Hayretler içerisindeyim. “Misotheism”, yani “tanrıdan/tanrılardan nefret etme” teriminin bunca yıldır metal gruplarınca sadece 1-2 kez kullanılmış olmasının şaşkınlığını yaşıyorum. Halbuki çok metal bir kavram, metale çok uygun bir konsept.
İtalya’nın death metale sunduğu önemli değerlerden olan HOUR OF PENANCE’la tanışmam grubun Unique Leader’a geçtiği “The Vile Conception” ile olmuştu. HOUR OF PENANCE çok cazgır, ezmeli bir death metal yapıyordu ve yıllar içerisinde bazı şeyler tamamen değişti, bazı şeyler ise aynı kaldı. Tamamen değişen şey elbette ki grubun kadrosu. 1999’da kurulan HOUR OF PENANCE şu anda hiçbir orijinal üye içermiyor ve gruba 2004-2015 arasında katılan müzisyenlerden oluşuyor. Aynı kalan şey ise grubun son 5 albümündeki albüm kapaklarının kalitesi. Metal dünyasının en iyi çizerlerinden biri olan Gyula Havancsák imzalı bu albüm kapakları, “Paradogma” başta olmak üzere bence death metal dünyasının son yıllardaki en güzel görsel eserleri arasında.
Genel olarak aynı telden çalsa da tam aynı kalmayan şey ise elbette ki hepsinden önemlisi, HOUR OF PENANCE’ın beste kısmı. “The Vile Conception”da çok vahşi ve heyecanlı bir burtal/teknik death metal kırması sunan grup sonrasında kalitesini her daim korudu. “Paradogma” ve “Sedition” kendi atmosferlerine sahip albümlerdi ve HOUR OF PENANCE’ın hiddetini anlamlı şekilde yansıtıyorlardı. Sonraki iki albüm bence büyük oranda HOUR OF PENANCE’ın kendi sınırlarına geldiğini gösteren işlerdi. Kazımasyonsa kazımasyon, dayaksa dayak elbette ki vardı, ancak grup sanki akılda kalıcılık ve karakterli şarkı yazma konularında biraz teklemeye başlamıştı. Tabii bunda grubun 2007-2012 arasında 5 eleman değiştirmiş (toplamda 20 yılda grupta yer alan 14 kişi var) olmasının da etkisi vardır mutlaka.
“Misothesm”e baktığımızda HOUR OF PENANCE’ın tüm güçlerini bir arada göstermeye çalıştığını görüyoruz. Üstün müzisyenlik, soluk aldırmayan bir şiddet, orta karar bir yaratıcılık ve bir önceki albümün üstüne çıkan bir kararlılık.
Bu yaratıcılık konusu iki ucu keskin bir kılıç ya da iki ucu boklu bir değnek olarak karşımızda duruyor ve yaz yüzümüzü kesiyor ya da ağzımıza bok bulaştırıyor. Yaratılan şeyin bileşenlerinin takdir edilesi oluşu, çıkan sonucun kalitesini garantiler mi? Tek tek hayranlık uyandıran şeyler yaratan ve bunları bir arada sunan bir kaynak, ortaya bu bileşenlerin toplamından daha üstün bir eser çıkarmış olur mu? Burada soru işaretlerim var. HOUR OF PENANCE ve benzeri pek çok grup özelinde konuşursak; karşımızda çok iyi bir gitar performansı, müthiş bir davulculuk, çok emek isteyen bir icra var. Peki çıkan şarkılar tüm bu festival havasını, bin bir türlü şenliği unutulmaz kılacak bir şeye dönüşüyor mu? İşte bundan pek emin değilim. Belki haksızlık ediyorum, karşı tarafı çaresiz bırakacak türde bir eleştiri yapıyorum. Ama başka incelemelerimde de dediğim gibi, “YAPAN YAPIYOR”. Bu yüzden bu farkı bir yerde çizmemiz gerekiyor.
