# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
METALLICA – …And Justice for All
| 27.07.2020

1991-2020: Bir albüm, 9 şarkı, her bir şarkı için 9 farklı mekân ve zamandan 9 farklı anı.

Açıklama:

Öncelikle bu yazının PA için yazılan ikinci “…And Justice for All” incelemesi olduğunu söylemek isterim. 11 yıl önce kurulan Pasifagresif’te, elbette ki “…And Justice for All”u yıllar önce, 2010 yılında incelemiştik. Lakin hem incelemenin geneline hem de albüme verilen nota yönelik bazı tepkiler aldık ve yazının albümün hakkını vermediği şeklinde yorumlar yapıldığına tanık olduk. O incelemeyi yazan kişi uzun zaman önce site kadrosundan çıkarıldığından ben de bu albümü kendi kelimelerimle yazıya dökme ihtiyacı hissettim. Buradaki amacım albümün hakkını vermeye çalışmak olmayacak, çünkü 2020 yılında “…And Justice for All”un hakkını verebilecek, albüme “justice” eyleyebilecek bir analiz yazısı yazılabileceğini sanmıyorum. Benzer bir durum MAYHEM – “De Mysteriis Dom Sathanas” için de geçerli; o albüm için de yeni bir incelemeyi ilk fırsatta yazacağım.

Giriş:

Bu müzikle 1991 yılında dinlediği “Sad But True” vesilesiyle tanışan bir insan olarak METALLICA’nın hayatımda hayranlık beslediğim ilk kavram olduğunu söyleyebilirim. Daha önce gitar, davul, rock, metal gibi kavramların bir tanesiyle bile tanışmamış 10 yaşında bir insanın “Hey! Hey! I’m your life!” diye bağıran bir James’le karşılaşması ve müzik konusunda o ana kadar bildiği her şeyi bir çırpıda unutması, tahmin edersiniz ki çok çabuk gerçekleşiyor. Elbette ki “Metallica”yı duyar duymaz bir metalci olmadım. 1995’e kadar olan süreçte Kayahan’dan Tarkan’a, Haluk Levent’ten Serdar Ortaç’a kadar karşıma çıkan ve hoşuma giden her şeyi dinledim. Daha önce de bir yazımda bahsettiğim gibi metal dışındaki tüm müziklerle bağımı koparmam da Serdar Ortaç’ın “Karabiberim” şarkısını bilmem kaçıncı kez dinlerken gelen bir öğürme isteği sonucunda olmuştu. İşte bu noktada METALLICA benim için özellikle 1994-1998 arasına damga vurmaya ve tüm hayatımı ele geçirmeye hazırlanıyordu. Yıllar ilerledikçe benim de dinlediklerimin skalası genişledi, metal konusunda her şeyi öğrenmeye ve karşısına çıkan her yeni grubu dinlemeye ve keşfetmeye çalışan bir arsıza dönüştüm. METALLICA’nın ilgimi daha az cezbeden işlere imza atması ve benim de milyon tane yeni ve farklı grup keşfetmeye başlamamla, doksanlar boyunca uzak ara en çok dinlediğim grup olan METALLICA, 2000 sonrasında en az dinlediğim gruba dönüştü. İlk 6 albümlerini öylesine hatmettim ve içselleştirdim ki 2000 sonrasında aklıma METALLICA dinlemek, gitarda METALLICA şarkıları çalmak dahi gelmedi. Ha, konserlerine tabii ki gittim, yeni albümlerini dinledim yazdım ama eski METALLICA albümleri benim için ilkokul, ortaokul ve lisede çok iyi öğrenilip hatmedilmiş, bir daha da açılma gereği duyulmamış ders kitapları olarak kaldılar. Nihayetinde METALLICA; idol olarak gördüğüm, 56K modemle 10 saniyelik aşırı kalitesiz konser videolarını indirip zevkten delirdiğim, adeta taparcasına sevdiğim ilk ve tek grup olarak kaldı, daima da öyle kalacak.

Bu yazıyı nasıl yazmam gerektiğini epey bir düşündüm. 2020 yılında “…And Justice for All”u teknik olarak inceleyen, şarkıların özelliklerinden bahseden bir yazı yazmanın; albümdeki bas gitar eksikliğinden veya Lars’ın kariyerinin en iyi davul performansını bu albümde sunduğunu vurgulamanın anlamsız olacağına karar verdim. Bu müziği seviyorsak, dinliyorsak bu albümü de istisnasız olarak biliyor olmamız gerekir. Konu METALLICA ve “…And Justice for All” olduğunda, metal dinlediğini ve bu müziğe ilgi duyduğunu söyleyen birinin bu albümü dinlememiş olma ihtimali yoktur. Eğer böyle biri varsa; çok popüler oldukları için hor görüp “…And Justice for All”u dinleme gereği duymadığını söyleyen biri varsa, açıkçası onunla metal hakkında 1 kelime dahi konuşamam, ciddiye alamam. “…And Justice for All” bu işin anayasalarından biridir. Bir metal dinleyicisi iseniz dinlenip dinlenmemesi tercihe bağlı değildir, bir zorunluluktur.

Ben de albümün benim için ne ifade ettiğine odaklanmaya karar verdim. Daha önce bir benzerini OPETH’in “Blackwater Park” albümü için yaptığım “zaman/mekân” temalı inceleme tekniğini “…And Justice For All” için de uygulayacağım ve hepimiz için belirli bir anlamı olan bu albümün benim hayatıma dokunduğu belirli anlardan söz edeceğim. Tamamen kişisel bir yazı olacağını ve albümden neredeyse hiç bahsetmeyeceğimi söylememe gerek yok sanırım. Kişisel olacak, uzun olacak, belki de bir daha ömrüm boyunca bu şarkılardan bahsetme fırsatım olmayacakmışçasına acele etmeden olacak. Son bir not olarak, nostalji unsuru olması açısından albümün ilk incelemesi için yapılan okur yorumlarını ve albüme verilen (şimdilik) 2000′e yakın okur notunu da aynen koruduk. Albümün ilk incelemesini yazan kişi not olarak 9/10 verdiğinden, eski yorumlarda bu konuya yönelik tepkiler olduğunu hatırlatalım. Ben albüme not vermemeyi tercih ettim. Haydi başlayalım.

“…AND JUSTICE FOR ALL”UN 1991′DEN GÜNÜMÜZE HAYATIMA VURDUĞU DAMGALAR

1. “Darkest color, blistered earth, true death of LAEEEEEEF…” – Subayevleri, Ankara, 1994

1994 yazında, Ankara’da doktorluk yapan dayıma birkaç haftalığına kalmaya gitmiştim. 1991 yılında bana METALLICA, IRON MAIDEN, MANOWAR dinleterek metalle tanışmamı sağlayan dayım, Subayevleri’nde, Altınpark’a yakın bir evde yaşıyordu. CD adlı pırıl pırıl, pürüzsüz, metalik gri şeyle yeni tanışmıştık. Dayımın, tasarımını şu an bile çok net hatırladığım müzik setinin yanında bu CD’lerden bir miktar vardı:

- METALLICA – …And Justice for All
- MANOWAR – The Hell of Steel
- IRON MAIDEN – A Real Live One
- MOĞOLLAR – Moğollar ‘94

Ayrıca KINGDOM COME’ından DEF LEPPARD’ına sayısız kaset; DIRE STRAITS’ler, GENESIS’ler, DR. SKULL’lar… Bunların her biriyle yakinen ilgilensem de dinlemeye doyamadığım bir numaralı albüm, kapağında elinde tartı tutan bir kadın heykelinin olduğu bu albümdü. CD’yi müzik setine koyuyor, konser havası vermesi için “Hall” preset’ini açıyor ve “Blackened”la birlikte kopmaya başlıyordum. Dayım gündüz hastanede oluyordu ve ben de akşama kadar yalnız olduğum evde resmen ders çalışır gibi bu albümü çalışıyordum. İngilizceye o yıllardan meraklı olduğumdan albüm kitapçığını ve Redhouse sözlüğünü alıyor, James’le birlikte tüm sözleri okuyor ve bilmediğim kelimeler olduğunda durdurup o kelimenin anlamını öğreniyordum. Albümde beni vuran ilk şarkı elbette ki ilk sıradaki “Blackened”dı. “Metallica” sayesinde tanıştığım ve taptığım grubun, o albümden sadece birkaç yıl önce bu kadar yırtıcı bir müzik yapıyor olduğunu tahmin etmiyordum. “Blackened”daki kimi sözleri de sözlükten araştırıp şarkıda neden bahsedildiğini anlamak o dönem için gerçekten müthiş bir keyifti. “Blistering”, “callous”, “premonition” gibi daha önce karşıma çıkmayan kelimeleri görünce hemen anlamlarına bakmış ve dayım eve döndüğünde heyecanla ona söylemiştim. Nihayetinde “Blackened” daha duyar duymaz gerçekten de her şeyiyle bayıldığım, her gün defalarca dinlediğim bir şarkıya dönüştü ve bugün bile hayatta en sevdiğim şarkılar arasındaki yerini koruyor.

