Yalnızca spesifik bir tür olarak progresif metal için değil, aynı zamanda heavy metal olarak özetleyebildiğimiz müzikal skalanın içerisinde yapılmış, hiçbir yanıyla abartıya kaçmayacak ölçüde milat kabul edilebilecek albümlerden birinin kritiği ile karşınızdayım. Kayıt süreci içerisinde başvurulan ilginç denebilecek stratejilerden albüm kadrosunu oluşturan müzisyen dehaların ortaya koyduğu işlere ve nihayetinde oluşan neticeye değin Crimson Glory’nin ikinci stüdyo albümü “Transcendence” adeta taşıdığı ismin hakkını vermeye çalışırcasına yaptığı metal müzik türünün içerisinde nüansın, tekniğin, duygu yüklü dokunuşların ve kan kaynatırcasına dürtüleri harekete geçirebilecek bir enerjinin toplamı olarak ya mükemmel ya da mükemmele yakın bir formül biçiminde bizlere sunuyor kendini. Üstelik böyle bir neticenin elde edilmesini sağlayan o kadar etken var ki, hâlihazırda incelemeyi yazıyor olmama rağmen hâlâ kafamı toparlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü aşkınsal bir müziğin, dinleyicisinin de duygularını o aşkınsallığa sürükleme amacını edindiği bir albüm “Transcendence” aynı zamanda.
Bu hafta içerisinde yayınlanan bir önceki incelememde belirttiğim Psychotic Waltz gibi Crimson Glory de albüm bazında kısa bir diskografiye sahip olmasına rağmen ismini unutulmayanlar ve devleşenler listesine yazdırabilmiş büyük gruplar arasında yer alıyor. Dört albümlük bu diskografi içerisinde ise grubun durduğu yüksek konumun mimarı olan iki temel nokta var; gerek ortaya koyulan genel kanıda (müzik eleştirmenleri ve dinleyici kitlesi), gerekse şahsi kanaatimde diğer hiçbir albümünün sanatsal icra bakımından kendisiyle eş değer olamadığı albümleri “Transcendence”, diğeri ise grubun son olarak “Strange and Beautiful” albümünde vokalistlik yapmış ama “Transcendence”da vokalist olmanın ötesinde, bir Orfeus etkisi oluşturan “Midnight” rumuzlu vokalist John Patrick Jr. McDonald’ın performansı. Midnight’ın bu albümdeki vokalistliği, sesinin ulaştığı oktavı albümün genel çerçevedeki başarısıyla birlikte değerlendirildiğinde Geoff Tate’in “Operation: Mindcrime” albümünde sergilediği ayarda, hatta belirli durumlarda onu dahi aşan bir noktada durduğunu (“Masque of the Red Death”, 03:12-03:18) söylemek gerekir. Bir satır arası olarak belirtecek olursam; “Transcendence” ve “Operation: Mindcrime” gibi türünde mihenk taşı iki albümü barındıran 1988 yılında bu iki vokalistin de müzisyenliklerinde zirve denebilecek işlere imza atmasından ötürü belki, Midnight bu albümde yer alan performansı sebebiyle Geoff Tate ile karşılaştırılmış zamanında.
Midnight’ın vokalistliği albümün ilk üç şarkısında 80’li yılların sesi güçlü ve kulağa tanıdık gelen büyük sesleri ayarında bir çizgide gidiyorken dördüncü şarkıdan itibaren karakteristik yanlarını yekten göstermeye başlıyor. Yüksek perdeden, muazzam bir tizlikte ulaştığı ses aralıkları vokalistin hem bu noktada ziyadesiyle eğitimli olduğuna hem de söyleyişindeki vurgu ve tonlamalarıyla katmış olduğu yorumun gücüne bizi seyirci kılıyor. Öte yandan, performansının niteliği ve özgünlüğü yalnızca tiz perdelere çıkabilmesi değil elbette. Kabaca söyleyecek olursam, yalnızca bağırarak ve kulak zarını zorlayarak gelmiyor ait olduğu yere. Sesini kontrol etme ve bir değişkenliği istikrarlı bir başarı seviyesinde tutma noktasında da işini gayet iyi bildiğini gösteren Midnight, pes ve tiz perdeler arasında kelimelere ince vurgular, nağmeler veren bir söyleyişle dolanarak sesini enstrümanına hâkim bir virtüöz ustalığında kullanabildiğini gösteriyor. “In Dark Places”, “Burning Bridges” gibi parçalarda bu vurgu ve tonlamaların ne kadar ustalıkla yapıldığı net bir şekilde görülüyorken, karakteristik söyleyişiyle şarkının içinde meydana gelen ambiyansın en güçlü faktörü hâline dahi gelebiliyor çoğu durumda. Tam burada altını çizmek istediğim bir durum daha var; albümde birazdan değineceğim üzere epey üst düzey bir bestecilik ve müzisyenlik söz konusu olduğu için ancak Midnight ayarında bir vokalistin, sesiyle o kompozisyonu sırtlanabileceği gerçeği söz konusu. Gruptan ayrılışının ardından boşluğunu dolduran isimler arasında Todd La Torre gibi bir ismin yer alması ve bu ismin daha ilerideki zamanlarda Queensrÿche’ın Geoff Tate’den kalan boşluğunu da doldurabilen bir isim olması konunun bu kısmına güzel bir örnek teşkil ediyor.
