Son birkaç incelemede ağırlıklı olarak thrash metal albümleri üzerine yazdıktan ve bu incelemede yeniden bir death metal albümü üzerine odaklanmaya karar verdikten sonra bir kez daha fark ettiğim şey; anlatılabilecek içeriğin zenginliği, ifade biçiminin çeşitliği gibi etkenler bakımından death metal’in ne kadar geniş perspektif sunan bir müzik türü olduğuydu. Ancak death metal içerisinde de bazen bunu fark edebilmeyi zorlaştıracak ölçüde tek tip ve karikatürize icralar yoğunlukta olduğu için bu müzik türü de zaman zaman belirli kalıpların içine sıkışmış gibi görünebiliyor ve bu durum kendini bilhassa albümlerin sözsel içeriğinde gösteriyor. Klasik gruplar ve onların kendileri kadar klasik albümleri üzerine konuşacak olursam, bir müzik olarak death metal büyük ölçüde ekstrem vahşet, okültizm, din karşıtlığı, psikotik bozukluklar ve ontolojik bağlamda bireyi temel alan felsefi bir tavır olmak üzere bu ana başlıkların altında toplanıyor. Cinsel sapkınlıklar, seri katiller gibi şablonlar, tıp terminolojisiyle biçimlenen şarkı sözleri ya da Baphomet’in ellerinin işaret ettikleri yönün örtük manası gibi mikro düzeyde eklemlemeler bahsedilen çeşitliliği sağlayan önemli etkenler olsalar da temelde bunlara da başvuran grupların sayısı iki el ve ayak parmak sayısını geçtiği zaman bir ölçüde aynı şematik akıbete uğramaktan kurtulamıyorlar. Bununla birlikte, mikro düzeyde bir bakış açısı bazen odağını öyle bir yerden alıyor ve onu müzikal bakımdan öyle kendine has bir yolla işliyor ki “toplum” denilen o büyük yapının bütününe sesini dahi duyuramayan bir kabus, zihninizi çığlıklarla kaplayıp belirli bir süre topluma karşı sağır biri hâline gelmenize neden olabiliyor. Bu incelemenin konusu olan albüm, işte tam bu noktada devreye giren ve hikâyenin benzerini başka birçok yerden duymuş olsanız da çekilen ızdırapların yarattığı dehşetin her daim kendine özgün bir yanı barındıracağını vurgulayan kalibrede bir death metal albümü.
“The characters, places and incidents described in Hallucinations are the product of Alexander Krull’s imagination. Any resemblance to actual persons, living or dead, events or locations, is entirely coincidental.”
The Metal Archives’ın naklettiğine göre Atrocity’nin ilk stüdyo albümü “Hallucinations”, böyle bir uyarı notu bulunduruyormuş. Genellikle filmlerde ya da dizilerde görebileceğimiz türden böyle bir nota yer veriyor olması hem ilk etapta dinleyicisine bir “Hmm…” dedirtiyor hem de ilk şarkıdan itibaren anlatılagelen hikâyeye bakıldığında, sonrası için kendisine hak verdirtiyor. Çünkü konsept bir albüm olan “Hallucinations”, gerçekten de başarılı yönetmenlerin eşliğinde herkesin seyretmeyi yüreğinin kaldıramayacağı, film gibi bir hikâyeyi anlatıyor. Tabii bir death metal dinleyicisi için o yüreğin neler neler görmüş olduğu gerçeğini dışarıda tutarak konuşuyorum.