“Misotheism”le ilgili söylenmesi gereken başlıca şey, albümün “Sedition”ın atmosferine yakın duran havası. Kapaktaki renk temasının da soğuk olduğunu düşünürsek, HOUR OF PENANCE “Misotheism”de ortalığı yangın yerine vermektense daha yok oluş karakterli, yıkımlı, uğursuz bir atmosfer amaçlamış. Gitar üzerinde box-to-box takılan ve perdeleri derinlemesine kullanan riflerle dolu albümde öne çıkan bir gerginlik var. Bunu albümün “tanrı” konulu bir iş yapmasına bağlıyorum. Ortada savaş, yıkım gibi somut bir şey yerine tanrı nefreti gibi soyut bir tema olunca, parmaklar ister istemez habis nota bileşenlerine gitmiş, tritonlu arpejler harman olmuş.
Dem vurduğum yaratıcılık konusunda hâlâ şikâyetlerim olsa da “Misotheism”in “Cast the First Stone”dan daha derinlikli bir albüm olduğunu düşünüyorum. Kimi şarkılarda grup artık gayet rahat hareket ettiği alanlarda takılıp risk almasa ve monoton rüzgârlar estirse de albümün ilerledikçe daha çok açıldığını ve en değerli kısmını son 3-4 şarkıya sakladığını düşünüyorum.
Belki de introyu atıp albümü sondan başa doğru dinlersek, içine daha rahat girebileceğimiz bir albümle karşılaşabiliriz. Denemekte fayda var.
Kadro Paolo Pieri: Gitar, vokal
Giulio Moschini: Gitar
Marco Mastrobuono: Bas
Davide "BrutalDave" Billia: Davul
Şarkılar 1. Mass Crucifixion of Kings
2. Blight and Conquer
3. Fallen from Ivory Towers
4. The Second Babel
5. Lamb of the Seven Sins
6. Flames of Merciless Gods
7. Sovereign Nation
8. Dura Lex Sed Lex
9. Iudex
10. Occult Den of Snakes
Kendi başına iyi bir albüm ama grubun tüm diskografisine bakıldığı zaman kendi ekseninde döndüğünü görmüş oluyoruz maalesef. Ben açıkcası albümü dinlerken baya keyif aldım ama mesela The Second Babel şarkısını açıp, bana bu Sovereign Nation dersen karşı çıkmam. Yani, demek istediğim şarkılarda farklılık yok. Bunu yapmaya mecbur da değiller. Ha bu söylediğimi bi ton gruba mal edebiliriz ama söz konusu olan grup bunu değiştirebilecek kapasitede üyelere sahip. Ama kapak cidden on numara.
Ben artık bu heriflerin yaptığı müzikten bayağı bayağı keyif almıyorum, Ahmet’in de kritikte söylediği gibi aşılamayan bir monotonluk var. Dönüyorum, başka albümlere ve grubun eski albümlerine bakıyorum, birden bire alev alıyorum. Dönüp son albümlerine göz atıyorum, “Hmm evet iyi çalmışlar”dan öte bir tepki veremiyorum.
Blight and Conquer şarkısının klibi hoşmuş.
Kendi başına iyi bir albüm ama grubun tüm diskografisine bakıldığı zaman kendi ekseninde döndüğünü görmüş oluyoruz maalesef. Ben açıkcası albümü dinlerken baya keyif aldım ama mesela The Second Babel şarkısını açıp, bana bu Sovereign Nation dersen karşı çıkmam. Yani, demek istediğim şarkılarda farklılık yok. Bunu yapmaya mecbur da değiller. Ha bu söylediğimi bi ton gruba mal edebiliriz ama söz konusu olan grup bunu değiştirebilecek kapasitede üyelere sahip. Ama kapak cidden on numara.
Ben artık bu heriflerin yaptığı müzikten bayağı bayağı keyif almıyorum, Ahmet’in de kritikte söylediği gibi aşılamayan bir monotonluk var. Dönüyorum, başka albümlere ve grubun eski albümlerine bakıyorum, birden bire alev alıyorum. Dönüp son albümlerine göz atıyorum, “Hmm evet iyi çalmışlar”dan öte bir tepki veremiyorum.
Cattle Decap’in son albümü bile tat vermiyor sorun bende heralde diyorum. Peki neden dönüp dönüp Wormed dinliyorum?