PA sayfalarında kâh övdüğüm kâh dövdüğüm Avustralyalı Mesarthim, 2020 yılının bizim için epey sıcak, o memlekette yaşayanlar için soğuk aylarını idrak ettiğimiz şu dönemde sessiz sedasız iki ayrı yapım yayımladı. Bu yazının konusu, 6 Ağustos 2020’de çıkan “The Degenerate Era” albümü.
Avustralya’nın black metal dünyasına kazandırdığı en iyi grup olmasa da en enteresan gruplardan biri şeklinde değerlendirebileceğimiz Mesarthim, black metali, elektronik unsurlarla aynı kara kazanda kaynatıp herkese göre sayılmayacak bir müzik üretiyor. Kimi zaman VST kullanımının dozunu fazlaca kaçıran ikili, “The Degenerate Era”da; Samael, Summoning ve benzeri grupların kırması sayabileceğimiz bir müzikle karşımıza çıkıyor. Başa Samael’i yazmam nedensiz değil zira albümdeki bazı eserler fazlaca Samael tınlıyor.
Grubun albüm özelindeki müziğinin genel hatlarıyla keskin yönlerinin köreltilmiş olduğunu söyleyebilirim. Bir black metal albümünde karşılaşmayı umduğunuz karanlık ve sert anlar yok denecek kadar az. Keza şarkıların karanlık dozu da hayli düşük. Fakat albüme adını veren şarkının ortalarında başlayan yoğun kazımalı karanlık kısım, neye uğradığınızı şaşırtabilir. Kafalarına taş mı düştü de böylesi bir bölüm eklediler şarkıya anlamadım.
Parçalardaki temel melodilerin synth seslerle icra edilmesi ve gitarın, yine arka plana konumlandırılarak genellikle power chord’lardan ve basit taramalardan sorumlu tutulması, kendi adıma, ufaktan tadımı kaçırıyor. Grubun beşinci albümüne gelmişken kendi kalıplarını daha fazla kırabilen müzikler işitmeyi isterdim açıkçası. Keza gitarın daha etkin kullanılmasının, diğer dijital enstrümanların/VST’lerin parçalardaki varlığını etkileyeceğini de pek düşünmüyorum. Beri yandan klavyede icra edilen kısımların, grup için o kadar da yaratıcı şeyler olduğunu da söyleyemeyeceğim.
Bu noktada vereceğim en temel örnek, albümdeki “Paradox” parçası. Bundan aylar evvel kritiğini yaptığım …And Oceans albümü “Cosmic World Mother”da, “Five Swords”un 2.10’unda başlayan klavye kısmını, Hecate Enthroned’un “The Pagan Swords of Legend” şarkısının 3.38’ine benzettiğimi (evet, kopyala yapıştır yaptım) ifade etmiştim. Aynı melodi, bu albümdeki “Paradox” parçasının sonlarında işitilebiliyor. Yetmezmiş gibi bir de üstüne Haggard’ın “Lost – Robin’s Song” parçasının nakaratındaki ana melodinin çok benzeri devreye giriyor. Tamam bu melodiler iyi hoş ama ben daha önce bunları duydum. Siz altyapıyı değiştirseniz de, parçayı uzaysal synth’leriyle doldursanız da, arka plana arpejyatör tadında eklemeler yapsanız da benim için burada yeni bir şey yok. Ha bir de Dr. Alban’ın “Hello Africa”sının temel melodisini andıran kısmın bolca kullanıldığı “618” var.
Çöplük kıvamındaki hafızam nedeniyle şarkılardan bazılarını, eskiden çıkan şarkılara benzeterek yapımdan aldığım keyfi kendim için asgari seviyeye indirmiş olsam da “The Degenerate Era” genel hatlarıyla fena sayılmayacak bir albüm. Mesarthim’in beni şaşırtmasını beklerken kendileri, karşıma daha sıradan işler çıkarsalar da grubun 2019 çıkışlı albümündeki yaptığının bir benzerini ve hatta daha fazlasını ilerleyen dönemlerde yapabileceğini düşündüğüm için grubu da albümü de çok dövme niyetinde değilim. Tabii bu albümden sonra ele almamız gereken bir de EP var, bakalım o nasılmış?
Şarkılar 1. Laniakea:
Part 1. The Great Attractor
Part 2. The Zone of Avoidance
Part 3. Dark Energy
2. The Degenerate Era
3. Time Domain
4. Paradox
5. 618