Bir alt tür içerisinde ekol olmayı başarmak hiç de kolay bir şey değil. Bugünkü konuğumuz olan GAEREA’nın içinde bulunduğu black metal özelinde konuşursak; Norveç black metali, İsveç black metali gibi ayrı kimlikleri olan ve ikinci dalgayı büyük ölçüde oluşturan ülkeleri İskandinavya çatısı altında değerlendiriyoruz. İskandinavya’nın hemen dibindeki Finlandiya’dan çıkan black metal grupları da yine bağımsız bir coğrafi anlayışla türe önemli katkılar yapmayı başardılar. Aynı şekilde Yunanistan da doksanların başında Hellenic Black Metal diye bir anlayış yaratabilen ender ülkelerden biri olarak istisnai bir durum oluşturdu.
Diğer yandan Almanya, İngiltere gibi büyük ülkeler on yıllar boyunca zibilyon tane grup çıkarmalarına rağmen “İngiliz black metali”, “Alman black metali” diye adlandırabileceğimiz karakteristik kimlikler sunmakta zorlandılar. Ülke içerisinde bir “black metal sahnesi” oluşturdular, ancak ortak bir sound’da birleştiklerini ve bir ekol yarattıklarını göremedik. Daha ziyade Kuzeyli kuzenlerine öykünerek, onlardan ilham alarak yol katettiler ve kendi dokunuşlarını yapmaya çalıştılar. Kendi içlerinde belli bir kimlik sunan ve proto-black metalin hemen sonrasında ortaya çıkan birkaç ABD’li oluşum, Avrupalı gruplara dahi ilham verse de doksanların ABD’li grupları yine Avrupalı grupların izinden gittiler. Bu gruplar “USBM” olarak bir çatı altında anıldılar, ancak bir sound’dan ziyade bir “sahne” olmanın ötesine gidemediler, black metale yepyeni boyutlar katamadılar.
Son 20 yıla baktığımızda İskandinav hegemonyasını kırmayı başaran birkaç ülke görüyoruz. Bunların en dominantı, şüphesiz ki DEATHSPELL OMEGA’yla birlikte üçüncü bir dalga oluşturan ve sürekli üstüne koyarak çok net bir karakter sunan Fransa ve Fransa’nın ardından yine kendi kimliğini bağıra bağıra oluşturan Polonya’ydı. Özellikle son 10 yılda Kuzeyin de kuzeyinden, İzlanda’dan yükselen bir diğer buz alevini black metale bir şeyler katma çabası içinde gördük. Nordik komşularının yaptıklarını Fransız karakteriyle harmanlayan İzlandalı gruplar da boylarına göre çok büyük işlere imza attılar, atıyorlar.
Çıkış noktası olarak bir soğuk ülke müziği olduğu ortada olan black metalin Akdeniz’le kucaklaşması ise elbette ki Yunanistan’la ve doksanlarda hayat bulan bazı idealist İtalyan ve İspanyol oluşumlarla gerçekleşti. Uzunca bir süre “MOONSPELL bize yeter kardeşim” havasındaki Portekiz 2000 sonrasında bir atılıma girişirken, İspanya da türün bazı en karanlık örneklerini bu uğursuz müziğe armağan etmeye başladı.
Böylesi kapsamlı bir giriş yapma sebebim GAEREA ve “Limbo”ya dair söyleyecek şey bulamadığımdan ve yazıyı doldurmaya çalıştığımdan değil. Aksine, ikisine dair de söyleyeceğim epey şey var. Bu tarz açıklamalı bir giriş yapma sebebim; şu anda bahsettiğim albümü, bir coğrafyanın black metal haritasına girmesini sağlayacak en önemli adımlarından biri olarak görüyor oluşum.
İber karanlığına giriş.
GAEREA, THE OMINOUS CIRCLE, IRAE, CORPUS CHRISTII gibi Portekizli gruplar ve TEITANBLOOD, SHEIDIM, NOCTEM, PERENNIAL ISOLATION, AVERSIO HUMANITATIS, PROFUNDIS TENEBRARUM, ALTARAGE, GRIMAH gibi gruplarla birlikte (her birinin albüm incelemelerini sitemizde bulabilirsiniz) İber Yarımadası’nın da tıpkı İzlanda gibi haritaya girmeye başladığını bence artık söyleyebiliriz. Her ne kadar TEITANBLOOD gibi gruplar bu coğrafyanın istisnai örnekleri olarak bir süredir gündemimizde olsalar da son yıllarda bu iki ülkenin çıkardığı karanlığın dozajındaki artış, sanırım pek çoğumuzun dikkatini çekmiştir. Daha da ileri gidersek, benzer durumları bu iki ülkeyle kültürel ve organik bağları son derece güçlü olan Güney Amerika ülkelerinde de görüyoruz. Sitede Şili, Kolombiya, Venezuela gibi aramalar yaparsanız son birkaç yılda bu ülkelerden çıkan pek çok black metal albümünü incelediğimizi görebilirsiniz.
Bu uzun girişin ardından konumuza dönelim. İskandinavya’yı tek çatı altında toplamamız gibi İber Yarımadası’nı da Portekiz ve İspanya olarak birlikte değerlendirirsek, “Limbo”nun nihayet bu bölgeyi black metal haritasına sokan albüm olduğunu düşünüyorum. Elbette ki bir anda “Iberian black metal” diye bir kavram ortaya çıkarmıyor, bu coğrafyanın sound’unun standartlarını belirlemiyor; ancak yıllardır fokurdayan, kaynayan İspanya/Portekiz ekstrem metali bu albümle birlikte kazanından taşıyor, ancak ocağın ateşini söndürmek yerine içindeki yanıcı maddelerle alevi daha da büyütüyor, ortalığı yangın yerine çeviriyor.
2018’de çıkan ilk albümü “Unsettling Whispers”la çok sağlam bir başlangıç yapan GAEREA, ilk andan büyüklerin ilgisini çekti ve hemen Season of Mist bünyesine girerek ikinci albümü “Limbo”yu yayınladı. Albümün teolojik arka planına girersem çok uzayacağından, çok kısa birkaç notla grubun kimliğine dair anekdotlar verip doğrudan müzik tarafına geçelim. Yaptığı müziği “cathartic black metal” olarak nitelendiren GAEREA, grubun kimliği belirsiz elemanları tarafından uydurulan ve sadece kendileri için belirli şeyleri ifade eden bir kelime. Elemanların maskelerinde yer alan motifler, 15. yüzyıldan gelen bazı metinlerin bir araya getirildiği ve 17. yüzyıldan kalma anonim bir demonoloji kitabı olan Clavicula Salomonis Regis’i (The Lesser Key of Solomon) oluşturan beş kitaptan Ars Goetia’da yer alan 72 iblisten birinin, Asmoday’ın (Asmodeus) mührünü ifade ediyor (görselde 32 numara). Kurcalamak isteyen daha derinine inebilir, biz gerçek hayata dönelim.
