bir albüm olmuş. Biraz oradan, biraz buradan. Albümün belli bir karakteri yok. Sevdiğim şarkılar var, sıradan bulduğum, kötü bulduğum şarkılar ise daha fazla. Daha önceki albümü çok sevmiştim. Panther’i biraz özensiz, üzerinde “fazla” kafa yorulmamış bir albüm olarak görüyorum. Daniel’in yine bak ne kadar iyi müzisyenim diye parladığı bölümler mevcut. Ayrıca sürpriz progresif’li? yaratıcı bölümler de mevcut. Ancak bu, yeterli olmuyor. Her şeye rağmen Daniel, Akerfeldt’den iyi adam. 5.8/10
Bir işle meşgulken fonda çalsa ve çok dikkat kesilmeden dinlenilse kulağa hoş gelecek, keyifli bi albüm. Diğer yandan “masaüstüne geçeyim de şunu setup’tan bi dinleyeyim” denilip 53 dakikalık seans çekilecek bi albüm de kesinlikle değil benim için. Artık şikayet de etmiyorum bundan, gruba ve türe dair heyecanını kaybetmiş biri için albümde bir süreliğine dinleme sirkülasyonumda yer alacak 2 şarkı olması asgari düzeyde yeterli.
itplod’a yakın seviyelerde bir albüm diyebilirim kendi adıma. Ama bana kısa geldi albüm ilk 32 dk sının yeterli olduğunu düşünmüyorum. itplod’da daha fazla sayıda daha güzel anlar vardı. kadro ile ilgili eleştirilere de katılıyorum bunun yanında Pos hala müzik yaptığı için ve geç tanıştığım daniel abimizin müziğine hala sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Yukarıdaki bir arkadaşın da dediği gibi başka odak gerektirmeyen bir işle uğraşırken arka arkaya 2 defa bile döndürmekten sıkılmadığımı belirtmem gerekiyor. İnceleme için de teşekkürler @Ahmet Saracoglu
Rap-vari vokallerden nefret eden bana, sözlerimi yutturan bir şarkı var burada: Panther! Diğer şarkılar da iyi ama albümün isim şarkısı gerçekten çok iyi. Be’den sonra en sevdiğim PoS albümü olmuş diyebilirim.
Benim bir teorim var. Herhangi biriniz Mikael ve Daniel’i aynı anda gördünüz mü? Aynı ülkeden olmalarına rağmen? Aynı tür müzik yapmalarına rağmen? Hayır.
İki grubun aynı anda prog rock yapmaya başlaması peki? Garip değil mi? Nasıl bir istisna bu?
Daniel Gildenlöw, aslında yıllar önce geçirdiği kazada hayatını kaybetti. Şimdiki Daniel Gildenlöw, aslında Mikael Akerfeldt. Bu kadar progun ne gereği vardı.
Bu albümün amacı kültürel mikaelizm ile metal kültürünü yok etmek, ben ve diğer metelci kardeşlerimi kültürsüz bırakmak. Auto-tune var, rep var, elektronik var, synth var, pop var. Nerde metal, gitar duyulmuyo bile. Bi gey sex eksikti. Bu kadar dejenere olmanın başka ne amacı olabilir.
@Punished Osman, Steven diye bi adam var grupların hepsini o yumuşatıyor. Gojira, Pain of Salvation, Opeth, Dream Theater artık aklına kim geliyorsa hepsini o yumuşatıyor. Neden yumuşatıyor? Bunu dinleyenler metal gibi maskulen bir müziği dinlemesin ondan uzaklaşsın ve libidoları düşsün. Freud okuyanlar bilir libidosu düşenin motivasyonu da düşer. Motivasyon en önemli silahtır. Motivasyonu düşen depresyona düşer ve İngilizler dünyayı ele geçirir, tek devleti kurar.
