Daha bugün, KORGONTHURUS incelemesinin altında black metalin neden pek çok türe göre daha özgür bir hareket alanına sahip olduğundan bahsediyorduk. Yaptığım yorumda konuyla ilgili olarak şöyle demiştim:
“Bence bunu sağlayan temel sebep; rif, melodi, teknik, vs. gibi tekil bileşenlerden ziyade (black metalin) sırtını atmosfere yaslıyor oluşu. Esas olan türü meydana getiren unsurlar değil, ne şekilde yapılırsa yapılsın tüm detayların üstüne çıkan black metal özünün baş rolde olması. Bu sayede enstrümandan, vokalden bağımsız şekilde black metal yaratılabiliyor ve bu histen dolayı da tükenmiyor, sıkmıyor, çünkü insanın içindeki belirli birtakım hislerin tetikleyicisi bir müzik ortaya çıkıyor.”
DARK FORTRESS söz konusu olduğunda bunu tam olarak görebildiğimizi düşünüyorum. İçinden yetenek fışkıran ve her elemanı başka bazı gruplarda da çalan grubun yaptığı black metalin zaman içerisinde progresif, değişken ve çok boyutlu hâle gelmesine tanık olmak, türü yakından takip eden biri olarak ibret alınası bir yolculuk, ilham verici bir ilerleme.
Kadrosunda bulunan beş elemanın ayrı ayrı yer aldığı gruplardan bazılarının CELTIC FROST, TRYPTIKON, ALKALOID, SECRETS OF THE MOON, NONEUCLID, THULCANDA, DORDEDUH, THE RUINS OF BEVERAST, NACHTMYSTIUM, IN THE WOODS ve SATYRICON olduğunu söylersek, bu adamların nasıl yetenekli ve deneyimli müzisyenler oldukları daha rahat anlaşılabilir.
Kariyerinin ilk günlerinde daha standart bir melodik black metal yapan DARK FORTRESS’ın zaman içerisinde OBSCURA ekibiyle kanka olup ALKALOID ve NONEUCLID gibi gruplarla ilişkiye girmesi sonucunda müziğindeki değişkenlik dozunu artırması ve nihayetinde ortamlarda az bulunan düzeyde değişken bir müzikal kimliğe kavuşan bir black metal sunar hâle gelmesi, bir dinleyici olarak takip etmesi çok zevkli bir süreçti.
DARK FORTRESS’a dair ilk söylenmesi gereken şeylerden biri adamların albümlerini çok uzun tutmaları. Bu herhangi bir ayrıntıymış gibi gelebilir, ancak uzundan kastımın 71 dakikalara vardığını söylersem neden bahsettiğim daha rahat anlaşılabilir. DARK FORTRESS neredeyse risk diyebileceğimiz düzeyde uzun tuttuğu albümlerini bir şekilde ilgi çekici ve sürükleyici kılmayı başarmasıyla, bu detaydan bahsediyor oluşumu anlamlı kılıyor.
Gerçekten de bugün pek çok black metal grubuna gidip “71 dakikalık albüm yapacaksın, ondan iki sene sonra bir tane de 68 dakikalık yapacaksın, ondan 2 yıl sonra çıkaracağın da 70 dakika olacak” deseniz, muhtemelen parmakların ikinci boğumlarıyla vurulan teyze yumruğunu sırtınıza indirmek için peşinizden koşmaya başlar. Oysa DARK FORTRESS bunu alışkanlık hâline getirmişçesine uzun ve bir o kadar da akıcı albümleriyle bunun üstesinden rahatça geliyor.
“Spectres from the Old World”e baktığımızda grubun bir kez daha son derece çekici bir iş yaptığını görüyoruz. Sadece black metal olarak bakıldığında ortada türe ortodoks yaklaşanları memnun etmeyecek düzeyde modern, değişken ve zengin bir şey var. Vokallerden klavye kullanımına, yeri geldiğinde bir heavy metal şarkısında kullanılabilecek türde bir solora dek “Spectres from the Old World” adeta yok yok denebilecek türde bir black metal albümü. Bunun çorbaya dönüşmemesini ve çekici olmasını sağlayansa DARK FORTRESS elemanlarının yıllara dayanan deneyimi ve bestecilik konusundaki doğal yetenekleri. Albümü baştan sona kaç kere dinledim bilmiyorum ve belki her şarkı aklıma kazınmış değil, ancak neredeyse her şarkıda “of ulan” dedirtecek türde unsurlar mutlaka var.
DARK FORTRESS’ı özel, “Spectres from the Old World”ü de iyi yapan şey de tam burada yatıyor. Adamlar yazının en başında bahsettiğim black metal paletini çok efektif kullanıyorlar ve içine dört bir yandan özellikler, dinamikler, şunlar bunlar katmalarına rağmen yine tutarlı olmayı başarıyorlar. Bu açıdan bakınca DARK FORTRESS’ın övgüyü hak eden tarafı kesinlikle bu tutarlılık. Evet çok fazla şey yapıyorlar ama bunu ne avangart bir şeye çeviriyorlar ne de bir an olsun kafalarının karıştığını hissettiriyorlar. Grup belli ki istese metalin her türünü yapabilecek adamlarla dolu ve bu çeşitlilik black metal şemsiyesi altında kendini duvardan duvara vuran bir müzik olarak ortaya çıkarıyor.
