Oysa her şey ne kadar da güzeldi… Norveçli bir grup bir anda ortaya çıkmış kendi dilinde işitsel adrenalin basıyor; black ‘n’ roll, hardcore punk, heavy metal arasında gidip gelen aşırı özgün bir müzikle dünyayı kendine hayran bırakıyordu. KVELERTAK hırpaniydi; yaramaz, borç verilmez, güvenilmezdi. Hem çok tanıdıktı hem de ne yapacağı belli değildi.
Kendi adlarını taşıyan ilk albümleri bestelerinden kapağına, kliplerinden sahne performanslarına dek her anlamda çok konuşuldu; albüm kimseye benzemeyen karakteriyle metal dünyasının 2010 sonrasındaki en önemli olaylarından biri oldu. Büyük büyük müzisyenler KVELERTAK’a olan hayranlıklarını ifade ettiler, grup turlamadık yer bırakmadı. Yeri geldi kafalarına baykuş taktılar, yeri geldi sahneden inip sokağa çıktılar, konsere sokakta devam ettiler…
İlk albümün şokunu atlatamayan kimileri “Meir”i geri adım olarak gördüler. Ben bu kimilerinden değildim. Ben “Meir”i belki bir tane ortalama şarkı dışında çok beğendim ve grubun ilerisi için dev umutlarımı hep taze tuttum. “Nattesferd” ise KVELERTAK’ın daha güvenli sularda yüzme niyeti olduğunu gösteren ve bu noktada pek çok KVELERTAK hayranını korkutan bir çalışmaydı. Elbet seveni, bayılanı vardı ama genel anlamda grubun heyecan dozunun azaldığı da ortadaydı.
Albümden yayınlanan single’ların ardından ilgili habere şu yorumu yapmıştım:
“Kvelertak öyle ilk iki albümle başladı ki tam bir “üzerse çok üzer” grubu hâline geldi. İlk iki albüm cidden inanılmaz bir şey ve korkarım bundan sonra da o ikisi yüzünden epey zor tatmin edecekler ya da edemeyecekler. Bu yüzden de çok üzecekler, çünkü o ilk iki albüm gibi bir şey yapabilecek ya da yapacak başka bir grup yok.”
Bunun hâlâ arkasındayım. KVELERTAK çok müthiş bir formülü bize tattırdıktan sonra bunu bizden almak istiyormuş gibi göründüğü içi üzdü mü gerçekten de üzecek. “Nattesferd” bu bağlamda bir üzüntü kaynağıydı ve single’larla birlikte gruptan beklentimin tavan yapmadığı ortadaydı. Aynı haberin altına yazdığım son yorum “Bu albümün kritiğini yazacak olma fikri şimdiden canımı sıkıyor” şeklindeydi.
Sonra “Splid” çıktı. Albümü yaklaşık 20 kez dinledim. İlk iki albümün zevkini vermediği ortadaydı. “Nattesferd”i ilk duyduğumdaki hayal kırıklığımı düşündüğümde, sanırım bu albüm için daha hazırlıklıydım, bu sayede albüme karşı savunmayı sağlam tutarak başladım. Gruba ruhunu veren vokalist Erlend’in ayrılması ve Ivar adlı yeni vokalistin gelişi albümde kendini daha fazla clean vokal olarak gösteriyordu ve ben bundan pek de memnun değildim. Şimdi iyice kastıran bu geçmiş zamanlı anlatım tarzından bir anda ayrılıp şimdiki zamanın güvenli kollarına atılıyorum.
“Fikir ayrılığı”, “uyumsuzluk” gibi anlamları olan “Splid” belki Erlend’le olan ayrılığı ifade ediyor, belki de grubun belirli açılardan farklı yönlere gitme niyetini temsil ediyordu. Açıkçası korktuğum olmadı. Tekil olarak dinlediğimde vasat gelen single’lar da dâhil olmak üzere albüm tahmin ettiğim düzeyde bir eskiden kopuş barındırmıyor. Hatta bence “Nattesferd”e oranla ilk iki albüm KVELERTAK’ından daha belirgin izler taşıyor. Bunu ilk albümdeki black metalimsi punk karakterine yaklaştıkları yahut ikinci albümdeki devasa akılda kalıcılığa eriştikleri için söylemiyorum. Böyle şeyler yok “Splid”de. Bunu “Bråtebrann”ın 00.44’ündeki gibi gitar oyunlarını aralara serpiştirdikleri; albümün açılışını yapan “Rogaland”ın neredeyse “Meir”deki “Spring Fra Livet” tarzı müthiş bir optimizm barındırması vesilesiyle söylüyorum.
Albümde bence vasat, olsa da olur olmasa da türde şarkılar var. Belki hiçbir KVELERTAK hayranının favori KVELERTAK şarkısı olmayacak yapıtlar var. Ancak genel anlamda ben en azından korktuğum başıma gelmediği için memnunum. Vokalistini ve davulcusunu değiştiren bir grubun korkutucu bir önceki albümünün ardından “Splid” gibi kimseyi kırmamaya özen gösteren bir iş ortaya koyması bence mantıklı bir hareket. Grup bu albümde köklerinden daha da uzaklaşsaydı, KVELERTAK sevenlerin “adamlar demek ki iyice davayı satmaya kararlı, Erlend de o yüzden gitti” demesine neden olacak ve negatif bir hava yaratacaktı. Ama onlar bunu istememişler, belli. “Eski KVELERTAK güzeldi evet, ama yeni şeyler de yapmak istiyoruz” demiş ve “Splid”i bu anlayışla şekillendirmişler. Albümde blast beat’in de iyicene mutlu mesut anların da kendine yer bulmasının sebebi bence bu.