Ben bu yüzden akustik gitarlı parça bile dinlemem.
aslında parçaların işlediği konular gayet güzel. değinilmesi gereken konulara değiniyor ve içerisinde nadiren de olsa müzikal olarak güzel anlar barındırıyor. ama işleyiş şekli ve sunumu kötü.
sanki akademik olarak başarılı ve öğretmenleri tarafından sevilen bir üniversite öğrencisi çok iyi bir dönem ödevi, bitirme tezi konusu bulmuş ama bunu iyi işleyemediği gibi güzel sunamamış.
kesinlikle ama kesinle in The Passing Light of Day’in gerisinde bir albüm.
Günümüze uyarlanmış, modernize edilmiş bir Progresif Rock albümü. Biraz çabuk baysa da gayet beğendim ben 8 çalışır benden.
Prog Rock yapacağım diye 50 sene öncesinin müziğini icra eden ve hatta 50 sene önce kaydedilmiş gibi olan albümler çıkaran arkadaşlar biraz açıp dinlesinler.
Piyasada bir kaç tane grup var, isimleri vermeyeceğim ama özelliklerini yazdıkça hangi gruplar olduğunu anlarsınız. Piyasada bir kaç tane grup var, her çıkardığı albüm belli bir kaliteye sahip olsa dahi acımasızca eleştiriliyor, o yıl tür içinde çıkmış albümlere bakıyorum ya da biraz daha skalayı genişletiyorum hala çok iyi albüm türdaşlarının gerisinde de değil hatta farklı kulvarlarda da iyi, sonra bu gruplara neden böyle davranılıyor diye düşünüyorum. Tarz değişikliği mi? Progressive Rock yapmaları mı? Nedir bu hasetliğin sebebi? Sonra kafaya çok takmadan kaliteli müziğe kendimi bırakıyorum. Metallica bile baya sert ve gereksiz eleştiriliyor, bazı grupların kaderi bu sanırım.
Ufak tefek eleştiriler olabilir ama ben albümü gayet beğendim sene sonu listelerinde de ilk başlarda olacağına hiç şüphem yok, neyse ki böyle adamlar var ve kaliteli işler dinleyebiliyoruz.
02.09.2020
@Boba Fett, İnsanlar tarz değişikliğini kendilerine hakaret olarak algılıyor. “Sevdiğim grup neden artık sevdiğim müziği yapmıyor? Güvendiğim insanlar benimle niye aynı fikirde değil? Kesinlikle problem bende veya grupta değil.” Hatırlarsan Heritage döneminde Opeth’in “batma” sebebi Steven Wilson’dı. İnsanlar Opeth’e ve müziğine taptığı için Steven’ı günah keçisi olarak seçtiler. Opeth’ten önce In Flames’in batışı Anders Friden’e, Metallica’nın batışı Lars’a kitlendi. Tabi bu hikayeler her zaman aptalcaydı, bir nevi fanların “yanlış” olmadıklarını göstermek için yarattıkları bir savunma mekanizması. Tabi bu isimlerin hiçbir önemi yok. Bu fanlardan bazıları zamanla olanları kabullendiler ve anti-fan oldular. Olay “ben veya grup yanlış olmaz”dan “ben doğruyum, grup yanlış”a dönüştü. Sonrasında sitede hergün gördüğümüz, post-hoc argümanlar/eleştiriler. Bu eleştiriler dışarıdan bakınca tamamen saçma geliyor, çünkü öyle.
Tabi fanlar hiçbir zaman “yanlış” değildi. Sanatçı hiçbir zaman “doğru” olamaz. Ama zamanında 5 dakika bile bunu düşünmedikleri için, artık beyin hasarından mı, yoksa ergenlikten mi, yoksa sınırsız circlejerk’ten mi bilmem. Olan oldu, her zaman da olacak.