Hikâyeyi bir cümleyle özetlemek gerekirse; küçük yaşlarda babası tarafından cinsel istismara uğrayan bir kızın, ilerleyen zaman diliminde dışlanma, yalnızlık ve post-travmatik sendromları sonucu tanıştığı kişiler aracılığıyla uyuşturucu bağımlısı olmasının ve nihayetinde kendisini ölüme götürecek bir süreç içerisindeki kıvranışının öyküsü anlatılıyor. Bu şekilde bahsedince hadisenin geneli hikâyesel bazda aşırı yabancısı olmadığımız bir anlatı gibi görünse de grubun bu hikâyeyi adeta hücrelerinize zerk etmek istercesine şiddetli bir icra ortaya koyduğunu söyleyebilirim. Albümde olayların akışına bağlı olarak gelişen keskin betimlemeler ve bu betimlemelerin dramatik efektini yer yer zirvelere çıkartan bir enstrümantasyon mevcut. Bu ikisinin tehlikeli kombinasyonunu özellikle açılış parçası “Deep in Your Subconscious”da tecrübe etmeye başlıyorsunuz. Albümdeki vokalleri ve söz yazımını üstlenen Alexander Krull, notta da belirtildiği üzere yalnızca kurgudaki kişileri, yerleri ve olay örgüsünü belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda ana karakterin içinde bulunduğu duruma ilişkin psikolojik tahlillere de yer veriyor. Üstelik bir death metal albümünde anlatılagelen bu kurgu Alexander’ın stilistik brutal vokalleriyle bambaşka bir hâl alıyor.
Albümün hikâyesi üçüncü şarkı “Fatal Step”ten itibaren Hubert Selby Jr.’ın 1978’de yayınlanan ve 2000’de filmi çekilip kült hâline gelen romanı “Requem for a Dream”i andıran bir doğrultuya bürünüp kurgusal bazda özgünlüğünden küçük tavizler vermeye başlasa da vokal-enstrümantasyon birlikteliği dikkati üzerinde tutma bakımından güçlü bir performansa imza atıyor. Bilhassa parçada şu sözlerin geçtiği yeri dinlediğinizde albümün müzikal bazdaki dehşetini net bir şekilde görebiliyorsunuz:
“YOU!
Just become our friend!
TRY!
Then you feel like us!
TO BE!
Without any sorrows!
FREE!
Without any restraint!”
Albümün enstrümantasyon bakımından durduğu yer hakkında da değinilmesi gereken önemli noktalar var. Epey teknik bir death metal yorumuna yer veren Atrocity, albümün çıkış yılı düşünüldüğünde (1990) müzikal bazda Atheist’ın “Piece of Time”ından bu yana (1989) kulvarındaki en teknik ve brutal işlerden birini gerçekleştirmekle kalmayıp kronolojik olarak da bir sene farkla türün birçok klasiğinden önce ismini literatüre çivilemeyi başarıyor, çünkü “Dawn of Possession”, “Human”, “Testimony of the Ancients”, “Effigy of the Forgotten” gibi genre’nın ağır topları 1991 yılında yayınlanıyor. Buna ek olarak “The Erosion of Sanity”, “Focus” gibi albümler 1993’de ait oldukları grupların diskografilerine girerken, albümü vokal bakımından olmasa da müzikal açıdan ziyadesiyle çağrıştıran “None So Vile”ın ise ancak 1996’da kendine yer bulabildiğini hatırlatmakta fayda var.
Elbette çalışmanın mevcut tür içindeki kıymeti yalnızca kronolojik yerinden ibaret değil. Bestelerin kompozisyon biçimine baktığımızda oldukça girift şarkı yapılarıyla karşılaşıyoruz. Suffocation’ın bile başvurmadığı sıklıkta breakdown’lar, Immolation’da gördüğümüzden bile daha atonal ve kaotik sololar bu albümde yer alıyor. Şarkıların genelinde düzenli diyebileceğimiz tempoların seyri çok az devam ediyor ve partisyonlar içerisinde ritim kalıpları çok sık değişiyor. Bu da hâliyle, şarkıların her birinin bütüncül bir süreç açısından hatırlanmasını zorlaştırıyor. Grup üyelerinin virtüözlük seviyesindeki enstrüman hâkimiyeti onlara şarkıları istedikleri gibi eğip bükebilme imkânı tanırken şarkıların içerisinde de dikkate değer nüanslar yaratmalarını sağlıyor. Müziğin kompleks yapısı çoğu durumda dikkatinizin dağılmasına sebep olabilecekken değişimlerin sıklığı ve nüansların vuruculuğu o dikkatin dağılmasını engelliyor ve böylece albüm, kurgusunu da yanına alarak kendini takip ettiriyor. Albümün dinleyicide “çalan şeye karşı zincirlenme” gibi bir his yaratması çok olası bu yüzden.