Albümün kulağa oldukça net gelen, her enstrümanı rahatlıkla duyabilmenize imkân veren, cilalı bir prodüksiyonu var, yayınlandığı yıl düşünüldüğünde şaşırtacak ölçüde. Florida doğumlu olan grup, albümü Roadrunner Records etiketiyle yayınlamakla birlikte, albümde “additional” olarak yer alan vokal pozisyonlarında Morrisound’un sahipleri Tom ve Jim Morris’e de mikrofonları uzatmış. Her bir enstrümanı rahatlıkla birbirinden ayırt edebildiğiniz gibi sololar, rifler, kick’ler, hatta kimi yerlerde ride’ın tonuna kadar birçok sesi, ses bütününü tüm canlılığıyla duyabiliyorsunuz. Bu durum grup üyelerinin istekleriyle gerçekleştirilmiş olmakla birlikte, albümün davul kayıtlarında bilhassa çok sık karşılaşılmayan bir yönteme gidilmiş. Verilen bilgilerin ne kadar doğru olduğundan emin olmamakla birlikte, zillerin; enstrümanın geri kalan kısmından ayrı olarak kaydedildiği, sample olarak kayıtları var olan parçaların synthesizer’ın biraz ilkel bir versiyonu olan synclavier ile kaydedildikten sonra stüdyo için yeniden kaydedilmesi gibi bir gruba maddi (para), manevi (zaman) açıdan yük olabilecek kararlar alındığı şeklinde anekdotlar mevcut. Ancak ortaya çıkan neticeye bakıldığında verilen her emeğe değdiği de ortada. Yer yer romantik, yer yerse adrenalin pompalayan rifler bol groove’lu davullar ile destekleniyor, perdeleri tarayan hiperaktivitede sololara (“Eternal World”, 02:46-03:33) gitarlara destek çıkan ve “Transcendence” imgesini pekiştiren klavye/synth kullanımı eşlik ediyor, göklere tırmanan çığlıkların gelişini havayı serinleten arpejler müjdeliyor. Prodüksiyon güzelliği ile bas gitar efektifliğinin yarattığı haz da bunlara eklenince açılış parçasından itibaren albümün hazineleri kendini hiç sakınmadan sunmaya başlıyor.Grubun uzun soluklu emektarlarından olan gitarist Jon Drenning albümdeki her besteye damgasını vururken çalışma boyunca dinlediğiniz tüm soloların da mimarı olarak yer alıyor. Bas gitarist Jeff Lords ise, Drenning’den sonra bestelerde ismi en çok geçen kişi.
Kendisine bir klip de çekilmiş olmasıyla hem albümün hem de grubun tanınmasında en öne çıkan parça olma konumunda bulunan “Lonely”, bana kalırsa etkileyici bir beste olmakla birlikte çalışmadaki diğer parçalarla birlikte değerlendirildiğinde daha olağan bile kalıyor. Çünkü açılış parçası “Lady of Winter”dan kapanışı yapan “Transcendence”a değin albümü dinlediğinizde arada kopan o fırtınada neredeyse her parça dinleyiciler için değerli olabilecek, zaman zaman akıl alabilecek anları içeriyor. Balad olarak bestelenen şarkıların derinliği ile yüksek veya orta metronoma dayanan bestelerin agresyonu bir metcezir etkisi yaparken, grup üyelerinin aralara serpiştirdiği enstrümantal oyunlar albümde “boş” denebilecek bir yer bırakmıyor.