2. “Lady justice has been raped, true assassin…” –Artur Tatil Sitesi, Balıkesir, 1993

Dayımın evinde “…And Justice for All” CD’sini peynir ekmekle yemeden önce, dayımın oto teybinde duymuştum bu şarkıyı. IRON MAIDEN’ların, MANOWAR’ların yanı sıra elbette ki METALLICA da dayımın kırmızı Renault Fairway’indeki yerini almıştı. Yazlığımızın önündeki arabada, 35 derecelik Ağustos güneşinin altında, rüzgâr olsun diye arabanın kapılarını açıp bu şarkıyı başlatmıştı dayım. O zamana dek “The Unforgiven”, “Nothing Else Matters” gibi clean gitar ile distortion’ın bir arada olduğu hisli şarkılar dinlemiştim, ancak bu uzun mu uzun şarkının girişindeki gibi agresif bir kullanımına denk gelmemiştim. Dinlediğim birkaç şarkısından hareketle IRON MAIDEN çok güzel melodilerle dolu bir gruptu, MANOWAR ise daha farklı bir güç gösterisi sunuyordu. İkisinin de çok etkileyici olduğu kesindi. Ancak kesin olan bir şey daha vardı, o da METALLICA gerçekten bambaşka bir şeydi. METALLICA’nın akılda kalıcılığı başka hiçbir şeye benzemiyordu. O gün, o sıcakta, o arabada dinlediğim bu şarkı, yeni yeni tanıştığım metal konusunda METALLICA’nın farklı bir yerde durduğunu bana net şekilde göstermişti. Bundan zerre haberim olmasa da o sırada hayatımı değiştirecek bir şeyler yaşıyordum, sonradan anladım.

3. “Do you hear what I hear? Doors are slamming shut…” – Beşiktaş, İstanbul, 1997

METALLICA’nın çoktan tüm hayatımı ele geçirdiği zamanlar. Ergenlikle birleştiğinde çok tehlikeli bir şey olabilen metal, bende kendisini sürekli METALLICA dinlemek şeklinde göstermişti. Bir akşam babamla birlikte arabayla eve dönüyorduk. Annemi bir yerden alacak ve yola devam edecektik. Bekleyiş biraz uzayınca ben de kulaklığımı takıp yanımdaki walkman’den “…And Justice for All”u açtım ve sağ kulaklıktan dinlemeye başladım. Bir yandan dinliyor, bir yandan da babamla muhabbet ediyordum. Babam dinlediğim şeylere karışmasa da metal denen bu gürültülü şeyi sevmediği de ortadaydı. Bir noktada bana “yine o cıgıcıgı şeyleri mi dinliyorsun?” diye sordu. Küçümsemiyor, hor görmüyordu ama metalin hiç ona göre olmadığı çok belliydi. “Evet” dedim hafif bir tebessümle. Daha önce hiç yapmadığı bir şey yaptı ve “ver bakayım nasıl bir şey” dedi. Sanki oğlunun ilgisini bu kadar çok çeken bir şeyi daha iyi anlamak istiyor gibiydi. Boştaki sol kulaklığı kendi kulağıma taktım, sağ kulaklığımı çıkarıp babama verdim. Tam o sırada “Eye of the Beholder”ın “cıgıcıgıcıgıcıgı cıgcıg cıgıcıg” şeklindeki ana rifi çalıyordu. Babamın kulaklığı takmasıyla “ıh” diye bir ses çıkarıp geri vermesi bir oldu. Gerçekten de kafasındaki metal tanımı olan “cıgıcıgı”nın, yani thrash metalin en standart kalıbının ansiklopedik bir örneğini duymuştu. Muhtemelen o günden itibaren babamın kafasındaki “metal = cıgıcıgı” ifadesi daha da yerleşti, muhtemelen bugüne dek devam etti; benim içinse o “cıgıcıgı”lar su gibi, nefes gibi olmayı sürdürdü.

4. “Landmine has taken my sight, taken my speech, taken my hearing…” – Şarköy, Tekirdağ, 1993

Dedemlerin yazlığındaki divanda, bir öğleden sonra uzanmış metal dinliyordum. O sıralarda metal dinlemek benim için çok farklı bir tecrübeydi. Tam olarak ne dinlediğimi, dinlediğim şeyin nasıl meydana geldiğini hiçbir şekilde bilmiyordum. Öyle ki bu müziğin gitarlar, bas gitar, davul gibi enstrümanlardan çıktığından habersizdim. Distortion diye bir şeyden haberdar olmadığımdan bu müzik bir adamdan mı, bir gruptan mı, bilgisayardan mı çıkıyor bilmiyordum. O sıralarda ulaşıp bilgi alabileceğim bir dergi, radyo veya televizyon programı da yoktu. 12 yaşındaki sıfır bilgimle algıladığım tek şey bir adamın neyin ürettiğini bilmediğim seslerin üzerine şarkı söylüyor olduğuydu. Dayımın bana hazırladığı bir çekme kaset olduğunu hatırlıyorum. İçinde MANOWAR’un bugün bile en sevdiğim şarkısı “Spirit Horse of the Cherokee”, “Enter Sandman”, “Sad But True”, “The Unforgiven”, “Of Wolf and Man” gibi şarkılar vardı. Gerçekten de ne olduğunu bilmeden metal dinlediğim; yeri gelince zevkle Tarkan, Kayahan, Nilüfer ve hatta arabada radyoda çaldığında Coşkun Sabah dinlediğim dönemlerden bahsediyorum. Müzik namına bir zevkimizin olmadığı, karşımıza çıkan şeyleri kendi zevkimize göre sınıflandırıp bilinçsizce de olsa gelecekteki tercihlerimizi oluşturduğumuz yıllar… İşte o kasette bir şarkı daha vardı. Adını bilmediğim bu METALLICA şarkısı, hangi enstrümanla üretildiğini bilmediğim yumuşak “seslerle” başlıyor ve nakaratlarında sertleşiyordu.

Hooool mabretezayvişfodeeee

Benim için bu şarkı nakaratlarda tekrarlanan bu ifadeden ibaretti. Ne deniyor, neden bahsediliyor bilmiyordum ama vokalin o bölümü söylerkenki üslubuna bayılıyordum. Tabii bir de bilgisayar oyunu müziği gibi olan yerine. Kirk’in 5.44’te giren solonun başında yaptığı tapping’ler bana Amiga 500’de oynadığımız oyunları hatırlattığından bu kısma “bilgisayar oyunu müziği” diyordum. O seslerin bir insanın parmaklarından çıktığı, ortada bir gitar olduğu gibi şeyler aklımın ucundan bile geçmiyordu. “Bilgisayar oyunu müziği gibi olan yer!” diye aklıma geliyordu ve açıp ne olduğunu anlamadan o soloyu dinliyor, 5-6 yıl sonra kendimi o soloyu kulaktan çıkarmaya çalışırken bulacağımı bilmiyordum.

5. “Witchhunt modern day, determining decay…” – Vancouver, Kanada, 2006

2006 yılında okumaya gittiğim Vancouver’da, okuldaki metal dinleyen 3 kişi elbette ki birbirimizi bulmuştuk. 3D animasyon okuyan bendeniz, illüstrasyon okuyan Rus genci Alex ve onun sınıfındaki Zimbabwe doğumlu Hint oğlan Jameel bir araya gelmiş ve bir şeyler çalmaya karar vermiştik. Alex’in kaldığı evin bahçesinde kulübe ile kümes arası çok daraşık bir odacık vardı ve davulcu olan Alex nasıl becerdiyse buraya bir davul seti koymuştu. Odada oturacak yer yoktu ve şayet iki kişi gitar çalacaksa, gitarların kafalarını birbirlerinin gözüne sokmamak için azami çaba sarf etmemeleri gerekiyordu. “Müzik kutusu” kavramına can veren bu kutu gibi yere gitmeye okulda karar verdiğimizden gitarımı yanımda getirmemiştim. Kutuya girdiğimde gördüm ki, çalabileceğim tek gitar Alex’in muhtemelen ya 30. sahibi falan olduğu ya da çöpte bulduğu gitar görünümlü şeydi. La teli bulunamadığından gitarın 5. ve 6. tellerinin ikisi de mi teliydi ve 5. tel iyice gerilerek la teline dönüştürülmüştü. Birkaç dakika süren klasik “Ne biliyorsun? Ne çalabiliyorsun?” diyaloglarının ardından ben en kolay olanı yaptım ve kasıntı bir şeylerle uğraşmaktansa “Metallica biliyorsanız ben hepsini çalarım” dedim. Normalde bu tarz bir durumda karşı tarafın “Tamam o zaman Sad But True çalalım”, “For Whom the Bell Tolls çalalım”, en olmadı “Master of Puppets deneyelim” gibi bir şey demesini beklersiniz. Ancak karşınızda bir Rus olunca elbette ki ne bekliyorsanız tersiyle karşılaşmanız da gayet olası oluyor. Bu Alex de 5-10 saniye durdu ve bir anda “DADAN DAN…. DADAN DAN DAN… DAN DAN” diye floor tomlara abandı. “Oha Şortıst Strov mu?” demeye kalmadan o yoğurt kabı kadar odada 38 derece sıcaklıkta kendimi “cıgcıgcıııı cıgcıg cıgıcıg cıgcıgcıııı cıgcıg cıgıcıg” diye çalarken buldum. Müzik kavramı, sanat tarihi, sahne ve performans sanatları namına epey üzücü bir an olsa da “The Shortest Straw” söz konusu olduğunda ölene kadar asla unutmayacağım bir deneyim yaşamış olduğum için mutluyum. Şarkıya başlamadan önce “sen de şarkı söyle” diye konuşmadığımız Jameel’in biz orada debelenirken kendi kendine gaza gelip bir anda mikrofonsuz olarak “SASPİŞIN İZ YOR NEYM!” diye hayvan gibi böğürmesi ve bir cümlede öksürüklere boğulması da bu güzel günün nazar boncuklarından biri oldu diyelim.