Her şeyden önce “Limbo”, son 10 yılın en ilham verici black metal gruplarından olan MGŁA’nın ayak izlerini hissettiren bir albüm. “Unsettling Whispers”la kıyasladığımda bu MGŁA etkisinin daha baskın olduğunu ve ilk albümün ızdıraplı, paramparça havasının çok daha cehennemî bir karanlığa büründüğünü görüyorum. Muazzam bir prodüksiyonu olan ve bu sayede odanızı, kulaklığınızı geçtim, direkt beyninizin içinde çalan “Limbo”, ilk albümün kederlerini geride bırakmış ve resmen saldırıya geçmiş bir profil çiziyor. MGŁA referansım yanlış anlamalara yol açmasın; GAEREA burada İspanyol GRIMAH tarzı bir klonculuk oynamıyor; bilakis bu MGŁA kimliğinin üstüne İzlanda’dan Fransa’ya dek uzanan bir 2000 sonrası black metal anlayışını uyarlayarak durmaksızın yükselen bir tansiyon ve artan bir yoğunluk yaratıyor.
“Limbo”yu bilmem kaçıncı kez dinlerken sürekli olarak düşünüp etkilenmekten kendimi alıkoyamadığım bir numaralı şey GAEREA’nın birilerine, dünyevi olmayan, soyut birilerine bir şey kanıtlamak zorunda hissedermişçesine tutkulu ve aç şekilde yansıttığı performansı. Grup sanki mührünü taşıdıkları iblisin veya türlü türlü huyu olan başka bir üst varlığın dünyadaki elçisiymiş ve ona kendini beğendirmeye çalışıyormuşçasına kendini parçalayarak icra ediyor sanatını. İç içe geçen gitar katmanları, davullar, aşırı akıcı biçimde örülmüş şarkı trafikleri gibi şeylerin yanı sıra “Limbo”da özellikle vurgulanması gereken belki de en önemli şey, kim olduğunu bilmediğimiz vokalist arkadaşın tek kelimeyle olağanüstü (bu yeterli olmadı), OLAĞANÜSTÜ performansı. “To Ain”le başlayıp “Mare”le bitene kadar, albümdeki vokaller resmen lanetlenip Limbo’ya sıkışmış ruhunu kurtarmak için kendini paralayan birinin haykırışları, parçalanmaları, helak olmaları şeklinde karşımıza çıkıyor. Burada gerçekten de “çok hisli okumuş çocuk”, “aferin valla kendini adamış” türü bir övgüden, methiyeden bahsetmiyorum. GAEREA vokalisti her kimse, “Limbo”da yaptığı şey bir vokal performansından ziyade törensel, uhrevi, manevi bir şeyi; bir af dilemeyi, bir yakarışı yansıtıyor. Ben daha ne kadar betimlemeye çalışsam az; dinlemek lazım. Oturup sadece ve sadece bu vokali ve yaşamakta olduğu ruhani deneyimi dinlemek lazım.
Tüm bunların ışığında, benim için “Limbo” gerek arkasındaki şirketin yapabilecekleri, gerek sunumu, gerek promosyonu, gerek konsepti, gerek içeriği, kısacası her şeyiyle Portekiz’den çıkan en önemli black metal albümlerinden biri, zamanın bize göstereceği üzere belki de birincisi olabilecek kalibrede bir albüm. Bu yüzden de İspanya ve Portekiz’in daha geniş bir black metal dinleyici topluluğu tarafından fark edilmesini sağlamak adına önemli bir görev üstleniyor ve bunu da olabilecek en başarılı şekilde yapıyor. Bence bu albümden sonra black metal dinleyicilerinin İber Yarımadası’ndaki bu iki ülkeye yönelik bakış açıları, beklentileri, merakları artacaktır, artmalıdır. Vızır vızır konuştuğum bu iki sayfayı bir kenara bırakın, “Limbo” tek kelimeyle kusursuz, dehşet saçan, saçmalık düzeyinde ince işlenmiş ve ruh katılmış bir albüm. Bu yıl gerçekten çok özel black metal albümleri çıktı ve yıl sonunda herkesin kendine göre öncelikleri, tercihleri olacaktır. GAEREA “Limbo” ile yılın ilk 7 ayındaki beğenilere yönelik olarak sadece kafaları karıştırmakla kalmıyor, tüm sıralamaları ve listeleri yırtıp atmamızı sağlayarak yılın en iyisi olma mücadelesini sıfırdan başlatıyor.
Söyleyecek söz bulamıyorum. Bu albüm beni çok etkiledi. Kıyas ya da en iyi gibi muhabbetlere girmeden tek bir şey söyleyebilirim. Sert ve karanlık müziğe ilgisi olan herkes Limbo’yu dinlemeli.
Herkes kadar beğenemediğim bir albüm oldu. Kendisini ana akıma kabul ettirmeye çalışan bir Mgla imajı verdi. Ama herkesin bu kadar beğendiğini gördükten sonra 1 şans daha vermeye karar verdim.
Albümü henüz sindirecek kadar dinlemedim, ama İberya’yı black metal haritasına sokmak çok iddialı bir ifade olmuş bence. Ben Portekiz’e dair pek bir şey duymuyorum açıkçası albümde. Polonya üstü Fransa formülünden İberya black metali çıkmaz.
@Emre, zaten o yüzden “Iberian black metal diye bir şeyden söz edemeyiz” dedim ve buradan çıkan/çıkacak yeni gruplara yönelik ilgiyi ve merakı artıracağından bahsettim.
@Ahmet Saraçoğlu, açıkçası bu durumda da pek katılamıyorum. Mesela ben İzlanda’dan çıkan her black metal albümünü dinlemeye çalışırım, çünkü -doğal olarak- her albümü beğenmesem de bütün albümler bir şekilde ülkenin özgün soundunu yansıtıyor. Limbo bu yılki favori black metal albümüm oldu diyelim. Özgün bir sound sunmadıkça bu niye bende diğer Portekizli gruplara dönük bir sempati veya merak oluştursun ki? By Inheritance belki de benim favori thrash albümüm, ancak diğer Danimarkalı thrash gruplarını hiç merak etmedim, Danimarkalı bir thrash grubuna rastlamak da bende ekstra bir sempati doğurmaz hiçbir şekilde.
Eğer Limbo çok güçlü bir albüm olduğu için Portekiz’i haritaya alacaksak o zaman sadece özgün bir sound yaratan yerleri değil belli bir kalitenin üzerinde albüm çıkmış her ülkeyi saymamız gerekir, ki bu durumda haritaya girememiş epey az ülke kalır bence.
