Geçmişten günümüze kadar ulaşmayı başarabilmiş ve arkasında kaliteyle dolu bir diskografi bırakabilmiş gruplar arasında yer alan Overkill’i ilk düşündüğümde, benim de ilk aklıma gelen albümleri, “The Years of Decay” ve “Horrorscope” gibi metal müzik harikası albümlerdir. Hâlihazırda zaten iyi bir başlangıç yapmış ve hızla yol almakta olan grubun, emeğini böylesi baş tacı albümlerle geçmişe kazıması şüphesiz benim de son derece büyük memnuniyet ve haz duyduğum bir durumdu. Ancak zaman içerisinde dikkatimi çeken bir husus beni, bu albümlerden de önceki evrelerine yönelik daha dikkatli bir dinleyici olmaya davet etmişti. Yalnızca kendi kişisel yargılarımda değil, Overkill’i dinleyen ve seven sayısız dinleyicinin internet mecralarında belirtmiş olduğu görüşlere de baktığımda, ortada sanki grubun bu albümlerden evvel bir “hiç” olduğuna yönelik çarpık bir intiba seziyordum. Sanki Overkill’in kariyeri direkt “The Years of Decay” ile başlıyormuş da hikâyenin bildiğimiz geri kalan kısmı bu sözde gerçek üzerinden şekilleniyormuş gibi. Bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz tabii ki.
Big 4 tartışmalarında ısrarla Anthrax’ı tahtından devirmeye çalışan grupların (hayranların kendi görüşleri çerçevesinde elbette) Testament ve Exodus ile başını çeken temel gruplarından birisi olan Overkill için neden böyle bir örtük ve çarpık intibanın bende oluştuğuna yönelik ise son derece basit bir noktayı vurgulamam yetecektir. Söz gelimi, Testament’ı yüceltmeye, daha debut’ları “Legacy” ile başlarız. Benzer durum, “Bonded by Blood” üzerinden Exodus için de geçerli. Öte yandan, “Rust in Peace”i yapana kadar Megadeth zaten çoktan Megadeth olmuştur. Metallica’ya girmiyorum bile. Durum böyle ise, neden thrash dinleyicileri arasında “Under the Influence” ya da “Taking Over” gibi grubun erken dönem thrash ürünleri üzerine belirli istisnalar dışında iki kelamın edildiği bir mecra bulmak bu kadar zorlaşıyor ? Edindiğim bilgilerin üzerine biraz kafa yorunca bu durumun temel iki sebebi olduğu sonucuna vardım.
Birincisi, Overkill’in doğrudan bir üretim makinesi olması. Maşallah, yaptıkları albümlere bir bakıyorsunuz, liste aşağı indikçe iniyor. Hâliyle konserlerde, daha güncel şarkılara da vurgu yapmak adına, gerilerde kalmış albümlerinden bir noktada şarkı eledikçe eliyorlar, sabit tuttukları belirli şarkılar haricinde. Bu durum da doğal olarak ilginin, önce başyapıt statüsündeki albümlere, sonrasında da 2000 yılı itibarıyla yapılan albümlere kaymasına neden oluyor. “Bu durum diğer thrash grupları için de geçerli, onlarda niye böyle bir sorun olmuyor ?” diyebilirsiniz doğal olarak, ama çıkış noktasını 90’lardan itibaren ele alsak dahi grubun 1990-2019 yılları arasında tam 15 albüme imza attığını görüyoruz ki, 80’leri de eklediğimizde bu listeye 4 albüm daha ekleniyor. Aradaki EP’leri, single’ları, toplama ve konser albümlerini hesaba katmadım. Bu platformda yeri geldiğinde sadece 2 ya da 3 albümü olan thrash gruplarının da incelemelerini yazdım. Overkill’in bu yaptığı resmen, sevdiği işi yapmakla işkolikliğin bir karması. Sonuç olarak bir noktada grubun kendisi sebep oluyor diyebiliriz bu duruma. İkinci ihtimâl ise, belki de grubun kendisinin “The Years of Decay” öncesi çalışmalarından prodüksiyon, sound vb. sebeplerden ötürü pek memnun olmamasıdır. Burada kendi hüsnüzannım, gözlemimden daha baskın açıkçası. Ancak söz konusu durum için başka bir açıklama da gelmiyor aklıma. Hâliyle, Overkill’in daha emekleme döneminde olduğu zamanlarda bile ne kadar dikkate değer ve ince işçilik unsuru işlere imza attığını tekrar hatırlatmak maksadıyla, bu incelemede grubun ikinci stüdyo albümü “Taking Over”a değinmeye karar verdim.