6. “Anger! Misery! You’ll suffer unto me…” – Altunizade, İstanbul, 1996

Lisede sınıfımıza gelen Levent adlı çocuğun metalci olması ve gitar çalması beni de bu konuda bir şeyler yapmaya itmişti. Benim ilgimi çeken enstrüman en başından beri davul olmuştu ve davul çalabilmek için yanıp tutuşuyordum. Çocukluktan beri ritim tutma, ellerimle bir yerlere vurarak perküsyon tadında bir şeyler çalma konusunda yetenekli olduğum biliniyordu. Davul bu işin son noktasıydı ve davul çalmayı öğrenebilirsem sevdiğim bütün METALLICA şarkılarını doyasıya çalabilirdim. Koyacak yer olmaması ve sesini izole etme şansının bulunmamasından dolayı, anne babayla yapılan yaklaşık 8-10 saniyelik kapsamlı bir fikir alışverişinin ardından Altunizade’de bulunan bir apartman dairesindeki evimize davul alamayacağım belli olmuştu. O yüzden ben de lojistik açıdan çok daha rahat olan bir diğer enstrümana, gitara yöneldim. İki kez gidip anında sıkıldığım gitar kursu için alınan klasik gitarın benim için tek anlamı METALLICA’nın clean gitarlı bölümlerini çalmak olacaktı. Binlerce yıllık geçmişi olan, müzik tarihini şekillendiren, gitar denen bu koskoca aletin tek anlamı “Enter Sandman’in başını çalsam ne süper olur he”den ibaretti. Aslında “Enter Sandman”in başını gitarım olmadan önce de çalıyordum. Evde babamın çocukluğundan kalma, sadece 6. teli bulunan bir gitar vardı. Ben bu tek telli gitarı normal şekilde tutmak yerine kanun gibi bacağıma yatırıyor ve baş parmağımı kullanarak “Enter Sandman”in başındaki clean gitar rifini tamamen yanlış olarak çalıyordum. Normal bir gitarım olduğunda yaptığım ilk şeyse, o sıralarda internet olmadığından ve Levent’ten duyduğum “tab” adlı şeye bakmayı da kendime yediremediğimden METALLICA’nın clean gitarlı kısımlarını kulaktan çıkarmak oldu. Bu şarkılardan biri de klasikleşmiş girişiyle gönüllerde taht kuran “Harvester of Sorrow”du. Az biraz uğraşmayla şarkının girişini çıkarmış ve hiç durmadan çalmaya başlamıştım. Kulağımın iyi olduğunu düşünüyordum ve sonradan Levent’in sınıfa getirdiği bir tab’dan gerçeğini %100 tutturduğumu görünce çok mutlu olmuş, gitar konusuna daha da ciddi eğilmeye karar vermiştim. İşte o girişi kulaktan çıkarıp ilk kez çaldığım an, 24 yıldır çaldığım bu aleti elime alıp da amfiyi clean gitara geçirdiğim her an aklıma gelir.

7. “Loss of interest, question, wonder, waves of fear they pull me under…” – İstek Belde Lisesi, İstanbul, 1997

1987’den bu yana gözlük takan bir insanım. Doğuştan katarakt olduğum için 1987 yılında 6 yaşında bir çocuk için ABD’de bile yapay lens olmadığından, o yıl ABD’de gerçekleşen iki ameliyatla gözlerimdeki mercekler alındı. Dolayısıyla gözlüğüm olmadığında tamamen savunmasız ve neredeyse hiçbir şey göremeyen bir insanım. Bu yüzden çocukluğumdan beri gözlüğümü koruma iç güdüsüyle yaşamak durumunda kaldım. Kendimi savunmam gerektiğinde savundum, ancak durduk yere kimseyle kavgaya girmedim, başkasının kavgasına karışmadım. Lise 2’ye giderken sınıfta normalde gayet iyi anlaştığım üç arkadaşım nedense bana karşı bir “sindirme” operasyonuna giriştiler. Sınıfta omuz atıyorlar, çarpıp geçiyorlar, ama ben de ufak tefek olmadığımdan ciddi bir kavga çıkmıyor. Onlar omuz atınca ben de karşılık veriyorum, ama iki taraf da hiç konuşmuyor, “koçum senin derdin ne?” diyerek yüzleşmiyor. Buna rağmen sürekli bir didişme içerisindeyiz. Ben de fiziksel bir olaya girmek istemediğimden üstelemiyorum, sadece karşılık vermekle yetiniyorum.

Nihayet bir cuma günü beden dersinden çıktıktan sonra tam servise yürürken bu arkadaşlardan biri merdivenin başında yolumu kesti. Geçmeme izin vermiyor, resmen kavga etmek istediğini belli ediyor. “Çekilir misin?” diyorum, hiçbir şey demeden yüzüme bakıyor, 20 santim önümde dikilip duruyor. Günlerdir biriken sinirimin ortaya çıkacağı an o anmış meğer. Bir anda içimde bir sigorta attı, “ulan ben de senin belanı…” diye geçirdim içimden. Sanki bir film sahnesindeymişçesine hafifçe tebessüm ettim, elimdeki beden çantasını yavaşça yere bıraktım, kafamdaki şapkayı ters çevirdim ve gözlüklü bir insan olarak normalde asla yapmayacağım şeyi yaparak karşımdaki çocuğun alnına daaan diye kafayı yapıştırdım. Bunu benden hiç beklemeyen arkadaşım acı içinde geriye doğru tökezlerken ben de 16 yıllık ömrünün açık ara en “badass” anına imza atmış bir insan olarak şapkamı düzelttim, çantamı aldım ve arkama bakmadan servise yürümeye başladım. Badass’liğime zeval gelmemesi ve “heybetini gizli tut yiğidim, duruşun çakalları korkutuyor” ifadesini dibine kadar yaşamak için hiç istifimi bozmadan cebimden kulaklığımı çıkarıp kulağıma taktım ve ne başlayacağını bilmeden cebimdeki dev discman’in play tuşunu parmağımla hissederek rastgele başlattım. İşte o anda başlayan şarkı “The Frayed Ends of Sanity”ydi. Gerçek bir kral gibi servise binip yerime oturduğumda James şarkının başındaki “Uuuu-vaaaa-uh”ları yapıyordu ve ben deliliği konu eden bu şarkı eşliğinde az önceki sakin delirişimi düşünüyor, kendimle gurur duyuyor ve bir yandan da kafamın çok acıdığını belli etmemeye çalışıyordum.

8. “When a man lies, he murders some part of the world…” – Halep, Suriye, 2010 / Girne, Kıbrıs, 2016

2008 yılında ailemle ve aile dostlarımızla Hatay’a gitmiştik. 5-6 gün sürecek bu gezide İskenderun gibi yakın yerleşimlerin yanı sıra, Suriye’nin en büyük ikinci şehri olan Halep’e de 1 gece kalmalı şekilde gidecektik. Hatay’da kaldığımız yerin yakınında, annemin işi vasıtasıyla tanıdığı bir hanım oturuyordu. Orada annemle buluşup muhabbet ederlerken, kadın anneme oğlunun gitar çaldığını söyleyince annem de “benim oğlum da çalıyor” demiş. Bunun üzerine kadın da anneme, evlerine gidip çocuğa biraz yardım edebilirsem çok makbul geçeceğini söylemiş. Ben de o akşam kardeşim ve en yakın arkadaşımla birlikte söylenen adrese gittim ve elindeki klasik gitar ile ne yapacağı konusunda pek bir fikri olmayan bu genç arkadaşla tanıştık. Çocuğa ne tür müzikler dinlediğini, sevdiği sanatçıların kimler olduğunu sorduğumda bana sadece ve sadece Türk sanatçıları dinlediğini, çünkü önemli olanın kendi ülkemizde yapılan müzik olduğunu söyledi. Ben de tahminen 13-14 yaşlarındaki bu vizyonsuz bebeye müziğin evrensel olduğunu ve kendisini geliştirmek istiyorsa farklı ülkelerden farklı sanatçıları dinlemesi gerektiğini söyleyerek birkaç küple bir şey çaldım. Bu çaldıklarım arasında “To Live is to Die”ın 4.57’de giren efsane clean gitar bölümü de vardı. Çocuğa duyduğu şeyi beğenip beğenmediğini sorduğumda “Güzel ama ben Emre Aydın seviyorum” cevabını alarak en yakın pencereyi kırıp bir hışımla aşağıya atladım.