Bu açıdan bakınca “Spectres from the Old World” bir başyapıt falan değil. Bir başyapıt olmak için gereğinden fazla şey içeriyor ve kendini gösterme hevesi olduğunu hissettiriyor. Ama her iyi albümün başyapıt olması da gerekmiyor. Albüm onun yerine bize, baştan sona keyifle dinlenecek, ara ara aklımıza gelerek kendini açtıracak bir kalite sunuyor. Bunca grubun bunca albüm yaptığı bir ortamda bu kadarı da yeterli bence.
Kadro Morean: Vokal
Asvargr: Gitar
V. Santura Guitars
Phenex Keyboards
Seraph Drums, Percussion (tracks 3, 5, 6, 9-12)
Konuk:
Alon Leon Hillel: Koro vokaller (11, 12)
Brandt Attema: Trombon (12)
Hannes Grossmann: Davul (1-4, 7, 8)
Şarkılar 1. Nascence (Intro)
2. Coalescence
3. The Spider in the Web
4. Spectres from the Old World
5. Pali Aike
6. Pazuzu
7. Isa
8. Pulling at Threads
9. In Deepest Time
10. Penrose Procession (Interlude)
11. Swan Song
12. Nox Irae
Bir önceki albümü sıkıcı bulan biri olarak bu albüm şok etti beni. Son derece etkileyici, insanı alıp götüren(çok kötü yerlere) bir albüm olmuş.
Uzun süreli olmasına rağmen başlattıktan sonra dibini görmeden bırakmak mümkün değil.
Pali Aike, Isa, Pulling at threads, Nox Irae beş yıldızlı parçalar.
Şu dönemde deneysellikten şaftı kaymış black metal albümlerinin yanında taş gibi duruyor. Dark fortsess i takibe devam.
Bu elemanları daha önce hiç duymamıştım doğrusu, bu incelemeden sonra hem bu albümü hem de geriye dönük bi kaç albümüne göz attım. Stab Wounds mesela oldukça iyi bir albümmüş. 2004 çıkışlı ama 2019′da remaster edilip yeniden piyasaya salınmış. Pek iyi, pek güzel.
lisedeyken çocuğun biri sürekli ”dark forest” diye bir grup övüyordu. çok iyi black metal yapıyorlar diye. bi’ tek onları dinlediğini söylüyordu. PanterA hayranı falandı. o zaman defalarca kez sormuştum ”olum adı dark forest mı? emin misin?” vs. diye o da inatla evet abi demişti. o zamanlar bulamamış, üstüne çok da fazla düşmemiştim.
bahsettiği grubun bu olduğunu anlayınca şaşırdım. Dark Fortress’mış, Forest değil. Nedense aklımda kuzey avrupalı, iskandinav falan oldukları kalmış. Meğer Almanlarmış.
uzun lafın kısası, uzun bir süre boyunca adını duyduğum, hiç dinlememiş olmama rağmen dinleyicisiymişim gibi aradığım bir gruptu. Bu albümle dalıyorum.
Bir önceki albümü sıkıcı bulan biri olarak bu albüm şok etti beni. Son derece etkileyici, insanı alıp götüren(çok kötü yerlere) bir albüm olmuş.
Uzun süreli olmasına rağmen başlattıktan sonra dibini görmeden bırakmak mümkün değil.
Pali Aike, Isa, Pulling at threads, Nox Irae beş yıldızlı parçalar.
Şu dönemde deneysellikten şaftı kaymış black metal albümlerinin yanında taş gibi duruyor. Dark fortsess i takibe devam.
Bu elemanları daha önce hiç duymamıştım doğrusu, bu incelemeden sonra hem bu albümü hem de geriye dönük bi kaç albümüne göz attım. Stab Wounds mesela oldukça iyi bir albümmüş. 2004 çıkışlı ama 2019′da remaster edilip yeniden piyasaya salınmış. Pek iyi, pek güzel.
lisedeyken çocuğun biri sürekli ”dark forest” diye bir grup övüyordu. çok iyi black metal yapıyorlar diye. bi’ tek onları dinlediğini söylüyordu. PanterA hayranı falandı. o zaman defalarca kez sormuştum ”olum adı dark forest mı? emin misin?” vs. diye o da inatla evet abi demişti. o zamanlar bulamamış, üstüne çok da fazla düşmemiştim.
bahsettiği grubun bu olduğunu anlayınca şaşırdım. Dark Fortress’mış, Forest değil. Nedense aklımda kuzey avrupalı, iskandinav falan oldukları kalmış. Meğer Almanlarmış.
uzun lafın kısası, uzun bir süre boyunca adını duyduğum, hiç dinlememiş olmama rağmen dinleyicisiymişim gibi aradığım bir gruptu. Bu albümle dalıyorum.