02.09.2020
@Punished Osman, Tarzı değil de güzel müziği arasak aslında çok fazla tatmin olacağız ama işte bu tür hastalığı bence müzik dinlemenin önünde büyük engel. Tabi ki tür belli bir filtre sağlıyor ama açık fikirli olmakta fayda var diye düşünüyorum.
Sanatçılar kendilerini kopyalamak istemiyor ve belki dinlediği şeylere ya da zamanın modasına öykünüyor, hatta para için bile yapabiliyor ki bunların hiçbir önemi yok, müzik güzel mi değil mi bence olay bu.
Her neyse sanat sonuçta, farklı fikirler vs. işte.
Pain Of Salvation’ı ilk kez 2004′teki İstanbul konseri döneminde dinledim-izledim ve sonrasında da hep çok özel bir grup olduğunu düşündüm. Meydan okuyan, kafasına göre takılan, progresif ifadesinin hakkını veren hallerini çok takdir ediyorum. Bu da gayet güzel, bağımlılık katsayısı yüksek bir albüm olmuş.
Kız arkadaşımın metal ile alakası yok. Müzik sisteminde albümü dinliyordum ki, Panther çalarken “Bu ne güzel şeymiş ya” diye geldi ve dans etmeye başladık, haha.
Bu arada yanlışlıkla 1 verdim sanırım.
8/10
02.09.2020
amacım kimseyi küçümsemek vs değil ama pain of salvation yaptıklarını anlamaya çalışmak gerçekten geniş bir bakış açısı istiyor,herkesin anlamasını beklemek haksızlık,bazı kalıpları aşmak gerekiyor,
02.09.2020
@ozzy, bunu niye bana cevap olarak yazdığını anlamadım. Olay nedir? PoS eşliğinde dans edilmesi mi sorun?! :)
Benim için POS =
Daniel Gildenlöw
Kristoffer Gildenlöw
Johan Hallgren
Johan Langell
Fredrik Hermansson
Entropia
One Hour by the Concrete Lake
The Perfect Element, Part I
Remedy Lane
02.09.2020
@Exorsexist, bu inanılmaz bir kadroydu cidden. Kusursuzdu. Pek kimse hakkını vermese de Langell’in davul yazımı falan efsanedir.
02.09.2020
@Ahmet Saraçoğlu, aynen öyle. Bu kadro gerçekten bambaşka bi seviyeydi.
Bu arada Langell’in hakkını vermeyen kim varsa bi siktirsin cidden. Rope Ends’in Waking Every God’ın davulları resmen allah katında işler.
02.09.2020
@Berca B., Rope Ends’in davulları için hapis yatarım.
Ortaya karışık bir albüm olmuş. Biraz oradan, biraz buradan. Albümün belli bir karakteri yok. Sevdiğim şarkılar var, sıradan bulduğum, kötü bulduğum şarkılar ise daha fazla. Daha önceki albümü çok sevmiştim. Panther’i biraz özensiz, üzerinde “fazla” kafa yorulmamış bir albüm olarak görüyorum. Daniel’in yine bak ne kadar iyi müzisyenim diye parladığı bölümler mevcut. Ayrıca sürpriz progresif’li? yaratıcı bölümler de mevcut. Ancak bu, yeterli olmuyor. Her şeye rağmen Daniel, Akerfeldt’den iyi adam. 5.8/10
oo gene takım elbiseli fotolar başlamış.
Bir işle meşgulken fonda çalsa ve çok dikkat kesilmeden dinlenilse kulağa hoş gelecek, keyifli bi albüm. Diğer yandan “masaüstüne geçeyim de şunu setup’tan bi dinleyeyim” denilip 53 dakikalık seans çekilecek bi albüm de kesinlikle değil benim için. Artık şikayet de etmiyorum bundan, gruba ve türe dair heyecanını kaybetmiş biri için albümde bir süreliğine dinleme sirkülasyonumda yer alacak 2 şarkı olması asgari düzeyde yeterli.
