Progresif metalin en sert gruplarından ZERO HOUR 12 yıl aradan sonra yeni albümüyle geri dönüyor. Davul ve gitarları kaydeden grup albümü yıl içerisinde çıkarmayı planlıyor. Covid-19 salgını nedeniyle albümün çıkışında bir gecikme olur mu, zaman içinde göreceğiz.
ZERO HOUR son albümü “Dark Deceiver“ı 2008′de çıkarmıştı.
Yorum alanı
“ZERO HOUR 14 yıl sonra yeni albümle geri dönüyor” yazısına 2 yorum var
Haberi gördüm, bi titreme geldi, evin içinde bir iki tur atıp tekrar döndüm baktım habere. Çıktım balkona, iki sigara içtim kendime geliyim diye. Tuhaf duygular içerisindeyim.
Jasun Tipton’ın Troy’un hastalığı yüzünden Zero Hour projesini sonlandırdığını ve devam etmeyeceklerini bizzat ağzından duymuştum. “Cynthesis ve Abnormal Thought Patterns’i severek dinliyorum ancak asla Zero Hour tadı alamıyorum” derken o projeleri de bıraktılar. Daha doğrusu müziği bıraktı adamlar -A Dying Planet’i hiç var olmamış sayıyorum, bütün kariyerlerinin en vasat, en alelade, en bayağı işiyidi-. Yıllar önce artık hiçbir şekilde Zero Hour açlığımın dinmeyeceğini kabul etmişken, bu haber bi anda kimyamı bozdu. Yeri bende ayrı olan bi grup bu. Daha geçen sene bu özlemin verdiği gazla ve değerinin bilinmemesine olan sitemimle siteye The Towers of Avarice’ın kritiğini yazmıştım. Daha sonra dönüp baktığımda yazdığım kritikten hiç hoşnut olmayıp albümün zerre hakkını veremediğimi düşünüyordum ve hala öyle düşünüyorum. O albümün bile hakkını veremediysem belli ki kritik yazma hususunda pek de mahir biri değilmişim diyorum. Bu sebeple kritik yazmak Zero Hour’la başlayamadan bitmişti benim için.
Progresif metal adına epey uzun süredir beni bu kadar heyecanlandıran bir haber olmamıştı. Zero Hour adı altında bugüne kadar ortalama bir albüm çıkmadı, yine çıkmayacaktır. Bu bir temenni değil, geçmişin bize işaret ettiği bir öngörüdür.
Bu arada haliyle Troy yok, ikame olarak Seventh Wonder basçısı gelmiş. Davulcu Mike Guy da kadroda yok, yerine geleni tanımıyorum. Çok da bi önemi yok onun zaten.
Büyük olay.
Haberi gördüm, bi titreme geldi, evin içinde bir iki tur atıp tekrar döndüm baktım habere. Çıktım balkona, iki sigara içtim kendime geliyim diye. Tuhaf duygular içerisindeyim.
Jasun Tipton’ın Troy’un hastalığı yüzünden Zero Hour projesini sonlandırdığını ve devam etmeyeceklerini bizzat ağzından duymuştum. “Cynthesis ve Abnormal Thought Patterns’i severek dinliyorum ancak asla Zero Hour tadı alamıyorum” derken o projeleri de bıraktılar. Daha doğrusu müziği bıraktı adamlar -A Dying Planet’i hiç var olmamış sayıyorum, bütün kariyerlerinin en vasat, en alelade, en bayağı işiyidi-. Yıllar önce artık hiçbir şekilde Zero Hour açlığımın dinmeyeceğini kabul etmişken, bu haber bi anda kimyamı bozdu. Yeri bende ayrı olan bi grup bu. Daha geçen sene bu özlemin verdiği gazla ve değerinin bilinmemesine olan sitemimle siteye The Towers of Avarice’ın kritiğini yazmıştım. Daha sonra dönüp baktığımda yazdığım kritikten hiç hoşnut olmayıp albümün zerre hakkını veremediğimi düşünüyordum ve hala öyle düşünüyorum. O albümün bile hakkını veremediysem belli ki kritik yazma hususunda pek de mahir biri değilmişim diyorum. Bu sebeple kritik yazmak Zero Hour’la başlayamadan bitmişti benim için.
Progresif metal adına epey uzun süredir beni bu kadar heyecanlandıran bir haber olmamıştı. Zero Hour adı altında bugüne kadar ortalama bir albüm çıkmadı, yine çıkmayacaktır. Bu bir temenni değil, geçmişin bize işaret ettiği bir öngörüdür.
Bu arada haliyle Troy yok, ikame olarak Seventh Wonder basçısı gelmiş. Davulcu Mike Guy da kadroda yok, yerine geleni tanımıyorum. Çok da bi önemi yok onun zaten.