@Emre, yine “ülke/bölge sound’unu” vurguladığımı düşünüyorsun. Ben “artık Portekiz’in, İspanya’nın kendine özgü bir sound’u var” demiyorum. Haritaya sokmaktan kastım sadece ilgi ve farkındalık yaratmaya yönelik. Sen bir ülkeden çıkan x bir grubu dinlediğinde o ülkeden başka neler çıktığını merak etmiyor olabilirsin. Benim burada vurgulamak istediğim son yıllarda bu ülkelerden hatırı sayılır miktarda ve görmezden gelinemeyecek düzeyde grupların çıkıyor olmasının artık daha çok insan tarafından bilinmesi, fark edilmesi gerektiği yönünde. Misal thrash metalden bahsedersek “Güney Amerika thrash metal sound’u” diye bir şeyden bahsedemeyebiliriz ancak bu Güney Amerika’dan hayvan gibi sağlam thrash metal grupları çıktığı gerçeğini değiştirmez. Pek çok insan biliyorum ki yeni cevherler keşfetmek için Şili, Kolombiya, Venezuela sahnelerini yakından inceliyor, çıkan demoları falan dinliyorlar. Aynı şey black metal için de geçerli. “Latin black metali” diye bir şey yok, ama ben son 2-3 yılda Güney Amerika’dan çıkmış en az 10 tane hayvan gibi iyi BM grubu sayabilirim ve bu da benim bu coğrafyadaki ülkelerden çıkan gruplara bir nebze daha merakla yaklaşmamı sağlıyor.
Aşağıda chuck “Portekiz metal dosyası yapsanız” demiş. Demek ki buralardaki hareketlenmeleri fark eden insanlar var. Benim dediğim de tam olarak buydu. Sempati doğurması bambaşka bir şey; burada olay “bu taraflarda black metal adına enteresan şeyler oluyor” düşüncesinin öne çıkması. Sonuçta Teitanblood diye bir gerçek var mesela ve Darkthrone bile kendi albüm kapağının bir köşesine bu adamların logosunu koyabiliyor. Demek ki fark edilir bir şey yapıyorlar.
Benim tek dediğim bu farkındalıktı. Yoksa “Portekiz black metali” diye bir şey çıkması için çok uzun zaman geçmesi, çok farklı şeylerle karşılaşmamız ve çok başka şeyler konuşuyor olmamız lazım, zira black metalle ilişkilendirilmeyen bu kadar küçük bir ülkeden bu denli karakteristik bir şey çıkması konusunda Hellenic black metalden başka bir istisna da yok zaten.
@Ahmet Saraçoğlu, yok, “ülke/bölge sound’unu” vurguladığını düşünerek yazmadım son mesajı. Ben bir ülke veya bölgeye ilgi çekebilmek için özgün sound’un önemli olduğu kanısındayım.
Şimdi daha detaylı düşündüm de, haritaya girme meselesinde bana nicelik nitelikten daha önemli göründü. Yani çok başarılı birkaç grup veya albüm çıkarmaktansa -albüm kalitesi düşük dahi olsa- yüzlerce gruba sahip bir black metal sahnesine sahip olmak… Başarılı bir öncü grup onlarca grubun ortaya çıkmasına sebep olabileceği gibi çok sayıda gruba sahip vasat bir sahne zamanla olgunlaşabilir de. Lakin netice itibariyle black metal ülkesi dediğimizde vurguladığımız şey esas olarak bu tarzın söz konusu ülkedeki yaygınlığı olsa gerek.
Mesela bence Norveç müzikal kalite olarak black metaldeki liderliği yitirmiş durumda. Lakin 5 buçuk milyon dahi olmayan nüfusuna göre 902 black metal grubu hala çok yüksek bir sayı. 38 milyonluk Polonya’da 1210, 67 milyonluk Fransa’da 1951 black grubu var. Bu yüzden hala black metal denince aklımıza önce Norveç geliyor. Tabii bu noktada kurucu ülke olma faktörü de önemli. Yoksa Finlandiya’nın istatistiği daha iyi (5,53 milyon nüfus, 1222 black metal grubu).
Türkiye’ye de bakalım. Oradan çıkmış black metal ile bağlantılı 167 grup var. Sayı bu kadar düşükken mesela Zifir bir sonraki albümünde patlama yapsa ne olur ki?
Sesli düşünmem bu kadar! :)
ABD’li black gruplarını çok ciddiye almıyoruz ama oradaki aktif grup sayısı 4003. Nüfusa oranla yüksek sayılmasa da yukarıdaki ülkelerin toplamından epey fazla.
@Emre, Katılmıyorum. 3 5 çığır açıcı grubun oluşturduğu bir sahne, 2000 vasat, taklit grubun oluşturduğu akımdan daha değerlidir. Sayıların ne önemi var hocam. Fransa’da 1951 grup var demişsiniz. DsO dışında tek bir black grubu çıkmasaydı, bu yine Fransa’yı değerli kılardı. Ayrıca Finlandiya’da 1222 grup var demişsiniz. Buna rağmen Polonya’nın, hatta İzlanda’nın karakteristik etkisine erişebilmiş değiller. Bir Finlandiya sound’ının olduğunu düşünmüyorum. Olsa olsa Viking etkili Black metal olur ki bu da Black metal demek değil. Bence Finlandiya black metali, Norveç black metalinin kopyasıdır. Elbette ki değerli gruplara ve önemli albümlere sahipler. Ama dinlerken, “işte bu Finlandiya black metali” diyemiyoruz. Açıkçası Sargeist ya da Behexen dinlediğimde bir Finlandiya sound’ı göremiyorum. Norveç usulü Black metal işte.
@deadhouse, ben “akım” ile “sahne”yi birbirinden ayırma taraftarıyım. “Sahne” için “akım”ın aksine özgün sound veya müzikal başarı gerekmiyor bence. Ben “sahne”den basitçe bir ülkeye black metalin nüfuz etmesini, orada onun kültürünün yayılmasını anlıyorum.
@Exorsexist, Prodüksiyon, mix-mastering kulaktan kulağa değişkenlik gösteren bir zevk. Colin Marston’ın parmağı olan işleri beğenmediğini 2 defa belirttiğini hatırlıyorum, bunun da over-produced olduğunu söylüyorsun. Pasifagresif(!) bir çıkış olarak algılama lütfen ama senin için ideal olan nedir çok merak ediyorum. Kulaklık ve ses sistemi ile kafayı bozmuş bir arkadaşım ile çokça bu tartışmayı yaptığımız için senin de fikirlerini merak etmekteyim
@Horrendous, ben de prodüksiyon konusunda obsesif bir insanım. Konu hakkında teknik bilgim olmasa da iyi ile kötüyü – kendi halimde – ayırt edebiliyorum. Aslında bu konu hakkında makale yazmak istiyordum uzun yıllardır ama üşendiğimden yazamadım. Sordugun soruyu eve gidince detaylı şekilde cevaplayacagim, bunu unutmamak için yazdım.
@Exorsexist, Lisans düzeyinde eğitimini almış ve mesleği bu iş olan biri olarak naçizane fikrim over-producing, over-processing ile alakası yok. He genel bir BM albümüne göre konuşursak evet, cilalı olduğu doğru fakat bu sound müziğe çok yakışmış.
Not: Albümü sindirecek kadar bile dinlemedim, Mirage’ı çok sevdiğim için bir kere döndürdüm sadece.
@bahadır, faidra iyi bir iş çıkardı ancak fazla abartıldığını düşünüyorum. cilalı prodüksiyonlu burzum worshipten başka bir şey değil en fazla 8 çalışır
Albümü 5-6 kez dinledim. Gayet güzel bir albüm ama benim için 8 puanı geçmez. Bende ilk dinleyişte behemoth havasını net şekilde almıştım ama biraz daha kayboldu tekrar dinleyince.