Dönemin edebiyat, sinema gibi pek çok mecrasını derinden etkilemiş “bilim kurgu” teması ile gözlere serilen albüm kapağıyla birlikte “Transcendence”, doğduğu zamanın sınırlarını aşan güzellikte, grubun diskografisinde bir başyapıt olarak boy gösteriyor. Kırk yedi yaşında hayatını kaybeden Midnight’ın da kariyerinin, performansının doruklarında olduğu bir çalışma olmasından ötürü hatırlandığında zaman zaman bir burukluk yaratıyor olsa da, dinlenmeye başlandığı andan itibaren sürükleyiciliği, estetik yapısı ve başlı başına melodi ile örülmüş notasyonuyla uyandırdığı takdir bu burukluğu bir nebze de olsa bastırabiliyor.
Kadro Midnight: Vokal
Jon Drenning: Lead gitar
Ben Jackson: Ritim gitar
Jeff Lords: Bas
Dana Burnell: Davul
Şarkılar 1) Lady of Winter
2) Red Sharks
3) Painted Skies
4) Masque of the Red Death
5) In Dark Places
6) Where Dragons Rule
7) Lonely
8) Burning Bridges
9) Eternal World
10) Transcendence
Elinize sağlık çok güzel kritik. Mükemmel bir albüm gerçekten, Pasifagresif te Crimson Glory kritiği niye yok diye düşünüyordum hak ettiği kritik geldi. Benzersiz melodilerle ve Midnight in hayran bırakan vokaliyle bezeli bir çalışma. Daha çok ekstrem metal seven biri olarak bu tarz vokalde Daniel Heiman ve Hansi Kürsch ile birlikte sevdiğim ender isimlerden Midnight.
@Fogs Kiss, Bu arada Daniel Heiman yeni bi power metal grubu kurmuş. İsmi Dimhav ilk albümlerini 2019 Kasım da çıkarmışlar. Belki bi incelemesi yazılır şu an dinliyorum baya umut verdi.
Her anı muhteşem olan böyle değerli bir albümün kritiğinin sitede yer alması Pasifagresife çok yakıştı.
Midnight’ın çok erken ölümüyle, kendisiyle temasta olan kardeşim ve ben sarsılmış, bir türlü kabullenememiştik.
Yazıda belirtilmesinden çok mutlu olduğum bir husus var, o da müzik ya da metal dinlerkenki ruh durumunun aşkınsallığa – esrimeye erişebilmek ve hissedilen esrime ve heyecanın paylaşılması amacıyla dinlenilmesidir. Müziğe bakış açım tamamıyla budur. Ve bu amaca erişmeyi sağlayan bir müziktir Crimson Glory’nin müziği. Her açıdan doyurucu, her anı; hayatın hem sert, hem hüzünlü gerçeklerini en estetik yoldan hissettirmeye yönelik bir esrime sunar Crimson Glory. Bir de şunu yazmadan edemeyeceğim. Bu tür müziğe Geoff Tate’ten daha iyi giden bir isim yoktur derim hep, ama illa biri vardır demek istersek o da “Midnight”tır. Bu çok gerekli ve değerli kritik için teşekkürler.
@Kaan, Teşekkür ederim hocam öncelikle güzel yorumlarınız için. İlk dinlediğim zamanların üstünden seneler geçmiş olsa da bugün bile bu albümün beni ne gibi hallere soktuğunu hatırlıyorsam hâlâ, “Transcendence”ın aşkınsallığına güzel bir örnek olabilir bu durum.
Öte yandan müziğe bakış açınız baya dikkatimi çekti, çünkü ben de temelde tam sizin benimsediğiniz gibi bir mantaliteye sahibim hangi metal türünü dinliyor olursam olayım. Progresif, neoklasik, death, black, thrash metal vs dinlediğim her metal türünde bana bu dünyanın realitesinin dayattığı şeylerin üzerine çıktığımı hissettiren bir aşkınsallığı ararım ve dinleyicisine de bunu aşılayan albümleri daha özel bir yere koyarım. O yüzden tahmin ettiğim kadarıyla sizinle müzik zevkimiz, birebir aynı olamayacaksa da birbirine baya yakın duruyor gibi gözüktü bana. Geoff Tate hakkındaki görüşleriniz de bu kanımı destekledi.