Bilhassa “retro thrash” ve “2000 sonrası thrash albümleri” tartışmalarında, thrash metalin zaten kendi içinde sınırlı bir tür olduğunu ve geldiğimiz noktada, eğer kendi kalıplarına sadık kalmakta ısrarcı olacaksa artık ekleyebileceği çok da şeyin kalmadığını konuştuk burada. Ben de bu yargılara kesinlikle katılıyorum ve hatta bununla da kalmıyor, Overkill’in bilhassa 2000 sonrası albümlerinin bizzat bu yargıları desteklediğini söylüyorum. Buradan grubun, söz konusu zaman dilimi sonrasındaki bütün albümlerini kötülediğim düşünülmesin. En sevdiğim albümlerinden biri “Ironbound”dur. Grup hâlâ dipdiri ve cayır cayır albümler yapmaya devam ediyor şüphesiz. Ama gel gelelim, sadece çok güçlü bir prodüksiyonun elinden çıkmış olması, bangır bangır bir sound’unun olması ya da eski günlere de selam çakarcasına ama temelde sadece hız ve agresiflik faktörlerine dayanarak şarkılar bestelemek gibi kriterler, en azından benim gözümde direkt iyi bir thrash albümü yapmak anlamına gelmiyor. Cannibal Corpse’un zamanla içine düştüğü durumun bir benzeri olarak Overkill’in de bu noktada sırtını iyice nicel unsurlara, monotonluğa dayadığını ve artık nitelikten yediğini düşünüyorum. Bir zamanlar çıkarmış oldukları albümlerdeki müzikal unsurlara, zenginliklere bakıldığında istemsizce bu ayrımı yapmak durumunda kalıyorum. Tabii bu yargılarım tamamen estetik kaygıların ürünü, yoksa bir yandan da ekmeğini kazanmanın gayretinde olmaları itibarıyla bu noktada bir karşı çıkışım yok. Yalnızca, insan “Taking Over”a baktığında, yeniden idrak edebiliyor bir şeylerin ne kadar değişmiş ve belki de kaçınılmaz olarak değişmek zorunda olduğunu.
“Taking Over”, Overkill’in baştan aşağı thrash metale bir marş olarak yakıştırılabilecek bestelerle oluşturduğu bir albüm. Grubun henüz kendini ispat etme aşamasında olduğu bir dönemde bestelerin içerisine sinmiş olan o enerjiyi, özeni, şevki ve kaliteyi görmemek neredeyse imkânsız. Şarkıların hemen hemen hepsinde kendini ortaya koyan, bizim bu müzik türünü tanımlarken başvurduğumuz birtakım temel kriterler hâline gelen unsurlar (speed metal etkisi, hardcore punk kökeni, nwobhm nüansları vs.) kendilerini doğrudan gösteriyorlar. Ancak bunu, kendini sıkıcı bir kalıplaşmışlığın içine mahkûm ederek değil, tersine gayet gaza getirici ve ilgi çekici bir bestecilikle ortaya koyuyor. Baymayacak ölçüde dengeli bir melodik yapıyı hem riflerinde hem de sololarında kullanan grup, bilhassa gitarlar açısından konuşacak olursak besteleri Overkill’in nevi şahsına münhasır kılacak derecede güzel icralara sahip. İşin bu kısmında grubun gitaristleri arasında ilk göz ağrısı olan ve çalış stiliyle, besteciliğiyle, sahne duruşuyla Pantera başta olmak üzere birçok gruba ilham veren Bobby Gustafson’ın büyük payı var elbette. Eğer gruptan ayrılmasaydı ilerleyen yıllarda Overkill’den nasıl albümler görecektik merak etmiyor değilim. Çünkü grubun “The Years of Decay” de dâhil olmak üzere kuruluşundan bu yana yaptığı albümlere bakıldığında, bu gitaristin son derece kendine has bir üsluba ve yeteneğe sahip olduğu aşikâr. Düşünün ki o dönemler, thrash gruplarının büyük bir çoğunluğu muhakkak bir ritim-lead gitar ikilisine ihtiyaç duyarken, Gustafson’ın Overkill’de olduğu dönemler boyunca ritimler ve sololar bu adamın elinden çıktı. Hadiseye böyle bakıldığında gitaristin yazdığı bu ritimler ve sololar arasında melodik olarak nasıl bir geçirgenlik inşa ettiği ve hem riflerini hem de lead’lerini nasıl sofistike hâle sokabildiği çok daha takdire değer bir noktaya varıyor. Bu sayede, Dave Mustaine’in “Peace Sells…” sonrası Chris Poland’ın yerine neden Gustafson’ı Megadeth’e katmak istediği ya da Pantera’nın “Cowboys from Hell” de dâhil olmak üzere sonrasındaki üç albüm boyunca neden “The Years of Decay”in prodüktörü Terry Date ile çalıştığı da bir anlam kazanıyor. Çünkü Dimebag Darrell da Bobby Gustafson’ın gitar çalış stiline ve sound’una hayran olanlar arasındaydı.
