Century Media’nın reklam yüzü, gelir kaynağı, göz nûrlarından birisi Aborted. Aslında 90’ların sonunda yeraltı camiasında isim yapmış bie gruptu, 2000’lere gelindiğinde “Engineering the Dead” ile yükselişini başlatıp “Goremageddon” ile isimlerini zirveye yükselttiler. O andan itibaren ne çıksa kârdı. “Archaic Abattoir” geldi, ardından “Slaughter & Apparatus” geldi, klipleri yayımlanmaya başladı. Ulaşılabilirlik bakımından daha modern işlere yöneldiler.
Belçika gibi politik olarak karışık, çoğu zaman aylarca hükümetin kurulamadığı, Avrupa’nın göbeğinde olup aynı zamanda kimseye yaranamayan bir ülkeden buna rağmen hakkı yenmeyecek isimler çıktı. Bunlar arasından Enthroned var, grindcore öncülerinden olan ve yılda bin tane demo ve albüm çıkaran Agathocles var. Death metal denince de Aborted, ülkesini temsil eden en büyük grup. Hatta fanları toplansa ülke nüfusunu çok rahat geçer.
Kurulduğu günden beri gruba en az üç bin kişi girip çıktığı için artık kadroda kim var kim yok takip etmeyi bıraktım. Çorap değiştirir gibi gitarist değiştirdiler. Kendilerini ilk olarak 2007’de çıkaran “Slaughter & Apparatus” albümüyle tanımıştım ama çok büyük etki yaratmamıştı, alışıp dinleme zamanım çok kısa süre sonra çıkan “Strychnine.213” ile World of Warcraft oynadığım zamanlara denk geliyor. O dönemde albümü aslında çok sevmemiştim ama bana Suffocation’ı hatırlatan türde melodik bir brutal death metal yaptıkları için durmadan dinledim.
“Abattoir” ve “Slaughther” her ne kadar azımsanmayacak kadar iyi albümler olsalar da nedense Aborted bir türlü potansiyelini gösteremiyordu. Gizledikleri bir cevher olduğu da belliydi. Hatta ardından çıkardıkları “Coronary Reconstruction” EP’si bile o kadar gösterişli değildi. Fakat ne olduysa, kimin eli değdiyse “Global Flatline” gibi Aborted tarihinde belki de en sevdiğim işleri olan harika bir albüme imza attılar. Bu albüm onlar içinde de dinleyiciler için de dönüm noktası oldu ve yıllardır beklenen patlamayı nihayet gösterdiler. Prodüksiyon harikaydı, müzisyenlik aynı şekilde; çok daha agresif, modern sound’lu, çok sağlam yazılmış şarkılar içeriyordu albüm. Artık Aborted süper ligdeydi.
Ardından “The Necrotic Manifesto” çıktı ve formül hemen hemen aynıydı. Pek bir etki bırakamadı. Hit eksikliği açık şekilde fark ediliyordu. Bu, onların çıktıkları zirveden bir iki adım aşağı inmeye başladıklarının göstergesiydi. Yılmadılar, boş durmadılar ve “Retrogore” çıktı. “Retrogore” benim dinlemekten en çok zevk aldığım Aborted albümlerinden biri. Neredeyse teknik death metale göz kırpan olaylar var ve çok fazla hit barındırıyor. Kritiklerden de tam puanlar aldı.
2018’de ise nedense benim sound’una bir türlü alışamadığım, bir şeylerin eksik olduğu “TerrorVision” çıktı. Kötü diyemem kesinlikle, ama eksik tarafları var. Ne zaman dinlemeye başlasam dikkatim dağılıyor. Belki daha sonra müziğin içine girme başarısını gösterebilirim. O yüzden kişisel olarak bile yorum yapma girişiminde bulunamam, kıyaslama noktasına da giremem.
Genele bakarsak Aborted gayet iyi bir formül yakaladı. 2012’den beri aynı sound’a benzer yolda ilerliyorlar ve gruba kim gelirse gelsin çok farklılık yaşanmıyor. Aynı yıl içerisinde hem EP hem albüm çıkarmak gibi ekstrem gayretler gösteriyorlar. Gerçi Ken Bedene gibi bir davulcu olduğu sürece çok sıkıntı olacağını da sanmıyorum. Ama şöyle bir sıkıntı var, o da Aborted kendi yaratıcılık sınırları içerisinde bir kısır döngüye girdi. “Global Flatline” ile başladıkları formülasyon sonrasında, birbirlerine çok da ayırt edilemeyecek derecede yakın duran şarkılar yazmaya başladılar.
Belli bir standardı tutturdukları kesin, şarkı yazımı da sıkıcı veya robotumsu değil, ama nedense “Global Flatline” veya “Retrogore” düzeyinde yaratıcılık içeren seviyeye gelebileceklerinden emin değilim. Bahsetmekte olduğum “La Grande Mascarade” EP’sindeki şarkıları dinlediğimde son 10 yıl içinde çıkan herhangi EP veya albümlerine koysan sırıtmayacak türde yapıtlar olduğunu düşündüm.
“La Grande Mascarade” bir sonraki albüm için bana bir heyecan yarattı mı? Pek yaratmadı. EP’yi beğendim mi? Eh işte. EP üzerinden albüm beklentilerini yükseltmek veya düşürmek doğru değil tabii, ama Aborted’ın biraz daha zaman harcayıp daha beklenmedik işler yapmasını tercih ederim. Bir sonra çıkacak albümleri tıpkı “The Necrotic Manifesto” gibi grubun ivmesini düşürebilir diye düşünüyorum açıkçası.
Üç parçadan oluşan ve toplamda 10 dakikayı zar zor geçen bu EP’de Aborted’dan bekleyeceğiniz her şey var. İyi ayarlanmış bir agresyon, yerinde melodiler, modern bir sound, katmanlı ve varyasyonlu vokal kullanımı, harika davul işçiliği ve benim en çok beğendiğim şey olan harika sololar. Bunların haricinde orijinallik desen yok, akılda kalıcılık çok az. Dinlemezseniz çok fazla kaybınız olur mu, bence olmaz. Sonraki albüm için ısınma turları da atıyor olabilirler, sağ gösterip sol vurma ihtimalleri de her zaman için mevcut tabii. Tıpkı önceki EP’lerinde tanık olduğumuz gibi.