Bu nedenle de size bir albüm önereceğim. Ben yakın zaman önce varlıklarını keşfettim ama belki siz biliyorsunuzdur. İtalyan progresif death metal grubu Sadist’in ilk albümü “Above the Light”. Eğer biliyorsanız zaten size neden bu albümü önerdiğimi direk anlarsınız. Eğer bilmiyorsanız, dinlediğinizde aklınızı kaçıracağınızı neredeyse garanti edebilirim.
@Noshophoros, Müzik konusunda çok fazla açıldığım için birçok önemli grubu hiç dinlememiş olabilirim. Bahsettiğiniz grubu duymuş olmama rağmen hiç dinlemedim. İlk fırsatta bakacağım, teşekkür ederim. Son yıllarda yeniden, en sevidiğim tarzlara yöneldim. Klasik H. Metal, Hard rock, Prog.rock-Metal, AOR. Tabiki tüm türlere sevgim var ama artık tercih yapmam gerektiğini hissediyorum zaman açısından. Yine yazacağım , selamlar :)
Yine harika bir albüm seçimi ve ona yaraşır bir kritik. Ellerinize sağlık. Yıllardır dinlemiş olduğun, lan niye bu adamlardan bahsedilmiyor dediğin değerlerin bir şekilde gün yüzüne çıkması hoş oluyor. Bu vesileyle yine yeni yeniden dinliyoruz. İlk albümü de candır.
@OblomoV, Eksik olmayın hocam. Benim için de güzel bir motivasyon oluyor böyle yorumlarla karşılaşmak. Teşekkür ederim. Elimden geldiğince eski cevherlerin arayışındayım.
gerek şarkılarıyla gerek albüm kapaklarıyle gerek vokalisti midnigtın eşsiz büyüleyici sesiyle hem akıcı hemde sürükleyici harika bir albüm. progressive sever biri olarak 7-8 sene kadar önce şu albümü ilk dinlediğimde çok ama çok beğenmiştim gerçekten enfes bir albüm inanılmaz bir grup sadece 4 albümle tarih yazmışlar ki bu takdir edilesi bir olay
Elinize sağlık çok güzel kritik. Mükemmel bir albüm gerçekten, Pasifagresif te Crimson Glory kritiği niye yok diye düşünüyordum hak ettiği kritik geldi. Benzersiz melodilerle ve Midnight in hayran bırakan vokaliyle bezeli bir çalışma. Daha çok ekstrem metal seven biri olarak bu tarz vokalde Daniel Heiman ve Hansi Kürsch ile birlikte sevdiğim ender isimlerden Midnight.
15.02.2020
@Fogs Kiss, Avantasia bir albümünde Daniel Heiman, Hansi Kürsch, Jorn Lande’yi buluştursun aklımı kaçırırım.
Daniel Heiman… Yoktur bir eşin.
16.02.2020
@Fogs Kiss, Teşekkür ederim. Dediğiniz gibi gerçekten benzersiz bir çalışma “Transcendence”.
Ahahah gerçekten. Gaza geldim son ses Cry of a Restless Soul açtım 5.12 deki çığlıkla kendimden geçiyorum anlik.
15.02.2020
@Fogs Kiss, Lost Horizon in Crimson Glory cover ı da vardı bu arada. https://youtu.be/oCzfCnxjc2M
@Fogs Kiss, Bu arada Daniel Heiman yeni bi power metal grubu kurmuş. İsmi Dimhav ilk albümlerini 2019 Kasım da çıkarmışlar. Belki bi incelemesi yazılır şu an dinliyorum baya umut verdi.
16.02.2020
@Fogs Kiss, Dimhav, Staffan ve Olle Lindroth kardeşlerin grubu, Heiman gruba sonradan katılıyor.
Her anı muhteşem olan böyle değerli bir albümün kritiğinin sitede yer alması Pasifagresife çok yakıştı.
Midnight’ın çok erken ölümüyle, kendisiyle temasta olan kardeşim ve ben sarsılmış, bir türlü kabullenememiştik.
