Kariyerinde 40. yılı deviren GRAVE DIGGER’a dair bence en ilginç detay, seksenlerde isim değiştirdikleri dönemleri saymazsak grubun kuruluşundan bu yana hiç aksatmadan albüm çıkarmayı başarmış olması. Ne kadro değişikliğine bağlı uzun bir ara ne de piyasanın zorlukları karşısında geçen bir bocalama dönemi. Adamlar metali sevmiş, bu işe gönül vermiş ve ilk günden beri çaldıkça çalıyorlar. Son 28 yılda 17 albüm çıkarmış, hele son 8 yılda 6 albüm çıkarmış bir gruptan bahsediyoruz. Tabii k ortada bir kalite olmadığı takdirde bu rakamlar elbette ki hiçbir şey ifade etmiyor.
GRAVE DIGGER’la tanışmam 2003 yılında çıkan “Rheingold”a rastlıyor. O sıralarda karşıma çıkan her şeyi arsızca dinleyen bir dinleyici olarak GRAVE DIGGER’ın kalıplar içindeki power/heavy metalinden çok da etkilendiğimi söyleyemem. Her türden 1000 tane acayip uyarıcıya maruz kalırken dikkatimi daha eklektik, tırnak içinde “sofistike” şeylere vermiş ve GRAVE DIGGER’ı da benzeri çok olan eski bir grup olarak aklıma not etmiştim.
Metal dağarcığım ilerledikçe aslında bu standart kabul edilen geleneksel sound ve anlayışın aslında ne kadar değerli olduğunu anladım. GRAVE DIGGER’a süpürgecilik mesleğini yaşatmaya çalışan bir taşra amcası muamelesi yapmıyorum elbet, ancak adamların yaptıkları tek bir şeyle mutlu olması ve bunu keyif aldıklarını belli ederek devam etmeleri bence takdir edilesi bir şey. Elbet takvimler 2020’yi gösteriyor, elbet saçma sapan dallara ayrılan sayısız tür, grup, albüm var ama bu işin özüne indiğimizde; bu müziğin sağlam temellerini bunca yıl sonra hakkını vererek yansıtan birileri olduğunu görmek gerçekten güzel.
Bunu laf olsun diye söylemiyorum. GRAVE DIGGER, her ne kadar arada gerçekten birbirinin muadili albümler çıkarsa da geleneksel Avrupa heavy metali adına hâlâ parlamayı başaran bir nefer. “Fields of Blood”da bunu net şekilde görüyoruz. Albümü her dinleyişimde aklımdan geçen tek şey bu adamların bu müziği ne kadar çok sevdikleri ve bildikleri yoldan vazgeçmedikleri oldu. Bugün “old-school” kavramı bir kavramdan ziyade bir sıfata dönüşmüşken, bu adamlar bu sıfatın var oluş sebebini oluşturduklarını gösterir düzeyde otantik, saf, has, pirüpak bir şey yapıyorlar.
Bunları “sert metal yapan yaşlı amca, vay be” minvalinde söylemiyorum. Bu “babalar” muhabbeti metalde en hoşlanmadığım şeylerden biridir. Saygı duyulacaksa duyulur elbet, ancak günümüz için anlamlı olmayan bir şeyi de sırf zamanında büyük emek verdi diye övemem. Gruplar yorulur, bezer, sıkılır, ilhamını kaybeder, heyecanını kaybeder. 40 yıllık bir grubun 20. albümünde “amcam sal bizi artık” dedirtmesi, “geçmişe saygımızdan katlanıyoruz” diye düşündürtmesi olasıyken, bu adamlar hâlâ konsept albüm yapma, 40 yıldır yaptıklarını daha akılda kalıcı şekilde sunma peşindeler.
Bu manada bakınca “Fields of Blood” gerçekten de çok iyi bir power/heavy metal albümü. Akılda kalıcı, gaza getirici, sürükleyici. İçerdiği İskoçya milliyetçiliği temasını “I am William Wallace!” diye bağırarak gayet iyi işleyen, elbette ki formüller çerçevesinde ilerleyen ama bunu metalin o gerçek “özünü” kaybetmeden, kendisinin bir gölgesi olmadan yapan sapasağlam, cayır cayır bir albüm.
Nefis nakaratıyla parlayan “The Heart of Scotland”dan, vokallerinde Lemmy izleri taşıyan gaz deposu “Barbarian”, 58 yaşında hâlâ döktüren Chris Boltendahl’ın sesindeki ufak çatlamaların lezzetine; “Fields of Blood” her anlamda deneyimle dolu ve 40 yıllık bir müzikal kariyerden izler taşıyan şeker gibi bir albüm. Aralarda giren gaydalar, akustik gitarlarla oluşan ve Orta Çağ tavernalarında, Kelt diyarlarında ozanların söylediği şarkıları anımsatan parçalar ve daha bir dolu şeyle albüm, bu türü seven dinleyicilerin çok büyük oranda tatmin olacağını düşündüğüm bir yapıt.
Bugün Pasifagresif 11 yaşına bastı. 11. yılımızda 40 yıllık bir grubu konuk ediyor olmak hoşuma gitti. Biz bundan 29 yıl sonra 40. yaşımızı kutluyor olur muyuz bilmem, ama bu adamların bugün saf heavy metal ateşiyle bunu yapıyor olmaları gerçekten değerli. GRAVE DIGGER’ı, Alman power metalini ya da en basit ifadeyle metalin en saf hâlini seviyorsanız bence hazır şansımız varken böyle şeylere gerçek zamanlı olarak tanık olalım. Bundan en fazla 10 sene sonra olayın bu en saf, en otantik hâlini yapan pek kimseyi bulamayacağız.