En son söyleyeceğim şeyi en baştan söylemek istiyorum. Limbo benim için bu boktan yılın en iyi albümü ve bu gerçeği değiştirecek başka bir albümün yılın geri kalanında çıkacağını sanmıyorum.
Null ve To Ain yayınlandığında bizi neyin beklediğini anlamıştım aslında. İkisi de ilk vuruşta insanı çarpan dehşet eserlerdi. Conspiranoia da onların kardeşi gibiydi. Böylece albümün geri kalanı vasat olsa bile albümün ‘çok iyi’ olacağı kesindi bende..
Ama albümü komple dinlediğimde ise başyapıttan hallice olduğunu zevkle kavradım. Glare’deki Mgla esintileri, Urge’nin orta dönem Behemoth esintileri taşıyan özellikle ikinci yarısı ve son şarkı Mare.. en iyisi sona saklamışlar şerefsizler! Zamanın göreceli olduğunu görmek isteyen bu 13 dk’lık şaheserin nasıl 3 dk gibi geldiğini dinleyerek anlayabilir.
Limbo’yu ben arşivimde Mgla-Exercise in Futility, Blaze of Perdition-Conscious Darkness, Behexen-The Poisonous Path gibi son dönem black metal albümleri arasına aldım bile.
Özetle tek bir boş anı bile olmayan, nefes aldırmayan hırçın bir başyapıt.
Gitarlar ve davullar, acaba The Satanist daha paldır küldür bir albüm olsaydı nasıl olurdu gibisinden bir soruya bir cevap gibi duruyor, bir de vokalde ciddi bir misþyrming etkisi var tabii. Ama bütün bunlar işin değerini azaltmıyor bence. Bütün etkileşimlerine rağmen olağanüstü ölçüde kendine özgü olabilmiş bir iş. O kadar içselleştirmiş olmasam Odraza’nın yerine 1 numara bu derdim belki de.
Etkilenme olayına gireceksek ben de özgün kaç grup çıkıyor ki derim. Pek rastlanılan bir durum değil tamamen özgün bir şey ortaya koymak. Ayrıca bahsedildiği gibi albümde aşırı bir Behemoth havası olduğunu düşünmüyorum. Daha önce Polonya, İzlanda, Fransa dendi. O zaman en başa gidelim. Hepsinin atası Norveç. Tüm Black Metal gruplarında Norveç Black Metali havası alıyorum. :)
@Horrendous, Orada Bütcher için 80′ler Tribute demişim. Gaerea için böyle bir şey düşünmüyorum. Her ne kadar etkilenme olayı hatırı sayılır seviyede olsa da Gaerea diye bir grup dinlediğimi hissediyorum. Bütcher dinlediğimde bunu hissetmedim. Tabii bu kişisel bir şey. Sen veya başka biri böyle hissetmemiş olabilir. Bana göre % 20 özgünlük bile kayda değer bir olaydır. Bir grubun icra ettiği müziğe kendinden bir şeyler kattığını gösterir. Ne yazık ki bazı gruplarda özgünlük oranı % 2′ye kadar düşüyor. Bunu en çok da Brutal Death Metal gruplarında görüyorum. Öyle bir grupla karşılaşınca hassiktir diyesim geliyor. Bu arada ben de yazılarınızı keyifle okuduğumu belirtmek isterim, hem de zaman zaman değil haha. Sivri dil olayına gelince, düşündüğümü direkt söyleme gibi bir rahatsızlığım var. (her zaman değil) Bunu zaman zaman azaltsam da ayyuka çıktığı oluyor. Yanlış anlaşılmalara sebep olabiliyorum bazen.:)
@deadhouse, birebir denecek ölçüde benzerlikler görülüyorsa bu ifade edilir, bu kadar net. Kaldı ki etkileşimler yaratımı kötü bir noktaya taşımaz, referansları da işin kalitesine ışık tutan detaylar arasındadır. Mgla soundu Burzum’u andırıyor dendiğinde kimse bunu kötü bir şey olarak algılamazken bu iş The Satanist’i andırıyor denildiğinde neden alınganlık gösteriliyor, buna bakmak lazım sanırım. The Satanist’le olan benzerlikleri benim için oldukça hoş, çok yenilikçi fikirler var.
Bu albümü fanatik gibi saatlerce övmek yerine yaptığı birkaç küçük hatadan bahsetmeye karar verdim.Gerçi bu hatalar incirçekirdeğini bile doldurmaz.
1-Prodüksyon aşırı cilalı
Böyle bir müziğe böyle bir prodüksyon bence olmamalı.Bence daha leş kayıtlı olmaları gerekirdi.Yada daha düşük bütçeli olabilirdi
2-Trampet tonu
Bu trampet çok itici geldi bana.Hatta bazı yerde blastın hızı yavaşmış gibi gelir bu trampet yüzünden.
3-Vokalin sesi bazen kısık
Vokali bazı yerlerde okadar bastırmışlarki müziğe etkisini birazcık azaltmış.
Bu 3′lü birleşince albüm sanki aşırı ekstrem,onlarca riffin havada uçuştuğu ortalama bir albümmüş gibi gelir. Bence suç biraz prodüksyonda.Notum10/10. Biraz daha dinledikten sonra albümü övecem ama budefa aşırı subjektif olacağım.
@Aura magula, bu albüm leş kayıt olsaydı çöpe gitmişti. Her black metal leş kayıt olmalı diye bir kaide olmadığı gibi bu albüm tarz olarak öyle bir prodüksiyona hiç uygun değil.
Düşük bütçe konusuna gelirsekte ben Season of Mist’den albüm çıkarıcak olsam avans olarak iki eskort, bi şişe viski, on gram kokoin isterim. Öyle bütçe var adamlarda.
Bu sene ciddi metal yılı daha yılın 2. yarısına yeni girdik bir sürü şey var. Ayrıca bu sene yazılıp kovidden çıkamayan şarkı/albümler de seneye yardıracak.
Virüs müzikal üretkenliğe yaradı.
@ismail vilehand, Dün aynını yaptım, hocam. Aklımı aldı herifler. Bugün ayılınca rakının etkisiyle mi bu kadar sardı diye bi daha dinledim. Ayıkken de aynı hisler. Bu kadar sert bi albüme bu kadar hissi nasıl sığdırmış bu herifler. Maymun ettiler be.
Portekizden ve Ispanyadan son yıllarda extreme metal sahnesine çok değerli gruplar armağan etti. Bence grupların aynı Fransız ve İzlanda gruplarının yaptığı gibi kendi dillerinde okuma trendine katılmaları lazım. Albüm baştan sona tam anlamıyla şaheser gibi bir şey olmuş. Ben Odraza – Rzeczom’un en iyi black metal albümü olacağına kesin gözüyle bakıyordum ama Gaerea bana “orada duracan işte” dedi. Şimdilik Season of Mist albümü iyi tanıtıyor ama umarım bunu sona kadar devam ettirir.