Bununla birlikte, diğer özgün metal gitaristleri gibi Gustafson’ın da yaptığı bestelerde ilhamını aldığı, hatta bazı yerleri ufak değişikliklere uğratarak aynen kopyaladığı kaynaklar da söz konusuydu elbette. Bu ilham kaynaklarının başında da Metallica geliyordu. Yakın zaman önce Metallica’nın, kendisinden sonraki grupları şarkı yazımı olarak ne kadar etkilediği üzerine burada bir tartışma da dönmüşken bundan bahsetme gereği duyuyorum. Bu albüme mahsus olarak konuşacak olursam, “Wrecking Crew”da bariz ölçüde “Whiplash”, “Fear His Name”de de “For Whom the Bell Tolls”u doğrudan akla getiren pasajlar bulmak mümkün. “The Years of Decay” albümünde de keza bir albüm olarak “Master of Puppets”ın epey etkisi var, özellikle rif ekseninde konuşacak olursak (“Master of Puppets”-“Elimination”, “Orion”-“Who Tends the Fire” gibi). Ancak Gustafson’ın gruptan ayrılması sonrasında “Horrorscope” ile birlikte Overkill’in bu Metallica etkileşimini oldukça azalttığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla o konuya binaen, Metallica’nın bestecilik olarak etkilediği grupların başında 80’ler Overkill’i gelir diyebilirim.
Henüz sesini fazla yıpratmamış olmasından ötürü gayet genç bir tınıyla, harsh ile clean tonlar arasında rahatça geçiş yapabilen bir sesle kendini bu albümde gösteren Bobby “Blitz” Ellsworth, onunla beraber grubu yıllarca sırtlamış ve yazdığı bas pasajlarıyla Overkill’in müziğini uslanmaz dinamizmine kavuşturmuş D.D. Verni ve bu albümün akabinde davuldaki yerini grubun bir başka efsanevi üyesi olacak Sid Falck’a bırakan Rat Skates, Bobby Gustafson ile beraber “Taking Over”ı yapan kadroyu oluşturuyor. Albümü içerdiği müziği ile irdelediğimizde, baştan sona bir rif şöleniyle karşılaştığımızı söyleyebilirim. Üstelik, iki ayrı yüze ayrılan albümde ilk yarı ile ikinci yarı arasında, bestelerin kalitesi bakımından en ufak bir ayrıksılık yok. Ancak çalışmanın “ağır topları” söz konusu olduğunda, grubun bu albümdeki muazzam icraları B yüzünde toplamış olduğunu söyleyebilirim. Nedenine birazdan değineceğim.
Çalışmanın ilk yüzünde “Deny the Cross”dan başlayıp “Fatal If Swallowed” ile biten bütün şarkılarda Overkill, gerek gelecekte ne tip albümler yapabileceğinin gerekse o an içinde bulundukları durumda nasıl hızlı aşama kaydettiklerinin sinyallerini yüzünüze çarpan bir keskinlikle veriyor. Besteler bazında “Wrecked Crew”un bilhassa göze çarptığı bu yüzde, temelde Bobby Gustafson’ın etkisini gösterdiği bir durumla karşılaşıyoruz, çünkü bestelerin bu bölüme mahsus olanlarının büyük kısmında parçalar doğrudan gitarların çizdiği yollarla şekilleniyor.