Yazıda belirtilmesinden çok mutlu olduğum bir husus var, o da müzik ya da metal dinlerkenki ruh durumunun aşkınsallığa – esrimeye erişebilmek ve hissedilen esrime ve heyecanın paylaşılması amacıyla dinlenilmesidir. Müziğe bakış açım tamamıyla budur. Ve bu amaca erişmeyi sağlayan bir müziktir Crimson Glory’nin müziği. Her açıdan doyurucu, her anı; hayatın hem sert, hem hüzünlü gerçeklerini en estetik yoldan hissettirmeye yönelik bir esrime sunar Crimson Glory. Bir de şunu yazmadan edemeyeceğim. Bu tür müziğe Geoff Tate’ten daha iyi giden bir isim yoktur derim hep, ama illa biri vardır demek istersek o da “Midnight”tır. Bu çok gerekli ve değerli kritik için teşekkürler.
16.02.2020
@Kaan, Teşekkür ederim hocam öncelikle güzel yorumlarınız için. İlk dinlediğim zamanların üstünden seneler geçmiş olsa da bugün bile bu albümün beni ne gibi hallere soktuğunu hatırlıyorsam hâlâ, “Transcendence”ın aşkınsallığına güzel bir örnek olabilir bu durum.
Öte yandan müziğe bakış açınız baya dikkatimi çekti, çünkü ben de temelde tam sizin benimsediğiniz gibi bir mantaliteye sahibim hangi metal türünü dinliyor olursam olayım. Progresif, neoklasik, death, black, thrash metal vs dinlediğim her metal türünde bana bu dünyanın realitesinin dayattığı şeylerin üzerine çıktığımı hissettiren bir aşkınsallığı ararım ve dinleyicisine de bunu aşılayan albümleri daha özel bir yere koyarım. O yüzden tahmin ettiğim kadarıyla sizinle müzik zevkimiz, birebir aynı olamayacaksa da birbirine baya yakın duruyor gibi gözüktü bana. Geoff Tate hakkındaki görüşleriniz de bu kanımı destekledi.
Bu nedenle de size bir albüm önereceğim. Ben yakın zaman önce varlıklarını keşfettim ama belki siz biliyorsunuzdur. İtalyan progresif death metal grubu Sadist’in ilk albümü “Above the Light”. Eğer biliyorsanız zaten size neden bu albümü önerdiğimi direk anlarsınız. Eğer bilmiyorsanız, dinlediğinizde aklınızı kaçıracağınızı neredeyse garanti edebilirim.
16.02.2020
@Kaan, Önerdiğim albüm hakkında küçük bir not eklemeyi unuttum; tabii brutal vokal seviyorsanız.
17.02.2020
@Noshophoros, Müzik konusunda çok fazla açıldığım için birçok önemli grubu hiç dinlememiş olabilirim. Bahsettiğiniz grubu duymuş olmama rağmen hiç dinlemedim. İlk fırsatta bakacağım, teşekkür ederim. Son yıllarda yeniden, en sevidiğim tarzlara yöneldim. Klasik H. Metal, Hard rock, Prog.rock-Metal, AOR. Tabiki tüm türlere sevgim var ama artık tercih yapmam gerektiğini hissediyorum zaman açısından. Yine yazacağım , selamlar :)
18.02.2020
@Kaan, Belirtmek istediğin bir görüşün olursa ara ara bakacağım o hâlde buraya :)
Yaziniz icin cok tesekkurler. Benim icin gelmis gecmis en iyi 2. album bu, Queensryche/Operation Mindcrime dan sonra. Muhtesem bir album.
18.02.2020
@Arnavut, Rica ederim, ne demek. İki süper tercih gerçekten.
Yine harika bir albüm seçimi ve ona yaraşır bir kritik. Ellerinize sağlık. Yıllardır dinlemiş olduğun, lan niye bu adamlardan bahsedilmiyor dediğin değerlerin bir şekilde gün yüzüne çıkması hoş oluyor. Bu vesileyle yine yeni yeniden dinliyoruz. İlk albümü de candır.
20.02.2020
@OblomoV, Eksik olmayın hocam. Benim için de güzel bir motivasyon oluyor böyle yorumlarla karşılaşmak. Teşekkür ederim. Elimden geldiğince eski cevherlerin arayışındayım.
gerek şarkılarıyla gerek albüm kapaklarıyle gerek vokalisti midnigtın eşsiz büyüleyici sesiyle hem akıcı hemde sürükleyici harika bir albüm. progressive sever biri olarak 7-8 sene kadar önce şu albümü ilk dinlediğimde çok ama çok beğenmiştim gerçekten enfes bir albüm inanılmaz bir grup sadece 4 albümle tarih yazmışlar ki bu takdir edilesi bir olay