@Rashid, Portekiz ve İspanya demisken, benim aklımdan hala the omnious circle cikmiyor. Ilk onunla birlikte demiştim lan bu İspanya da Portekiz de boyle adamlar varmiymis diye.
Hep kuzey avrupa ve kuzey Amerika metal sahnesi dinlemekten gına geldi. Orta, doğu avrupa ülkeleri yaninda bu güney Amerika ülkelerine de bi bakmak lazim.
Buradan bağımsız olarak konuşuyorum, AMG başta olmak üzere bir çok farklı sitede Behemoth’a benzetenler olmuş. Benim fikrim, davulcu her kim ise Inferno fanı. Davul yazımı olarak benzer anlar barındırsa da öyle aman amam Behemoth’a benzediğini düşünmüyorum.
Diğer yandan bir kaç kısım hariç Mgła ile büyük benzerlikler barındırdığını da düşünmüyorum. Şart değil ama illa bişeye benzeteceksin deseler en fazla diyebileceğim şey “Misþyrming’in çok daha serti” olabilir. Bence insanların sürekli farklı şeylere benzetmesi ve birbirlerine katılmamaları bile bu albümün özgünlüğünün bizzat kanıtı.
Hepsi bir yana, destansı bir albüm. 10 küsür sene sonra hayatta kalırsak yine bu albüm hakkında konuşacağız. Bu kesin.
Albüm ne yeterince özgün ne de örneğin Odraza’nınki kadar karakterli. Müzisyenlik desen, özel bir durum söz konusu değil. Miksi beğenmedim. Grubun öne çıkan özelliği vokalleri. Çok başarılı olsa da bana Mamaleek’inkiler kadar “gerçek” gelmiyor. Uzun lafın kısası bu kadar gaza gelinmesine anlam verebildiğimi söyleyemeyeceğim. Bana göre grubun kat etmesi gereken epey yol var daha. Albümün hakkının 8/10 veya maksimum 8,5/10 olduğunu düşünüyorum.
Gayet süper bir albüm.Vokalinden,davuluna, rifflerinden,şarkılarına gayet mükemmel. Dinlerken herhangibir yerinde özentilik farketmedim.Çok ince ayrıntılara bakınca belki çıkabilir.Zaten albüm öylebir sararki dinlerken zaman su gibi geçer.Notum10/10
Arkadaşlar bu albümü aşamıyorum hala dinledikçe bir süreden sonra sıkılırım, bırakırım diye düşünüyordum tam tersine daha çok bağımlılık yapmaya başladı. Günün her anında yemek yaparken, kitap okurken, ders çalışırken hatta canlı dersteyken bile alttan alttan dinliyorum.
Alakasız gelebilir ama bu grubun vokalinin Amenra’nın vokalinden etkilendiğini düşünüyorum, kliplerdeki hareketleri, estetik tercihleri, bazı yerlerde vokal tarzları vs. Conspiranoia müthiş şarkı, çok iyi, kötücül riffler var albümde ama benim için maks 7/10. Sonraki albüm daha oturmuş ve iyi olacak gibi hissediyorum.
Albüm çok güzel. Black metal en sık dinlediğim alt tür değil ama bu albüm ara ara bağımlılık yapıyor, özellikle ilk şarkı olan to ain adlı şarkı sürekli aklımda çalıyor. Herkes conspiranoia şarkısını beğenmiş ama 1. ve son şarkılar benim daha çok hoşuma gitti.
okur notu 10/10, toplam oy 3…
harika kritik harika albüm. 20 sene sonra gaerea diye bi grup çıkıp ortalığın anasını belledi deme fırsatına eriştiğimiz için çok şanslıyız
Deathcore albüm kapağı, burka, Portekiz ve Black Metal… Bu grup insanları şaşırtmayı biliyor.
Söyleyecek söz bulamıyorum. Bu albüm beni çok etkiledi. Kıyas ya da en iyi gibi muhabbetlere girmeden tek bir şey söyleyebilirim. Sert ve karanlık müziğe ilgisi olan herkes Limbo’yu dinlemeli.
Herkes kadar beğenemediğim bir albüm oldu. Kendisini ana akıma kabul ettirmeye çalışan bir Mgla imajı verdi. Ama herkesin bu kadar beğendiğini gördükten sonra 1 şans daha vermeye karar verdim.
çok merak ettim albümü. fırsatım olduğunda dinleyeceğim ilk albüm bu olacak sanırım. bir de umarım günün birinde kimlikleri ifşa olmaz. çünkü;
“As a man, I’m flesh and blood, I can be ignored, I can be destroyed; but as a symbol… as a symbol I can be incorruptible, I can be everlasting.”
Albümü henüz sindirecek kadar dinlemedim, ama İberya’yı black metal haritasına sokmak çok iddialı bir ifade olmuş bence. Ben Portekiz’e dair pek bir şey duymuyorum açıkçası albümde. Polonya üstü Fransa formülünden İberya black metali çıkmaz.
02.08.2020
@Emre, zaten o yüzden “Iberian black metal diye bir şeyden söz edemeyiz” dedim ve buradan çıkan/çıkacak yeni gruplara yönelik ilgiyi ve merakı artıracağından bahsettim.
03.08.2020
@Ahmet Saraçoğlu, açıkçası bu durumda da pek katılamıyorum. Mesela ben İzlanda’dan çıkan her black metal albümünü dinlemeye çalışırım, çünkü -doğal olarak- her albümü beğenmesem de bütün albümler bir şekilde ülkenin özgün soundunu yansıtıyor. Limbo bu yılki favori black metal albümüm oldu diyelim. Özgün bir sound sunmadıkça bu niye bende diğer Portekizli gruplara dönük bir sempati veya merak oluştursun ki? By Inheritance belki de benim favori thrash albümüm, ancak diğer Danimarkalı thrash gruplarını hiç merak etmedim, Danimarkalı bir thrash grubuna rastlamak da bende ekstra bir sempati doğurmaz hiçbir şekilde.
Eğer Limbo çok güçlü bir albüm olduğu için Portekiz’i haritaya alacaksak o zaman sadece özgün bir sound yaratan yerleri değil belli bir kalitenin üzerinde albüm çıkmış her ülkeyi saymamız gerekir, ki bu durumda haritaya girememiş epey az ülke kalır bence.
03.08.2020
@Emre, yine “ülke/bölge sound’unu” vurguladığımı düşünüyorsun. Ben “artık Portekiz’in, İspanya’nın kendine özgü bir sound’u var” demiyorum. Haritaya sokmaktan kastım sadece ilgi ve farkındalık yaratmaya yönelik. Sen bir ülkeden çıkan x bir grubu dinlediğinde o ülkeden başka neler çıktığını merak etmiyor olabilirsin. Benim burada vurgulamak istediğim son yıllarda bu ülkelerden hatırı sayılır miktarda ve görmezden gelinemeyecek düzeyde grupların çıkıyor olmasının artık daha çok insan tarafından bilinmesi, fark edilmesi gerektiği yönünde. Misal thrash metalden bahsedersek “Güney Amerika thrash metal sound’u” diye bir şeyden bahsedemeyebiliriz ancak bu Güney Amerika’dan hayvan gibi sağlam thrash metal grupları çıktığı gerçeğini değiştirmez. Pek çok insan biliyorum ki yeni cevherler keşfetmek için Şili, Kolombiya, Venezuela sahnelerini yakından inceliyor, çıkan demoları falan dinliyorlar. Aynı şey black metal için de geçerli. “Latin black metali” diye bir şey yok, ama ben son 2-3 yılda Güney Amerika’dan çıkmış en az 10 tane hayvan gibi iyi BM grubu sayabilirim ve bu da benim bu coğrafyadaki ülkelerden çıkan gruplara bir nebze daha merakla yaklaşmamı sağlıyor.