Albümün ikinci kısmına geldiğimizde ise işler değişiyor. A yüzünü bitirdiğinizde üzerinizde kalan intiba, grubun hâlihazırda zaten ortalığı tozu dumana kattığı, dolayısıyla gelecek sonraki parçalarda bizleri büyük sürprizlerin beklemediği yönünde. Çünkü ilk bölümün bu minvalde yarattığı bir tektiplilik söz konusu, beste bazında olmasa da şarkıların karakteristiği bakımından. Fakat B yüzünü başlatan “Powersurge”den itibaren, grubun kemik ikilisi D.D. Verni ve Bobby Ellsworth öyle bir öne çıkmaya başlıyorlar ki, Overkill’in bu sefer kendisini daha bir “grup” gibi gösterdiğine tanık oluyoruz. Bu albümden çıkmış en büyük hit olan ve kendisine klip de çekilen “In Union We Stand”in burada yer alması bir kenara, gitar performansı bazında Gustafson’ın iyice kontrolden çıktığı “Electro-Violence” ve grubun kariyeri boyunca yaptığı en iyi parçalardan biri olan, ama konserlerde kendine doğru düzgün yer bulamamış olacak ki YouTube’da yalnızca 1987 yılına ait tek bir konser kaydına ulaşabileceğiniz (onun da kalitesi baya kötü) kapanış parçası “Overkill II (The Nightmare Continues)” da yine bu yüzde yer alıyor.
Şimdi, normalde birkaç parça nezdinde tek tek konuşmak isterdim ancak inceleme şu anki durumunda yeterince uzamış olduğundan yalnızca bir beste üzerine kısaca eğileceğim; “Overkill II (The Nightmare Continues”. Bu beste deyim yerindeyse, D.D. Verni’nin “Overkill’in Cliff Burton’ına dönüştüğü”, Bobby Ellsworth’un tizlikte en zirve çığlıklarını attığı ve Gustafson’ın kendisine mal edilebilecek en karakteristik notaları yazdığı bestelerden birisi kesinlikle. İlk albümleri “Feel the Fire”dan başlayarak grubun “The Years of Decay”e kadar üç albüm boyunca kesintisiz bir şekilde sürdürdüğü bir “Overkill” parça serisinin olduğunu görüyoruz. Serinin ikinci ayağı olan bu beste bana kalırsa aralarındaki en iyisi olmak bir kenara, içine sindirdirdiği kasvetli ve kabus dolu yapısıyla ilerleyen yıllarda çıkaracakları yarı tematik “Horrorscope” için de çok iyi bir zemin hazırlıyor. Verni’nin yazdığı bas partisyonlarının “Horroscope”dakileri ne kadar andırdığı ve Ellsworth’un söyleyiş tarzının yine aynı çağrışımlara uzanan bir yapıyı nasıl benimsediği bu parçadan rahatlıkla görülebilir. Sizi sadece tedirgin etmek için yapıldığı her hâlinden belli olan başarılı intro’su, incelemeye başlık olarak da koyduğum sözün nihayetinde Ellsworth’un attığı o inanılmaz çığlığı, sonlanıncaya değin sizi bir kabus içerisindeki silüetler arasında yolculuğa çıkaran Gustafson patentli rif-solo ikilisi ve hepsinin birden sırtını dayadığı Rat Skates usulü old-school thrash davullarıyla sizi bir heavy metal lahitinin önüne fırlatıp atıyor.
Bugünün gözünden bakıldığında 80’lerin tatsız kısmı şeklinde özetlenebilecek albüm kapağına ve çeşitli sebeplerden ötürü grubun yaptığı albümler arasında zamanla daha geri plana itilmiş olması gerçeğine rağmen tereddüt etmeden söyleyebilirim ki “Taking Over”, Overkill’in kendi hanesine yazdığı en iyi işlerden birisi. Dolayısıyla, hiçbir thrash severin kendisini bu albümün zamanında ortaya koyduğu işlere karşı kayıtsız bırakmaması önerisinde bulunarak bitiyorum sözlerimi.
Bobby blitz in vokalinin dahada ileriye gittiğini gösteren bir çalışma.Gitarla vokalin daha da bir uyum içinde olduğunu gösteren çok kaliteli bir albüm.Bobby blitz in en son yapıtı Bpmd American made albümünü de kaçırmayın derim.Sesini ve yorumunu sevenler için…
’96-97′den beri Overkill’e bayılırım. İstanbul’a ilk geldiklerinde İzmir’de okuyordum, onları izleyebilmenin bedeli olarak kışın ortasında bankamatikte yatmıştım! Haha.