Son derece vahşi bir teknik death metal albümü olarak “Hallucinations” adeta grubun bütün hıncını boşalttığı bir başyapıt gibi. Öte yandan sembolik grotesklikteki albüm kapağı, içerdiği görselle, renk tonlarıyla albümde yer alan agresif ve travmatik karanlığı yansıtma konusunda çalışmaya çok yakışıyor. Üslup olarak, tarzı sevenlerin dahi tamamını kucaklayacak bir dinlenebilirlik sunmayan, yorucu ama ciddi ölçüde emek verilmiş kaskatı bir albüm olan “Hallucinations”, müziğin ifade biçimi bakımından ekstremleşmenin sınırsızlığına işaret eden, trajediyle yoğurulmuş bir hikâyeyi kabusun dile gelmiş hâli gibi bir müzikle yorumlayan özgün bir albüm.
Kadro Alex Krull: Vokal, sözler
Mathias Röderer: Gitar
Richard Scharf: Gitar
Oliver Klasen: Bas
Michael Scwharz: Davul
Şarkılar 1) Deep in Your Subconscious
2) Life Is a Long and Silent River
3) Fatal Step
4) Hallucinations
5) Defeated Intellect
6) Abyss of Addiction
7) Hold Out (to the End)
8) Last Temptation
Eline sağlık Emir. Atrocity ile ilgili pek kısıtlı bilgim var. Rock the Nations 2004′teki performanslarını izlemiştim. O sıralarda biraz endüstriyel etkili bir şeyler yapıyorlardı sanki, biraz mekanik gelmişti. Gruba dair net bildiğim tek şey vokalist Alex Krull’un 38 metrelik saçları.
@Ahmet Saraçoğlu, Teşekkür ederim. Ben de grubun ilk iki albümünü dinledim sadece. İkinci albümü de güzeldi ama “Hallucinations” bana daha güçlü ve başarılı bir albüm gibi geldi.
Bu kritiğin yazıldığına çok sevindim inan, eline beyin emeğine sağlık. 90′larda çıktığından beri bu albümü dinlerim, ilk Bursa’da Şenol Müzikevi’nden doldurma kasetini almıştım. Dinlemesi epey zor, riffler sürekli değiştiğinden akılda kalmıyorlar (senelerce dinlesek de). Peki nedir sevdiren? Benim için Atheist ile beraber ilk dinlediğim teknik death metal albüm olması (yazında çok isabetli belirttiğin üzere), ayrıca benim için gelmiş geçmiş en komplike albüm olması. Albümün kendine has eşsiz karanlık atmosferini de ekleyelim. Benzeri olmayan albümler arasında, unutulmaz.
Eline sağlık Emir. Atrocity ile ilgili pek kısıtlı bilgim var. Rock the Nations 2004′teki performanslarını izlemiştim. O sıralarda biraz endüstriyel etkili bir şeyler yapıyorlardı sanki, biraz mekanik gelmişti. Gruba dair net bildiğim tek şey vokalist Alex Krull’un 38 metrelik saçları.
https://galeri2.uludagsozluk.com/302/alexander-krull_396461.jpg
Bir de grubun M-A sayfasına bakarken ilk kez bir grubun tür kısmında “Various” yazdığını gördüm. Demek ki albümden albüme baya bir dellenmişler.
30.01.2020
@Ahmet Saraçoğlu, Teşekkür ederim. Ben de grubun ilk iki albümünü dinledim sadece. İkinci albümü de güzeldi ama “Hallucinations” bana daha güçlü ve başarılı bir albüm gibi geldi.
Bu kritiğin yazıldığına çok sevindim inan, eline beyin emeğine sağlık. 90′larda çıktığından beri bu albümü dinlerim, ilk Bursa’da Şenol Müzikevi’nden doldurma kasetini almıştım. Dinlemesi epey zor, riffler sürekli değiştiğinden akılda kalmıyorlar (senelerce dinlesek de). Peki nedir sevdiren? Benim için Atheist ile beraber ilk dinlediğim teknik death metal albüm olması (yazında çok isabetli belirttiğin üzere), ayrıca benim için gelmiş geçmiş en komplike albüm olması. Albümün kendine has eşsiz karanlık atmosferini de ekleyelim. Benzeri olmayan albümler arasında, unutulmaz.