Neticede “Splid”de gayet de borç verilebilir, oturup konuşulabilir, orta noktada buluşulabilir bir KVELERTAK var. Düşüncemize katılmasalar da en azından saygı gösterip dinledikleri için ben bu albümden ve üçte biri değişen 2020 model KVELERTAK’tan alacağımı aldım diyebilirim.
Şarkılar 01. Rogaland
02. Crack of Doom
03. Necrosoft
04. Discor
05. Bråtebrann
06. Uglas hegemoni
07. Fanden ta dette hull!
08. Tevling
09. Stevnemøte med Satan
10. Delirium tremens
11. Ved bredden av Nihil
Albümün bütünü bana da korktuğum kadar kötü gelmedi. Nattesferd rezaleti ile kıyaslanmayacak kadar akıcı ve keyifli bir albüm olmuş. Ama ilerki zamanlarda Kvelertak dinlemek istersem ilk iki albüm dururken bu albümü açar mıyım ondan pek emin değilim.
Ben albümü çok sevdim.Günlerdir yollardayım, sürekli bunu dinliyorum.Nattesferd’e göre daha akılda kalıcı bir albüm olduğunu düşünüyorum.İyiki varsın Kvelertak.
Bu sefer sevindirdi. İlk albümden sonra ne yapsalar hayal kırıklığı ama bu durum o albümün şaheser olmasından kaynaklı herhalde. Punk ile metal çok güzel sevişmiş bu albümde. Tam benlik olmuş.
Fanden ta dette hull! (bakarak üç kere yanlış yazdım) parçasında hele fena gaza geldim. Dördüncü dakikasından sonra Kill ‘Em All’a dönüşünce şarkı, kafayı kırasım geldi.
Erlend’siz ne yapacaklarını çok merak ediyordum ve şükürler olsun ki, u filan dönüşü yapıp tamamen farklı bir tarza yönelmemişler. İşin Black Metal tarafından biraz daha Heavy Metal’e kaymışlar gibi. Bence yeni bir tat getirmiş müziklerine. Özellikle heavy metal’e rifflerle dolu çok iyi bir ortaya çıkmış. Kvelertak açıkcası beni şimdiye kadar her albümüyle memnu etmeyi başarıyordu. Bu albümde de sonuç değişmedi.
Bu arada Uglas hegemoni ve Fanden ta dette hull! şarkılarını hangi ibne arka arkaya koymalarını teklif etti acaba. Öyle 2 gaz şarkıyı birden dinleyince kafa göz dalasım geldi ilk karşıma çıkan insana, yapmayın bunu. :D
Albümün bütünü bana da korktuğum kadar kötü gelmedi. Nattesferd rezaleti ile kıyaslanmayacak kadar akıcı ve keyifli bir albüm olmuş. Ama ilerki zamanlarda Kvelertak dinlemek istersem ilk iki albüm dururken bu albümü açar mıyım ondan pek emin değilim.
Albümden çok memnunum, şöyle olsa daha iyiydi diyebileceğim bir şey yok. Önceki albümde denedikleri fikirleri bu sefer daha tadında sunmuşlar.
Ben albümü çok sevdim.Günlerdir yollardayım, sürekli bunu dinliyorum.Nattesferd’e göre daha akılda kalıcı bir albüm olduğunu düşünüyorum.İyiki varsın Kvelertak.
Kel başa kveltarak
Bu sefer sevindirdi. İlk albümden sonra ne yapsalar hayal kırıklığı ama bu durum o albümün şaheser olmasından kaynaklı herhalde. Punk ile metal çok güzel sevişmiş bu albümde. Tam benlik olmuş.
Fanden ta dette hull! (bakarak üç kere yanlış yazdım) parçasında hele fena gaza geldim. Dördüncü dakikasından sonra Kill ‘Em All’a dönüşünce şarkı, kafayı kırasım geldi.
Erlend’siz ne yapacaklarını çok merak ediyordum ve şükürler olsun ki, u filan dönüşü yapıp tamamen farklı bir tarza yönelmemişler. İşin Black Metal tarafından biraz daha Heavy Metal’e kaymışlar gibi. Bence yeni bir tat getirmiş müziklerine. Özellikle heavy metal’e rifflerle dolu çok iyi bir ortaya çıkmış. Kvelertak açıkcası beni şimdiye kadar her albümüyle memnu etmeyi başarıyordu. Bu albümde de sonuç değişmedi.
Bu arada Uglas hegemoni ve Fanden ta dette hull! şarkılarını hangi ibne arka arkaya koymalarını teklif etti acaba. Öyle 2 gaz şarkıyı birden dinleyince kafa göz dalasım geldi ilk karşıma çıkan insana, yapmayın bunu. :D