Neyse, konuya gelirsek… Zaman garip şey. Taking Over açık ara en çok hit çıkarmış Overkill albümüdür. Son konser kayıtlarına bakmadım ama normalde en az dört şarkı çalarlardı bu albümden. Her yerde de grubun The Years of Decay ile birlikte en önemli albümü olarak geçerdi. Günümüzde yeterince bilinmiyor olması enteresan. Tabii The Years Of Decay gibi net bir thrash albümü değil bu. Metal Church gibi heavy yönü güçlü bir müzik.
Ama grupların eski albümlerini bilmeme işi genel bir sorun bence. Satan’ın son üç albümünü seven insanların büyük bir bölümünün Court In The Act’ten haberi bile yok. Ki son albümler onunla kıyaslanmaz bana kalırsa. Ne bileyim, Riot aklıma geliyor mesela. Yahu Riot en başta Thundersteel’dir. Tüm zamanların en önemli heavy/power/speed albümlerinden biri. Bundan haberi olmayıp Riot dinleyen insanları görünce şaşırmadan edemiyorum. Bunun gibi onlarca örnek verilebilir. Türkiye’deki metal hafızasının ’90 sonrasında oluşmasına dinleyicilerin araştırmadan kaçınması eklenince böyle saçma bir durum çıkıyor ortaya.
Overkill’in tekdüzeleşmesi ise kesinlikle Bobby Gustafson’un ayrılışıyla alakalı. Hitlerin büyük kısmında onun imzası vardı.
Ancak buna rağmen Overkill, Kreator ile beraber thrash’in günümüzdeki en önemli temsilcisi bence. Hiç değilse belli bir standardı koruyabiliyorlar.
Son olarak kritiğin gayet güzel olduğunu da belirteyim.
@Emre, Konserlerde bu albümden bazı şarkıları çalıyorlar elbette, ama söz gelimi neden bir “Nightmare Continues” çalınmıyor anlam veremiyorum cidden. Halbuki, Overkill için bir “The Call of Ktullu” mahiyetinde eser bana kalırsa. Öte yandan bu albümden ağırlıklı olarak “In Union We Stand”, “Wrecked Crew” çalıyorlar daha çok, oysa “Powersurge”, “Electro-Vioelnce” gibi parçalarda dehşet. Ama ben bu durumu Bobby Gustafson’ın gruptan ayrılışına bağlıyorum biraz. Çünkü nereden okudum hatırlamıyorum ama, grupla yollarının pek iyi ayrılmadığını okumuştum bir yerde.
Bilmiyorum, ne zaman Overkill’in eski dönemleri konuşulsa “The Years of Deacy”in pek öncesine gidildiğini görmediğim için incelemede öyle bir bahis açtım açıkçası.
“Court in the Act” hakikaten çok güzel albüm. Satan’ın diğer albümlerini dinlemedim hala ama o albümünü severim Hatta bir ara incelemesini yazmayı düşündüm ama grup ve nwobhm’ın daha alt katmanları üstüne bilgim sınırlı olduğu için kalkışmadım o işe. Ama sitede olsa güzel olurdu gerçekten.
Bobby Gustafson çok yaratıcı bir gitaristti ve gidişi Overkill için hakikaten “kan kaybı” denebilecek bir durum ama ben tekdüzeleşme babında Overkill’deki ana kırılmanın, “Horroscope” kadrosunun bozuluşundan sonra gerçekleştiğini düşünüyorum açıkçası. Çünkü mesela “Horrorscope” zaten bir kenara, “I Hear Black” gibi albümler de hiç fena işler değildi bana kalırsa. Siz ne düşünürsünüz bu albümler hakkında bilmiyorum tabii.
Kritiği beğenmenize de sevindim hocam bu arada, teşekkür ederim.
Ben Metal arşivcisiyim diyen herkesin evinde olması gereken bir albüm. Kaset, CD ya da Plak. Bir şekilde bu 3 medyadan birini bulundurmalı bu müziği dinliyorum diyen biri.
Bobby blitz in vokalinin dahada ileriye gittiğini gösteren bir çalışma.Gitarla vokalin daha da bir uyum içinde olduğunu gösteren çok kaliteli bir albüm.Bobby blitz in en son yapıtı Bpmd American made albümünü de kaçırmayın derim.Sesini ve yorumunu sevenler için…
’96-97′den beri Overkill’e bayılırım. İstanbul’a ilk geldiklerinde İzmir’de okuyordum, onları izleyebilmenin bedeli olarak kışın ortasında bankamatikte yatmıştım! Haha.
