2008’deki “Iconoclast” albümleriyle tanıştığım ve 2010’daki ilk İstanbul konserleri sayesinde kendileriyle olan hukukumu artırdığım Alman melodik death metal/metalcore grubu HEAVEN SHALL BURN, öncelikli olarak özüne sadık kalması ve değişen trendlere göre sound’unu değiştirmemesiyle bildiğimiz bir grup. Şöyle bir baktığımızda, yeni nesle daha da fazla hitap edebilecek şekilde değiştirilmeye son derece müsait bir müzik yapıyorlar.
Şarkılarının genel karakterine baktığımızda standart beste şablonlarını kullandıklarını görüyoruz ve konserlerde topluca söylenen nakaratlar sayesinde adlarını daha kolay duyurmak istemeleri hâlinde bunu yapmaları “şu şarkıya bir clean vokalli nakarat koysak mı?”ya bakar. Ama onlar bunu yapmıyor. Yıllardır yapmıyorlar ve sertliğe, haşinliğe sadık kalıyorlar.
Bunun aksi kötü bir şey mi, clean vokal gerçekten de o kadar öcü bir şey mi, açıkçası tartışılır. Evet, bu müziğe clean vokal koyduğunuz anda PARKWAY DRIVE kalibresinde bir şeye kayabilir ve bu da HEAVEN SHALL BURN’ün yıllardır süregelen bu tavizsiz mizacı için epey bir tatsız kaçabilir. Lakin “Of Truth & Sacrifice”ı yeteri kadar dinlemiş bir insan olarak, clean vokal yahut başka türlü bazı açılımların doğru kullanıldıkları takdirde HEAVEN SHALL BURN müziğine artı katabileceğini düşünüyorum.
Bunu düşünmemi sağlayan şey elbette ki “Of Truth & Sacrifice”ın bir double albüm alması ve yaklaşık 100 dakikalık müzik barındırması. Grubun yaptığı işteki ustalığı ve başarısı düşünüldüğünde bu iyi bir şey olarak görülebilir. “Türünde gayet iyi bir grup, bir değil iki albümü birlikte sunuyor, fena mı?” şeklinde düşünülebilir. Belli bir açıdan bakınca zaten böyle. HEAVEN SHALL BURN ortalama üstü ve çok iyi arasında dolaşan kalitedeki bir dolu şarkıyı bizlere sunuyor ve türü sevenler için bu gayet iyi bir şey. Adamlar bunca yıldır biriken deneyimlerini adeta melodik death metal/metalcore kusarak, taş gibi şarkı üstüne taş gibi şarkı sunarak öne çıkarıyorlar.
“Of Truth & Sacrifice”a bakınca “Oha 19 şarkı mı? Ne? 100 dakika mı?” diyenler muhakkak ki olacaktır ve bu kişilere “Elinin altında iki albüm varmış gibi düşün; önce birini dinlersin, daha sonra da diğerini” denebilir. Lakin kendi adıma konuşacak olursam grup tüm bu şarkıları bir seferde sununca bunu tek bir albüm gibi değerlendirmek zorunda kalıyorum ve açıkçası bu pek çok açıdan yorucu oluyor.
Biraz daha açık konuşacağım. Double albüm olayından haz etmiyorum. Müzik bir sinema değildir. 200 dakika süren bir filmi ayıla bayıla izleyebiliriz, ancak daha statik bir sanat olan müzikte bu 90-100 dakikalar olayın marjinal faydasını ister istemez düşürüyor. “Of Truth & Sacrifice”da çok beğendiğim şarkılar var, ki zaten albüm genel olarak iyi; o konuda sıkıntı yok. Ancak bu kadar uzun olunca ve 19 şarkı içerince şarkıların değerlerinin düştüğünü, özelliklerinin azaldığını düşünüyorum.
Bu albümde 40-45 dakikalık bir albümde olsalar çok daha etkili olacaklarını düşündüğüm şarkılar var ve bu 1,5 saatten uzun süren bir albüme konarak bu şarkılara biraz haksızlık edildiğini düşünüyorum. Bir de grup sınırları epey belli olan ve varyasyona çok da açık olmayan bir türü icra edince, konsantrasyonun dağılmaması ve heyecanın korunması daha da zora giriyor.
Bu mızmızlığa girmeden albümün müzikal artılarına bakınca doğal olarak çok iyi bir HEAVEN SHALL BURN görüyoruz. Grup yeri geliyor 15 yıl önce yaptıklarına benzer yardırmalar yapıyor, yeri geliyor AMON AMARTH’a dahi göz kırpan şeylere girişiyor, yeri geliyor “melodeath/metalcore marşı” denebilecek hit’ler patlatıyor. Bu yönüyle “Of Truth & Sacrifice” bence “Wanderer”ın üstüne çıkan (e 19 şarkı var bir zahmet çıksın) ve HEAVEN SHALL BURN’ün varını yoğunu ortaya koyduğu ve türün zirve noktalarını temsil edebileceğini gösterdiği bir çalışma.