Ertesi gün sabahın erken saatlerinde Cilvegözü Sınır Kapısı’nda pasaport kontrolündeydik. 2-2,5 saatlik bir yolculuğun ardından Halep’e vardık, otelimize yerleşip şehri gezmeye başladık. Bu sırada dünden aklıma takıldığı için ikide bir “To Live is to Die”ın o melodisini mırıldanıyor, dünkü çocuğun olmayan vizyonuna sövüyor ve şarkının o kısmını adeta Suriye gezimin soundtrack’i hâline getiriyordum.

Yıllar geçti. 6 yıl sonrasında artık Halep diye bir yer yoktu. Suriye iç savaşıyla birlikte, gezdiğimiz tüm o sokaklar, caddeler, saraylar, yemek yediğimiz lokantalar, manyak taksicilerin arabalarında dolaştığımız her yer tek tek yerle bir olmuştu.

11 Mart 2016’da Halep’e yönelik ikinci hava harekâtı başladı. Şehrin her yanı bombalanıyor, taş üstünde taş kalmıyordu. Tam olarak 12 Mart 2016 akşamı dayımların Girne’deki evinin salonunda, elimdeki 7 telli elektro gitarı amfiye bağlamadan, oturduğum yerde tıngırdatıyordum. Karşımda açık olan televizyonda izlediğim “Halep’e hava saldırısı” haberindeki harap olmuş şehir görüntüleri eşliğinde yıllar öncesini hatırlayarak, gariban halkın perişan olmasına, otuz binden fazla insanın yok olup gitmesine üzülerek “To Live is to Die”ın 4.57’de giren clean gitar bölümünü çalıyordum.

Nereden nereye…

Belki de METALLICA haklıdır; belki de yaşamak, gerçekten de ölmektir.

9. “Unspoiled, unspoken! I’ve outgrown that fucking lullaby…” – Belek, Antalya, 2020

Yazının başlarında da demiştim. “St. Anger”, “Death Magnetic” ve “Hardwired… to Self-Destruct”ı saymazsak 2000 sonrasında herhangi bir METALLICA albümünü baştan sona dinlemedim. Dahası, “St. Anger”ı çıktığı 2003’ten sonra bir daha, “Death Magnetic”i çıktığı 2008’den sonra bir daha ve “Hardwired… to Self-Destruct”ı da çıktığı 2016’dan sonra bir daha hiç baştan sona dinlemedim. Belki son 15 yıldır gitarla ya da davulla herhangi bir METALLICA şarkısı çalmadım. METALLICA zamanla benim için bir gruptan ziyade eski bir öğretmen, eski bir dost vazifesi görür oldu.

Ancak insan zamanında içine işleyenleri söküp atamıyor…

Birkaç hafta önce evdeki kanepeye uzanmış YouTube’da gezinirken karşıma normalde açıp izlemediğim o reaksiyon videolarından biri çıktı. “Christians reacting Thy Art is Murder – Holy War!!!” adlı bu videoya tavuk gibi hemen düştüm ve videodaki çiftin bu hayvan gibi şarkıyı nasıl beğendiklerine, sözlerine bayıldıklarına tanık oldum. Sonra gözüm sağ taraftaki öneriler kısmına ilişti. Aynı çift METALLICA’nın “Dyers Eve”i için de reaksiyon videosu çekmişti. “Holy War” videosundaki mantıklı tavırlarından dolayı takdir ettiğim çiftin “Dyers Eve” için neler söyleyeceğini de merak ederek videoya dokundum.

Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu. Son 20 yıldır sadece yeni albümlerini incelemek için dinlediğim, sadece İstanbul’da verdikleri konserlerde duyduğum ve 2000 öncesinde yaptıkları 75 civarı şarkının yüzüne bile bakmadığım bu grubun kim bilir en son ne zaman dinlediğim bir şarkısı, elimde iPad beni mahvetmişti. James’in “Dear mother, dear father” diye girdiği andan en sondaki “Go!”ya dek resmen tüylerimin ürpermesine engel olamadım. Yaklaşık 5 dakika boyunca iki kişinin ekranda akan “Dyers Eve” sözlerine bakışlarını ve verdikleri küçük tepkileri izleyerek 27-28 yıl önce hayatıma giren bu şarkı özelinde METALLICA’nın benim için ne ifade ettiğini bir kez daha hatırladım, çok uzun yıllar öncesine gittim, duygusal bir ibiş gibi pamuklaştım, ürperdim, gaza geldim. Şarkının sözleriyle aramda en ufak bir bağ olmasa da James’in çocukluğuna dair izler taşıyan bu şarkının sözleri, gitar tonu, Lars’ın kendini paraladığı performansı, Kirk’ün yırtındığı solosu ve Jason’ın hiç olmayışı eşliğinde tuhaf, istemsiz ve benim için de sürpriz olan bir retrospektif deneyim yaşadım.

Toparlama ve kapanış:

Böylece “…And Justice for All” bitti. Yazının başında da dediğim gibi METALLICA’nın ilk 5 albümü metal dinlediğini iddia eden bir insanın dinlemek zorunda olduğu işlerdir. Bir tercih meselesi, “merak etmedim, dinlemedim” denebilecek şeyler değildir ve bu tür albümler metal dünyasında parmakla sayılacak kadar azdır. Bu yüzden 2020 yılında bu albümü birilerine tanıtmak, açıklamak; bu albümün analizini yapmak söz konusu olamaz. Dolayısıyla ben de bana göre elimdeki tek seçeneği değerlendirmek ve albümdeki her bir şarkının benim için ne ifade ettiğini yansıtmak istedim. Belli bir yıldan sonra doğan insanlar için elbette ki bu albüm şu an benim ve benim yaş grubumun hissettiklerini uyandıramaz. METALLICA ile davayı sattıktan sonra tanışmış dinleyiciler için grubun ilk 4-5 albümü çok da bir şey ifade etmeyebilir. Ancak daha geneli, tüm müzik türleri içerisinde seksenlerin önemini, metal tarihindeki yeri açısından bu albümü, thrash metalin popülaritesini katlamasını sağlamadaki rolünü ve daha binlerce yan faktörü ve değişkeni düşündüğümüzde, “…And Justice for All” metal tarihinin en büyük, en önemli, en değerli, en ilham verici ve benzeri en olmayan albümlerinden birkaç albümünden biridir. İnsan belki de 20 yıldır baştan sona dinlemediği bir albümü ilk saniyesinden son saniyesine; tüm sözleriyle, tüm rifleriyle, tüm sololarıyla ezbere söyleyebiliyorsa; hiç müzik açmasanız bile 9 şarkıyı da gerçek sürelerine sadık kalarak 66 dakika boyunca akapella olarak söyleyebiliyorsa, burada farklı bir şeyler var demektir.

METALLICA muhtemelen dağılmadan önce bir ya da birkaç albüm daha çıkarabilir. Beklenmedik bir durum olmadığı sürece o albüm ya da albümler piyasaya çıktığında biz de burada olacak ve albümleri inceleyeceğiz. Ama diyelim ki olmadı, grup yeni bir şeyler yayınlamadan dağıldı; işte o zaman METALLICA’ya, metal tarihinin gelmiş geçmiş ve gelecek en büyük grubuna dair yazdığım son şeyin “…And Justice for All” olması fikri de gayet hoşuma gidiyor. “…And Justice for All” metalin kutsal kitaplarından, yapı taşlarından, en önemli derslerinden biridir ve ilelebet payidar kalacaktır.

Sözlerimi METALLICA’ya dair en sevdiğim 3 saniyeyle bitirerek yazıyı sonlandırıyorum.

“Color our world blackened (dap dırırıp dıp dup dup) ……………………BLACKENED!

Albümün okur notu: 12345678910 (8.37/10, Toplam oy: 2,124)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1988
Şirket
Elektra Records
Kadro
James Hetfield: Ritim gitar, vokal
Kirk Hammett: Lead gitar
Lars Ulrich: Davul
Jason Newsted: Bas gitar çaldığı söyleniyor
Şarkılar
1. Blackened
2. ...And Justice for All
3. Eye of the Beholder
4. One
5. The Shortest Straw
6. Harvester of Sorrow
7. The Frayed Ends of Sanity
8. To Live Is to Die
9. Dyers Eve
  Yorum alanı

“METALLICA – …And Justice for All” yazısına 251 yorum var

  1. Metallica’ya niye bu kadar uyuz oluyoruz? Niye bu kadar laf sokuyoruz? İşte bu albüm yüzünden. Bu albüm o kadar iyidir ki, hep bunun gibi şeyler bekledik metallica’dan, onlarda bir o kadar uzaklaştılar bu albümden. Her şarkı ayrı olaydır, frayed ends of sanity bambaşka bir olaydır. Her albüm sonrası
    “köklere dönüyoruz” dedikçe metallica hep bu albümü bekledim ama onlar hep “götlere döndüler”…bu albüm tüm hayatımda en fazla dinlediğim albümlerden biridir. 2-3 kaset bozmuşluğum vardır.