Aşağıda chuck “Portekiz metal dosyası yapsanız” demiş. Demek ki buralardaki hareketlenmeleri fark eden insanlar var. Benim dediğim de tam olarak buydu. Sempati doğurması bambaşka bir şey; burada olay “bu taraflarda black metal adına enteresan şeyler oluyor” düşüncesinin öne çıkması. Sonuçta Teitanblood diye bir gerçek var mesela ve Darkthrone bile kendi albüm kapağının bir köşesine bu adamların logosunu koyabiliyor. Demek ki fark edilir bir şey yapıyorlar.
Benim tek dediğim bu farkındalıktı. Yoksa “Portekiz black metali” diye bir şey çıkması için çok uzun zaman geçmesi, çok farklı şeylerle karşılaşmamız ve çok başka şeyler konuşuyor olmamız lazım, zira black metalle ilişkilendirilmeyen bu kadar küçük bir ülkeden bu denli karakteristik bir şey çıkması konusunda Hellenic black metalden başka bir istisna da yok zaten.
03.08.2020
@Ahmet Saraçoğlu, nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama Fenriz baba tarafından portekiz asıllı diyerek ortalığı iyice karıştırayım hahah.
03.08.2020
@Ahmet Saraçoğlu, yok, “ülke/bölge sound’unu” vurguladığını düşünerek yazmadım son mesajı. Ben bir ülke veya bölgeye ilgi çekebilmek için özgün sound’un önemli olduğu kanısındayım.
Şimdi daha detaylı düşündüm de, haritaya girme meselesinde bana nicelik nitelikten daha önemli göründü. Yani çok başarılı birkaç grup veya albüm çıkarmaktansa -albüm kalitesi düşük dahi olsa- yüzlerce gruba sahip bir black metal sahnesine sahip olmak… Başarılı bir öncü grup onlarca grubun ortaya çıkmasına sebep olabileceği gibi çok sayıda gruba sahip vasat bir sahne zamanla olgunlaşabilir de. Lakin netice itibariyle black metal ülkesi dediğimizde vurguladığımız şey esas olarak bu tarzın söz konusu ülkedeki yaygınlığı olsa gerek.
Mesela bence Norveç müzikal kalite olarak black metaldeki liderliği yitirmiş durumda. Lakin 5 buçuk milyon dahi olmayan nüfusuna göre 902 black metal grubu hala çok yüksek bir sayı. 38 milyonluk Polonya’da 1210, 67 milyonluk Fransa’da 1951 black grubu var. Bu yüzden hala black metal denince aklımıza önce Norveç geliyor. Tabii bu noktada kurucu ülke olma faktörü de önemli. Yoksa Finlandiya’nın istatistiği daha iyi (5,53 milyon nüfus, 1222 black metal grubu).
Türkiye’ye de bakalım. Oradan çıkmış black metal ile bağlantılı 167 grup var. Sayı bu kadar düşükken mesela Zifir bir sonraki albümünde patlama yapsa ne olur ki?
Sesli düşünmem bu kadar! :)
03.08.2020
Bu arada bu yazdıklarım toplam sayılar, yani dağılmış gruplar da dahil. Aktif grup sayılarını da yazayım:
Norveç: 471
Polonya: 556
Fransa: 1071
Finlandiya: 692
Türkiye: 95
ABD’li black gruplarını çok ciddiye almıyoruz ama oradaki aktif grup sayısı 4003. Nüfusa oranla yüksek sayılmasa da yukarıdaki ülkelerin toplamından epey fazla.
04.08.2020
@Emre, Katılmıyorum. 3 5 çığır açıcı grubun oluşturduğu bir sahne, 2000 vasat, taklit grubun oluşturduğu akımdan daha değerlidir. Sayıların ne önemi var hocam. Fransa’da 1951 grup var demişsiniz. DsO dışında tek bir black grubu çıkmasaydı, bu yine Fransa’yı değerli kılardı. Ayrıca Finlandiya’da 1222 grup var demişsiniz. Buna rağmen Polonya’nın, hatta İzlanda’nın karakteristik etkisine erişebilmiş değiller. Bir Finlandiya sound’ının olduğunu düşünmüyorum. Olsa olsa Viking etkili Black metal olur ki bu da Black metal demek değil. Bence Finlandiya black metali, Norveç black metalinin kopyasıdır. Elbette ki değerli gruplara ve önemli albümlere sahipler. Ama dinlerken, “işte bu Finlandiya black metali” diyemiyoruz. Açıkçası Sargeist ya da Behexen dinlediğimde bir Finlandiya sound’ı göremiyorum. Norveç usulü Black metal işte.
04.08.2020
@deadhouse, ben “akım” ile “sahne”yi birbirinden ayırma taraftarıyım. “Sahne” için “akım”ın aksine özgün sound veya müzikal başarı gerekmiyor bence. Ben “sahne”den basitçe bir ülkeye black metalin nüfuz etmesini, orada onun kültürünün yayılmasını anlıyorum.
10 puanı dibine kadar hakeden bir albüm.
Hayatımda dinlediğim en over-produced album olabilir. Dün dinlerken bana hayli şekilde behemoth’u çağrıştırdi
03.08.2020
@Exorsexist, Prodüksiyon, mix-mastering kulaktan kulağa değişkenlik gösteren bir zevk. Colin Marston’ın parmağı olan işleri beğenmediğini 2 defa belirttiğini hatırlıyorum, bunun da over-produced olduğunu söylüyorsun. Pasifagresif(!) bir çıkış olarak algılama lütfen ama senin için ideal olan nedir çok merak ediyorum. Kulaklık ve ses sistemi ile kafayı bozmuş bir arkadaşım ile çokça bu tartışmayı yaptığımız için senin de fikirlerini merak etmekteyim
05.08.2020
@Horrendous, ben de prodüksiyon konusunda obsesif bir insanım. Konu hakkında teknik bilgim olmasa da iyi ile kötüyü – kendi halimde – ayırt edebiliyorum. Aslında bu konu hakkında makale yazmak istiyordum uzun yıllardır ama üşendiğimden yazamadım. Sordugun soruyu eve gidince detaylı şekilde cevaplayacagim, bunu unutmamak için yazdım.
08.12.2023
@Exorsexist, Tabii ki sound konusu çok göreceli, yanlış anlaşılma olmasın lütfen.