Neyse, konuya gelirsek… Zaman garip şey. Taking Over açık ara en çok hit çıkarmış Overkill albümüdür. Son konser kayıtlarına bakmadım ama normalde en az dört şarkı çalarlardı bu albümden. Her yerde de grubun The Years of Decay ile birlikte en önemli albümü olarak geçerdi. Günümüzde yeterince bilinmiyor olması enteresan. Tabii The Years Of Decay gibi net bir thrash albümü değil bu. Metal Church gibi heavy yönü güçlü bir müzik.
Ama grupların eski albümlerini bilmeme işi genel bir sorun bence. Satan’ın son üç albümünü seven insanların büyük bir bölümünün Court In The Act’ten haberi bile yok. Ki son albümler onunla kıyaslanmaz bana kalırsa. Ne bileyim, Riot aklıma geliyor mesela. Yahu Riot en başta Thundersteel’dir. Tüm zamanların en önemli heavy/power/speed albümlerinden biri. Bundan haberi olmayıp Riot dinleyen insanları görünce şaşırmadan edemiyorum. Bunun gibi onlarca örnek verilebilir. Türkiye’deki metal hafızasının ’90 sonrasında oluşmasına dinleyicilerin araştırmadan kaçınması eklenince böyle saçma bir durum çıkıyor ortaya.
Overkill’in tekdüzeleşmesi ise kesinlikle Bobby Gustafson’un ayrılışıyla alakalı. Hitlerin büyük kısmında onun imzası vardı.
Ancak buna rağmen Overkill, Kreator ile beraber thrash’in günümüzdeki en önemli temsilcisi bence. Hiç değilse belli bir standardı koruyabiliyorlar.
Son olarak kritiğin gayet güzel olduğunu da belirteyim.
09.07.2020
@Emre, Konserlerde bu albümden bazı şarkıları çalıyorlar elbette, ama söz gelimi neden bir “Nightmare Continues” çalınmıyor anlam veremiyorum cidden. Halbuki, Overkill için bir “The Call of Ktullu” mahiyetinde eser bana kalırsa. Öte yandan bu albümden ağırlıklı olarak “In Union We Stand”, “Wrecked Crew” çalıyorlar daha çok, oysa “Powersurge”, “Electro-Vioelnce” gibi parçalarda dehşet. Ama ben bu durumu Bobby Gustafson’ın gruptan ayrılışına bağlıyorum biraz. Çünkü nereden okudum hatırlamıyorum ama, grupla yollarının pek iyi ayrılmadığını okumuştum bir yerde.
Bilmiyorum, ne zaman Overkill’in eski dönemleri konuşulsa “The Years of Deacy”in pek öncesine gidildiğini görmediğim için incelemede öyle bir bahis açtım açıkçası.
“Court in the Act” hakikaten çok güzel albüm. Satan’ın diğer albümlerini dinlemedim hala ama o albümünü severim Hatta bir ara incelemesini yazmayı düşündüm ama grup ve nwobhm’ın daha alt katmanları üstüne bilgim sınırlı olduğu için kalkışmadım o işe. Ama sitede olsa güzel olurdu gerçekten.
Bobby Gustafson çok yaratıcı bir gitaristti ve gidişi Overkill için hakikaten “kan kaybı” denebilecek bir durum ama ben tekdüzeleşme babında Overkill’deki ana kırılmanın, “Horroscope” kadrosunun bozuluşundan sonra gerçekleştiğini düşünüyorum açıkçası. Çünkü mesela “Horrorscope” zaten bir kenara, “I Hear Black” gibi albümler de hiç fena işler değildi bana kalırsa. Siz ne düşünürsünüz bu albümler hakkında bilmiyorum tabii.
Kritiği beğenmenize de sevindim hocam bu arada, teşekkür ederim.
10.07.2020
@Emre, Abi ben Seytın dinleyen, Riot dinleyen eleman bulsam öpüp başıma koyarım senin nasıl Court In The Act bilmeyen seytıncı Thundersteel bilmeyen riotçı bulduğuna akıl erdiremedim = /
10.07.2020
@bascivegobekli, Riot Nuclear Blast, Satan ise Metal Blade grubu. Bu yüzden bu durum pek de garip değil aslında :)
Ben Metal arşivcisiyim diyen herkesin evinde olması gereken bir albüm. Kaset, CD ya da Plak. Bir şekilde bu 3 medyadan birini bulundurmalı bu müziği dinliyorum diyen biri.