02.09.2020
@Marvin Yanbasanyan, bu arada eklemeyi unutmuşum: grup içerisinde söz sahibi olsam ilk işim şu davulcuyu tekme tokat kovmak olurdu.
itplod’a yakın seviyelerde bir albüm diyebilirim kendi adıma. Ama bana kısa geldi albüm ilk 32 dk sının yeterli olduğunu düşünmüyorum. itplod’da daha fazla sayıda daha güzel anlar vardı. kadro ile ilgili eleştirilere de katılıyorum bunun yanında Pos hala müzik yaptığı için ve geç tanıştığım daniel abimizin müziğine hala sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Yukarıdaki bir arkadaşın da dediği gibi başka odak gerektirmeyen bir işle uğraşırken arka arkaya 2 defa bile döndürmekten sıkılmadığımı belirtmem gerekiyor. İnceleme için de teşekkürler @Ahmet Saracoglu
Rap-vari vokallerden nefret eden bana, sözlerimi yutturan bir şarkı var burada: Panther! Diğer şarkılar da iyi ama albümün isim şarkısı gerçekten çok iyi. Be’den sonra en sevdiğim PoS albümü olmuş diyebilirim.
Benim bir teorim var. Herhangi biriniz Mikael ve Daniel’i aynı anda gördünüz mü? Aynı ülkeden olmalarına rağmen? Aynı tür müzik yapmalarına rağmen? Hayır.
İki grubun aynı anda prog rock yapmaya başlaması peki? Garip değil mi? Nasıl bir istisna bu?
Daniel Gildenlöw, aslında yıllar önce geçirdiği kazada hayatını kaybetti. Şimdiki Daniel Gildenlöw, aslında Mikael Akerfeldt. Bu kadar progun ne gereği vardı.
Bu albümün amacı kültürel mikaelizm ile metal kültürünü yok etmek, ben ve diğer metelci kardeşlerimi kültürsüz bırakmak. Auto-tune var, rep var, elektronik var, synth var, pop var. Nerde metal, gitar duyulmuyo bile. Bi gey sex eksikti. Bu kadar dejenere olmanın başka ne amacı olabilir.
02.09.2020
@Punished Osman, Steven diye bi adam var grupların hepsini o yumuşatıyor. Gojira, Pain of Salvation, Opeth, Dream Theater artık aklına kim geliyorsa hepsini o yumuşatıyor. Neden yumuşatıyor? Bunu dinleyenler metal gibi maskulen bir müziği dinlemesin ondan uzaklaşsın ve libidoları düşsün. Freud okuyanlar bilir libidosu düşenin motivasyonu da düşer. Motivasyon en önemli silahtır. Motivasyonu düşen depresyona düşer ve İngilizler dünyayı ele geçirir, tek devleti kurar.
Ben bu yüzden akustik gitarlı parça bile dinlemem.
aslında parçaların işlediği konular gayet güzel. değinilmesi gereken konulara değiniyor ve içerisinde nadiren de olsa müzikal olarak güzel anlar barındırıyor. ama işleyiş şekli ve sunumu kötü.
sanki akademik olarak başarılı ve öğretmenleri tarafından sevilen bir üniversite öğrencisi çok iyi bir dönem ödevi, bitirme tezi konusu bulmuş ama bunu iyi işleyemediği gibi güzel sunamamış.
kesinlikle ama kesinle in The Passing Light of Day’in gerisinde bir albüm.
notum:6
03.09.2020
@chuck, nota ve yoruma tamamen katılıyorum. sözler müzikaliteden çok önde bu albümde.
Günümüze uyarlanmış, modernize edilmiş bir Progresif Rock albümü. Biraz çabuk baysa da gayet beğendim ben 8 çalışır benden.
Prog Rock yapacağım diye 50 sene öncesinin müziğini icra eden ve hatta 50 sene önce kaydedilmiş gibi olan albümler çıkaran arkadaşlar biraz açıp dinlesinler.