Bundan sonrasına baktığımda, bence HEAVEN SHALL BURN bir sonraki albümünde müziğine biraz farklılıklar eklemeyi düşünebilir. Bu kadar büyük bir albümün ardından, bu albümün bir yarısı gibi herhangi bir albümle dönmektense belki de bir sayfa kapatıp bir yenisini açabileceklerini ve farklı tatlar içeren bir şeyler yapabileceklerini düşünüyorum. Bana sorarsanız yapmalılar da zira “Of Truth & Sacrifice”ın ardından bu albümü aşmak için yine alışık olduğumuz tarzda ”iyi HEAVEN SHALL BURN şarkıları” yazmaları yetmeyebilir gibime geliyor. Öyle bir durumda ben muhtemelen bayarım, şimdiden söyleyeyim.
“Of Truth & Sacrifice” bence grubun en iyi birkaç albümünden birini meydana getirebilecek şarkıları da içinde barındıran, ancak bu şarkıların kalabalık içerisinde biraz patlama sorunu yaşadığı bir albüm. Dünyanın en iyi müziğini de yapsanız bunun belli bir dozda sunulması gerektiğini düşünüyorum ve HEAVEN SHALL BURN burada bir sıkıntı yaşıyorsa işte tam da bu sebepten yaşıyor. Keşke grup, yaşanmış olması muhtemel o “acaba ikisini farklı zamanlarda mı yayınlasak la?” konuşmasını olumlu bir cevapla sonlandırmış olsaydı ve keşke biz şu anda sadece “Of Truth…” kısmıyla muhatap olsaydık. Bence hem daha etkili olurdu hem de yakın zamanda çıkacak “Sacrifice”ı daha bir heyecanla beklerdik.
Kadro Marcus Bischoff: Vokal
Maik Weichert: Gitar
Alexander Dietz: Gitar
Eric Bischoff: Bas
Christian Bass: Davul
Şarkılar Disk 1:
01. March Of Retribution
02. Thoughts And Prayers
03. Eradicate
04. Protector
05. Übermacht
06. My Heart And The Ocean
07. Expatriate
08. What War Means
09. Terminate The Unconcern
10. The Ashes Of My Enemies
Disk 2:
01. Children Of A Lesser God
02. La Résistance
03. The Sorrows Of Victory
04. Stateless
05. Tirpitz
06. Truther
07. Critical Mass
08. Eagles Among Vultures
09. Weakness Leaving My Heart
en sevdiğim melodeath etkilenimli metalcore grubu. lirik olarak en iyisi bence. albüme puanım 7.5, daha iyisini yapabilirlerdi diye düşünüyorum, biraz tekrar etmişler sanki kendilerini.
Kritikte yazılanlara tamamen katılıyorum. Evet, çok iyi şarkılar var ama albümün %40′ı falan filler şarkılarla dolu. Gerçi ne yaparlarsa yapsınlar son Neaera albümünün altında kalacaktı zaten. Bu arada Disk 2 > Disk 1.
@ismail vilehand, yazının ilk hâlinde “misal son Neaera albümü” diye başlayan bir kıyaslama cümlesi vardı ama şimdi sevdiğimiz iki şey arasında nispet/gıybet yapmayayım, birbirlerine kırdırmayayım diye o cümleyi son anda çıkardım. Kısacası haklısın, Neaera’yla asla baş edemez bu albüm; büyük oranda da bu albümün ortalamalığından değil, Neaera albümünün hayvanlığından.
Şarkı sayısının fazlalığı gerçekten konsantrasyonu zorlasa da ben 7 puandan daha fazlasını hakettiğini düşünüyorum.
demirin tuncuna, melodeathin almanına kaldık.
en sevdiğim melodeath etkilenimli metalcore grubu. lirik olarak en iyisi bence. albüme puanım 7.5, daha iyisini yapabilirlerdi diye düşünüyorum, biraz tekrar etmişler sanki kendilerini.
Weakness Leaving My Heart müthiş bir şarkı. Kalanların bir çoğu B-Side HSB şarkıları gibi. Ben sevemedim bu albumu.
Kritikte yazılanlara tamamen katılıyorum. Evet, çok iyi şarkılar var ama albümün %40′ı falan filler şarkılarla dolu. Gerçi ne yaparlarsa yapsınlar son Neaera albümünün altında kalacaktı zaten. Bu arada Disk 2 > Disk 1.
08.04.2020
@ismail vilehand, yazının ilk hâlinde “misal son Neaera albümü” diye başlayan bir kıyaslama cümlesi vardı ama şimdi sevdiğimiz iki şey arasında nispet/gıybet yapmayayım, birbirlerine kırdırmayayım diye o cümleyi son anda çıkardım. Kısacası haklısın, Neaera’yla asla baş edemez bu albüm; büyük oranda da bu albümün ortalamalığından değil, Neaera albümünün hayvanlığından.
09.04.2020
@Ahmet Saraçoğlu, Neaera melodik death metalde açılışı bu sene çok adaletsiz yaptı. Yeni The Black Dahlia Murder ve Carcass’ın bile işi zor.
bu adamlar bana yıllardır kuru gürültü geldiler.yukarıdaki şarkılara baktım bir şey değişmedi.
heaven shall burn olmadı bende