    Master of puppets ise belki 1 milim ile ikinci en iyidir.

    goddamndick

    @cenközmercan, evet garda$,al benden de o kadar!

  2. Oqz says:

    Metallica’yı pek sevmeyen biri olarak bu albümü bir şaheser olarak görüyorum bence 10′u hakediyor Bana Göre grubun en iyi albümü

  3. Burak says:

    dat dararattat dat dat BLACKENED!

  4. baldur says:

    10 üzerinden 9 bu klasiğe hakaret olmuş.

    like fire

    @baldur, ben olsam ben de 9 verirdim. sen de kritiğini yap 10 ver. ne olcak yani :)

    baldur

    @like fire, tamam işte ben de kendi verdiğim puanı söylemiş oluyorum işte bir nevi:)

  5. Mephisto says:

    ölüyü diriltir.

  6. like fire says:

    @zafer, kıllı kıllı.

  7. Nakruf says:

    Şu albüme 10 üzerinde 10 vermek gerekirdi ama Flotsam and Jetsam – Doomsday for the Deceiver albümündeki bas gitarları duyduktan sonra 9 uygundur diye düşünüyorum. Benim için tek eksik yanı albümün bas gitar. Birde Lars burda çaldığı davulu ömründe hiç bir yerde çalmadı. Dublör kullandı kesin :D Belki yanlış düşünüyorum ama Master of Puppets’dan bile daha iyi bir albüm bence.

  8. masteroforion says:

    Zamansız, tam bir klasik. Vakit geçtikçe kulaklar daha farklı şeyler arıyor, daha farklı gruplara yöneliyorsun vs de, sanırım her dinlediğim yeni albümde bu tadı arayacağım.

    Sound konusunda da, her ne kadar bas çalan birisi olsam da, o bas gitar hissizliği bu albüme çok şey katıyor ve böyle olması daha iyi. Bas yüksek olsaydı ben aynı zevki alamazdım. Çünkü AJFA’yı AJFA yapan o mahzenden kopup gelmiş soğuk sound bana kalırsa.

    XRacer

    @masteroforion, kesinlikle katılıyorum, sanki albüm o soğuk, o tok havasını bas gitarla veremezdi gibime geliyor.
    james öyle bir gitar tonu kullanıyor,lars da davul kicklerle ve ataklarla gitarı öyle güzel tamamlıyor ki, bas gitara ihtiyaç bile duymuyorsunuz neredeyse.
    guitar hero’da bas sesi yüksek olarak dyers eve çalan ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. şarkıdan kaliteli bir thrash metal havası alırsınız ama “dyers eve” tadını asla vermez size.

    nitekim dikkatli bir müzik kulağı olan herkes bu albümde bas gitar olduğunun farkına varır, özellikle gitar ve davul sesleri biraz kısıldığı zamanlarda belli oluyor.

  9. Ahmet Saraçoğlu says:

    Gitar çalmayı Harvester of Sorrow’la öğrendim diyebilirim.

    caksu

    @Ahmet Saraçoğlu, Californication daha yokmuş demek ki. :)

    Ufuk

    @Ahmet Saraçoğlu, metal dinlemeye başladığım ilk yıllarda Metallica, Megadeth, Slayer ve Sepultura’dan nefret ettiğim, Pantera ve Death’i hiç duymadığım bir dönem vardı. Sanırım bunu yaşamış olan bu sitede bir tek ben varım. Kendimi deplasmanda gibi hissediyorum şu anda :\

    darth sidious

    @Ufuk, yok yok ben de varım, işin komik tarafı metallica yı bana sevdiren 2. albümdür ama bu albümü dinle ilk dediklerinde “hassektir lan” demiştim :D

    Ufuk

    @darth sidious, ben Black albümle tanıdım Metallica’yı. Enter Sandman, Unforgiven falan seviyordum da Through the Never’a falan gelince ne lan bu diyip kapatıyordum işte :) Sonra kulak alıştı tabi cın cın sesine.

    baldur

    @Ufuk, through the never bana metallica’nın run to the hills’i gibi gelmiştir hep:)

    darth sidious

    @Ufuk, ben de black album ile tanıdım da cümle o kadar düşük olmuş ki ilk dinlediğim albüm buymuş gibi bi anlam olmuş :D
    metallica’yı black album ile tanıdım, and justice for all ile sevdim ve kendilerine 3 lü 83-84-86 combolarıyla hasta oldum. bu albüm nedense hep değişik bi yerdedir, yani en sevdiğim albüm diycem değil (o “master of puppets”), en özeli diycem o da değil (st. anger). değişik bi yerde işte anlam veremedim bu kadar zamandır :)

  10. theRippeR says:

    heralde lars dyers eve’deki performansı bir daha göstermedi lars’ın en iyi davul performanslarından birisi bence.

    darth sidious

    @theRippeR, aaa olur mu hiç? bunun “that was just your life” ı var, “all nightmare long” u var, “st. anger” ı var (albüm olarak bile dahil edilebilir)… var oğlu var yani, yapmayınız lütfen :)

    Ufuk

    @darth sidious, ciddi olmadığını umuyorum. lars yaratıcı bir şeyler çalmayalı 20 yıl oldu.

    darth sidious

    @Ufuk, anladığım kadarıyla arkadaş yaratıcılıktan bahsetmiyo, aynı şekilde ben de yaratıcılıktan bahsetmiyorum. hız veya zorluk açısından bakarsan dediklerim doğru. yaratıcılık açısından bakarsan sen sapına kadar haklısın tabii ki

    Ufuk

    @darth sidious, bence yaratıcılıktan bahsediyor ama zorluk olarak da baksak durum aynı. hız olarak da eh, metronomun bir önüne bir arkasına geçerek eski albümlerdeki tuşenin yarısında çalmak çok sorun değil, 200 bpm bile olsa çalınır. 1-2 ay çalışsan sen de yaparsın. (buna halk arasında inşaat tahtasına çivi çakmak da deniyor)

    darth sidious

    @Ufuk, 1-2 ayı bırak ben 1,5 yıldır çalışıyorum ama lars ın çaldığı partisyonların hepsini çalamıyorum yani :) o kadar da kolay diil, o yüzden bahsettiğim şarkıları söyledim. mesela st. anger da şu anda kadar doğru düzgün çalabildiğim tek şarkı “frantic”, son albümlerinde “the end of the line” falan filan. söylerken ben de “kolay lan, ne var ki afedersin kıçımla yaparım” diyodum, çalmayı deneyince öyle olmadığını gördüm, gördük :)

    Ufuk

    1,5 yıl bayağı kısa bir süre. çalışmaya devam. ama bu izleyeceğin 30 yıllık davulcunun yapacağı iş değil
    http://www.youtube.com/watch?v=SCJajVY_ucI
    olmuyor, olamıyor :)

    darth sidious

    @Ufuk, zaten hala çalışıyorum hiç ara vermeden. metallica dinlemekten ve çalışmaktan sıkıldım lamb of god ve at the gates in 2 şer şarkılarını çıkarttım onlar üzerinde çalışıyorum.
    zaten herkes gibi ben de lars ın eski şarkılarını çalamadığını ya da çalarken zorlandığını söylüyorum. eski partisyonlarının hayvanlığından dolayı kendisine saygım var yoksa gene hoglan, dave lombardo veya bi chris adler falan 10 a katlar 8 e böler :) ha sonisphere de yoktum bayaa iyi çaldı diyo herkes, görenler daha iyi bilir tabii :)

    Ufuk

    @darth sidious, bak hem yaratıcı hem zor hem de tuşeli böyle çalınıyor.
    http://www.youtube.com/watch?v=v_yCB8adYUM

    dave_s_mustaine

    @theRippeR, haklısın, dyers eve en sevdiğim metallica şarkısı ve çalması hakikaten zor bi şarkı. justice albümünden sonra zaten metallica sürekli kendini tekrar etti, yaratıcı bişey yapmadı. he ama güzel şeyler çıkardılar mı, tabi ki diğer albümleri de dinlenebilir güzellikte. ama aynı örnek üzerinden bi dyers eve gibisi bi daha gelmedi =)

    hen

    @dave_s_mustaine, Gören de 88′den sonra Metallica sürekli And Justice kopyası albümler çıkardı sanacak.

    theRippeR

    @hen, ahhh keşkeeee

    NOT:black album iyidir ama yaa :D

    dave_s_mustaine

    @hen, hayır, demek istediğim metallica 88′den sonra Black Album ve benzeri şeyler çıkardı. St. Anger değişik sadece, o kadar

    masteroforion

    @dave_s_mustaine, Black Album ve Load-Reload ikilisi birbirine baya baya uzak albümler. Asıl And Justice For All’dan sonra Black Album’ü, ondan sonra da Load gibi southern rock şaheserini çıkarmak bir yaratıcılık ürünüdür. And Justice for All’dan sonra Eye of the Beholder’a geçmek kolay, mesele Struggle Within’den sonra Ain’t My Bitch’e, The House Jack Built’e geçebilmekte :)

    darth sidious

    @masteroforion, hay aklına ve eline sağlık. ben aynı şeyi çok karmaşık bi şekilde anlatıyomuşum heralde ki bi allahın kulu anlayamadı, bu daha basit oldu :)

    Salata

    @masteroforion, Sitede gördüğüm en iyi yorum

  11. janslore the celebrity says:

    @zafer, ehueheue süper lan.