08.12.2023
@Exorsexist, Lisans düzeyinde eğitimini almış ve mesleği bu iş olan biri olarak naçizane fikrim over-producing, over-processing ile alakası yok. He genel bir BM albümüne göre konuşursak evet, cilalı olduğu doğru fakat bu sound müziğe çok yakışmış.
Not: Albümü sindirecek kadar bile dinlemedim, Mirage’ı çok sevdiğim için bir kere döndürdüm sadece.
Bilal Göregen tutkusunda bir vokal performansıyla ilk çıktığından beri bıktırmayan bir albüm. Helal olsun.
Bu sene buram buram eski tarz burzum kokan faidra’nın çıkardığı o karanlık yapıttan sonra en iyi ikinci albüm belki olabilir.
02.08.2020
@bahadır, faidra iyi bir iş çıkardı ancak fazla abartıldığını düşünüyorum. cilalı prodüksiyonlu burzum worshipten başka bir şey değil en fazla 8 çalışır
ismail vilehand’ın atacağı yorumları bekliyorum haahaha
iki sene evvel de söylediğim gibi; bir portekiz metal dosyası da yapıştırsanız efsane olacak.
albüm iyi ama 10 üzerinden 10 mu bilemedim. biraz daha dinlemek lazım.
10.08.2020
@chuck, unsettling whisper’tan bir türlü çıkamadım. albüm o kadar iyi ki, bunu dinlemeye kıyar hale geldim.
Muthis album. Ciktigi gunden beri gunde en az 1 defa donduruyorum. Jilet gibi album valla.
Albümü 5-6 kez dinledim. Gayet güzel bir albüm ama benim için 8 puanı geçmez. Bende ilk dinleyişte behemoth havasını net şekilde almıştım ama biraz daha kayboldu tekrar dinleyince.
En son söyleyeceğim şeyi en baştan söylemek istiyorum. Limbo benim için bu boktan yılın en iyi albümü ve bu gerçeği değiştirecek başka bir albümün yılın geri kalanında çıkacağını sanmıyorum.
Null ve To Ain yayınlandığında bizi neyin beklediğini anlamıştım aslında. İkisi de ilk vuruşta insanı çarpan dehşet eserlerdi. Conspiranoia da onların kardeşi gibiydi. Böylece albümün geri kalanı vasat olsa bile albümün ‘çok iyi’ olacağı kesindi bende..
Ama albümü komple dinlediğimde ise başyapıttan hallice olduğunu zevkle kavradım. Glare’deki Mgla esintileri, Urge’nin orta dönem Behemoth esintileri taşıyan özellikle ikinci yarısı ve son şarkı Mare.. en iyisi sona saklamışlar şerefsizler! Zamanın göreceli olduğunu görmek isteyen bu 13 dk’lık şaheserin nasıl 3 dk gibi geldiğini dinleyerek anlayabilir.
Limbo’yu ben arşivimde Mgla-Exercise in Futility, Blaze of Perdition-Conscious Darkness, Behexen-The Poisonous Path gibi son dönem black metal albümleri arasına aldım bile.
Özetle tek bir boş anı bile olmayan, nefes aldırmayan hırçın bir başyapıt.
Gitarlar ve davullar, acaba The Satanist daha paldır küldür bir albüm olsaydı nasıl olurdu gibisinden bir soruya bir cevap gibi duruyor, bir de vokalde ciddi bir misþyrming etkisi var tabii. Ama bütün bunlar işin değerini azaltmıyor bence. Bütün etkileşimlerine rağmen olağanüstü ölçüde kendine özgü olabilmiş bir iş. O kadar içselleştirmiş olmasam Odraza’nın yerine 1 numara bu derdim belki de.
Etkilenme olayına gireceksek ben de özgün kaç grup çıkıyor ki derim. Pek rastlanılan bir durum değil tamamen özgün bir şey ortaya koymak. Ayrıca bahsedildiği gibi albümde aşırı bir Behemoth havası olduğunu düşünmüyorum. Daha önce Polonya, İzlanda, Fransa dendi. O zaman en başa gidelim. Hepsinin atası Norveç. Tüm Black Metal gruplarında Norveç Black Metali havası alıyorum. :)
03.08.2020
@deadhouse, Sivri dilini, düşüncelerini, zevkini zaman zaman takdir etsem de bu iki söylemin arasında en ufak bir kesişim kümesi bulamadım.
http://www.pasifagresif.com/2020/07/butcher-666-goats-carry-my-chariot/comment-page-1/#comment-713327
04.08.2020
@Horrendous, Orada Bütcher için 80′ler Tribute demişim. Gaerea için böyle bir şey düşünmüyorum. Her ne kadar etkilenme olayı hatırı sayılır seviyede olsa da Gaerea diye bir grup dinlediğimi hissediyorum. Bütcher dinlediğimde bunu hissetmedim. Tabii bu kişisel bir şey. Sen veya başka biri böyle hissetmemiş olabilir. Bana göre % 20 özgünlük bile kayda değer bir olaydır. Bir grubun icra ettiği müziğe kendinden bir şeyler kattığını gösterir. Ne yazık ki bazı gruplarda özgünlük oranı % 2′ye kadar düşüyor. Bunu en çok da Brutal Death Metal gruplarında görüyorum. Öyle bir grupla karşılaşınca hassiktir diyesim geliyor. Bu arada ben de yazılarınızı keyifle okuduğumu belirtmek isterim, hem de zaman zaman değil haha. Sivri dil olayına gelince, düşündüğümü direkt söyleme gibi bir rahatsızlığım var. (her zaman değil) Bunu zaman zaman azaltsam da ayyuka çıktığı oluyor. Yanlış anlaşılmalara sebep olabiliyorum bazen.:)
04.08.2020
@deadhouse, birebir denecek ölçüde benzerlikler görülüyorsa bu ifade edilir, bu kadar net. Kaldı ki etkileşimler yaratımı kötü bir noktaya taşımaz, referansları da işin kalitesine ışık tutan detaylar arasındadır. Mgla soundu Burzum’u andırıyor dendiğinde kimse bunu kötü bir şey olarak algılamazken bu iş The Satanist’i andırıyor denildiğinde neden alınganlık gösteriliyor, buna bakmak lazım sanırım. The Satanist’le olan benzerlikleri benim için oldukça hoş, çok yenilikçi fikirler var.
04.08.2020
@Ş. Yıldırım, Ben büyük bir benzerlik görmedim. Değerini azaltmaz tabii. Alınganlık yok ya, müzik konuşuyoruz, abartmayın.
>”çok hisli okumuş çocuk”
Yani ilk iki dinlemede albüm pek vurmadı ama bu lafı ettim ben, yalan yok.
bence kötü bir albüm. tipleri de kötü. abartılıyor.
26.10.2020
@necrobutcher, töbe de lan
Bu albümü fanatik gibi saatlerce övmek yerine yaptığı birkaç küçük hatadan bahsetmeye karar verdim.Gerçi bu hatalar incirçekirdeğini bile doldurmaz.
