Dağılma kararı almadan önce yayımladığı “Täyttymys” albümüyle bu sayfalara konuk ettiğimiz Cosmic Church’ün kritiğindeki başlık, “Geç keşfedip erken kaybetmek.” şeklindeydi. Yeni tanışmama rağmen şarkılarını özümsemem nedeniyle dağılmasına hakikaten üzüldüğüm grubu daha önce keşfetmiş, albümlerini daha erken tanıtmış olmayı isterdim. O albümden beri, Finlandiya’dan Cosmic Church tadı veren bir gruba denk gelmiyordum ki sanırım kozmik güçlerin de yardımıyla Aethyrick ile tanışmış oldum.
Cosmic Church’e kıyasla daha genç bir oluşum Aethyrick. Çalışmalarını 2016’dan bu yana sürdüren; iki demo, bir compilation ve iki albüm çıkararak üretkenliğini gösteren grup, kendilerini, karanlığın tam da kalbine adayan iki müzisyenin, hayata karşı duruşlarını gözler önüne seriyor.
Melankoli ve hüznün cirit attığı “Gnosis” bir şeylere üzülmekten ziyade mistik güçlere teslimiyetin ve bunun getirdiği doğal rahatlığın bir temsili gibi. Agresif rifler yerine daha yumuşak gitar tonları ve insana kendini garip hissettiren klavye dolgularının yarattığı etkileyici melodilerle oluşturulan şarkıların, tempoları genellikle orta ayarda. Bu albümle tanıdığım grubun ilk albümünü de merak edip dinlemeye başladığımda ilk şarkının da etkisiyle “A Wintersunset…” ve “Stormblåst”ın enteresan bir birleşimi gibisinden bir yorum yapmıştım kendi kendime. Benzer bir yorumu bu albüm için kullanmam pek doğru olmasa da hazırlanan atmosferin, lo-fi sound’un, seçilen klavye tonlarının “Stormblåst”a epey yakın durduğunu söyleyebilirim. Başlangıcı “For All Tid”de yer alan “Over bleknede blåner til dommedag” parçasına aşırı derecede benzeyen “Anointed Bones”u tecrübe ederken sanki Dimmu Borgir’in bir yerlerde gizli saklı kalmış eskice şarkılarından birini dinliyormuş gibi hissettim açıkçası. Tabii bunu Aethyrick’in kırçıllı vokallerini hariç tutarak söylüyorum.
1990’lar ikinci yarısından kopup gelmiş gibi duran “Gnosis” kendi içinde tutarlı, sallapatilikten uzak besteleriyle de öne çıkıyor. Şarkılarda çılgın atmayan, kafa göz patlatmayan gitarlar, kimi yerlerde melodik sololar üreten akustik gitarlarla da destekleniyor. “Stellar Flesh” gibi arka planda belirli bir melodi üreten koro sesli klavyelerin bulunduğu eserler ise 1990’lar tadının iyiden iyiye güçlenmesini sağlıyor.
Klavyenin rahatça işitilebildiği, üzgün besteler içeren ve cilalı prodüksiyona sahip olmayan böyle albümleri sevdiğim için Aethyrick’in albüm genelinde yaptığı işten memnunum. Bas gitara piç muamelesinin yapılmadığı ve miksaj noktasında yer yer öne çıkarılarak şarkılardaki katkısının bir bakıma kutsandığı yapım, “Blood Acre” başta olmak üzere birçok şarkısı sayesinde en az bir defa dinlenmeyi hak ediyor.
Albüm kapağını hazırlayan ise Gorgoroth vokalisti Atterigner’den başkası değil.