  12. fırat says:

    hahahah şu anda şu yorumlara baktım da aralarında metallicaya dışarıda eminim götümün grubu, metallica böğgh diyen adamlar olduğuna eminim. şu anda pis pis sırıtıyorum. :) oysa sadece master of puppets ve bu albüm için bile bu adamlara saygı duyulmalı. kill’em all ın da yeri ayrıdır gönlümde. ::)

    darth sidious

    @fırat, onlar her daim varlar. dışarda saydırırlar sonra ortam içinde “metallica dan büyük thrash grubu yok olm, daha gelmedi öyle bi grup” derler. dediğin gibi, tam gülünesi :)

  13. Guinan says:

    o ara lars’ın saçı vardı

  14. Deniz says:

    Albümün kapağı bile thrash grupları için ders niteliğindedir. Sözleri tokat gibi riffleri yumruk gibi.

  15. heat says:

    orgazmik albüm

  16. Gokhan Atalay says:

    Metallica icinde metal ismini de barindiran bu zamana kadar metal muzigin taninmasinda nerdeyse etkisi en buyuk gruplardan biri olarak “yeralti”ndan biraz cikisini bu albumle yapmisti, sonra Bob Rock etkisiyle black albumde iyice acildilar, ben black albumden sonra Metallica hep Metallica mi diye sormusumdur, kirilma noktasi. Bu album gercek Metallica tabi ki, mucize, 10 tabi ki, “One” cocuklugumun klibini defalarca dinledigim sarkisi, “Huzun hasatcisi”, “tanigin gozleri” tum melodiler….var mi boyle album, album ismi? “Halls of justice painted green, moneys talking” Ah James seni dondurup zamanda ileri yollayabilir miydik?

    Ufuk

    @Gokhan Atalay, sakin ol dostum, James daha ölmedi ki :)

  17. soykan yetik says:

    tüylerim diken diken oldu yazıyı okurken. bu müziği sevme nedenim metallicaysa ajfa’da 2. sıradadır. gelmiş geçmiş en iyi albmümdür bence. zaman zaman hakkının yendiğini bile düşünüyorum. şükürler olsun ki bole bı album var.10 10 10 10

  18. _BlaCkeneD_ says:

    acaba sadece ben mi bu albümle metal müziğe adam gibi başladım diye düşünürken benle aynı kaderi paylaşan arkadaşlar da varmış demekki. :) ilk dinlendiği günden yıllar sonra bile aynı heyecanı yaşatıyorsa ismi okunduğunda insanın şöyle içini titretip eski günleri aklına getiriyorsa albüme secde edilmeli birader. gerçekten metallica’yı geçtim thrash metalin hatta onu da geçtim müziğin zirvesidir bu albüm. kesinlikle 10 üzerinden 10 verdiğim nadir albümlerden biri. hazır arkada da eye of the beholder çalıyor dinleyin dinlettirin beğenmeyeni de eşşek sudan gelinceye kadar dövün. :)

  19. masteroforion says:

    Metallica mafyası yine iş başında, abanın 1′lere aslanlarım, ha güzelime he yavruma..

    Berca B.

    @masteroforion, işte bunu demeyecektin. Hoşça kal …And Justice for All.

    masteroforion

    @Berca B., Hastasıyım ama bu tepki oylarının aushdusahdsau

    Mephisto

    zalımlar bir günde indirmişler dağ gibi albümü

  20. Ufuk says:

    88 yılı Londra Hammersmith konserinden AJFA görüntüsü, ardından Lars röportajı. O dönemki metalin gidişatından memnun olmadığından falan söz ediyor :)
    http://www.youtube.com/watch?v=5dzN86liNKg

  21. masteroforion says:

    Bi de albümün en iyi şarkısı Frayed Ends of Sanity bana göre, ama buna rağmen Metallica diskografisinin en underrated ürünlerinden biri, yapacak bişey yok, sağlık olsun

    Ufuk

    @masteroforion, yalnız değilmişim, sağol varol :)

    burak canik

    @masteroforion, eskiden o şarkıyı atlardım hep. sonra insan ırkının ne hıyarlıklara vesile bir ırk olduğunu anladım.

  22. devilsadvocate says:

    metallica’nın ride the lightining ile başlayıp load ile biten albümlerine not vermek, kişisel fikrim mühim değil metal müziğin tüzel kişiliğine yapılmış hakarettir.

  23. Burak Canik says:

    Lars’ın “bu sefer adam ortalığın a.ına koymuş” dedirten davul partisyonları, james’in katil riffleri, kirk’ün tam yerinde döşediği melodik soloları ve olmayan bas. ulan olmasa nolur ya (metal tarihinin en büyük gafı :D ) şaka bi yana bu albümün bas gitarsız haline o kadar alıştım ki “bas yok 9″ demiyorum. dinlediğim en iyi metal albümlerinden biridir (diğeri de the sound of perseverance’dır zaten). eye of the beholder da en sevdiğim metallica şarkısıdır. şu albüme 10 vermeyip gidip final frontier’e 10 vermek de afedersiniz ama düpedüz mallıktır. (sevent son’dan falan da yüksek puanı o da ilginç tabi)

  24. Chuck Reis says:

    Yuuuh! bu albüme 10 üzerinden 9 mu verilir? Metallica’yı geçtim, thrash metal tarihinin en iyi albümü.

  25. XRacer says:

    Bu albümden sonra Lars iyi bir şey yapamadı gibi bir yorum okudum da, Lütfen kulaklığınızın ya da hoparlörünüzün sesini sona dayayarak The Outlaw Torn dinleyiniz.

    Dyers eve gibi çalması zor bir şarkı değildir fakat o şarkı için Lars’tan daha iyi davul partisyonları yazabilecek adam da tanımıyorum ben.

    Ayrıca Metallica’nın en iyi albümüdür hatta evet Thrash Metalin en baba albümüdür.Cliff Burton’ın da ölmesi gibi fasilitelerle her ne kadar birçok kişi Master of Puppets’a en iyi albüm dese de, AJFA burun farkıyla daha iyidir bence. Grubun (bas hariç) her açıdan “olduğu” albümdür.

    Sambalici

    @XRacer, The Outlaw Torn yorumuna şuku, +1, +rep ne varsa verdim gitti. o şarkıda coşmayan yok gerçi.

  26. Zaza says:

    Gerçek metal müzik içeren nadir albümlerden biri.Metallica’nın en iyisi o kesin zaten.Metallica’nın her bakımdan en iyi dönemi aslında.

  27. hihat says:

    Albümün adının da Amerika’ya bağlılık yemininden geliyor oluşu…

  28. burak canik says:

    ulan nası bi metallica fanatiği varsa sürekli yat kalk cookie sil puanla cookie sil puanla mesai yapmış eleman 9.08 ne lan helal olsun :D

    XRacer

    @burak canik, master of puppets okur puanı da 4.48, anlamıyorum ben bu okurları gerçekten.

  29. XRacer says:

    Bu albüm, “Cliff Burton ve Dave Mustaine olmasaydı Metallica hiçti” diyenler için o kadar güzel bir tokat ki, etkisi hala çıkmadı.

    Bu iki adamın Metallica’ya etkisini yadsıyamam, ancak olayı abartanlar için James, Lars ve Kirk üçlüsü (Jason’ın bu albümdeki bestelere fazla katkısı olmadığı için yazmadım) çok güzel bir cevap verdiler bana göre.

    Özellikle bazı yerlerde (To live is to die clean kısmı, ya da blackened introsu mesela) Metallica üyeleri besteleme kabiliyetlerinin sınırlarını fazla zorlanmış bence.

    devilsadvocate

    @XRacer, cliff ustanın ajfa’ya kadar olan dönemdeki katkısı elbette yadsınamaz. ama “olm masteyn yapmış bırakmış olm soloları” adamları benim de en büyük eğlencem:)

  30. devilsadvocate says:

    gene aklıma geldi de cinlerim tepeme çıktı. adam puan vermiş lan bu albüme! mustaine’e filan puanlasana hacı desen o bile haşa ne haddime filan der heralde:)

  31. @Chuck Reis, basın kısılması adaletsizlik denmiş.

  32. illuminati says:

    En iyi metal albümlerinden biri, en iyi thrash metal albümü, tartışmasız en iyi Metallica albümü ve en hakkı yenen Metallica albümü ödüllerini layık görüyorum bu albüme.