Kadro Chris Boltendahl: Vokal, besteler (1-11), sözler
Jens Becker: Bas, beste (12)
Axel "Ironfinger" Ritt: Gitar, klavye (2-11), besteler (1-11)
Marcus Kniep: Davul, klavye (1, 12)
Şarkılar 1. The Clansman's Journey
2. All for the Kingdom
3. Lions of the Sea
4. Freedom
5. The Heart of Scotland
6. Thousand Tears
7. Union of the Crown
8. My Final Fight
9. Gathering of the Clans
10. Barbarian
11. Fields of Blood
12. Requiem for the Fallen
Şunu söyleyebilirim ki 30 yıllık(!) bir grave digger fanı olarak bu grubun axel ritt dahil olduğundan bu yana en kötü günlerini görüyoruz.
Grubun bocalam dönemi yaşamadığından bahsedilmiş ama isim değişikliğiyle beraber çıkan stronger than ever albümünden sonra bir bocalama yaşadılar esasen. sonrasında gruba uwe lulis ve thomas götlich’in dahil olmasıyla beraber grup adını baya büyük çapta duyurmaya başladı. tunes of war’la başlayan middle age trilogy ile birlikte japonya’da konser verdiler vs. Grubun zirve dönemi 90′lar dönemiydi.
Velhasıl manni dönemini de atlayıp axel’in dahil olduğu son 10 yıla gelelim. axel ritt aşırı kötü bir gitarist. grave digger için yeterli değil olarak söylemiyorum genel olarak baya yeteneksiz bir gitarist. ben bu adamı yakından takip edip playthrough videolarını da izliyorum, yutubda yayınlanan konser videolarına da bakıyorum. grubun bütün kült olmuş eserlerinin anasını sikiyor çalarken. soloları çalamıyor. bir canlı excalibur performansı var ki saç baş yolduruyor izlerken. Almanya’da bir barda cover çalan genç bir delikanlı bulup gruba dahil etselerdi eminim axel’den 40 kat daha iyi iş çıkarabilirdi.
Albümlere baktığımız zaman ise sadece the clan will rise again ve return of the reaper dişe dokunur işler, geri kalanları kaldır at çöpe. sıfır yaratıcılık sahibi bir müzisyen. riff yazamıyor genelde albümlerin çoğunda hep aynı kompozisyonlar mevcut. gruplar müziklerinde kendilerini tekrar edebilir buna alışkınız ama iyi bir şeyler ortaya koyduklarını gördüğümüzde bu tekrarlar kendilerini yine de dinlettirebiliyor. grave digger da ise axel ile çıkan her albümü “ulan bu sefer olur mu acaba” diyerek defalarca döndürüyorum ama küfür ederek kapatıyorum.
Chris Boltendahl’ın vokalleri sebebiyle tam ya sev ya nefret et grubu. Daha önce grubu dinlememiş olanlara öncelikle Heart Of Darkness albümünü öneririm.
\m/ \m/ \m/
İlk yorumu ben yapıyor olacağım heralde.
Şunu söyleyebilirim ki 30 yıllık(!) bir grave digger fanı olarak bu grubun axel ritt dahil olduğundan bu yana en kötü günlerini görüyoruz.
Grubun bocalam dönemi yaşamadığından bahsedilmiş ama isim değişikliğiyle beraber çıkan stronger than ever albümünden sonra bir bocalama yaşadılar esasen. sonrasında gruba uwe lulis ve thomas götlich’in dahil olmasıyla beraber grup adını baya büyük çapta duyurmaya başladı. tunes of war’la başlayan middle age trilogy ile birlikte japonya’da konser verdiler vs. Grubun zirve dönemi 90′lar dönemiydi.
Velhasıl manni dönemini de atlayıp axel’in dahil olduğu son 10 yıla gelelim. axel ritt aşırı kötü bir gitarist. grave digger için yeterli değil olarak söylemiyorum genel olarak baya yeteneksiz bir gitarist. ben bu adamı yakından takip edip playthrough videolarını da izliyorum, yutubda yayınlanan konser videolarına da bakıyorum. grubun bütün kült olmuş eserlerinin anasını sikiyor çalarken. soloları çalamıyor. bir canlı excalibur performansı var ki saç baş yolduruyor izlerken. Almanya’da bir barda cover çalan genç bir delikanlı bulup gruba dahil etselerdi eminim axel’den 40 kat daha iyi iş çıkarabilirdi.
Albümlere baktığımız zaman ise sadece the clan will rise again ve return of the reaper dişe dokunur işler, geri kalanları kaldır at çöpe. sıfır yaratıcılık sahibi bir müzisyen. riff yazamıyor genelde albümlerin çoğunda hep aynı kompozisyonlar mevcut. gruplar müziklerinde kendilerini tekrar edebilir buna alışkınız ama iyi bir şeyler ortaya koyduklarını gördüğümüzde bu tekrarlar kendilerini yine de dinlettirebiliyor. grave digger da ise axel ile çıkan her albümü “ulan bu sefer olur mu acaba” diyerek defalarca döndürüyorum ama küfür ederek kapatıyorum.
yorlamam bu kadar.
4.5/10
Tam kafama göre muhteşem bir kritik olmuş. Kritiğe 10, albüme 8 puan!
Chris Boltendahl’ın vokalleri sebebiyle tam ya sev ya nefret et grubu. Daha önce grubu dinlememiş olanlara öncelikle Heart Of Darkness albümünü öneririm.
Kim ne derse desin arada açar Rebellion dinler gaza gelir hayata devam ederim. Keşke bizde de böyle üretken gruplar olsaydı.
Albümün enstrümantal versiyonu olsaydı ben artık vokalsiz metal dinliyorum daha çok jeff loomis yeni bit albüm çıkarsın artık