1-Prodüksyon aşırı cilalı
Böyle bir müziğe böyle bir prodüksyon bence olmamalı.Bence daha leş kayıtlı olmaları gerekirdi.Yada daha düşük bütçeli olabilirdi
2-Trampet tonu
Bu trampet çok itici geldi bana.Hatta bazı yerde blastın hızı yavaşmış gibi gelir bu trampet yüzünden.
3-Vokalin sesi bazen kısık
Vokali bazı yerlerde okadar bastırmışlarki müziğe etkisini birazcık azaltmış.
Bu 3′lü birleşince albüm sanki aşırı ekstrem,onlarca riffin havada uçuştuğu ortalama bir albümmüş gibi gelir. Bence suç biraz prodüksyonda.Notum10/10. Biraz daha dinledikten sonra albümü övecem ama budefa aşırı subjektif olacağım.
04.08.2020
@Aura magula, bu albüm leş kayıt olsaydı çöpe gitmişti. Her black metal leş kayıt olmalı diye bir kaide olmadığı gibi bu albüm tarz olarak öyle bir prodüksiyona hiç uygun değil.
Düşük bütçe konusuna gelirsekte ben Season of Mist’den albüm çıkarıcak olsam avans olarak iki eskort, bi şişe viski, on gram kokoin isterim. Öyle bütçe var adamlarda.
Çok dinliyorum her seferinde aynı güzel hissi vermeyi becerebiliyor.
Bu sene ciddi metal yılı daha yılın 2. yarısına yeni girdik bir sürü şey var. Ayrıca bu sene yazılıp kovidden çıkamayan şarkı/albümler de seneye yardıracak.
Virüs müzikal üretkenliğe yaradı.
https://www.youtube.com/watch?v=CLu3WhpU5Z4
Yalnız şu hareket son zamanların en orijinali
06.08.2020
@cotard delusion, Sinir bozar, gereksiz ama yaratıcı.
06.08.2020
@cotard delusion, geçen gece ışıkları kapadım, bunu açtım salonda dev ekranda izlerken rakı içtim.
25.09.2022
@ismail vilehand, Dün aynını yaptım, hocam. Aklımı aldı herifler. Bugün ayılınca rakının etkisiyle mi bu kadar sardı diye bi daha dinledim. Ayıkken de aynı hisler. Bu kadar sert bi albüme bu kadar hissi nasıl sığdırmış bu herifler. Maymun ettiler be.
Portekizden ve Ispanyadan son yıllarda extreme metal sahnesine çok değerli gruplar armağan etti. Bence grupların aynı Fransız ve İzlanda gruplarının yaptığı gibi kendi dillerinde okuma trendine katılmaları lazım. Albüm baştan sona tam anlamıyla şaheser gibi bir şey olmuş. Ben Odraza – Rzeczom’un en iyi black metal albümü olacağına kesin gözüyle bakıyordum ama Gaerea bana “orada duracan işte” dedi. Şimdilik Season of Mist albümü iyi tanıtıyor ama umarım bunu sona kadar devam ettirir.
10.08.2020
@Rashid, Portekiz ve İspanya demisken, benim aklımdan hala the omnious circle cikmiyor. Ilk onunla birlikte demiştim lan bu İspanya da Portekiz de boyle adamlar varmiymis diye.
Hep kuzey avrupa ve kuzey Amerika metal sahnesi dinlemekten gına geldi. Orta, doğu avrupa ülkeleri yaninda bu güney Amerika ülkelerine de bi bakmak lazim.
Buradan bağımsız olarak konuşuyorum, AMG başta olmak üzere bir çok farklı sitede Behemoth’a benzetenler olmuş. Benim fikrim, davulcu her kim ise Inferno fanı. Davul yazımı olarak benzer anlar barındırsa da öyle aman amam Behemoth’a benzediğini düşünmüyorum.
Diğer yandan bir kaç kısım hariç Mgła ile büyük benzerlikler barındırdığını da düşünmüyorum. Şart değil ama illa bişeye benzeteceksin deseler en fazla diyebileceğim şey “Misþyrming’in çok daha serti” olabilir. Bence insanların sürekli farklı şeylere benzetmesi ve birbirlerine katılmamaları bile bu albümün özgünlüğünün bizzat kanıtı.
Hepsi bir yana, destansı bir albüm. 10 küsür sene sonra hayatta kalırsak yine bu albüm hakkında konuşacağız. Bu kesin.
Albüm ne yeterince özgün ne de örneğin Odraza’nınki kadar karakterli. Müzisyenlik desen, özel bir durum söz konusu değil. Miksi beğenmedim. Grubun öne çıkan özelliği vokalleri. Çok başarılı olsa da bana Mamaleek’inkiler kadar “gerçek” gelmiyor. Uzun lafın kısası bu kadar gaza gelinmesine anlam verebildiğimi söyleyemeyeceğim. Bana göre grubun kat etmesi gereken epey yol var daha. Albümün hakkının 8/10 veya maksimum 8,5/10 olduğunu düşünüyorum.
Gayet süper bir albüm.Vokalinden,davuluna, rifflerinden,şarkılarına gayet mükemmel. Dinlerken herhangibir yerinde özentilik farketmedim.Çok ince ayrıntılara bakınca belki çıkabilir.Zaten albüm öylebir sararki dinlerken zaman su gibi geçer.Notum10/10
Urge şarkısına klip çekince yine aklıma geldi şerefsizler iki gündür taktım albüme yine. Çok iyi çok.
Bu albüm leş kayıt değil de biraz daha pis kaydedilse daha da iyi olabilirdi. Defalarca dinlememden sonra bunu düşünmeye başladım.
Arkadaşlar bu albümü aşamıyorum hala dinledikçe bir süreden sonra sıkılırım, bırakırım diye düşünüyordum tam tersine daha çok bağımlılık yapmaya başladı. Günün her anında yemek yaparken, kitap okurken, ders çalışırken hatta canlı dersteyken bile alttan alttan dinliyorum.
26.10.2020
@Muhammet, +1
“Conspiranoia” dinlerken göğe yükseliyorum. İnanılmaz bir parça.
Alakasız gelebilir ama bu grubun vokalinin Amenra’nın vokalinden etkilendiğini düşünüyorum, kliplerdeki hareketleri, estetik tercihleri, bazı yerlerde vokal tarzları vs. Conspiranoia müthiş şarkı, çok iyi, kötücül riffler var albümde ama benim için maks 7/10. Sonraki albüm daha oturmuş ve iyi olacak gibi hissediyorum.
Albüm çok güzel. Black metal en sık dinlediğim alt tür değil ama bu albüm ara ara bağımlılık yapıyor, özellikle ilk şarkı olan to ain adlı şarkı sürekli aklımda çalıyor. Herkes conspiranoia şarkısını beğenmiş ama 1. ve son şarkılar benim daha çok hoşuma gitti.
Urge denen parçanın 02:57′den itibaren başlayan kısmında kezzap ile boy abdesti alıyorum. Toplu iğne başı kadar yer…
Bugün ilk defa dinledim albümü, çok iyi gerçekten. 10 puan bence biraz fazla, 8 iyidir.
harikasınız amk
“Conspiranoia”nın klibi çok mükemmel. Yönetmeni kim ise helal olsun.