    Chuck Reis

    @illuminati

    bırak hakkı yensin. ondan sonra master of puppets ve black albüm gibi çoluk çocuğun eline düşecek. sadece biz dinleyelim :D en sevdiğiniz metallica albümü sorusuna ajfa cevabını vermekten gururluyum :D

  33. emre says:

    bu albüm 9 ise hangi albüm 10 alacak merak ettim:)
    benim ride the lightning ten sonraki favori metallica albümüm.

    Chuck Reis

    @emre

    cidden yeni bir kritik yazılsın. konuk yazarmış peeeh. linkin park kritiği yazılıyor sanki. ”adaletin bu mu metallica” lafın da espri yapılmak istenmiş ama sanki boktan bir albüm izlemini veren bir cümle.

    load’da 9 puan, ajfa da 9 puan. en iyisi master of puppets zaaaaaaaa xD mastır of pipits en iii dıreş albümü panpa

    pea

    @emre, RtL’ten sonraki favori diyebildiğine göre , arada bir fark var.Ya RtL 11 puan alır ya da bu 9 alır.
    9 iyidir.

    emre

    @pea, anladım tabi haklısın da o zaman bir grubun birden fazla albümüne 10 vermek gibi bi durum sözkonusu olamaz öyle dersek.gerçi bu sitedeki bazı kritiklerde grupların en önemli albümlerine 10 verilirken müzikal olarak yine kusursuz ama tarihteki önemi biraz daha az olan albümlerine 9.9 filan veriliyor.(sad wings-painkiller gibi) o anlamda düşünürsek doğrudur. neyse ya forever metal işte:)

    XRacer

    @emre, ya şimdi insanların kendi düşünceleri tabii, aslında çoğu grubun, çoğu albümünü müziksel bir zafer olarak görüyoruz çoğumuz. mesela bana göre 10/10 hakeden onlarca albüm vardır. sana göre de vardır. çünkü müzik bu, karşılaştırma, kıyaslama yapması zor bir şeydir ve çok değişkendir. o yüzden aslında “şu albüme niye bu kadar puan” gibi yorumlar yapmak da pek mantıklı olmuyor.

    ha tabii buradan master of puppets gibi bir albümün okur notunun 4.5 olmasına sinirlenmediğimi sanmayın. ayıp lan. cidden ayıp. bak 10 olsun demiyorum da 4.5 fazlasıyla düşük :D

  34. Berca B. says:

    Chuck Reis adlı arkadaşa:

    Zırt pırt “bu albüme 9 mu verilir yeea, bu ne rezillik yeea, yeni kritik yazılsın yeeaa” diye yorum yapıyorsun. Dur biraz, sakin ol da motorun soğusun. Bir de neymiş, “konuk yazar bunu nasıl yazar?”mış. İnsanlara saygın olsun biraz saygın. Yazarların hiçbirinin süper güçleri yok, hiç kimsenin başkasından daha değerli olduğu da yok. İsteyen istediğini yazar. Ne alakası var Linkin Park’la?

    Eskiden beri bu siteyi takip edenlerin son zamanlarda şikayet ettiği şeyler bunlar işte; yorum kalitesi. İnsanlar müzik konuşacağına, 3 ayda bir, bir başlığa girip “ya bu nasıl bu puanı alır yeaa linç ederim ben bu arkadaşı yeea” diye yorumlar yapıyorlar. Yapmayın şöyle şeyler. Hayır bunu yapıyorsanız da In Flames başlığında “yorum kalitesi tabi önemli” diye ahkam kesmeyin, inandırıcı olmuyor.

    Chuck Reis

    @Berca B.,

    oradan buradan gördüğün ”yorum kalitesi” olayını gelip neden bu kritiğe taşıyorsun. benim bu mesajına cevap vereceğimi, konunun and justice for all’dan sapıp başka yerlere gideceğini, bu konunun kirlenmiş olacağını bilmiyor musun? hani yorum kalitesi tanımı çok iyi bildiğin için düşündüğünü varsayıyorum.

    ”linç ederim” isimli yorumu mart ayında, ”9 puan mı yuuuh” yorumunu da 2010 aralığında yazmışım. motorum soğuk tehlike geçti. son yazdığım linkin parklı yorumunda tamamen taşak ve ironi amaçlı olduğunu, mesajımın içinde ki smileyler ve zaa gibi şeylerle belirtmek istedim ama anlayabilene. bence araştırsam senin eski yorumlarını, bir tanesini canlandırıp ”bu ne lan yorum kalitesi nerede” diyebilirim.

    ayrıca merak etme bende senin kadar vakit bu siteyi takip ediyorum, ama sanırım kasım 2010′dan beri birşeyler karalamaya başladım. ama senin eski kadar olamam tabi. yorum kalitesi oh yeah man.

  35. Berca B. says:

    Birincisi benim şeker kardeşim, sen 3 ayda bir gaza gelip, içinde “9 ne yeaa, ben bu arkadaşı linç ederim, konuk yazar ne yeaa, kritik tekrar yazılsın” cümlelerinin geçtiği, ipe sapa gelmez yorumlar yaparken başlığın kirlenme ihtimalini düşünmüyorsun da, ben sana tepki gösterince mi bu ihtimal birden aklına geliyor? Hayır yorumlarının sırasına bakıyorum, yavaş yavaş düzelen bir durum olsa gam yemeyeceğim ama maalesef, gitgide daha da çok saçmalıyorsun. Bana hiç “taşak, sımayli, zaa, ama anlayana…” falan deme. Başında “cidden yeni kritik yazılsın” demişsin, o yüzden hikayeleri geçelim. Kendi mesajında kendi yazdığına gülen, hele ki ZAAA diye gülen kimseyi zaten ciddiye almam da, bu tarz yorumları ne amaçla yazarsan yaz, insanları güldürmez, ancak ve ancak irrite edersin.

    Bu yorum kalitesi mevzusuna sonradan dahil olmuş, oradan buradan görmüş de değilim. Bu tip konuları zaten site yazarları olarak aramızda sık sık konuşuyoruz. Ve eski halini bilen insanlar olarak, sitenin bu tarz yorumlarla dolup taşması gitgide sinir bozucu hale gelmeye başladı. Ben önceki yorumu, senin sitenin eski halini bilmediğini düşünerek ve biraz çabalarsan, senin de içi boş olmayan mesajlar atabileceğini sanarak yazmıştım. Fakat hakkaten dediğin gibi siteyi eskiden beri takip ediyorsan, o zamanki kalitesini bizzat görmüşsen ve yine de şu anda böyle bomboş yorumlar yapabiliyorsan, diyecek bir şey de yokmuş hakikaten. Hayatta başarılar.

    Chuck Reis

    pasifagresif’ten ayrılıyorum. sizi rahatsız ettiysem özür dilerim. her şey için herkese teşekkürler. esen kalın. umarım daha kaliteli bir site olursunuz.

    Batuhan Bekmen

    @Chuck Reis, Bayrakları yarıya indirdik.

    patognomonic

    @Batuhan Bekmen, adam efendi efendi ayrılıyorum o vakit demiş,bunu derken de hiç büyüklenmemiş “benim gibi bi adamı kaybettiniz olum”gibisinden bi tribe de girmemiş olmasına rağmen “bayrakları yarıya indirdik”gibi bi alaycı yaklaşım yakışmadı bence

    like fire

    @patognomonic, giderayak özür dilemek, teşekkür etmek gibi şeyler biraz komik ve manasız. asıl trip orda.

    Batuhan Bekmen

    @patognomonic, PasifAgresif tayfası olarak kimseyi alenen kovmadık, inat bi şekilde ters gitmedikleri sürece kimseyi uyarmadık bile. Bunlara rağmen kendisinin tavrından ekseriyetle rahatsız olan insanların bunu dile getirmeleri akabinde 3 paragraf cevap verip, sonra yine laf edildiğinde “iyi gidiyom o zaman :(” diye cevap atan biri bana komik geliyor.

    Ki yani sanki baba evine trip atıp ayırlıyosun. Internet sitesine duygusal veda mı olur allaşkına yapmayın ya. “Bu son mesajımdır” türevi herşey bana komik geliyor çünkü. Niye ki? Seni kovan yok, sadece tarzını sevmeyip eleştirenler var (ki bence de yerden göğe kadar haklılar). Şu sitede eleştiri alan insanlar yarım akıllı ironisi yapmasa, kavga etmeye meraklı olmayıp adam gibi durumu tartışsa ne bu kirlilik yaşanacak ne de bu “kafama sıkar giderim” durumu yaşanacak yani.

    Gelene kapı açık, gidene de yol açık ama bunun üzerinden DRAMA yaratırsanız her şekilde komik oluyor.

    bloodshower

    @Chuck Reis, başka bir nickle görüşmek üzere.

    Chuck Reis

    @bloodshower, IP numaralarıma bakılabilir. Bu son mesajımdır iyi günler.

    _BlaCkeneD_

    @Chuck Reis, olm Chuck reis gitme lan cidden diyom bak nice günler metal muhabbeti yaptık senle böyle hop diye gitmek olmaz bak cidden diyom taşak geçmiyom. Olm siz de ne adamlarsınız ya bari bu müzikalitenin hayvanlığa ulaştığı albümde didişmeyin lan. Açın one ı, açın blackened ı, açın the shortest straw ı, açın ajfa yı, açın to live is to die ı müzikal orgazma ulaşın.

    Albüme gelirsek bence metallica nın MOP la birlikte iki harikasından biridir. 9 verilmiş ama ben değil 10 u 20 30 u 40 ı veririrm bu albüme. Bi de ergen grubu bilmem ne diyen adndavallar varki koşup koşup suratının ortasına çakasım geliyor bu insan müsveddelerine. Ulan sevmiyorsunuz bari bu ajfa için mop için harcanan emeklere saygınız olsun. İnadına ccc metallica ccc ulan. Bak gene tepem attı şimdi.

    saklanan saman

    @Chuck Reis, gitme lan :(

    illuminati

    @Chuck Reis, başka nickle gelirsen ayıp edersin. Hadi güle güle.

    in the court of the crimson king

    @Chuck Reis, and justice for all..

    ozgur

    @in the court of the crimson king, eheheheeh

    ali ihsan balı

    @Chuck Reis, sitede olaysız gün geçmiyor yeminle..

    Ext_Aggression

    @Chuck Reis, ne yaşandıysa, neler olduysa “bile” müzikten 2 laf edebilen insanların bu siteden ayrılması ve sitede kritik yazarı olan Batuhan arkadaşın yaklaşımı doğru değildir.

    Ayrılması gereken varsa ben çoktan ayrılırdım. Lütfen sakinleşelim ve mantıklı düşünelim iyi günlerinizin hatrına..:)

    blackroseimmortal

    @Chuck Reis, 2 entry’lik adam mıydın sen bee :(

  36. murder says:

    şu puanlama sistemine nolur bi çözüm bulunsun artık 963 oy ne?

    blackroseimmortal

    @murder, bütün puanların sıfırlanması, üyelik sistemi getirilmesi falan lazım, boşver zaten kimse siklemiyo puanları…

    murder

    @blackroseimmortal, şahsen açılış sayfasındaki puanlamaya bağlı albüm sıralamasını görünce sinirim bozuluyor. Üstelik bunun 1kaç kişinin tekelinde olması da cabası. Yoksa biz de biliriz oturup sabaha kadar oylama yapmayı. O zmaan boşuna yer kaplamasın. görüntü kirliliği yaratıyo

    illuminati

    @murder, başka albüme gideceğine buna gitsin birincilik, bence isabet olmuş, illaki benim istediğim albümün birinci olmasına gerek yok, sonuçta mükemmel bir albüm.

  37. lars konusunda her zaman yapılan yorum “abi justice albümündeki performansı mükemmel ama sonra çok sıştı” aslında biraz haklılar biraz değiller.

    lars gördüğüm en garip manyak davulcu 2008 istanbul konserinde one’ın double cross’unu bile çalmayan adam 2009 live at arenes de nimes DVD sinde bırakın one’ı fade to black’e bile twin eklemiş. takır takır çalıyor. canı istediği zaman eski zamanlarına hemen dönüyor. çalamaz dedikleri blackened’la açılıyor konser ve neredeyse her şarkıda bir twin atağı yapıyor yarım yarım yardırıyor. garip adam vesselam. bu arada izlemeyenlere live at arenes de nimes dvdsini kesinlikle izlemelerini tavsiye ediyorum. yok böyle bir performans.

    devilsadvocate

    @saklanan saman, kesinlikle haklısın. youtube’a girip “nimes metallica” yazıp görün derim her şarkı muazzam olmuş. sadece lars da değil her biri 20′li yaşlara dönmüş sanki, olmaz böyle performans.

    nmemot

    @saklanan saman, Canı istediği zaman yardırıyor dvd hazırlanacak konserlerde adam canavar oluyor.Twinler uçuşuyor hava.. İstanbula gelincede lisede bateriye heveslenmiş genç oluveriyor birden

  38. Erol Toksoy says:

    Oylıcaktım ama 11 yoktu. İlk defa Türk milletinin doğru bir konuda karar birliğine vardığını görmek etkileyici. Tüm zamanların gelmiş geçmiş en iyi müzik albümü hatta en iyi sanat eseri. Kıyaslasam kıyaslasam Kafka’nın davasıyla ya da mikelanjın davud heykeliyle kıyaslarım…

    in the court of the crimson king

    @Erol Toksoy, nickime bak.

    Erol Toksoy

    @in the court of the crimson king,

    kızma şampiyon!!! o da güzel albüm also şarkı

    The gardener plants an evergreen
    Whilst trampling on a flower
    I chase the wind of a prism ship
    To taste the sweet and sour.
    The pattern juggler lifts his hand
    The orchestra begin.
    As slowly turns the grinding wheel
    In the court of the crimson king

    maça ister bunları yazmak.

    in the court of the crimson king

    @Erol Toksoy, kızmadım ki :) ben de bu albümü severim ancak en iyi thrash albümü bile değil bence. en iyi müzik albümü çok iddialı geldi bana.

    nmemot

    @in the court of the crimson king, Sana göre albüm hangisi?

    in the court of the crimson king

    @nmemot, anlayamadım.

    nmemot

    @in the court of the crimson king, sana göre en iyi albüm hangisi?

  39. Eddie's Report says:

    Metallica nın en can alıcı albümü en iyi trash metal albümüne oynar ama 3.-4. olur

  40. devilsadvocate says:

    yer yüzünde yapılmış en büyük albümü, thrash metal’e nasip etmiş olması nedeniyle bir kez daha papa het’in taşaklarından öpme ihtiyacımı belirtmeden geçmiyeyim dedim. 9 ne? 10 ne la?

  41. blackroseimmortal says:

    http://www.youtube.com/watch?v=KnatnzxxtFE

    albümün baslı versiyonunu buldum

    http://www.crocko.com/1917795961/Metallica_-_…And_Justice_For_Jason_(extra-bass_added)_(1988)_MP3_ES_372413.rar

    albümün baslısını hiçbiyerden satın alamayacağınız için (çünkü böyle bi albüm piyasada yok, hiç çıkmadı) linkini vermekte herhangi bi sakınca görmüyorum.

  42. whiplash says:

    Blackened ile başlayıp Dyers Eve ile biten bize Heavy Metal’in ne olduğunu anlatan muhteşem bir şaheser.r.

  43. Overload says:

    Orijinal 1988 basım CD’sini buldum ve derhal aldım. Ve şunu söyleyebilirim, ömrümün en güzel bir saatini yaşadım. Kayıpsız ses ve az buçuk bas gitar sesi(müzik setim sağolsun, basları azıcık duyabildim) beni mest etti. Kesinlikle bir thrash metal efsanesi.

    Korhan Tok

    @Overload, O baskı bende de var, tıpkı sahip olduğum Metallica’nın diğer 8 albümü gibi O da ilk basım. Canımdan kıymetli her biri.

    Sadece bunu belirtmek için yorum yazdım, evet.

    onurtoptas

    @Korhan Tok, vay vay vay vay…. evinin tam adresini tarif etsene bi hacı. meraktan soruyorum sırf.

  44. atoutlemonde says:

    Kıl payı farkla mop’tan daha iyi. En büyük eksiği basların kısık olması. To live is to die ise müthiş bir şaheser…

  45. ismail vilehand says:

    hiç eskimiyor. kusursuz…

  46. Nightwing says:

    bana göre tüm zamanların en iyi iki metal albümünden biri. bir diğeri için (bkz:the sound of perseverance)

    tek kelimeyle kusursuz bir başyapıt. 10 bile az şuna. dememe gerek yok herkes biliyor nasolsa bütün elemanlar kendini aşmış ve bana nice pure true evil black/death metal albümlerinin veremediği agresifliği veriyor. nefret ettiğim lars ulrich burada döktürmüş. zaten metallicadan genel olarak pek haz etmem ama bu albüm ayrı bi şey arkadaş. yiğidi öldür hakkını yeme ekolü bu ekolden bir diğer albüm için (bkz:cruelty and the beast)

    hem metallica hemde cof için söylüyorum ne olurdu şu çizgiden gitseydiniz ulan paragöz herifler!

  47. Nightwing says:

    gitarları okullarda ders niyetine okutulması gereken albüm.

    ayrıca içinde to live is to die gibi metalci ağıtı niteliğinde bir şaheser vardır. metalmiş thrasmiş progressivemiş geçtim tüm zamanların en iyi MÜZİK albümlerinden biridir bu!

  48. Mechanix says:

    Rtl ve mop’u daha çok severim bu albümden. Harvester of Sorrow’u da hiçbir zaman sevemedim. Yine de 10.

  49. Günhan says:

    https://www.youtube.com/watch?v=6kqTcLwUYj8 birde böyle bir versiyonu var. Basların duyulduğu. Efsane albüm baş yapıta dönüşüyor.

  50. eren says:

    master of puppets bahane …and justice for all şahane

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.